24 Haziran 2022 Cuma

Köy Enstitülerinden sonra (I+II+III+IV+V+VI) - RIFAT OKÇABOL / SOL

                                                         


(I)   

CHP iktidarında 1946-1950 yılları arasında gerçekleştirdiği dönüşümler, daha sonra iktidar olanlar tarafından da çeşitlendirilip artırılarak devam ettirilmiştir.

CHP’nin 1946 genel seçimleri sonrasındaki tutum ve davranış değişikliği, bakanı Reşat Şemsettin Sirer’in Köy Enstitülerinde gerçekleştirdiği gerici dönüşümlerle sınırlı değildir. Eğitimdeki gerici dönüşümler, Sirer’den sonra eğitim bakanı olan Hasan Tahsin Banguoğlu zamanında da devam etmiştir. Üstelik CHP iktidarında 1946-1950 yılları arasında gerçekleştirdiği dönüşümler, daha sonra iktidar olanlar tarafından da çeşitlendirilip artırılarak devam ettirilmiştir. CHP’nin 4 yılda gerçekleştirdiği gerici uygulamaları şöyle özetlemek mümkündür: 

  • Ankara Üniversitesi Senatosu Mart 1947’de, tutucuların komünistlikle suçladıkları Niyazi Berkes, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın meslekten çıkarılmaları için sorgulanmalarını istemiştir. Bu konu, H. Ali Yücel’in bakanlığının son günlerinde çıkmasını sağladığı özerk üniversite yasası gereği, bu kanunla kurulan Üniversitelerarası Kurul’da (ÜAK) ele alınmıştır. Başbakan Hasan Saka ile eğitim bakanı R. Şemsettin Sirer soruşturma açılıp bu akademisyenlerin meslekten çıkarılmasında ısrarcı olmuşlarsa da, ÜAK, disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığına karar vermiştir1.  
  • Kasım 1948’de din dersi ilkokullarda seçmeli ders yapılmıştır. 
  • Berkes, Boran ve Boratav’ı üniversiteden uzaklaştıramayan CHP, çoğunlukta olduğu mecliste 6 Temmuz 1948 tarih ve 5239 sayılı Ankara Üniversitesi Kadroları Kanunu’nu çıkarıp bu akademisyenlerin kadrolarını iptal ederek üniversiteyle ilişkilerinin kesilmesini sağlamıştır2.
  • 1949’da Türkiye-ABD arasındaki ikili anlaşma ile ‘Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için’ (!!!) Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu (Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu) kurulmuştur.  Büyük bir teslimiyetle ve aymazlıkla ülkemizdeki bu komisyonun başkanının bir Amerikalı olması kabul edilmiştir. Örneğin günümüzdeki komisyonda birkaç Türk genel müdür ve bir dekan varken, komisyon başkanı, elçilik yapmış ve aynı zamanda ING Bank başkanı olan bir Amerikalıdır (genel müdür ve dekan olanların bir Amerikalının başkan olduğu bu komisyonda çalışmayı nasıl içlerine sindirdiklerini anlamak da mümkün değildir). Bu komisyon Türkiye’ye piyasacı ve gerici önerileri yanında, ağırlıklı olarak ABD’ye beyin göçü sağlayan bir kuruluştur. 

1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti (DP), CHP’nin açtığı piyasalaşma ve gericileşme yolunu etkin bir şekilde kullanmıştır. Örneğin;

  • 18 yıl sonra ezanın yeniden Arapça okunmasına başlanmıştır. 
  • Kore’ye asker gönderip Amerikalıları korumak için ölerek, emperyalizm aracı olan NATO’ya üye olunmuştur. 
  • Eğitim yerine maarif, anayasa yerine teşkilatı esasiye ve genelkurmay yerine erkanı harbiye reisi gibi eski sözcüklerin kullanılmasına özen gösterilmiştir. 
  • 8 Ağustos 1951’de mecliste kabul edilen yasayla, 1940’larda açıldığı yörelerde halkın tek kültür ve sosyal etkinlik kaynağı olan Halkevleri ve Halkodaları kapatılmıştır.
  • Ekim 1951’de, imam hatip okulları meslek okulu niteliğinde yeniden açılmıştır. 
  • Din dersi ilk öğretmen okullarında 1951’de seçmeli ve 1953’te de zorunlu ders olmuştur.  
  • 28 Temmuz 1953 tarih ve 6185 sayılı yasayla, “siyasal yayınlarda ve beyanda bulunmak” meslekten çıkarılma nedeni sayılmıştır. 
  • 27 Ocak 1954 tarih ve 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri tamamen kapatılıp ilk öğretmen okullarına dönüştürülmüştür. 
  • 25 Haziran 1954 tarih ve 6422 sayılı yasayla, üniversiteler dahil devlet kurumlarına, 25 hizmet yılını tamamlayanları zorunlu emekli etme yetkisi verilmiştir.  
  • 5 Temmuz 1954 tarihli ve 6435 sayılı bir yasala akademisyenlerin gerektiğinde bakanlık emrine alınabilmesinin önü açılmıştır. 
  • 11 Kasım 1955’te, fen derslerinin yabancı dilde yapılacağı ve 1970’lerde Anadolu Lisesine dönüşen Maarif kolejleri açılmıştır. Bu kolejlerin açılması Türkçenin gelişmesini yavaşlattığı gibi, seçkinci eğitimi ve seçme sınavlarını körüklemiştir. Bu durum ezbere dayalı öğrenmeyle dershanelerin yaygınlaşmasına ve de eğitimde fırsat eşitliğinin giderek bozulmasına yol açmıştır.  
  • Maarif kolejleri için yurtdışından sözleşmeli yabancı öğretmenler getirtilmiştir. 
  • İlkokuldaki seçmeli din dersini almak istemeyenlerin dilekçe vermesi koşulu getirilmiştir. Benzer koşulla Mart 1956’da da din dersi ortaokullarda seçmeli ders olmuştur. 
  • DP liderlerinin “Her mahallede bir milyoner yaratacağız” ve “Küçük Amerika olacağız” söylemleriyle ve Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler pekiştirilerek, toplumun bir kesiminde Amerikan hayranlığı artırılmıştır.
  • Amerikan Ford Vakfı’nın desteğiyle, 1958’de öğretmen yetiştirme konusuyla ilgilenecek olan Eğitim Milli Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun 1950-1960 dönemiyle ilgili değerlendirmelerinin bir bölümü şöyledir: “Eğer bu nesil (imam hatipte okuyanlar), hem dine hem inkılaba inanmış bir nesil olmaz bilakis inkılabın önüne çıkar, bu milletin inkişafını durdurmaya çalışırsa, bu okullar da sevimsiz bir hatıra bırakarak medreselerin akıbetine uğrayacaklardır... Okullarımızın din öğretimi dışında köylere kadar uzanan sivil bir öğretim faaliyeti, son yıllarda gittikçe artan bir hızla yayılıyor. Bu faaliyet, Kur’anı Kerim kurslarıyla yürütülüyor3.” 
  • Said-i Nursi gibi kimi tarikat liderlerine hoşgörü gösterilmesine başlanmıştır.
  • İmam hatiplere öğretmen yetiştirmek üzere 20 Kasım 1959 yılında Yüksek İslam Enstitüsü açılmıştır. 
  • 1.M. Çetik, 1998, Üniversitede cadı kazanı: 1948 DTCF tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav’ın müdafaası. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
  • 2.. Hatipoğlu, 2000, Yükseköğretim Kurulu nedir? abece, 168, Ağustos, 8-9.
  • 3.Y. Z. Bahadınlı, 1968, Türkiye’de eğitim sorunu ve sosyalizm. Ankara: Hür Yayınevi.
  •                                        
  •                                                                                     ***
  • (II)
1962’de fen liselerinin açılması seçkinci eğitimi pekiştiren bir uygulamaya dönüşmüştür. Aynı yıl ABD’den barış gönüllülerinin gelip okullarda, köylerde çalışması Amerikancılığın artmasına yaramıştır.

27 Mayıs 1960 devrimini gerçekleştirenler, cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerine sahip çıkmışlarsa da, 19 imam hatip okulu için bakanlıkta din öğretimi genel müdürlüğünü kurmuşlardır. 28 Ekim 1960 tarih ve 114 sayılı yasa ile 147 öğretim elemanı üniversitelerden çıkarılmıştır (sivil düzene geçince Nisan 1962’de çıkarılan bir yasayla bu kişiler görevlerine geri dönebilmiştir). 

1961 seçimlerinden sonra kurulan İsmet İnönü başkanlığındaki koalisyon hükümetleri zamanında, 1962’de fen liselerinin açılması seçkinci eğitimi pekiştiren bir uygulamaya dönüşmüştür. Aynı yıl ABD’den barış gönüllülerinin gelip okullarda ve köylerde çalışması Amerikancılığın artmasına ve ABD'nin bizi yakından tanımasına yaramıştır.

Suat Hayri Ürgüplü’nün kurduğu koalisyon hükümetinde Adalet Partisi (AP) milletvekili Cihat Bilgehan’ın eğitim bakanlığında, 

  • 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu çıkarılmıştır. Bu yasa, özel okul, kurs ve dershane açılmasını düzenlerken, bu kurumların hızla çoğalmasına yol açmıştır. Birkaç yıl içinde ilk kez özel yüksekokullar açılmıştır (bu özel yüksekokullar AYM tarafından, Anayasa’ya aykırı bulunup 12 Ocak 1971’de kapatılmıştır). 
  • Haziran 1965’te de, Kuran kursu açma yetkisi, eğitim bakanlığından Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmiştir. 

1965 ve 1969 genel seçimlerini kazanan Süleyman Demirel-AP, 27 Ekim 1965-26 Mart 1971 tarihleri arasında iktidar olmuştur. Bu yıllarda gerçekleşen gerici dönüşümleri şöyle özetlemek mümkündür:

  • 1966-1967 öğretim yılında, okullara gönderilen bir genelgeyle, örgüt ve örnek gibi Türkçe sözlüklerin kullanılması yasaklanmıştır. 
  • İmam olamasalar da, kızların imam hatip okullarına alınmasına başlanmıştır.
  • Ekim 1967’de, din dersi liselerde seçmeli ders olmuştur. 
  • 1968 üniversite öğrenci dernekleri peş peşe, “...üniversitenin halka dönük olmasını istiyoruz, ...üniversite halkındır, halka hizmet yönünde yetişeceğiz. ... kültür emperyalizmine paydos. İşçi ve köylü çocukları üniversiteye. ... inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisiyiz1” gibi açıklamalarda bulunmuşlardır. 
  • Genelkurmay başkanlığından Cumhurbaşkanı yapılan Cevdet Sunay, “Bugünkü okullar (1968-69) birer anarşi yuvası haline geldi. Bu okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. 10 yıl sonra bunlar işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara karşı İmam Hatip okullarını bir 'alternatif' olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine getireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz2” diyebilmiştir.
  • Komünizmle Mücadele Derneği, Milliyetçi Öğretmenler Derneği ve Ülkü Ocakları gibi kuruluşlar ortaya çıkmış ve iktidar tarafından desteklenmiştir. 
  • Gençler arasında sağ-sol çatışması artmış, S. Demirel’in iç işleri bakanı “İti (solcu) kurda (ülkücü) kırdıracağız” demiştir. 
  • Demirel, Nurculara yaklaşıp Milli Güvenlik Kurulu’nun da desteğini alıp “1966-1967’de okulları ve üniversiteleri solcu öğretmenlerden temizlemek için girişim başlatmıştır3.” 
  • 16 Şubat 1969’da ABD 6. Filosuna “Defol!” demek için Taksim’de toplanan gençlere, neredeyse polisin himayesiyle saldıran gericiler, ‘Kanlı Pazar’ denen vahşeti yaşatmışlardır. 
  • 7 Temmuz 1969’da Kayseri’de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Genel Kurulu’nun toplandığı bina ateşe verilmiştir. 
  • TÖS’ün 9-13 Şubat 1971 tarihlerinde yapmayı tasarladığı ikinci “Devrimci Eğitim Şurası”, katılacakların can güvenliği nedeniyle iptal edilmiştir4
  • Bu arada yükseköğretim gençlerinin kurduğu ilerici bir kuruluş olan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) 1966’dan sonra dinci bir kuruluşa dönüşmüştür. Yıllar sonra AKP’nin TBMM başkanlığına getirdiği İsmail Kahraman’ın gerçek olmayan suçlamasıyla, MTTB’nin ilerici başkanı seçimi kaybetmiş ve tutucu bir kişi başkan olmuştur. İ. Karaman’ın MTTB başkanlığında da (1967-1969) bu kuruluş İslami bir örgüte dönüşmüş ve S. Demirel’i desteklemeye başlamıştır. Cemalettin Tayla’nın başkanlığı döneminde de (1976-1977) MTTB, “Tüm Türkiye’de her okulda mescit istiyoruz” kampanyası başlatmıştır5.

 Silahlı kuvvetler, 12 Mart 1971 tarihinde Cumhurbaşkanı’na bir muhtıra vermişlerdir. Bu muhtıranın bir bölümünde, “… mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir Hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir6” denmiştir. Durum düzelmezse silahlı kuvvetlerin idareyi ele alacağı açıklanmıştır. Ardından S. Demirel hükümeti istifa etmiştir. AP’nin çoğunlukta olduğu mecliste, CHP’den istifa eden Prof. Dr. Nihat Erim, 26 Mart 1971-22 Mayıs 1972 tarihleri arasında partiler üstü iki hükümet kurmuştur. N. Erim, 1968 üniversite gençliğiyle ilgili olarak S. Demirel’i, “Düşünülmelidir ki, geri kalmış bir ülke olan 1968 Türkiye’sinde en üst bilim kuruluşu olan üniversitelerimiz, toplumsal gelişimde baş görevleri olduğu mecburiyetini duymalıdırlar. Görev sorumluluğunu duyan üniversiteli gençler, bugünkü bozuk düzen içinde, halka dönük eğitim reformu istemektedirler7” diyerek eleştiren kişidir. Ancak N. Erim başbakan olarak pek çok faşist ve gerici uygulamalarıyla tarihe geçmiştir: 

  • İlk işlerinden biri Balyoz Harekatını başlatıp pek çok akademisyen ve yazarı tutuklatmak olmuştur. Tutuklananların çoğu işkenceden geçirilmiştir. 
  • 30 Haziran 1971’de 1421 sayılı yasayla ve 30 Eylül 1971’de de 1488 sayılı yasalarla Anayasa’daki demokratik haklarla TRT’nin özerkliği kısıtlanmış ve memurların sendika kurması yasaklanmıştır. Bu değişiklik nedeniyle TÖS kapatılmıştır. 
  • Bilindiği gibi, solcu olarak nitelenen üniversite gençliği bağımsızlıktan yanadır, ABD karşıtıdır, halkçıdır ve hükümetin Anayasa’ya uygun bir şekilde hizmet vermesini isteyen gençliktir. Bu gençlerin öncülerinden olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, anayasayı değiştirmeye kalkıştıkları (!) gerekçesiyle 9 Ekim 1971’de idam cezasına çarptırılmıştır. Gençlik liderlerinden Mahir Çayan ile dokuz arkadaşı, bu idamların durdurulması için Ünye Radar Üssünde çalışan üç yabancı teknisyeni kaçırıp Kızıldere köyünde bir eve sığınmışlardır. Kuşatma altına alınsa birkaç günde teslim olacak bu gençlerin dokuzu, o evde 30 Mart 1972 günü katledilmişlerdir. 6 Mayıs 1972’de de, AP’lilerin A. Menderes, H. Polatkan ve F. Rüştü Zorlu’yu kastederek “Üç bizden üç sizden” söylemiyle Deniz’lerin idam kararı mecliste onaylanmıştır!
  • DİB, Cumhuriyet’in 50. yılında yayınladığı kitapta, “Millî hakimiyet Kitabımızın ve Peygamberimiz'in gösterdiği yoldur8” diyebilmiştir.  

Bu arada Cevdet Sunay, “… ülkücülerin eylemlerini anlatan İnönü’ye ‘onlar komünizme karşı mücadele eden çocuklar9’ diyerek ülkücülere sahip çıkmıştır (akt. Uzun, 2020).  

AP’nin desteklediği Naim Talu koalisyon hükümeti (15 Nisan 1973-26 Ocak 1974) zamanında, 20 Haziran 1973 tarih ve 1250 sayılı Üniversiteler Kanunu kabul edilmiştir. Bu yasayla bir Yükseköğretim Kurulu (YÖK)  oluşturulmuş ve üniversite özerkliği kısıtlanmıştır (AYM, YÖK ile ilgili maddeyi 1975’te geçersiz kılmıştır).

1973 Ekim’inde yapılan seçimler sonrasında, Bülent Ecevit başkanlığında CHP-Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonu hükümeti kurulmuştur (26 Ocak-17 Kasım 1974). Yaklaşık 10 aylık bir zamanda;

  • 15 Mayıs 1974 tarih ve 1803 sayılı af yasası çıkarılmıştır. Bu yasayı çıkarma sürecinde, kamu düzenini dini esaslara göre düzenlemek isteyenlere ceza kanununun 163. maddesi gereğince verilen cezalar affedilmiştir. Ancak sıra solculukla ilgili olan 141 ve 142’inci maddelerden ceza alanların af edilmelerine gelince, MSP’liler oturumu terk edip onların affını engellemiştir (AYM, bu haksızlığı düzeltip solculara da af getirmiştir). 
  • Erim hükümeti 1972 yılında imam hatip ortaokulları dahil tüm meslek ortaokullarını kapatmıştır. İki yılda imam hatip liselerine giden öğrenci sayısı yüzde 70 kadar azalınca10, MSP lideri Necmettin Erbakan’ın ısrarıyla imam hatip ortaokulları 1974’te yeniden açılmıştır.

Mart 1975-12 Eylül 1980 arasında B. Ecevit 1,5 yıl ve S. Demirel ise 3,5 yıl kadar başbakanlık yapmışlardır. Demirel bu 3,5 yılda imam hatip okulu sayısını 37’den 330’lara çıkarmıştır. İlerici öğretmenler ve TÖS yerine kurulan TÖB-DER S. Demirel iktidarlarının boy hedefi haline gelmiştir. Bu dönem genelde suikastlar ve katliamlarla geçmiştir.

  • 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı’nda Taksim Meydanı’nı dolduran emekçilerle ilerici gençlere ateş açılması sonucunda 34 kişi ölmüş 130 kişi yaralanmıştır11
  • 16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi’nden çıkan solcu öğrencilerin üzerine atılan bombayla yedi öğrenci öldürülmüştür. 
  • 17-20 Nisan 1978’de Malatya'da,  4-5 Eylül 1978’de Sivas'ta, 19-26 Aralık 1978 günlerinde Maraş’ta yaşanan solcu/Alevi katliamlarında yüzlerce insan ölmüş ve binlerce insan yaralanmış, binlerce işyeri de harap olmuştur. 
  • Bu katliamlar dışında, büyük çoğunluğu ilerici kesimden olmak üzere pek çok insan öldürülmüş ve yaralanmıştır. Örneğin 26 Aralık 1978- 11 Eylül 1979 tarihleri arasındaki olaylarda 869 vatandaş ve 29 güvenlik görevlisi öldürülmüş ve 3.633 kişi yaralanmıştır. 12 Eylül 1979- 11 Eylül 1980 tarihleri arasında ise 2.677 vatandaş ve 135 güvenlik görevlisi öldürülmüş, 6.784 kişi yaralanmıştır12.
  • Bu yıllarla ilgili olarak, S. Demirel, “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” derken; E. J. Zürcher13, “Sağ ve sol arasındaki mücadele eşit bir mücadele değildi. 1974-1977 yıllarındaki ‘milliyetçi Cephe’ hükümetleri zamanında, polis ve güvenlik güçleri, Türkeş’in MHP’sine tahsis edilmişti” demektedir. 
  • S. Demirel iktidarı 24 Ocak 1980’de, emekçilerin aleyhine ve küresel sömürgenlerin beklentilerini karşılayan ekonomik kararlar almıştır. 

Tüm gerici uygulamalara karşın 12 Eylül 1980 öncesinde, tutucu öğretmen sendikalarının toplam üye sayısı, laik, bilimsel ve halkçı eğitimi savunan TÖB-DER’in üye sayısının yarısından daha azdır14.

  • 1.S. Onat (der.) 1968, Üniversite olayları ve Demirel. Ankara: Sega Yayınları, s.33, 40, 52.
  • 2.M. İ. Erdost, 2003,Türkiye’nin kararan fotoğrafları. Ankara: Onur Yayınları, s.250-251.    
  • 3.E. J. Zürcher, 2004, Modernleşen Türkiye’nin tarihi. İstanbul: İletişim yayınları, s.365.
  • 4.M. Aksarı, 1998, 12 Mart darbesi öncesinde TÖS’ün yapılamayan 2. devrimci eğitim şurası..., abece, 140, Nisan, 5-6, s.5.
  • 5.M. Ağırel, 2020, Sarmal. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.
  • 6.Cumhuriyet, 13 Mart 1971.
  • 7.Onat, 1968, s.79.
  • 8.DİB (1973): Hutbeler. Ankara: Ayyıldız Matbaası.
  • 9.T. Uzun, 2020, Sert bakışlı gençler: “Ülkücüler”, https://www.perspektif.online/sert-bakisli-gencler-ulkuculer/, erişim 23 Nisan 2022.
  • 10.M. Öcal, 1996, 15. Milli eğitim şurası ve okullarımızda din eğitimi. İstanbul: Türkiye Gönüllü Teşekkülleri Vakfı yayını.
  • 11.https://www.youtube.com/watch?v=c2YdLxNjqXg, erişim 23 Nisan 2022.
  • 12.Y. Koç, 2010, 30. yıldönümünde 12 Eylül Darbesi ve işçi sınıfı, mülkiye, XXXIV, 268, 43-74, s.49.
  • 13.E. J. Zürcher, 2004, s. 380.
  • 14.H. Yıldırım, 2013, Türkiye’de öğretmen örgütlenmeleri. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, yayımlanmamış yüksek lisans tezi,
  •                                                                                                  ***
  • (III)
12 Eylül 1980 darbesinin başlattığı piyasalaşma ve gericileşme süreci, 1995’ten itibaren sonuçlarını vermeye başlamıştır.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra, eğitimin piyasalaşıp gericileşmesi hız kazanmıştır. 12 Eylül darbe hükümeti zamanında;

  • 3 Kasım 1980’de 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu çerçevesinde başlayan bir uygulamayla çoğunluğu solcu olan 5.000 dolayında öğretmen, akademisyen ve devlet memuru, yargılanmadan ve tüm kazanılmış hakları ellerinden alınarak işten çıkarılmıştır. 
  • 28 Nisan 1981’de, Suudi Arabistan’ın liderliğinde bir kuruluş olan RABITA’nın (Dünya İslam Birliği) yurt dışında görevli imamlarımızın maaşlarını ödemesine izin verilmiştir (Cumhuriyet, 19 Mart 1987).  
  • 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılıp iktidarın anlayışına kulak verecek şekilde Yükseköğretim Kurulu (YÖK) oluşturulmuştur. 
  • 21 Aralık 1981’de YÖK başkanlığına getirilen Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Türk-İslam anlayışında olan kişilerin YÖK üyesi, rektör ve dekan olmalarına özen göstermiştir. 
  • 27 Mayıs Anayasası yerine, antidemokratik, piyasacı ve gerici 1982 Anayasası getirilmiştir. Bu anayasayla; 
  1. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersi ilk ve ortaöğretimde zorunlu olmuştur. 
  2. Kâr amacı gütmeyen vakıflara yükseköğretim kurumu açma izni verilmiştir.  
  • Genel eğitim ve kültür politikası olarak Türk-İslam sentezi benimsenmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) raporuna göre1, “… bu kadar canlı olarak yaşanan bir dinin ve ahlakın milli kültür planlamasında ihmal edilmemesi gerekir. … Bu durumda din, kültürün özü, kültür de dinin formu olmaktadır. …Ancak, böyle bir kültürle, iyimser, itaatli, ümitli ve akılcı bir nesil yetiştirmek mümkün olabilir.” 
  • 18 Haziran 1983 tarih ve 2842 sayılı yasa ile imam hatiplilere, Harp Okulu dışında kalan yükseköğretim programlarına girme hakkı verilmiştir. 

13 Aralık 1983-20 Kasım 1991 tarihleri arasında iktidar olan Anavatan Partisi (ANAP) hükümetleri zamanında; 

  • ABD’den yaratılış düşüncesini savunan kitaplar ilk kez Türkçeye çevrilmiş ve yaratılış konusu biyoloji müfredatına dahil edilmiştir.
  • Türk-İslam sentezi anlayışı bakanlıkta yaygınlaşmış, bu anlayışta olanların istihdamı artmıştır. 
  • Sosyoloji ve felsefe dersleri azaltılırken, çağdaş yazarların kitapları yasaklanıp çocuklara Kırk Hadis, İlahiname, Nur Hikayeleri ve İlahi Hadisler gibi gerici yayınlar önerilmiştir. 
  • YÖK başkanı İ. Doğramacı, 1984’te kendi vakfı aracılığıyla, devlet üniversiteleriyle rekabet edecek Bilkent üniversitesini kurmuştur. 
  • Diyanet bir yayınında2 dinsizliği, “… her türlü faziletsizliğin doğmasına ve yayılmasına ve bunun sonucu olarak da ahlaki düşüncelerin kaybolarak toplumun bozulmasına” neden olmakla suçlayabilmiştir.
  • YÖK/İ. Doğramacı, türban kullanılmasını, birkaç kez yasaklayıp serbest bırakarak toplumsal bir sorun haline getirmiştir. 
  • 1985-1986 öğretim yılında, yabancı dille eğitim yapacak Anadolu imam hatip liselerinin, arkasından da süper imam hatiplerin açılmasına başlanmıştır. 
  • 1986’da ANAP bakanlarının ve Doğramacı’nın da üye olduğu Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu, Türk-İslam sentezi anlayışını sahiplenen “Kültür Unsurlarının ve Kültür Politikasının Tespitinde Uygulanacak Yöntem ve Sorumluluklar” başlıklı raporu kabul etmiştir3
  • 1986 yılında çıraklık ve meslek eğitimini düzenleyen, aslında öğrencinin sömürülmesini kolaylaştıran, 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitim Kanunu çıkarılmıştır. 
  • 27 Aralık 1988’de çıkarılan 3511 sayılı yasayla dinsel inanca dayalı giysi serbestliği getirilmişse de, AYM ilgili maddeyi 7 Mart 1989’da iptal etmiştir. 
  • 1989-1990’da, okul açılacak kadar öğrencisi olmayan köylerdeki öğrencilerin merkezi bir okula taşınması (Taşımalı Eğitim) uygulaması başlatılmıştır. 
  • Eğitim bakanı Avni Akyol, Kuran kurslarına 8 yıllık ilköğretim diploması verilmesini önerebilmiştir.
  • 11 Nisan 1990 tarih ve 418 sayılı KHK ile vakıf üniversitelerine genel bütçeden kaynak aktarılmasına başlanmıştır.  
  • 1991’de Türk Ceza Kanunu’ndan (TCK), ‘‘Laikliğe aykırı olarak, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare edenlerle … Dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimselere” ceza verilmesini öngören 163. madde iptal edilmiştir. Bu eylemler suç olmaktan çıkarılmıştır. 
  • ANAP’ın eğitim bakanlarından Hasan Celal Güzel, 1997’de kabul edilen sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasını, çatıların üstünde yeşil bayrak sallayarak protesto etmiştir. 

20 Kasım 1991-6 Mart 1996 tarihleri arasında da, önce S. Demirel ve sonra Tansu Çiller başkanlığında DYP-SHP, daha sonra da Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit başkanlığında koalisyon hükümetleri kurulmuştur. Bu yıllarda;

  • 1992’de, laik ve bilimsel eğitime uzak duran Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) ile Türkiye Eğitim Çalışanları ve Öğretim Hizmetleri Sendikası (Türk Eğitim-Sen) kurulmuştur. 
  • 14 Kasım 1992’de, üniversitelerde gece eğitim yapacak ve paralı ‘İkinci Öğretim’ programları başlatılmıştır. 
  • 1994 yılında, Dünya Bankası’nın (DB) kredisiyle ve uzmanlarının öncülüğünde, ‘YÖK/Dünya Bankası Hizmet Öncesi Öğretmen Yetiştirme Projesi’ başlatılmıştır.  Bu proje sonunda ABD’den örnek alınarak yapılandırılan ve ülkemizin koşullarına hiç uymayan bir öğretmen yetiştirme sistemi4, 6 Kasım 1997’de uygulamaya konmuştur.
  • YÖK, 11 Temmuz 1997’de, DKAB dersi öğretmenini ilahiyat fakültelerinde yetiştirmeye başlayıp bu öğretmenlere, ilköğretimde Türkçe ya da sosyal bilgiler öğretmeni olma hakkını da vermiştir.
  • 2000’de de YÖK, Avrupa Birliği’nin (AB), AB’yi dünyanın ekonomik gücüne dönüştürmek amacıyla başlattığı ve sonuna kadar piyasacı nitelikte olan Bologna Süreci’ne dahil olmuştur. 

12 Eylül 1980 darbesinin başlattığı piyasalaşma ve gericileşme süreci, 1995’ten itibaren sonuçlarını vermeye başlamıştır. Örneğin; 

  • Erbakan, partisinin 13 Ekim 1996 tarihli kongresinde, imam hatiplerin Refah Partisi’nin arka bahçesi olduğunu açıklamıştır5.
  • Gençler, 1980 öncesinde sevgiden sonra bağımsızlığa değer verirken 2000 öncesinde sevgiden sonra paraya değer vermeye başlamıştır6.
  • Depremin, yörede işlenen günahlar nedeniyle olduğuna inananlar artmıştır.
  • Tutucu öğretmen sendikalarının toplam üye sayısı, 12 Eylül 1980 öncesinde, laik, bilimsel ve halkçı eğitimi savunan sendikanın üye sayısının yarısından daha azken, 2002’de neredeyse eşit hale gelmiştir. 
  • Darbe hükümeti ile sonrasında görev yapan hükümetler sayesinde, AKP gibi bir parti tek başına iktidara gelebilmiştir. 

  • 1.DPT, 1983, Beş yıllık kalkınma planı özel iktisat komisyonu raporu: Milli kültür. Ankara: DPT (1920/300), s 141, 514 ve 515.
  • 2.E. Sanay, 1984, Gurbetçinin el kitabı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, No: 238, Emel Matbaacılık Sanayii, s.37.
  • 3.B. Güvenç; G. Saylan, G. ve İ. S. Tekeli, 1991, Türk İslam sentezi. İstanbul: Sarmal Yayınevi, s. 69-110.
  • 4.R. Okçabol, 2005, Öğretmen yetiştirme sistemimiz. Ankara: Ütopya yayınevi.
  • 5.M. Adem, 2000, Zorunlu eğitim amacına ulaştırılmadı, Cumhuriyet Gazetesi, 4 Eylül, s.2.
  • 6.T. Ateş, 2004, ‘Gençlerin öncelikleri’, Cumhuriyet Gazetesi, 19 Şubat, s. 3.
  •                                                                                                 
  •                                                                                     ***
  • (IV)
2002-2011 yılları arasında, öğrenci sayıları, imam hatip liselerinde 2,7; ilahiyatta 3; Kuran kurslarında 2,5, özel okullarda 2, dershanelerde 2,1 ve vakıf üniversitelerinde 5,6 kat artmıştır.

Bilindiği gibi, AKP 2011 genel seçimleri öncesini acemilik ve sonrasını da ustalık dönemi olarak adlandırmıştır. AKP, aşağıda özetlendiği gibi acemilik döneminde de eğitimin piyasalaşması ve gericileşmesi yönünde epey mesafe almıştır. Abdullah Gül’ün kurduğu ve 5 ay kadar süren ilk AKP hükümetinde Erkan Mumcu, Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mart 2003’te kurduğu hükümette de Doç. Dr. Hüseyin Çelik eğitim bakanı yapılmıştır1. R. T. Erdoğan’ın kurduğu ikinci hükümette de H. Çelik’in bakanlığı devam etmiş, ancak 3 Mayıs 2009’da yerini Nimet Çubukçu’ya bırakmıştır. Fetö üyesi olduğu (Habertürk, 3 Ağustos 2016) ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında kapatılan ‘Aktif- Sen’e üye olunması için talimat verdiği (odatv4, 2 Mart 2017) ileri sürülen H. Çelik’in bakanlığı zamanında;

  • “Bir peygamberin ümmetinden” olduğunu söyleyen kişi müsteşarlığa getirilmiştir.
  • 2003 Haziranında sınavla seçeceği 10 bin yoksul öğrenciyi Fetö okullarında okutmaya kalkışmıştır.
  • 2003’te ‘yaşayan Türkçe’nin kullanılmasını öngören piyasacı ve anti-demokratik YÖK tasarısı hazırlanmıştır. 
  • Piyasacı Bologna Süreci bağlamında, 19 Nisan 2003’te TBMM’de Avrupa Birliği (AB) Komisyonu kurulmuş ve 24 Temmuz 2003’te de AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı yürürlüğe girmiştir. Arkasından da Bologna Süreci ilişkileri yoğunluk kazanmıştır. 
  • 14 Aralık 2005’te, imam hatip mezunlarının üniversiteye geçişte katsayı engeline takılmamaları için Açıköğretim Lisesi Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmıştır.  Danıştay, bu değişikliği iptal etmiştir. Bakanlık bu kez, 1 Mart 2006’da imam hatiplilere açıköğretim lisesine kayıt hakkı vermiştir. Danıştay, bu uygulamayı da iptal etmiştir. 
  • Anadolu’da ilköğretim ve yatılı ilköğretim bölge okullarının duvarlarına “Müjde! ... İmam Hatip Lisesi açıldı; çocuğunuzu bize gönderin” afişleri asılmıştır. 
  • Ders kitaplarıyla okullara önerilecek kitapların Talim ve Terbiye Kurulu’ndan (TTK) geçmesi koşulu kaldırılıp niteliksiz ve/ya da dinci yayınların okullara girmesi kolaylaştırılmıştır. 
  • 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasında ‘Kutlu Doğum Haftası’ etkinliklerinin düzenlenmesine başlanmıştır (Milliyet, 12 Mayıs 2005). 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra bu uygulama bıçak gibi kesilmiştir. 
  • Mayıs 2005’te kaçak eğitim kurumları (genellikle Kuran kursları) açanlara verilen hapis cezası yerine para cezası getirilmiştir. Temmuz 2005’te Kuran kurslarının ve öğrenci yurtlarının denetlenmesinden vazgeçilmiştir.
  • 2005’te AB’nin dayattığı ve girişimci öğrenci yetiştirmeyi hedefleyen ilköğretim müfredatının uygulanmasına başlanmıştır. 
  • 3-17 Kasım 2006 tarihlerinde toplanan 17. Milli Eğitim Şurası’nda, imam hatip güzellemesi yapılıp özel okullardan hizmet satın alınması önerilmiştir. Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınması önerisine H. Çelik, “Ücretli öğretmenleri kadroya alırsak özel okullar öğretmen bulamaz” yanıtını vermiştir. 
  • Bakanlığının ilk beş yılında, 1.454 fen dersleri öğretmenine karşın 7.758 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) öğretmeni atanmıştır2.  
  • 2007’de Özel Öğretim Kurumları Kanunu değiştirilerek özel yabancı okullara gelişme olanağı verilmiştir.
  • Ortaöğretime Geçiş sınavı kaldırılıp Seviye Belirleme Sınavı (SBS) getirilmiş ve öğrencilerin çok daha küçük yaşta dershanelere gitmesine yol açılmıştır.  
  • Piyasacı ve gerici bir kararla SBS’de, yabancı dil ve DKAB derslerinden soru sorulmasına başlanmıştır.  
  • Öğretmenleri aday öğretmen, öğretmen ve başöğretmen olarak sınıflayan piyasacı ve bölücü karar, yargı tarafından iptal edilmiştir.  
  • Adnan Hoca’ya okullarda konferans verdirilmiş, onun yayınladığı evrim karşıtı “Yaratılış Atlası” öğrencilere parasız dağıtılmıştır.
  • Abdest suyunun alyuvarları çoğalttığına ilişkin hurafeler din kültürü ders kitabına girmiştir. Lise 3’te okutulan ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ ders kitabında II. Abdülhamit ve Vahdettin sevimli gösterilmiş, tekke ve zaviyeler övülmüştür3.
  • Anayasa Mahkemesi (AYM), biraz da H. Çelik’in eylem ve söylemleri nedeniyle, 30 Temmuz 2008’de AKP’yi, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle, kapatmak yerine AYM başkanının oyu doğrultusunda para cezasına çarptırmıştır. 
  • Okul duvarlarına, Hz. Muhammet’in “Veda Hutbesi” ve “Bismillah; Allah daima seninle birlikte; Rabbim seni çooook seviyorum; Allah daima beni görür, duyar; Dersime başlarken bismillah derim”  gibi yazıların asılmasına başlanmıştır4
  • Ensar Vakfı ile dini değerlerle sınırlı olacak ‘Değerler Eğitimi Projesi’ başlatılmıştır. 
  • Başbakan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üniversitede türban yasağını onaylayan kararı üzerine, “Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek bu ulema işidir. Ulema ne derse o olur!” demiştir (Hürriyet, 16 Kasım 2005).
  • Sınavlara türbanla girilmesine izin verilmiş, Danıştay bu uygulamayı Ocak 2007 iptal etmiştir. Başbakan,  Danıştay’ın bu kararı üzerine de, “Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle karar verir” demiştir (Milliyet, 15 Temmuz 2007).
  • Şubat 2007’de, liselerde başarılı olamayan öğrencilerin açıköğretim lisesine gönderilmesine karar verilmiştir. 
  • Mart 2007’de, Eğitim Sen Sakarya Şubesi yakılıp kundaklanmıştır. 
  • AKP, yükseköğretimi piyasalaştırıp gericileştiren Prof. Dr. İhsan Doğramacı5’ya TBMM ödülü vermiştir.
  • 28 Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün atadığı üyelerle, başkanlığa getirdiği Fetöye yakın Prof. Dr. Y. Ziya Özcan ve hükümetin atadığı üyelerle YÖK, 2008’de AKP’lileşmiş bir kuruma dönüşmüştür. 2008’den itibaren üniversitesinde yapılan seçimde ilk sıralarda oy almamış ancak AKP’ye yakın olan kişilerin rektör olarak atanmasına başlanmıştır. 
  • H. Çelik Mayıs 2007’de, Kasım 2002-Nisan 2007 tarihleri arasında 836 kişinin diyanetten bakanlığa transfer edildiğini açıklamıştır.
  • 2008 yılında ‘Dinin direği namaz’ adlı, çok küçük çocukların bile türbanlı resimlerinin yer aldığı dini içerikli kitap öğrencilere parasız olarak dağıtılmıştır (gazeteler, 3 Eylül 2008). 

N. Çubukçu’nun bakanlığı zamanında da;

  • Değerler eğitimi projesi giderek daha fazla önem verilmiştir. 
  • Erzurum’da bir ilköğretim okulunun bahçesine, iki tarikat üyesinin ‘sembolik’ mezarı konmuştur. 
  • 2009 sonbaharında, beden eğitimi dersi seçmeli ders olmuştur. 
  • 18. Milli Eğitim Şura’sı, 1-5 Kasım 2010 günlerinde bakanlık Şura salonunda değil de 5 yıldızlı bir otelde toplanmıştır. Bu şurada daha çok yandaş Eğitim-Bir-Sen’in tutucu önerileri benimsenmiştir. 
  • N. Çubukçu’nun ilk 1,5 yılında, yandaş kişilerin atanabilmesi için, 7 merkez örgütü bürokratı, 174 taşra örgütü bürokratı, 8.410 okul müdürü ile 7.513 müdür yardımcısı görevden alınmıştır6

Anayasa, 12 Eylül 2010’da gerçekleştirilen halkoylamasında AKP’nin isteği doğrultusunda değiştirilmiştir. AKP, Cumhurbaşkanı A. Gül’ün bir AKP’li gibi davranması nedeniyle Anayasa değişikliği sonrasında yargı organlarında kadrolaşma fırsatını yakalamıştır. Yargı organlarının Anayasa’ya aldırmaması ve günümüzde vicdanları sızlatan hukuk dışı kararların alınması kolaylaşmıştır. Bülent Arınç, bu süreçte Danıştay başkanlığına bir tanıdığının seçilmesi üzerine “kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor7” demiştir.

AKP’nin acemilik döneminde, 2002-2011 yılları arasında, öğrenci sayıları, imam hatip liselerinde 2,7; ilahiyatta 3; Kuran kurslarında 2,5, özel okullarda 2, dershanelerde 2,1 ve vakıf üniversitelerinde 5,6 kat artmıştır8. 1999-2011 yılları arasında, öncelikli kimlik olarak “Yurttaşım” diyenler yüzde 34,1’den 15,5’e düşerken, “Müslümanım” diyenler yüzde 35,7’den 47,1’e çıkmıştır9.  

  • 1.R. Okçabol, 2013, AKP iktidarında eğitim. Ankara: Ütopya Yayınevi.
  • 2.E. Şafak, 2007, YÖK’ten yanıt geldi. Sabah, 8 Eylül.
  • 3.Gazalcı, 2008, s.54-56, 94.
  • 4.Ü. Özmen, 2011, Türkiye’nin eğitim gündemi. Ankara: Sobil Yayıncılık, s.426.
  • 5.R. Okçabol, 2021, YÖK, YÖK başkanları ve üniversiteleri. Ankara: Ütopya Yayınevi.
  • 6.M. Gazalcı, 2011, AKP döneminde: Kadrolaşma kıskacında eğitim. Ankara: Bilgi Yayınevi, s.17.
  • 7.https://eksisozluk.com/kurban-oldugum-allah-verdikce-veriyor--2855427, erişim 13 Mayıs 2022.
  • 8.Okçabol 2013.
  • 9.B. Akşit, Bahattin; R. Şentürk; Ö. Küçükural ve K. Cengiz, 2012, Türkiye’de dindarlık. İstanbul: İletişim Yayınları, s.487
  •                                                                                   
  •                                                                                   ***
  • (V)
AKP, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde yüzde 50’ye yakın oy almıştır. AKP bu gazla, piyasalaşma ve gericileşme bağlamında ustalık dönemine hızlı bir giriş yapmıştır.

AKP, yargıda kadrolaşmanın kolaylığıyla girdiği 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde yüzde 50’ye yakın oy almıştır. AKP bu gazla, piyasalaşma ve gericileşme bağlamında ustalık dönemine hızlı bir giriş yapmıştır. Bu yazı çerçevesinde AKP’nin ustalık dönemini, R. T. Erdoğan’ın Başbakanlık ve 28 Ağustos 2014 sonrasını da Cumhurbaşkanlığı yıllarına göre özetlemek olasıdır. 

Başbakan, 2011 seçimi sonrasında Prof. Dr. Ömer Dinçer1’i (6 Temmuz 2011-24 Ocak 2013) ve ardından da Prof. Dr. Nabi Avcı2’yı (24 Ocak 2013-24 Mayıs 2016) milli eğitim bakanlığına getirmiştir. Haziran 2011’den Cumhurbaşkanı seçimi yapılan 28 Ağustos 2014’e kadar gerçekleşen değişimleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

  • 27 Ağustos 2011 tarih ve 651 sayılı KHK ile TÜBİTAK ve TÜBA AKP’lileştirilip daha piyasacı bir yapıya dönüştürülmüştür.
  • 14 Eylül 2011’de 652 sayılı KHK ile 3797 sayılı yasa yerine bakanlık örgütü piyasacı ve gerici bir içerikle yeniden yapılandırılmıştır. Bu KHK ‘de, 3797 sayılı yasada yer alan “…  insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaş olarak yetiştirmektir” amacı yerine “küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim” (m. 2-a) amacına yer verilmiştir. Bakanlığın ders araçları ve yayım gibi üretim yapan birimleri kapatılıp bu tür gereksinimlerin piyasadan karşılanması uygulaması getirilmiştir. Teknik öğretim, kız teknik öğretim ile ticaret ve turizm öğretimi genel müdürlükleri, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü olarak birleştirilirken, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü sistemin ana birimi haline getirilmiştir. Pek çok birim ve görevin adı değiştirilirken Talim ve Terbiye Kurulu’na (TTK) eğitimci olmayanların üye olmasının yolu açılmıştır. Bakanlıktaki üst düzey bürokratlarının görevleri sona erdirilmiştir (mevzuat gereği görevden alınamayan-AKP’lileşmeyen- bürokratlardan kurtulma yolu açılmıştır). 
  • Ö. Dinçer, bu KHK ile ilgili olarak, “Bakanlığın ideolojik nitelik taşıyacak hassasiyetlerini korudum” diyebilmiştir (Milliyet, 15 Eylül 2011)!
  • 17 Eylül 2011 tarih ve 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına başlamak için ilkokul 5’i bitirme koşulu kaldırılmıştır. 
  • 11 Ekim 2011 tarih ve 666 sayılı KHK ile kamu görevlilerinin emsalinden birkaç kat fazla maaşla sözleşmeli olarak (ve de AKP’nin istediklerini sorgusuz sualsiz yerine getirecek şekilde) çalıştırılmasının yolu açılmıştır. 
  • 11 Aralık 2011’de bir vakıf üniversitesi rektörü olan Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya YÖK başkanlığına getirilmiştir.
  • Başbakan bir gün, “Dindar gençlik yetiştireceğiz” demiş (Hürriyet, 2 Şubat 2012) ve bir kaç gün sonra da, “Dininin ve kininin davacısı olacak gençler” istediğini belirtmiştir (Hürriyet, 20 Şubat 2012). Sonra da, kamuoyunda 4+4+4 yasası olarak bilinen taslak gündeme gelmiştir. Ö. Dinçer 6 Nisan 2012 günü yapılan 32. Gün TV programında bir soru üzerine “Başbakan’ın isteği bizim için emirdir” demiştir. 
  • Muhalefetin karşı çıkmasına karşın, 30 Mart 2012’de eğitim sistemini gerici bir sisteme dönüştüren 4+4+4 yasası kabul edilmiştir. Bu yasayla imam hatip ortaokulları açılmıştır. İlkokula başlama yaşı bir yıl küçültülerek ve ortaokullar 6. sınıf yerine 5. sınıftan başlatılarak, küçücük çocukların imam hatipli olmasına kapı açılmıştır. Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılırken yetişkinler için açılmış olan açık lise de zorunlu eğitim içine alınmıştır. Kuran-ı Kerim ile Hz. Peygamberimizin hayatı adlı dersler seçmeli ders olmuştur. 2012’nin ilk aylarında Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesi çerçevesinde yapılacak harcamalar mali denetim dışında bırakılmıştır (bu projenin, milyonlarca liranın özel sektöre aktarılmasından başka pek bir işe yaramadığı pandemi sürecinde iyice ortaya çıkmıştır). 4+4+4 yasası Anayasa’nın 3., 10., 42. ve 58. maddelerine karşı olsa da, üyelerinin çoğunu A. Gül’ün atadığı Anayasa Mahkemesi (AYM), geçmişte benzer konularda verdiği kararları yok sayarak, bu yasada anayasaya aykırılık görmemiştir. 
  • Bu yasa çıktıktan sonra, hafızlık kursuna giden çocuklara ilkokula bir yıl geç başlama izni verilmiş ve Temel Din Bilgileri adında seçmeli bir ders daha açılmıştır. Dinçer, Kuran dersi için, “Çocuk Arap harfleriyle bir kelimeyi okumayı öğrenecek ama okuduğu şey Kur'an olacak. Bir müfredat oluşturacağız. Okuyacak ama anlamayacak. Zaten Kur'an okuyanların büyük bölümü anlamazlar, onu kutsal bir kitap olarak okurlar” demiştir (Milliyet, 7 Haziran 2012). Yeni imam hatipler açılırken, genel eğitim yapan okulların da imam hatibe dönüştürülmesine başlanmıştır. Kıyafet yönetmeliği değiştirilerek, okullarda türban kullanımı serbest bırakılırken, ‘şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek’ giyilmesi yasaklanmıştır. Eylül 2013’te değiştirilen ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde, eski yönetmelikte yer alan ‘düşünen, eleştiren ve araştıran öğrenci yetiştirme’ ilkesine yer verilmemiştir. Ortaöğretim öğrencilerine evlenme izni verilmiştir. 
  • Ö. Dinçer, “Öğretmen olmak isteyenleri, Eminönü’ndeki caminin önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki biri önlerine yem atsın” diyebilmiştir (soLportal, 30 Eylül 2012).
  • 29 Mayıs 2013’te, imam hatipli siyaset bilimci Doç. Dr. Yusuf Tekin, bakanlık müsteşarlığına getirilmiştir. 
  • “Çocuklar saklambaç, körebe yerine savaş oyunu oynuyor. Kovalıyor, yakalıyor ve öldürüyorlar. …. Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde…”   ve benzeri ifadelerinin yer aldığı kitaplar, 2. sınıf öğrencileri için okullara gönderilmiştir! (Milliyet, 17 Eylül 2013).
  • 2013-2014 öğretim yılı başında, bir genelgeyle genel liseler kapatılmış, 49’u imam hatibe, 400 kadarı meslek lisesine ve diğerleri de Anadolu lisesine dönüştürülmüştür. Haziran 2014’te de Anadolu Öğretmen liseleri kapatılmıştır. 
  • Seviye Belirleme Sınavı yerine Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) adlı sistem getirilmiştir. TEOG sistemi için, “Okullara alternatif olarak ortaya çıkan kurumlara (dershanelere) ihtiyaç duymayacaksınız” diyen N. Avcı, Mayıs 2013’te sınava hazırlanmaları için lise son öğrencilerine, 45 gün izin vermiştir. Bu kararla dershaneye giden öğrenci sayısı aniden artmıştır. 
  • 14 Mart 2014’te halk arasında bilinen adıyla dershane yasası çıkarılmıştır. 652 sayılı KHK’de bazı değişiklikler yapılıp pek çok birim ve görevin adı yeniden değiştirilmiş ve TTK kuruluş niteliğinden uzaklaştırılıp sıradan bir birime dönüştürülmüştür. Ayrıca bir kez daha üst düzey bürokratların görevlerine son verilmiştir. Bu yasaya göre dershaneler bir yıl içinde kapatılacaktır, öğretmen atamalarında performans değerlendirmesi yapılacaktır, bakan istediği okulu ‘Proje okulu’ yapabilecektir ve devlet özel okula gidenlere destek verecektir. Bu yasa çerçevesinde özel okula giden öğrenci başına belli bir bedel ödenmesine başlanmıştır. Kapatılan dershanelerin üçte bir kadarı bakanlığın verdiği sıfatla ‘temel lise’ olmuştur. Proje okulu uygulamasıyla N. Avcı toplumun gözdesi olan Anadolu liselerine kendi adamlarını atayabilmiştir. 
  • 2014’te Avrupa Birliği’nin beklentileri doğrultusunda ve de piyasacı nitelikte olan, ikinci ‘Türkiye Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi’ ile ‘Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı’ yayınlanmıştır. N. Avcı, eylem planının sunuş sayfasında, amacın “Mesleki ve teknik eğitimi yerel, ulusal ve uluslararası iş piyasasının beklentilerine uygun yapılandırarak genç nüfusumuza gerekli bilgi, beceri ve yetkinliği kazandırmak” olduğunu açıklamıştır. 
  • 26 Temmuz 2014’de çıkarılan bir yönetmelikle okullarda mescit açılmasının yolu açılmıştır.

4+4+4 yasası çıktıktan çok kısa bir süre sonra 2013-2014 öğretim yılında, imam hatip okulu sayısı 537’den 2.235’e, imam hatip öğrenci sayısı 268 binden 714 bine, Kuran kursuna giden öğrenci sayısı da 297 binden 1,12 milyona çıkmıştır3.  

  • 1.R. T. Erdoğan belediye başkanıyken danışmanı olan Ö. Dinçer 1994’te, “Türkiye Cumhuriyeti’nin, başlangıçta ortaya koyduğu temel ilkeleri, laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesinde” olduğunu açıklamıştır (Hürriyet-Ö. İnce, 12 Nisan 2008). Ö. Dinçer, R. T. Erdoğan’ın Başbakanlık Müsteşarlığını yürütürken, YÖK, bir kitabında ‘intihal yaptığı’ gerekçesiyle, Prof. Dr. Ömer Dinçer’e öğretim üyeliğinden çıkarma cezası vermiştir (Evrensel, 22 Ekim 2005). Ö. Dinçer’in istifası beklenirken, 2007 seçimlerinde milletvekili yapılıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına getirilmiştir.
  • 2.R. T. Erdoğan’ın “Hocam” dediği N. Avcı, Kanal 7 televizyonunda program ve Yeni Şafak gazetesinde de yazarlık yapmış ve 4+4+4 yasasının çıkması için var gücüyle çalışmıştır.
  • 3.R. Okçabol, 2014, Laik eğitim, Eleştirel Pedagoji, 36, Kasım-Aralık, 20-28.
                                                                                                      ***
(VI)

2013-2014 öğretim yılı ile 2020-2021 yılları arasında, imam hatip okulu sayısı 2.235’ten 5.100’e, imam hatip öğrenci sayısı 714 binden 1.380.970’e çıkmıştır. 

R. T. Erdoğan 28 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı seçilmiş, başbakanlığa getirilen Ahmet Davutoğlu da bu görevi 24 Mayıs 2016’ya kadar sürdürmüştür. A. Davutoğlu’ndan sonra da Binali Yıldırım başbakanlığa getirilmiştir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında OHAL ilan edilmesiyle Cumhurbaşkanı’nın eli daha da güçlenmiştir. 16 Nisan 2017 günü yapılan halk oylamasında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kabul edilmesinden sonra yapılan 24 Haziran 2018 seçimini kazanan R. T. Erdoğan, tüm yetkileri elinde toplamıştır. Bu yıllarda gerçekleşen piyasacı ve gerici dönüşümleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.  

  • 11 Kasım 2014’te, YÖK başkanı G. Çetinsaya görevden alınıp onun yerine, tarikatçı olduğu bilinen ve 2010-2014 yılları arasında YÖK başkanvekilliğini yürüten Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç getirilmiştir. 
  • 1-5 Aralık 2014 tarihlerinde toplanan ve büyük çoğunluğunu AKP’lilerin oluşturduğu 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan gerici kararların bir bölümü şöyledir: Osmanlıca zorunlu ders olmalıdır. İnsan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi kaldırılmalıdır. Turizm lisesinde alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersi kaldırılmalı ve öğrenciler alkollü içki servisi yapılan yerlerde staj yapmamalıdır. 
  • 1 Nisan 2015 tarih ve 6641 sayılı yasayla ‘Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ kurulmuştur. Cumhurbaşkanı’nın, 12 Aralık 2017 tarihli TÜBA töreninde, “Tarih boyunca bilimi yaratıcının büyüklüğünün ispatı olarak kullanan da, yaratıcıya isyanın gerekçesi haline dönüştüren de olmuştur1” demesi, bu üniversitenin ne yönde çalışacağının işareti olmuştur.  
  • 17 Nisan 2015’te çıkarılan Öğretmen Atama Yönetmeliği ile öğretmen atamalarında performans değerlendirilmesi uygulaması başlatılarak, AKP’li olmayanların öğretmen olmasına önemli bir engel getirilmiştir. 
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türk hükümetinden “zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını da sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini” istemiştir (ntv.com.tr, 16 Eylül 2014). Ancak AKP o tarihten bu yana böylesine bir değişikliğe gitmemiştir. 
  • 3 Aralık 2015’te Diyarbakır’ın bir köyündeki Kuran kursu binasında çıkan yangında altı çocuk ölmüştür. Bu olay üzerine diyanet  başkanı, “Allah’ın takdiri …Cenab-ı Hak bu şekilde takdir etti ve aldı” deyip ölenleri ‘hükmen şehit’ ilan etmiştir!
  • Cumhurbaşkanı 2016 başında Barış Bildirisi’ni açıklayan akademisyenlere, “… Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, karanlık; Bir hukuk devleti olan Türkiye'de akademisyenlerin suç işleme imtiyazı yok; Bunlar sadece vicdansız değil, aynı zamanda ahlak yoksunu2” gibi sözlerle hakaret etmiştir. Bildiriyi imzalayan akademisyenler hakkında soruşturma açılırken, 400 kadar imzacı akademisyen üniversitelerinden atılmıştır. Davası sonuçlananlara hapis cezası verilmiştir. Ceza alanların başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’nin, 30 Temmuz 2019 günü hapis cezası veren mahkemelerin “hak ihlali” yaptıklarına karar vermesi üzerine tüm imzacı akademisyenler beraat etmiştir. Ancak üniversiteden çıkarılanlar hâlâ üniversitelerine geri döndürülmemiştir.
  • 24 Mayıs 2016’da İsmet Yılmaz eğitim bakanı olmuştur.
  • 17 Haziran 2016 tarih ve 6721 sayılı yasayla her türlü eğitim kurumu açacak ve gerekli kadroları yetiştirecek-bakanlığa alternatif hizmet verecek ve AKP’nin güdümünde olacak Türkiye Maarif Vakfı (TMV) kurulmuştur. 
  • Ağustos 2016’da, TTK başkanlığına bir ilahiyatçı ve bir genel müdürlüğe de bakanın kardeşi getirilmiştir.
  • İ. Yılmaz, bakanlığın adının maarif bakanlığı olmasını savunmuştur! 
  • Proje okulu uygulamasıyla Kabataş Erkek Lisesi müdür yardımcılığına gelen kişi, “…Artık bu memlekette neyi bekliyoruz, neyi ümit ediyoruz, diyoruz ki artık bütün okullarımızın imam hatip lisesi gibi olma zamanı geldi3” diyebilmiştir.
  • 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen Fetöcü darbe girişimi OHAL KHK’leriyle “1.065’i özel okul, 361’i diğer özel öğretim kurumu ve 848’i özel öğrenci yurdu olmak üzere toplam 2.274 kurum,  … 15 Vakıf Üniversitesi kapatılmıştır. … 5 bin 904 akademisyen … ihraç edilmiştir” (Eğitim Sen, 2018: 3). Tüm askeri okullar kapatılıp öğrencileri tutuklanmıştır. Harp okulları yerine  Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak Milli Savunma Üniversitesi kurulmuştur. 
  • İ. Yılmaz, 2016 Eylül’ünde, Duvarında Hitler ve Usame Bin Ladin'i öven gerici bir şairin ‘Hak Yol İslam’ şiirinin asılı olduğu Keçiören’deki bir okulun açılışını yapmıştır.
  • Cumhuriyet değerleri yerine gerici değerleri öne çıkaran bir müfredat 2017-2018 öğretim yılından itibaren uygulamaya konmuştur.
  • İ. Yılmaz, laik ve bilimsel eğitime karşı olan gerici kuruluşlarla işbirliği protokolleri imzalamaya başlamıştır.
  • AKP Lideri’nin isteği üzerine 2017 sonlarında TEOG yerine ‘Liseye Geçiş Sistemi’ getirilmiştir. Bu sistemde, sınava girenlerin yüzde 10 kadarı, bakanlığın belirlediği ve ‘nitelikli!’ dediği liselere girebilmektedir. Diğerleri ise aldıkları puanlara göre yaşadıkları yöredeki (önemli bir bölümü imam hatip olan) bir okula girebilmektedir. Bu sistemin uygulanmasıyla özel okullara ve açık liseye giden öğrenci sayısı hızla artmaya başlamıştır. Nitelikli liseler içinde de imam hatipler önemli bir yer tutmaktadır.
  • 10 Temmuz 2018’de kurulan Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’nde, 2003-2006 yılları arasında TTK başkanı olan Prof. Dr. Ziya Selçuk eğitim bakanı olmuştur.
  • Cumhurbaşkanlığı bünyesinde ‘Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’ oluşturulmuş, bu kurula laik ve bilimsel eğitim karşıtlığıyla bilinen Eğitim-Bir-Sen’in yıllarca başkanlığını yapan bir ilahiyatçı, imam hatip mezunu olup özel öğretim kurumları genel müdürlüğü yapmış bir bürokrat ile çoğu vakıf üniversitelerinde çalışmış 7 akademisyen atanmıştır. 
  • 10 Eylül 2018’de yönetmelikten karma eğitim koşulu çıkarılmıştır.
  • Anadolu Lisesi açmak için iki sınıf dolduracak öğrenci olması koşulu getirilirken, imam hatip açmak için böylesi bir koşul getirilmemiştir. 
  • Z. Selçuk, eğitimli gençlerimizin yurt dışına göçmesi konusunda, “Türkiye lehine lobi oluştururlar, Türkiye’yi tanıtırlar ve nüfus sorunumuz yok” diyebilmiştir (Milliyet, 28 Ekim 2018)! 
  • Z. Selçuk, 8 Eylül 2018’de, resmi bir mekanda değil de Hilton’da, ‘Eğitim 2023 Vizyonu’nu açıklamıştır. Açıklamasında “Evrensel karakteri güçlendirilecek İmam Hatip Okullarının millî bir model olarak başka ülkelere örnek olma potansiyeli artacaktır4” demesi, vizyonun piyasacı ve gerici içeriğini özetler nitelikte olmuştur. 
  • Z. Selçuk, 29 Aralık 2018’de okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan projelerin yaygınlaştırılacağını söylemişse de, bakanlık 6 Ocak 2019 günü, “Bakanlığımızın gündeminde, bu alanda devam etmekte olan bir proje yoktur5” açıklamasını yapmıştır. 12 Eylül 2019’da da ilgili yönetmelikten ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ ifadesi çıkarılmıştır. 
  • Antalya 4. İdare Mahkemesi, 04.06.2020 gün ve E: 2019/115, K: 2020/294 sayılı kararıyla Ensar Vakfı Antalya Şubesi İle Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Arasında İmzalanan Protokolün iptaline karar vermiştir (www.memurlarnet, 17 Temmuz 2020). Bu karar, “…bir kamu hizmeti olan eğitim öğretim hizmetinin, Devletin hizmet alanı içerisinde ancak genel idare esaslarına göre memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesine ilişkin Anayasanın amir hükmüne ve Türk Milli Eğitiminin temel ilke ve kurallarına aykırı olduğu” gerekçesiyle alınmıştır. Ancak Z. Selçuk, Danıştay kararına karşın bu tür kuruluşlarla protokol imzalamaya devam etmiştir. 
  • Z. Selçuk, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri öncesinde, “Eğitimde güçlü bir beklenti varsa o zaman yerel seçimlerde bize destek olunması gerektiği çok açık” diyebilmiştir.
  • Z. Selçuk, “Solcular sömürür” ve “Gözlerini kan bürümüştür” gibi ifadelerin yer aldığı kitabın bir lisede okutulmasını, “Okuma alışkanlığı kazandırılmak için okutuldu” diyerek savunmuştur (pırha.net, 11 Haziran 2019). 
  • Sağcıların Allah topluluğu, solcularınsa şeytan topluluğu olduğu" gibi ifadeleri içeren bir kitap bakanlık tarafından okullara önerilmiştir (Cumhuriyet, 9 Mayıs 2020). 
  • Z. Selçuk, “Eğitimde asıl yük, öğretmenin maaşıyla ilgilidir” diyebilmiştir (Cumhuriyet, 29 Ağustos 2020).
  • 2021 Ocak ayında pek çok il ve ilçe milli eğitim yöneticileri okullara, “Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı, Temel Dini Bilgiler derslerini seçtirin” talimatı göndermişlerdir.  
  • 6 Ağustos 2021’de Prof. Dr. M. Özer, eğitim bakanlığına getirilmiştir. 
  • M. Özer, Necip Fazıl Kısakürek’e “üstat” ve “Sanat, Allah (C.C) aramaktır. Diğerleri teferruattır” gibi görüş sahipleri6 TTK üyesi yapmıştır. 
  • 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde toplanan 20. Milli Eğitim Şura’sının açılışı Saray’da ve toplantıları da bakanlık şura salonunda değil 5 yıldızlı otelde gerçekleştirmiştir. “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır. Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında uluslararası sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeni programlar açılmalıdır. Yabancı dil ağırlıklı mesleki eğitim programları yaygınlaştırılmalıdır” gibi, gerici ve piyasacı öneriler yapılmıştır.
  • 16 Eylül 2021’de Kahramanmaraş’taki bir Kuran kursunda 4 çocuğun istismar edildiği ortaya çıkmıştır. 
  • 11 Şubat 2022’de Erzurum’da DİB’e bağlı Kuran kursunda çocuklara 5 ay boyunca cinsel istismarda bulunan personel görevine iade edilmiştir.  

2013-2014 öğretim yılı ile 2020-2021 yılları arasında, imam hatip okulu sayısı 2.235’ten 5.100’e, imam hatip öğrenci sayısı 714 binden 1.380.970’e çıkmıştır. 

RIFAT OKÇABOL / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder