20 Haziran 2022 Pazartesi

NATO bağını ABD kesmez, Türkiye kesmelidir + Biden, Kissinger’ı dinleyecek mi? + Anayasaya yeni darbe girişimi / Mehmet Ali Güller-Cumhuriyet

 


NATO bağını ABD kesmez, Türkiye kesmelidir

Ne zaman Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulasak, karşımıza hep şu argüman çıkar: Türkiye’nin elindeki veto kartı büyük avantaj; dışında olmak yerine içinde olmak lazım.

70 yılda hangi avantajı gördüğümüzün ise tek bir doyurucu yanıtı yok!

Bir de NATO’nun karşısında konumlanarak ortaya atılan bazı tezler var. Örneğin “ABD Türkiye’yi NATO’dan atacak, o nedenle yeni sınır çiziyor; Yunanistan, Ege, Girit, Güney Kıbrıs, İsrail hattı” şeklindeki görüş...

YENİ NATO SINIRI

Tartışacağımız görüşle ilgili öncelikle şunu belirtelim: Kuşkusuz NATO’da üye atma mekanizması yok, ancak iş o noktaya gelirse elbette ABD/NATO “hukuku”, kendisi için bir yöntem bulur.

Dolayısıyla tezin bu teknik yanını geçip esası tartışalım.

ABD Türkiye’yi dışarıda bırakarak NATO’ya yeni bir sınır çiziyor olabilir mi? Yeni NATO sınırı Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail hattı mı olacak?

Doğru, ABD yeni savunma anlaşmasıyla Yunanistan’ı adeta bir “Amerikan garnizonu” haline getirdi; Dedeağaç’tan Girit’e kadar bir askeri yığınak yaptı. Doğru, ABD Güney Kıbrıs’a uygulanan yaptırımları adım adım yumuşatarak kaldırma eğiliminde. Doğru, ABD (ne yazık ki AKP’nin onayıyla) 2016’da İsrail’e NATO Genel Merkezi’nde bir daimi ofis verdi.

Peki tüm bunlar “yeni NATO sınırı” anlamına gelir mi?

ABD’NİN İSTEMEYECEĞİ TABLO

Çözümlemeyi şöyle yapalım: ABD bu “yeni NATO sınırı” ile nelerden vazgeçmiş olur?

1) Türkiyesiz NATO, ABD’nin Karadeniz planının çöp olması demektir; Karadeniz’i NATO gölü yapma hedefinden vazgeçmek demektir. (Ki Türkiyeli NATO’yla bile bunu gerçekleştiremiyor, Ukrayna krizini bu amaçla da kullanmaya çalışıyor).

2) Türkiyesiz NATO, ABD’nin Kafkasya planlarının dağılması demektir. Hattın devamı olarak Orta Asya hedeflerinin de çuvallaması demektir.

3) Türkiyesiz NATO, Rusya-Türkiye-İran işbirliğinin kurumsallaşması ve stratejik ortaklığa ilerlemesi demektir.

4) Türkiyesiz NATO, Türkiye’nin Büyük Avrasya Ortaklığı’nın bir parçası olması demektir.

5) Türkiyesiz NATO, Türkiye’nin ŞİÖ ve BRICS üzerinden yeni dünyaya yazılması demektir.

6) Türkiyesiz NATO, ABD’nin parçalama tehdidiyle Türkiye’yi istediği siyasetlere zorlama olanağını yitirmesi demektir. Zira Avrasya’daki bir Türkiye güçlü savunma olanağına kavuşacaktır.

ABD böyle bir tablo ister mi? Kesinlikle hayır.

ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ BATI’YA ÇAPALI TUTMA HEDEFİ

ABD’nin Türkiye stratejisini anımsayalım; ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 9 Haziran 2021’de iki maddede özetlemişti:

1) “Türkiye Batı’ya çapalanmış şekilde kalmalı.”

2) Türkiye’nin, bazı kritik meselelerde ABD’yle aynı safta olması sağlanmalı.

İşte bu nedenle ABD, Türkiyesiz bir NATO düşünmez; NATO bağı üzerinden Türkiye’yi Batı’da tutabilmeyi sürdürme ve “SüperNATO” türü örgütlenmeler ile Ankara’yı denetleyebilmeyi ister.

Bu nedenle “ABD Türkiye’yi NATO’dan atacak”“ABD Türkiyesiz yeni NATO sınırı çiziyor” gibi yanılsamalar yerine gerçekçi politikalar izlemeliyiz.

MAKASI TÜRKİYE TUTABİLİR

Yukarıda altı maddede özetlediğim “ABD’nin istemeyeceği tablo”, Türkiye’nin ihtiyacı olan tablodur. Türkiye Karadeniz’i, Kafkaslar’ı, Orta Asya’nın batı kapısını ABD’ye kapatmalı, Büyük Avrasya Ortaklığı’nın ve yeni dünyanın parçası olmalıdır.

Bunun yolu da Türkiye’nin NATO bağını kesmesinden geçmektedir. 

ABD o bağı kesmez, kesmek istemez, iplikle de olsa tutmaya çalışır. Dolayısıyla o bağın kesilebilmesi Türkiye’ye bağlıdır.

                                                       ***

Biden, Kissinger’ı dinleyecek mi?

ABD’nin kıdemli strateji ustası Henry Kissinger’ın bu yıl Davos’ta yaptığı uyarılar ve ardından bazı gazetelere verdiği demeçler, acaba Washington’ın politikalarına yansıyor mu ya da yansıyacak mı? 

Bugün bu konuyu tartışacağız. Tabii önce Kissinger’ın Davos’taki uyarılarını anımsayalım: 

KİSSİNGER’IN UYARILARI

“Kiev NATO üyeliği peşinde koşarak bugünkü çatışmaların taşlarını döşedi.

- “Batı’nın Ukrayna üzerinden Rusya’yla yürüttüğü çatışma iki ay içinde sonlandırılamaması durumunda, kontrolden çıkacak.”

- “Batı, Rusya’yı ezici bir yenilgiye uğratma çalışması peşinde koşmamalı. Rusya’nın 400 yıldır Avrupa’nın ana parçalarından biri olduğu hatırlanmalı.”

“Ukrayna, savaşın sona ermesi ve barış anlaşmasına varılması için Rusya’ya toprak vermeli.” (The Telegraph, 24.5.2022)

Kissinger’ın bu uyarıları Batı’da şaşkınlık yaratmış, Kiev’de ise sert tepkiye neden olmuştu. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin danışmanları, sosyal medyadan Kissinger’a küfürlü yanıtlar vermişlerdi. (Birgün, 27.5.2022) 

Ancak... 

BİDEN ZELENSKİ’Yİ SUÇLAMAYA BAŞLADI

Bir süre sonra Kiev’i şaşırtan ikinci bir açıklama oldu. Bu kez ABD Başkanı Joe Biden şaşırtmıştı Zelenski ve ekibini... 

Biden’ın basın toplantısında bir gazeteci, “Ukrayna, barış için Rusya’ya toprak vermeli mi” diye sordu. “Onların toprağı, ben söz sahibi değilim” diye sözlerine başlayan Biden, ardından şunları söyledi: “Ancak bir taviz verilmesi gerekiyor. Barış için Ukrayna’nın toprak konusunda taviz verip masaya oturması gerekebilir.” (Yeni Şafak, 5.6.2022)

Böylece Kissinger’dan sonra ABD Başkanı Biden da “Barış için toprak tavizi verilmeli” diyenler kervanına katıldı. Arada “Ukrayna barış için toprak versin” çağrısı yapan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da var.

Orada kalmadı. ABD Başkanı bir süre sonra Zelenski’yi suçlamaya da başladı. Biden, “Zelenski’nin savaşın yaklaşmakta olduğu istihbaratını duymak istemediğini” söyledi. (AA, 13.6.2022)

KİSSİNGER’IN ASIL DERDİ ÇİN

Peki ne anlama geliyordu bunlar? 

1) Rus ordusunun perişan olduğu, Rusya’nın savaşı kaybettiği ve Ukrayna’nın kazandığı propagandasının sonuydu elbette öncelikle... 

2) Emperyalizmin, işini bitirdiğinde piyonlarını kolayca feda edebileceğine işaret ediyordu.  

Kuşkusuz bunlar taktik düzlemde sonuçlardı. Stratejik düzlemdeki asıl sonuç ise şuydu:

3) ABD, Çin-Rusya ortaklığını aşamayacağı gerçeğiyle yüzleşiyor. 

Açalım bunu... 

Kissinger’ın Washington yönetimine yaptığı yukarıdaki uyarılar, aslında Rusya’yla ilgili değil, Çin’le ilgili uyarılardı. Kissinger, Batı’nın ve Ukrayna’nın Rusya’ya neden taviz vermesi gerektiğini şu sözlerle açıklıyordu Davos’ta: “Aksi takdirde Rusya Avrupa’dan tümüyle kopup Çin’in kalıcı müttefiki haline gelecek.”

Kissinger bu esasa dikkat çeken uyarısını Davos’tan sonra da sürdürdü ve son olarak şu mesajı verdi: “Artık soru, bu savaşın nasıl sona erdirileceği olacak. Sonunda hem Ukrayna hem de Rusya için birer yer bulunmalı, eğer ki, Rusya’nın Çin’in Avrupa’daki ileri karakolu olmasını istemiyorsak” (Times, 11.6.2022) Bu arada ABD’nin önemli siyaset bilimcilerinden Prof. John J. Mearsheimer de “ABD’nin Ukrayna’daki savaş yerine asıl tehdit olan Çin’e odaklanması gerektiği” çağrısı yaptı. (TRTHaber, 16.6.2022)

İşte Kissinger için asıl mesele bu, çünkü Kissinger biliyor ki ABD, Çin’e karşı sadece AB’yi değil, hatta ek olarak Hindistan’ı da değil, Rusya’yı bile Batı kampına yazabilmeli; en azından Çin’le ittifakından ayırabilmeli...

Peki bu mümkün mü? Bir başka yazımızda tartışalım.

                                                              ***

Anayasaya yeni darbe girişimi

Tarih: 11 Ekim 2016 Salı. Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Erdoğan’ı “anayasayı açıkça ihlal etmekle”, “anayasayı çiğnemek ve suç işlemekle”, “hukuksuz, kanunsuz ve anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modeli uygulamakla” suçluyordu. 

Peki konuşmanın devamında ne mi oldu? 

ANAYASAYA 2017 DARBESİ

Bahçeli, anayasaya aykırılık fiili durumuna hukuki boyut kazandırılması için yol bulunmasını teklif etti! Yani “madem Erdoğan anayasaya uymuyor, anayasayı Erdoğan’a uyduralım” demiş oldu. 

AKP de o yolu buldu: Erdoğan’ın fiili durumuna uygun anayasa için 16 Nisan 2017’de referanduma gidildi. Ancak bu, anayasa değişikliği adı altında anayasaya darbeydi; parlamenter sistemin yıkılıp yerine başkanlık sistemi getirilmesi yoluyla rejimin yıkılmasıydı... 

Bahçeli karşılığında iktidar ortağı oldu; AKP ile MHP 20 Şubat 2018’de Cumhur İttifakı’nı kurdu.

ANAYASA’YA 2023 DARBESİ

Erdoğan, 9 Haziran günü yaptığı açıklamayla, cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan etti. Bu, seçimin ne zaman yapılacağına bağlı olarak mümkün ya da değil. Şöyle ki anayasanın 101. maddesine göre “Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.” Erdoğan ilki 2014’te, ikincisi 2018’de olmak üzere iki kere cumhurbaşkanı seçilmişti. Yani seçim 2023 Haziranı’nda olursa, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olabilmesi mümkün değil. 

Erdoğan’ın 3. kez aday olabilmesinin tek yolu var: Anayasanın 116. maddesine göre “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

Yani, “TBMM, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verirse”Erdoğan üçüncü kez aday olabilir. Erdoğan’ın bunun için 360 vekilin oyuna ihtiyacı var. AKP ile MHP’nin toplam milletvekili sayısı 337 olduğuna göre, Erdoğan muhalefete başvurmak zorunda.

Bu olmadan Erdoğan’ın anayasaya aykırı şekilde Haziran 2023 seçiminde aday olması ve YSK’nin de bunu kabul etmesi, anayasaya yeni bir darbe olacaktır. Anayasa değişiklikleri ile 2010’da yargıyı FETÖ’ye teslim etmek ve 2017’de parlamenter sistemi yıkmak da fiili darbeydi!

‘EN FAZLA İKİ KEZ SEÇİLEBİLİR’ ŞARTI

Erdoğan’ın 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığının sayılamayacağını, çünkü 2017’de anayasa değişikliğine gidildiğini, o değişiklikten sonra Erdoğan’ın 2018’de ilk kez seçildiğini, dolayısıyla 2023’te bir kez daha seçilebileceğini savunanlar var.

Ancak 16 Nisan 2017’de yeni bir anayasaya yapılmadı, 1982 Anayasası’nda bazı değişiklikler yapıldı. Yapılan değişiklikler arasında ise anayasanın 101. maddesindeki “Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” ifadesi yoktu! Bu “iki kez” kısıtlaması, “cumhurbaşkanının TBMM yerine halk tarafından seçilmesi” değişikliğine gidilen 21 Ekim 2007 tarihli referandumla anayasanın 101. maddesine girdi.

Dolayısıyla Erdoğan, 2014’te ilk kez seçilirken de 2018’de ikinci kez seçilirken de 101. maddedeki “en fazla iki defa seçilebilir” kısıtlaması vardı, aynıydı!

MAĞDURİYET BAHANESİ

Muhalefet cephesindeki “Aman mağduriyet yaratmayalım, Erdoğan’ı sandıkta yıkalım” fikri, bir siyaset yapma biçimi değildir; açıkça hukukdışılığı ve anayasaya aykırılığı kabullenmektir. Siyasi gerekçelerle anayasaya aykırılığa göz yummak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Diğer yandan Erdoğan’ın hep mağduriyetle seçildiği de doğru değildir; Erdoğan mağdur olarak değil, muktedir görünerek/olarak kazandı seçimleri. “Mağduriyet”Erdoğan’ın “başarılarında” kendi başarısızlıklarını görmek istemeyenlerin bahanesi oldu ne yazık ki.

Seçim, Erdoğan’ın anayasaya aykırı 3. adaylığını kabullenerek değil; anayasayı savunarak ve anayasa içinde kalabilmesi yani yasal ve meşru olabilmesi için erken seçimin şart olduğuna Erdoğan mecbur edilerek kazanılır. 

Mehmet Ali Güller-Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder