25 Temmuz 2022 Pazartesi

KYİ’ye karşı KAYO + Çin ve stratejik vizyon (I-II) - Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet



KYİ’ye karşı KAYO

Son G7 toplantısından, Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne (KYİ) karşı Küresel 

Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (KAYO-PGII) inisiyatifi çıktı. G7 grubu KAYO’nun 

arkasına, 2027 yılına kadar 600 milyar dolar koyacakmış. Ancak, bu 

fon, “yardım ya da hibe değil, gelişmekte olan ülkelerin demokrasilerle 

işbirliğinin yararlarını görmelerine yardım edecek stratejik yatırımları 

temsil ediyor” (Biden).

ANLAMIYOR MU? İKTİDARSIZ MI?

ABD liderliğinde Batı, onun bir ifadesi olan G7 ülkeleri liderleri ya Çin’i ve KYİ’yi anlamıyorlar ya da anlıyorlar ama ellerinden pek bir şey gelmiyor. Çin üzerine bu kadar çok araştırma varken bence ikinci olasılık daha güçlü. 

Bu olasılık, Çin’in kapasiteleri yükselirken Batı’nın ekonomik, siyasi hatta kültürel kapasitelerinin (bir anlamda “ekolojik üstünlüğünün”) gerilemekte olmasıyla ilgili ve NATO’nun Asya Pasifik havzasına gözünü dikmesine bağlı olarak, tehlikeli askeri seçeneklerin öne çıkmaya başladığını düşündürüyor. 

G7 ülkelerinin gündeme getirdiği 600 milyar dolara gelince, birincisi bu 600 milyarlık fonun esas olarak özel sektör yatırımcılarından kaynaklanması planlanıyor. Bu yatırımcıları gelişmekte olan ülkelere yönlendirmek, geri kalan fonları da hazineden karşılamak için, günün ekonomik krizi ve istikrarsız yönetimler (en azından Biden, Macron, Johnson ve sonrası) koşullarına hangi ülke ne yapabilir belirsiz. Buna karşılık Çin yönetiminin elinde gerektiğinde hızla devreye sokulan, planlanarak yönlendirilebilen büyük fonlar var.

İkincisi, KAYO, “demokrasilerle çalışmanın yararlarını” gösterecekmiş. Gelişmekte olan ülkelerin yönetici kuşakları, entelijansiyası bu “yararları”, sömürgecilik döneminden, II. Dünya Savaşı sonrasında krediler ve “yardımlarla” yaratılan bağımlılık ilişkilerinden, “demokratikleşme” adına yapılan siyasi-askeri müdahalelerden, mali şantajlardan gayet iyi biliyorlar; bugün “demokrasiler ittifakı” denen şeyin, Ortadoğu’nun despotik rejimleriyle kucaklaşmasını, ABD ve İngiltere’de parlamenter rejimlerin içinde krizlerini ibretle izliyorlar. “Demokrasiler ittifakı” ülkelerindeki “yapısal ırkçılık” da cabası. ABD’nin Bağdat’ta, Felluce’de yarattığı yıkımı, İşkence resimlerini unutmak da olanaksız.

DÜMENİ KIRILMIŞ GEMİ

ABD liderliğindeki Batı ittifakı fırtınalı denizlerde dümeni kırık, patlayıcı maddeyle dolu bir gemiye benziyor. Üstelik bu geminin nereye doğru sürüklendiği hangi limana çarpacağı da belli değil.

“Batı”nın ekonomik modeli 2008’den bu yana tam anlamıyla bir enkazdır, Trump, Johnson gibi “liderler” üreten, toplumları derin biçimde kutuplaşmış iki merkez ülkenin siyasi modellerinin işlediğini savunmak kolay değildir. Yakında bu iki ülkeye Fransa, İtalya ve Almanya da eklenebilir.

Kültür endüstrisinde, biteviye “dünyanın sonu” fantezileri üreten “Batı”nın geleceğe ilişkin herhangi bir ekonomik ve kültürel projesi de yoktur.

Buna karşılık, Çin yönetimi ülke içinde “kapsamlı ulusal güç” (ekonomik gelişme, teknolojik inovasyon, askeri güç) bölgeye ve dünyaya yönelik “Tian Xia” (Çin merkezli bir “ortak” gelecek anlamında) projeleri, ÇKP’nin ideolojik/kültürel liderliğinde, devletin planlayıcı, yönlendirici (tabii ki disiplin ve cezalandırma rejimiyle) iradesi altında çalışan, teknolojik sınai gelişmeye dayalı bir kapitalist modeli var.  

Doğal olarak, bu kapitalizmin de krizlerden kaçınması olanaksız. Ancak, halkını (olası muhalefeti) en ileri dijital teknolojilerle yakından izleyen, denetleyen, gerektiğinde kaynakları, ekonomik-siyasi şokları emecek biçimde hızla harekete geçirebilen, bir anlamda geleceğin kapitalizmine çok daha uygun, bir modelin krizlerle yaşama şansı, Batı’nın parlamenter sistemlerine ve piyasa ekonomisine kıyasla daha yüksek. (Devam edecek)

                                                           /././

Çin ve stratejik vizyon (I)

Önceki yazımda “ABD liderliğinde Batı, ya Çin’i ve Kuşak Yol İnisiyatifi’ni 

anlamıyorlar ya da anlıyorlar ama ellerinden pek bir şey 

gelmiyor” dedikten sonra eklemiştim, “Çin üzerine bu kadar çok araştırma 

varken, bence ikinci olasılık daha güçlü.”

Bu yazımda, geçen ay yayımlanan, Çin’in Stratejik vizyonu (Bkz: mitre.org) başlıklı, üç bölümden oluşan çalışmanın temel tezlerini özetleyeceğim. 

1-ÇKP STRATEJİK BAKIŞININ BİLEŞENLERİ

ÇKP liderliğinin stratejik bakışının arka planında, serbest piyasa, liberal demokrasi gibi kavramlar değil, Konfüçyüs düşüncesinin, görevler, karşılıklı belirlenmiş sorumluluklar ve ritüellerden, toplumsal hiyerarşiden oluşan “toplumsal ahenk” düşüncesiyle, Mao Zedung düşüncesinin bir sentezi yatıyor. Bu sentez, Çin’in, emperyalizmin saldırısı altında “aşağılanmasının” öcünü alma ve “kapsamlı bir ulusal yenilenme” hedefiyle birleşiyor.

Çin imparatorluk tarihinin bir yorumuna göre, “gök kubbenin altında yalnızca bir güneş olur” anlayışı, en güçlü devletin uluslararası düzenin kurallarını koyabileceği ve merkezi bir konuma yerleşerek uluslararası ahengi sağlaması gerektiği düşüncesine açılıyor. Bir Çin dışişleri bakanının, ASEAN toplantısında Asya ülkelerinin temsilcilerine söylediği gibi “Çin en büyük ülkedir ve bu bir maddi gerçekliktir.” Çin’in stratejik bakışı hegemonya olgusunu salt baskı ve şiddete indirgediği, liderliği ve rıza almayı hegemonya dinamiğinin dışında gördüğü için kolaylıkla “Çin, bir hegemonya arzulamıyor” diyebiliyor. Ancak stratejik bakışın tüm bileşenleri bir araya gelince ortaya bir “Çin merkezli dünya sistemi” (hatta uygarlık) projesi çıkıyor. Çin liderliği, bugünün tarihsel momentinde, bu vizyonunu geçekleştirmek için büyük bir fırsat yakaladığına inanıyor.

2-ARAÇLAR VE REKABET EKSENLERİ

Çin liderliği bu amacına “kapsamlı ulusal güç” ve “ulusal gençleşme”aracılığıyla ulaşacağını düşünüyor. Bu “kapsamlı ulusal güç” hedefi, ekonomik kalkınma, teknolojik inovasyon ve askeri güç gibi üç rekabet eksenine dayanıyor. Çin her üç alanda da dünya devletler hiyerarşisi içinde en zirvedeki devlet olmayı amaçlıyor. Ekonomik kalkınma ekseninde sanayi politikası en önemli önceliğe sahip. ÇKP ihracata yönelik ekonomiyi, iç pazara dayalı bir ekonomiye dönüştürmeyi, Çin’i küresel kaynakları ve sermayeyi çeken bir ticari merkez konumuna, Remninbi’yi küresel rezerv para düzeyine yükseltmeyi hedefliyor.   

“Kapsamlı ulusal güç” ve “ulusal gençleşme” hedefleri açısından ÇKP, yapay zekâ, kuantum bilgisayarı, biyoteknoloji, entegre devreler, beyin bilimleri, uzay ve sağlık gibi stratejik ve önder teknolojilerde dünya lideri olmaya, dolayısıyla eğitime ve temel bilimsel araştırmalara büyük önem veriyor. 

ÇKP, “kapsamlı ulusal kalkınma ve gençleşme” kapsamında, dünyanın başka yerlerinde üretilen bilgileri de (gerekirse casusluk yoluyla) edinmeyi, bu bilgileri üreten uzmanları Çin’e çekmeyi, bunun yanı sıra, Çin toplumunda oluşan devasa “büyük veri” kaynağını en iyi şekilde değerlendirmeyi hedefliyor.

Çin’in “kapsamlı ulusal kalkınma ve gençleşme” hedefleri, ekonomik, askeri ve kültürel ve siyasi unsurlar içeriyor. Çin askeri kapasitesini artırmak, bir daha emperyalist aşağılanmaya maruz kalmamak için dünyanın en ileri teknolojilerine dayalı bir deniz, kara ve hava kuvvetleri inşa etmeyi amaçlıyor. Devlet, sivil ve askeri teknolojik gelişmeyi ve inovasyonu birbirinin içine geçirmeyi hedefliyor.

Bu araçlar, hedefler ister istemez ABD’yi de birçok alanda liderlik konumundan indirmeyi gerektiriyor. (Çin merkezli dünya sistemi vizyonu ile devam edecek).

                                                         /././

Çin ve stratejik vizyon(II)

Geçen pazartesi, ABD dış politika çevrelerinin ÇKP yönetiminin stratejik 

vizyonunu, bu vizyonu besleyen dünya görüşünü irdelemeye çalışan üç 

kısımlık bir çalışmaya değinmiştim. Bu yazımda, o çalışmanın “Çin merkezli 

dünyayı düşünmek” (Envisioning a sinocentric World) başlıklı 3. bölümünden 

özetleyerek aktaracağım.

‘GÖKYÜZÜNDE TEK BİR GÜNEŞ’

Konfüçyüs düşüncesinin bu saptaması, dünyanın biçimsel de olsa eşit devletlerden oluştuğuna ilişkin varsayımı reddediyor. Bu nedenle Çin seçkinleri de dünyayı Çin merkezli ve Çin’in karakterini yansıtan hiyerarşik bir devletler sistemi olarak düşünüyor. 

Bu Çin karakterli, tek merkezli dünyaya giden yol birbirine paralel iki süreçten ilerliyor. Birincisi, Çin, Güneydoğu Asya’da, bir “ortak kaderi paylaşan ülkeler topluluğu”, karada, denizde, havada ve siber uzayda birbirine bağlanmış bir Tianşia (nüfuz/egemenlik alanı) oluşturmayı amaçlıyor. İkinci süreci, karadan Avrupa’ya kadar uzanana Kuşak Yol İnisiyatifi oluşturuyor. 

Çin bu iki alanda, Çin kapitalizminin ekonomik kültürel karakterine uygun yeni bir mekân inşa etmeyi amaçlıyor. Bu mekân içinde barışın ve refahın yolu da Çin’in inşa etmekte olduğu yapılanmanın kurallarıyla uyum içinde olmaya bağlanıyor.

BUGÜN BÖLGE, YARIN DÜNYA

Çin seçkinlerinin, ÇKP yönetiminin stratejik hedefi bir “bölgesel yapılanma” ile sınırlı değil. Bu bölgesel yapılanma içinde oluşacak, fiziki, finansal, teknolojik ve siyasi dinamik buradan, yeni tren yolları, köprüler, fiber optik kablolar, askeri kapasiteye de sahip limanlar yoluyla uluslararası arenaya yayılacak, bir Çin merkezli dünya sistemi inşa etme projesini besleyecek. 

Bu akışı tamamlayacak bir diğer süreç de Çin’in uluslararası kurumlarda etkisini giderek artırmasıyla, küresel yönetişim yapısının yeniden şekillenmesinde belirleyici olmaya başlamasıyla ilgili. Çin, uluslararası sistemin işleyişinin kurallarını ve standartlarını yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor; özellikle teknoloji alanında standartları belirlemeye büyük önem veriyor.

Çin liderliğinin stratejik bakışı (aktardığım çalışmadaki anlayışa göre) şöyle özetlenebilir sanırım: Ulusal yenilenme => Bölgesel hegemonya (Tianşia) => Küresel hegemonya (ABD merkezli kurallar ve standartların yerine Çin karakterli dünya sistemi)

SÖYLEMİN (SİMGESEL OLANIN) KONTROLÜ

Çin dış politika doktrini hegemonya kavramını dışarda bırakıyor ama “toplumsal gerçekliğe ilişkin yorumları yönlendiren verili kültürel kodları”, bu kodlar ve bunların taşıdıkları ahlaki “bagajın” Çin’i tanımlama, yorumlama biçimlerini etkilemeyi hatta belirlemeyi amaçlıyor. Foucault’dan yararlanırsak, ÇKP, kendi projelerini destekleyen bir “hakikat rejiminin” genelleşmesini, bir sosyokültürel çekim alanının oluşmasını istiyor. 

Çin’in “söylemin (simgesel olanın) kontrolü” süreçlerindeki bir başarısını, ABD kültür endüstrisinin filmlerindek, TV dizilerindeki “diversity managment” (farklılıkları yönetme) pratiklerinde görmek olanaklıdır: “Diversity managment” bağlamında, filmlerde TV dizilerinde, artık en az bir Çinli karaktere, her zaman olumlu özelliklerle, merkezde olmasa bile merkeze yakın bir konumda yer veriliyor. Aksi durumlarda, bu ürünler, artistler, hatta şirketler için Çin devleti, piyasayı ve sermaye musluklarını kapatıyor.

Bu “çekim alanının” siyasi boyutunda, gücü bir noktada yoğunlaştırarak büyük ulusal projeler için büyük kaynakları harekete geçirebilen, yaygın kitle denetimine, baskıcı bir güvenlik yapılanmasına, tek bir yönetişim ideolojisine sahip bir devlet biçimi var. Çin bunun, kapitalizmin bu çok boyutlu yapısal kriz aşamasındaki koşullarına en uygun biçim olduğuna inanıyor, yaygınlaşmasını, Çin merkezli “yeni dünya düzeninin” belirleyici karakterini oluşturmasını istiyor.

Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder