Yaşlı bir çift, hasta, bitmeyen bir acının içinde iki büklüm, küçülmüş. Çorlu Adalet Sarayı’nın beton bahçesinde, sert rüzgara karşı küçük adımlarını güçlükle atarak yürüyorlar. Kocaman ‘Adalet’ yazıyor binanın üzerinde. Adaletsizlikten onların yüreği yanıyor. Çorlu Tren Katliamı’nda iki kızlarını, iki torunlarını kaybettiler. Sorumlulara dava bile açılmazken onların adalete kavuşması için mücadele eden avukatları tutuklandı.
‘Adalet Sarayı’na girerken çantalarında avukatları Can Atalay’ın 25 Mayıs’ta görülecek davanın duruşmasına getirilmesi için yazılmış bir dilekçe var.
4 yıl önce, 7 Temmuz 2018 Cumartesi günü…
Çorlu’nun Vakıflar Köyü’nde, 70’lerine merdiven dayamış Mürüvvet-Remzi Güvenç çiftinin evinde bayram havası vardı. Çok mutlu, kocaman bir aileydiler. Şehirde yaşayan kızları Zehra, Emine, Emel, Derya, damatları, torunları her hafta sonu köydeki evde toplanır, sohbetlerinde kahkahalar eksik olmazdı. Torunları meyve ağaçlarıyla dolu bahçede oyunlar oynuyor, kızları, damatlarıyla birlikte ağaç gölgesinde sofra hazırlıyorlardı. Dede Remzi Güvenç’in köyde geniş bir merası vardı ve hep “Torunlarımın bir köyü olsun, buradan kopmasınlar” derdi.
Derya Kurtuluş (30) 6 ay önce ikinci çocuğu Beren’i dünya getirmiş, mutlulukları katlanmıştı. Dede Remzi Güvenç, Beren’in ağabeyi 4 yaşındaki Mustafa Kemal ile oynuyordu.
(Derya Kurtuluş’un kızı Beren henüz 6 aylıktı. Eşi MelihKurtuluş, Tekirdağ Belediyesi’nde çalışıyordu. O dönem 4 yaşında olan oğullarının adı ise Mustafa Kemal’di.)
Emel Güvenç Duman’ın (36) oğlu Efe, 10 yaşına gelmişti.
Emel Güvenç Duman.Zehra Güvenç Bilgin’in kızı Bihter 14 yaşındaydı, okulda da evde de lakabı ‘Bitter Çikolata’ydı. Çok akıllı, çok sıcakkanlı, neşeliydi, dedesi ve ninesinin prensesiydi. O gün kuzenlerine annesiyle birlikte diktikleri dut ağacını gösteriyordu. Ortaokuldan yeni mezun olmuş, sınavı çok iyi geçmişti.
Zehra Güvenç Bilgin ve kızı Bihter, gezi ve turlarla Türkiye’yi gezmişti. Onlara ‘Ayrılmaz ikili’ diyorlardı. Bihter, LGS’denFen Lisesi için yeterli puan almıştı ama ‘Annem senden uzağa gidemem’ diyerek Çorlu’daki Anadolu Lisesi’ni tercih
etmişti.
7 Temmuz 2018 günü kalabalık sofrada Derya ve Emel, çocuklarını yanlarına alıp trenle Lüleburgaz’a gitmeye karar verdiler. Sadece trene binmek istemişlerdi. Biraz gezip döneceklerdi. Bihter de onlarla gitmek istedi, ilk kez trene binecekti, heyecanlıydı.
8 Temmuz 2018 Pazar günü…
Sabah erken saatte trene bindiler. Onlar Lüleburgaz’da vakit geçirirken köy evinde akşam yemeğinin hazırlıkları vardı. Dönüş için trene bindiklerinde yağmur başlamıştı. Tıka basa dolu tren çok hızlı gidiyor, Sarılar Köyü yakınında rayların altı tamamen boşalmış menfeze yaklaşıyordu. Lokomotif buraya girdiği an makinistler koltuklarından fırladı, trenin beş vagonu büyük bir gürültü ve çığlıklarla savruldu.
Saat 17.00 sıralarıydı. Vakıflar Köyü’ndeki evin telefonu çaldı, feryatlar yükseldi.
4 yaşındaki Mustafa Kemal hafif, 10 yaşındaki Efe ağır yaralanmıştı, hastanedeydiler. Derya, henüz 6 aylık kızı Beren, Emel ve Bihter hiçbir yerde yoktu. Saat gece yarısına yaklaşırken morgda yere dizilmiş cenazeler arasında buldular onları. 7’si çocuk 25 kişi hayatını kaybetmişti.
Bir gün sonra Vakıflar Köyü’ndeki camide tabutlar vardı, birisi küçücüktü. Babası Melih Kurtuluş, Beren’in tabutunu köy camisindeki musalla taşının üzerine koydu.Geçmişi neşe dolu Vakıflar Köyü’ndeki ev, o günden sonra mezar kadar sessiz kaldı. Mürüvvet-Remzi Güvenç, cenazeden eve döndüklerinde beyaz bir kedi yavrusu vardı bahçede. Onu Beren’in yerine koydular, hiç yanlarından ayırmadılar. Mürüvvet Güvenç, çocuklarının, torunlarının anılarıyla dolu evde “Dalsız bir ağaca döndük” diyordu. Bahçede Bihter’in annesiyle diktiği dut ağacı vardı.
Biliyorlardı; göz göre göre ölüme sürüklenmişti kızları, torunları. Tren yolundaki dolgu toprakla yapılmamıştı. Menfezler ve borular yetersizdi. Yeterli sayıda yol ve geçiş kontrol memuru olmadığı için rayların altının boşaldığı fark edilmemişti ve daha pek çok ihmal vardı.
Ama onların büyük acılarına adaletsizliği eklediler. Sadece dört alt düzey memura dava açıldı. Ulaştırma Bakanı, TCDD üst yönetimi korundu. Adliye koridorlarında kapılar yüzlerine kapandı. Duruşmalarda talepleri reddedildi. Oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden anne Mısra Öz’e dava açıldı. Tutuklu tek sanık yoktu.
Avukat Can Atalay ve arkadaşları hep onların yanındaydı. Hayatını kaybeden 25 kişinin fotoğraflarının olduğu siyah pankartlarla birlikte yürüdüler. Adalet sloganlarını birlikte attılar. Can Atalay duruşmalarda, adliye önünde onların sesi oldu, gerçek suçluları anlatıyordu. Mücadeleleri sonucunda yeni bilirkişi raporu üst düzey yöneticilerin sorumluluklarını ortaya koydu.
Çorlu Tren Katliamı’nın dördüncü yılında halen bir iddianame bile hazırlanmadı. Onların gönüllü avukatı Can Atalay, Gezi Davası’nda hukuksuz, delilsiz 18 yıl hapis cezasına çarptırılıp tutuklandı.
70 yaşındaki Remzi Güvenç ve Mürüvvet Güvenç, geçen hafta gri kasvetin içinde, beton adliye bahçesinde ellerinde dilekçeyle yürüyordu. Bu dönem adaletsizliğinin tarihi kanıtı dilekçelerinde şöyle yazıyordu: “Davamızı başından sonuna kadar takip ederek en detaylı bilgi sahibi olan Avukat Can Atalay’dır. Avukatımızın 25 Mayıs’ta görülecek
duruşmaya getirilmesini istiyoruz.”
Adaletsizliğe mahkûm Remzi Amca ve Mürüvvet Teyze’ye bunu da çok görecek misiniz?
Timur Soykan / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder