'ABD müttefiki olmakla kendi için emperyalist olmanın geriliminin nasıl birlikte yürüyeceğini ve nereye varacağını izlemek için zamana ihtiyacımız olacak.'
Günümüz emperyalist düzeninde emperyalist hiyerarşideki bir ülkenin sermaye sınıfı için iki seçenek bulunur:
Ya başat emperyalist ülkenin -ki bugün inceleyeceğimiz örnekte ABD- politik ajandasında müttefik olarak hareket edilecek ya da dış politika bu ajandanın dışına çeşitli gerilimlere rağmen çıkartılacak. Başka bir deyişle kendi için emperyalist olma hırsının peşinden gidilecek.
Bazen bu günümüzde ABD’ye karşı olma veya ondan bağımsızlaşma olarak yansıyor ve anti-emperyalizm olarak tarif ediliyor, ancak bu sürecin yani kendi için emperyalist olma isteğinin ilerici hiçbir yanı olmadığını fark etmek gerekiyor. Örnek olarak Brezilya sermaye sınıfının son 20 yılda izlediği zikzaklı çizgi verilebilir.
Ancak bu gerilimin en tipik ülkesi Alman emperyalizminin durumuydu. ABD’nin Irak ve Libya’nın işgali gibi operasyonlarına katılmayan Alman sermayesi ölçüsüzce silahlanma konusunda da ayak diriyordu. ABD’nin NATO ülkeleri için koyduğu GSMH’nin yüzde 2’si kadar askeri harcama yapma kuralına karşı sürekli bir gizli direnç gösterdiler. Alman Ordusu ki dünyanın en sanayileşmiş ülkelerinden birinin ordusu olarak uzmanlara göre dökülüyordu, uçakları, tankları çalışmıyor, bir savaş kaçkını izlemini veriyordu. Zaman zaman delinse de dünyanın çatışmalı bölgelerine silah göndermiyorlardı.
Ayrıca çok işledik, Rusya ile doğalgaz temini başta olmak üzere bir ekonomik bütünleşme süreci yaşıyorlardı.
Evet, Balkanların parçalanmasına, eski sosyalist ülkelerinin düzene entegrasyonuna ve en nihayet Ukrayna komplosuna ABD hegemonyasında katılmışlar, Afganistan’a asker göndermişlerdi ama yine de bir arızaydılar Batı emperyalizmi içinde.
Ukrayna savaşı ile bu durum aniden değişti sanki. Şimdiye kadar askerileşmeye en çok karşı çıkan Sosyal Demokrat ve Yeşiller’in içinde olduğu hükümet 100 milyar Avroluk bir askeri paket açıkladı. GSMH’nin yüzde 2’sine erişip geçilmesi, ordunun büyütülmesi ve modernize edilmesi kararı Almanya’daki ABD üssünde Alman Savunma Bakanı (yani Savaş bakanı) tarafından açıklandı.
Çatışmalı bölgelere silah göndermeme ilkesi de ortadan kaldırıldı ve Ukrayna’ya 50 kadar uçan hedeflere karşı çok namlulu roket atabilen tank gönderme kararı bütün eşikleri yıktı.
Söylemeye gerek yok Ruslarla olan doğalgaz hatları şimdilik kadük edildi.
Şunu unutmayalım, sosyal demokratlar işçi sınıfı döneği olarak sermayenin en kirli ve en canice işlerini yapmaya hazırdırlar. Özellikle Alman sermayesi, sınıf değiştirerek ve burnunu sürterek gelmiş Alman sosyal demokrasisini kirli işlerinde kullanmayı sever.
Almanya sermayesinin yön değiştirmesiyle çok hızlıca tepeden tırnağa silahlanabileceğini söylüyorduk. Nereye varacağını görmek için beklemek gerekiyor.
Ama tekrar konuya dönelim, Almanya bu haliyle belki Ukrayna’yı çok öncesinden beri lebensraum (Alman sermayesi için yaşam alanı) olarak görmesinden dolayı belki de ABD hegemonyasına dönmüş gözüküyor.
Ancak kendi için emperyalist olma arzusu bitmeyen bir gerilim kaynağı olmaya devam edecektir. Almanya gibi ülkelerin kendi için emperyalist olma tutkusunun analizini yapmanın en iyi yöntemi Afrika’nın paylaşılmasına ne kadar katıldıklarına bakmaktır.
Almanya emperyalist rekabete geç girdi ama sermaye sınıfı toprak sahipleriyle gericilikte ittifak yapmış, geç kalmışlığı telafi edecek militarist bir devleti hızlıca inşa etmişti. 1884 Berlin Konferansı’ndan sonra Afrika’ya ihtirasla daldılar. Aşağıdaki haritada Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar elinde tuttuğu sömürgeleri görülüyor:
(Almanya İmparatorluğu’nun 1884 ile 1. Dünya Savaşı sonuna kadar ele geçirdiği ve sömürgeleştirdiği Afrika bölgeleri görülüyor. Batı Afrika’da Togo, Kamerun ve Namibiya ve doğuda Tanzanya başlıca Alman sömürgeleri olarak tarihe geçti.)Alman sermayesinin Afrika sömürgeciliği başlı başına bir yazı konusu olmayı hakkediyor. Çünkü hızla en büyük kazancı elde etmeye odaklı sömürgeciliğe karşı Afrika halklarının ayaklanmalarını büyük bir vahşetle bastırdıkları biliniyor. Namibiya’da ayaklanan halkı çöle sürerek, kuyuları zehirleyerek, insanları toplama kamplarında ölüme mahkûm ederek bir soykırıma neden oldular. Tanzanya’da da benzer bir askeri faaliyet sürdürdüler. Her iki ülkeden yüz binleri katlettikleri çok iyi belgelendi.
Afrikalıların insan olmadığı veya “aşağı bir ırk” olduğunu saptamak için kemiklerini Humboldt Forumu’nda topladılar. Katliamlarının kanıtı olarak kemiklerin çoğu hâlâ Almanya’da bulunuyor.
Ama şimdi sömürü yöntemleri değişti.
Bugün Alman sermayesi Siemens, Volkswagen, Bosch’un içinde olduğu bin civarındaki şirketiyle Afrika’da bulunuyor, en az 200 bin Afrikalı işçi Alman sermayesine emek gücünü satıyor. Rekabete girdiği diğer devletlere göre daha çok sanayi alanına yoğunlaştığı görülüyor. Alman sermayesinin parmak izine dönüşen yenilenebilir enerji yatırımlarını da ilave edelim.
Yeni dönem yeni emperyalist araçlar gerektiriyor: Almanya’nın öncülüğünde 2016’dan bu yana geliştirilen “Afrika ile uyum” projesi ve adı çok adice olan “Afrika için Marshall Planı”ndan bahsedebiliriz.
Merkel 2016’dan sonra tıpkı Erdoğan’ın yaptığı gibi, sermaye gruplarıyla defalarca Afrika’yı ziyaret ederek, Alman sermayesine alan açmaya çalıştı. Etiyopya, Mali, Nijer. 2017’de “Afrika yılı” ilan edildi ve Senegal, Nijerya, Gana…
Almanya’ya Mali’de askeri operasyonlara katılmıştı, şimdi Fransa’nın Rusya ile rekabette geri düşmesi ile çekilmeye hazırlanıyorlar. Ama Nijer’de Alman askeri uzmanlara özel kuvvetlerin yetiştirilmesi için yer açılıyor bir yandan. Senegal’de doğalgaz anlaşmaları yapılıyor.
Geçenlerde Alman Başbakanı Scholz yine Alman patronlarla birlikte Senegal, Nijer ve Güney Afrika’yı kapsayan bir geziye çıktı. Dinci militanlara karşı savaş, iklim değişikliği vb, bahane çok.
ABD müttefiki olmakla kendi için emperyalist olmanın geriliminin nasıl birlikte yürüyeceğini ve nereye varacağını izlemek için zamana ihtiyacımız olacak.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder