Kaset çıktığında 17 yaşındaydı Sibel. İlk baskı 1988 yılında Çekirdek etiketiyle gerçekleşmiş, tek seferde 2000 kaset basılmıştı.
Duyan bilen, şarkılarını yüzlerce kez hatmetmiş, dinleye dinleye kasetler eskitmiş kime sorsanız “hakkı ödenmez” diye yorumlar. Gerçekten de öyledir, pop müzik tarihimizin hakkı ödenmemiş albümlerinden biridir, Sibel Sezal’ın “Bu Kalp Seni Unutur mu” kaseti; ayrıca en talihsiz hikâyelerden birine sahiptir.Hikâye Yeşilköy semtindeki bir pizzacıya kadar uzanıyor. Sibel gurbetçi bir aileye mensup, Almanya’da doğmuş, müzik eğitimi almamış, gencecik bir kız. Kurumsal hayata atılmış ablası ise müzik piyasasıyla alakası olmayan (ama evinde eline aldığı gitarla kendi için sevdiği şairlerin şiirlerine besteler yapan) kendi halinde yaşayan ve Kır Çiçeği adında bir butik işleten Özkan Samioğlu1 ile evli. Henüz reşit olmayan Sibel arada bir semtlerindeki pizzacıda eniştesiyle birlikte çalıp söylüyordu, profesyonel bir iddia ve hırs taşımaksızın.
***
Enişte o yazların birinde Bodrum Mavi’de Bülent Ortaçgil ile tanışmış, bestelerini dinletmişti. Ortaçgil ve arkadaşı Fikret Kızılok, besteleri değerlendirmek üzere kaset kopyasını almışlar, İstanbul dönüşü Kızılok’un Feneryolu’ndaki (içinde stüdyo bulunan) evinde buluşmuşlardı. Kızılok (Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Dostlar Seni Unutur mu şiirinden alınan) sözleri ağır bulmuş, güncellemişti. Şarkıları Sibel okuyacak, kaset yapacaklardı.
Sibel öğrenciydi, o esnada tek niyeti okuduğu liseyi bitirmekti; müzisyen olmak aklının kıyısından bile geçmiyordu. Gerçi ailesi sesinin ve yeteneğinin farkındaydı (hatta abisi bir ara konservatuara bile götürmüştü) ama yine de işine gücüne bakmasını daha fazla önemsiyorlardı. Avusturya Kız Lisesi’nde okurken (anlatılanlara göre boğazı yüzerek geçen) Rudolf Kreuzhuber’in yönettiği koronun solistiydi. O koro gelişimine çok katkı koymuştu ama ardından İstanbul Üniversitesi’nde işletme okumuştu.
Sibel’i okumalar için Kızılok’un evine eniştesi getirip götürüyordu; Yeşilköy’den 74 model turuncu kaplumbağası ile. Pazar akşamları gidiyor, Fransız mutfağına meraklı ve yemek yapmayı seven Kızılok’un evinde kurulu rakı masası ile karşılanıyorlardı. Sibel kayıtlar esnasında çalan orkestrayı (Çekirdek Sanat Evi gibi) hiç görmemişti. Gördüğünü hatırladığı tek kişi Ortaçgil olmuştu. Vokal kanallarının okumasını bitirdiğinde yemekleri yiyip, biraz muhabbet edip dönüyorlardı.
***
Kaset çıktığında 17 yaşındaydı Sibel. İlk baskı 1988 yılında Çekirdek etiketiyle gerçekleşmiş, tek seferde 2000 kaset basılmıştı. Çekirdek Sanat Evi’nin elle çizilmiş kapaklı kendi mekânlarında satmak üzere az basılmış kasetlerinden biraz farklıydı bu; ilk kez piyasaya sürülmek üzere kaset basmışlardı, seri numarası 001 idi. Piyasaya sürülmesi için de dağıtımı Piccatura’ya vermişlerdi.
Çekirdek’te araları bozulan iki ortak prodüksiyonları paylaşmış, Kızılok iki yıl sonra albümün haklarını Taç Plak’a satıldığını (kaset, ardından ilk kez CD olarak) piyasaya sürüldükten sonra tesadüfen gördüklerinde öğrenmişlerdi. Kaset, yeni baskılarda ambalaj ve içerik değişikliğine uğramıştı. Yazım hatalarıyla dolu kasetin kapağı farklı bir fotoğrafla yapılmış, kartonete Kızılok’un evindeyken çekilen resimler eklenmişti. Albüme adını veren şarkı A1 yapılmış, yapımcı adı da yeni şirketin sahibi (Cihan Sütşurup) olmuştu. Sonraki Gam Production baskılarının da ne haberi gelmişti, ne de ödemesi. Ellerinde noterden tasdikli bir sözleşme vardı, kaset başına sanatçıya ödenecek miktar da belirtilmişti ama kuruş almamışlardı.
Kızılok düet olarak şarkılarının kaydedildiğini “Yana Yana” albümü çıkmadan az evvel Özkan Beyi arayarak bildirmişti. Kanalların üzerine Sibel’in tonuna yaklaşarak okumuş, şarkıları düet formatına sokmuştu.
***
Yıllar geçmiş, Sibel iş hayatına atılmış, evlenmiş, çocuğu olmuştu. Albümü unutmuştu. Zaten geriye dönüp haklarını arayacak ne zamanı vardı, ne de enerjisi. Müzik piyasasının insanlarını da tanımıyordu; albümün haklarını elinde bulunduran firma ve yetkilileri hakkında en ufak bir bilgisi yoktu. Özkan Bey de mülayim karakterliydi, müzik piyasasıyla alakasızdı; bu takibatı yapacak durumda değildi.
“Bu Kalp Seni Unutur mu” yapılıp denize atılmıştı, iyi müzik dinleyicilerinin kulaklarına yapılmış bir iyilik misali. Zaman içinde pop tarihimizin en güzel albümleri listesinde kendine mahzun bir yer edinen albüm, koleksiyonerlerin dünyasında sadece ikinci el satan müzik dükkânlarının rafları arasında bulunabilecek bir kasettir artık; Sibel Sezal’ın ve eniştesi Özkan Samioğlu’nun hikâyelerinde sararmış bir yaprak olarak.
Hakkı Ödenmez…
MURAT BEŞER/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder