Sait Munzur ile Asaf Koçak üzerine: Çizgilerin gölgesi düşerken Sivas'a... - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel

 


2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta gericilerin katlettiği aydınlarımızdan karikatürist Asaf Koçak'ı Sait Munzur anlatıyor: 'Asaf'ın çizimleri boyun eğmemeye çağırır!'

                                       Sait Munzur


2 Temmuz 1993
, ülke tarihine kapanmaz bir yara olarak duruyor. Memleketin aydınlık yüzüne düşman gericiler, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri için buluşan aydınlara saldırdı. Ateşe verdikleri Madımak Oteli'nden geriye ise acının dışında öfke ve mücadeleyi büyütme azmi kaldı. 

Kaybettiğimiz 33 insanın her birinin ayrı ayrı birçok hikayesi anlatıldı bugüne değin. Anlatılan hiçbir şey aramızdan ayrılanları anlatmak için yeterli olmazken, geride kalanların sözü de tükenmedi. 

Her bir söyleşide ve anmada veyahut mücadeleyi büyüten buluşmalarda akla gelen o soru ise tüm gerçekliğiyle ortada kalıyor: "Yaşasalardı acaba daha neler neler üreteceklerdi!" 

Mizahtan şiire, karikatürden resime, müzikten fotoğrafa birçok sanat ve entelektüel alanda üretim yapan bu insanların ve otel çalışanı iki kişinin her biri de daha söyleyecek söze ve enerji sahip insanlardı. Çünkü bu topraklarla kurdukları ilişki gerçekti ve ülkenin geleceğinde kendilerini görüyorlardı. Aramızdan ayrılanların yaş ortalamasının 22 olduğu düşünüldüğünde "Yaşasalardı daha neler üretirlerdi acaba?" sorusu gerçek bir manaya kavuşuyor. Bir yanıyla da gerici çetelerin en büyük yanılgısı, geride kalanların devam ettirdiği mücadelenin kendisi oluyor. Çünkü aydınlanma kavgası devam ediyor. 

soL'da da karikatürlerine aşina olduğumuz Sait Munzur, Sivas'ta kaybettiğimiz sanatçılarımızdan karikatürist Asaf Koçak'ı soL okurları için anlattı. Bir elinde mızıkası diğerinde kalemi ve çizimleriyle insanları boyun eğmemeye çağıran Asaf Koçak'ı, Sait Munzur'dan dinliyoruz. 

'Karikatür toplumun nefesinin kesildiği yerde anlatılmayanı anlatır'

Asaf Koçak'la yollarınız nasıl kesişti? Ne zamanlara den düşüyor bu süreç?

12 Eylül faşizminin ülkeyi açık hava hapishanesine çevirdiği seksenlerin hemen başlarında, 1983 yılında "Sıfır" adını verdiğim bir mizah dergisi yayınlama çabasına giriştim. Dergiyi çıkartırken mizahın, dünyada ve bizde daima halk adına ses çıkarma, dayatılana, zorbaya isyan biçimi olduğundan yola çıktım. Karikatür, toplumun nefesinin kesildiği, hak arama mücadelesinin zorlaştığı zamanlarda anlatılamayanı anlatabilme, söylenemeyeni örtük olarak ama en anlaşılır biçimde söyleyebilme avantajına hep sahip. 

Bu farklı söylem biçiminden dolayı mizahın bu topraklarda çok köklü geçmişi var. Bunun nedeninin değişik kılıkta zorbanın bol olmasına ve insanlığın ona sazıyla, sözüyle, fıkrasıyla, tekerlemesiyle boyun eğmeme, direnme geleneğine bağlıyorum. 

Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Cemil Cem, Mim Uykusuz, Turhan Selçuk, Oğuz Aral ve daha pek çok usta kalem yakın dönem diyebileceğimiz yıllarda bu itiraz etme, mizahı silah olarak kullanma geleneğini sürdürme konusunda çok cesur örnekler sergilemişlerdi. 

İşte bu dönemlerde Asaf Koçak ile yüz yüze tanışmadan önce "Sıfır"a Adıyaman'dan gönderdiği karikatürleri aracılığıyla tanıştık.

'Toplumsal duyarlılıkları estetik kaygılarla aktaran bir karikatür delisi'

                                       Asaf Koçak


Asaf Koçak, sadece karikatür çizebilmek ve buraya ağrılık vermek için öğretmenlikten istifa ediyor sanırım değil mi?

Toplumsal duyarlılığı olan ve bu duyarlılığı kağıda estetik kaygılarla aktarma çabasında bir karikatür delisiydi Asaf. Sonraları çok kimsenin göze alamayacağı bir şey yaptı ve sadece karikatür çizebilmek, sanatla ve sanat camiası ile iç içe olabilmek için öğretmenlikten istifa etti ve Ankara'ya geldi. Ankara küçük yerdir derler ya. Gerçekten küçük yerdir. Herkesle illa ki bir köşede karşılaşırsınız. Asaf'la da öyle oldu. Sergiler, sokaklar, etkinlikler denk geldiğimiz yerlerdi.

Karikatür bazıları için aslında bir nevi yokluğu, yoksunluğu seçmektir. Sanatın diğer dalları da Türkiye'de biraz böyledir. Çok sevmezseniz sürdüremezsiniz. 1950 kuşağı dediğimiz dönemin çizerleri Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet gibi belli başlı gazetede çizerler, onların dışında kalanlar da sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının yayın organlarında yaptıklarını sergilerlerdi.

Ankara'da bir zamanlar köklü bir gazete ve dergi geleneği vardı. Ulus'taki Rüzgarlı Sokakta onlarca gazete ve dergi yayınlanırdı. Ulus, Barış, Ekspres, Yenigün, Halkçı, Zafer, Adalet, Flaş, 7 Gün,Yankı adını hatırlayabildiklerim. Bu gazete ve dergiler önceleri gazetecilik amaçlı yayına başlamıştı. İstanbul gazetelerinin dağıtım ve diğer olanakları karşısında pes edip sadece devletin dağıttığı resmi ilan pastasından paylarına düşene razı olmuşlardı. Bu kısıtlı sayıda basılan, çalışanına ücret ödeyemeyen gazete ve dergilerde ben dahil çok çizer yaptıklarını yayınlatmıştır. Bunları hiçbiri yok artık. 

'Karikatür aşkının bedelini her gün, Ankara sokaklarında fazlasıyla ödedi'

Asaf bu dönemin sonuna yetişti. Rüzgarlı sokak yavaş yavaş inşaat malzemesi satanların istilasına uğradı. Dolayısıyla o daha çok  toplu ve bireysel sergilere ağırlık verdi, bazı kurumların yayın organlarına çizdi. 

Şunu belirtmek gerek. Aç kaldığında, kirasını suyunu elektriğini ödeyemediğinde Asaf'ı Ankara'da ekonomik olarak destekleyecek bir ailesi de yoktu. Karikatür için çok ciddi bir çileyi göze alıp istifa ederek gelmişti Ankara'ya. O karikatür aşkının bedelini her gün, her gün Ankara sokaklarında fazlasıyla ödedi.

Karikatürcü yaptığını çok beğenirse, ben oldum derse yerinde sayar. Çizgisi de konuları da gelişemez. Dünyada da Türkiye'de de bu böyledir. Kişiye bir gün önce çizdiği ertesi gün yetersiz gelmeli. Öncelik estetik kaygıda ya da içerikte diyemeyiz. İkisi de aynı paralelde gelişmeli.Çizgisi çok güzel ama tek bir karikatür konusu bulamayacak, hayatı doğru yerden algılama zahmetine girmeyen, hasbelkader bu dünyanın içine girmiş çok zanaatkâr var. Karikatürcü güçlü bir çizginin yanında güçlü, vurucu espriler de bulabilmeli. Ve bunu ayda yılda bir değil yeri geldiğinde her gün yapabilmeli.

Karikatür ciddi bir iştir denir ya. Akşama kadar komiklik yap gez, boş! Karikatürdeki düşünsel boyut çok önemli. Eleştiri var mı, kimleri,neleri eleştiriyor? Bunu hakkıyla, korkmadan yapabiliyor mu? Ne için, kim için çizilmiş. 

Tüm bunların oluşabilmesi için çok okumak, okuduklarını, gördüklerini, duyduklarını doğru yorumlayabilmek gerekir.



Peki Asaf Koçak'ın karikatürleri? Yaşasaydı neler çizerdi sizce bugün?

Asaf bu kaygıları duyumsamış, safını doğru seçmiş, bunu çizdiklerine yansıtmış, gelişen ve kendini geliştirmeye açık bir çizerdi. Her çizerde olur dönem dönem, Asaf bir süre deve kuşlarına takmıştı kafayı. Kafasını kuma gömmüş deve kuşu çizdi bolca. Onlardan bir de sergi açtı Galeri Sanat Yapım'da.

Asaf Koçak dahil yaşamını erken yitiren birisi aklıma geldiğinde acaba yaşasaydı neler yapardı, sanatında nerede olurdu, nasıl bir gelişim gösterirdi konularını çok merak ederim. Erken ölmek o insanın yapacağı güzel şeylerden toplumu mahrum bırakmasıdır diye düşünürüm. Karikatürü onca seven, onun için çok şeyi göze almış birisinin gelişim göstermemesi düşünülemez. Yaptıkları ve karikatüre olan sevdası gelecekte yapacaklarına dair çok ipucu veriyordu.

'Gerçek karikatür muhaliftir'

Asaf Koçak ne güzeldir ki kendisinden yola çıkarak bugün ülkemiz karikatürünü konuşmamıza vesile oluyor. Yaşıyor olsaydı onun gibi bir karikatür sevdalısı kim bilir karikatürümüzün bugününe dair neler söylerdi. Ama büyük ihtimal şu başlıklarda hemfikir olurduk diye düşünüyorum: Karikatür basından tamamen dışlandı. Gerçek karikatür muhaliftir.  

Bu özelliği onun insanımızın düşünce dünyasından bilinçli olarak silinmesi sonucunu doğurdu. Uzun yıllar izlediğimiz karikatürlerin geneli içi boşaltılmış sabun köpüğü. Bir zamanların çok satışlı dergilerindeki bileği sağlam çizerler dergilerin yok olmasıyla karikatürden hızla koptular. Bu da onların bu işi sadece ekonomik getirisi için yaptıklarının göstergesi galiba. Para yoksa karikatür de yok gibi bir durumun açık kanıtı. 

Karikatürü de, düşünceleri de, insanları da, örgütleri de çok çeşitli yöntem ve akıl almaz olanaklarla yok etmeye çabalayabilirsiniz. Başardığınızı da sanabilirsiniz. Bence beyhude çaba. Bir yerlerde yaşıyor, yaşayacak iyi insanlar ve onların inançları.

Bir mizahçıyı ona dair gülümseten bir anı ile bitirelim bu söyleşiyi. 

Galiba Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 3-0 geriden gelip 4-3 yendiği maç olmalı, 80'lerin sonları. Bilenler yadırgamaz, gençlere komik gelecektir. Ankara-Kızılay'daki Sakarya Cadde'sinde önemli maçlarda televizyonlar dışarı çıkartılır, sandalyeler stadyum düzeninde sıralanır, müşteri oturur, bir yandan bira içilir, bir yandan da maç izlenirdi. İki takımın taraftarı karışık oturur ancak karşılaşma sırasında çıkardığı seslerden kimin hangi takımı tuttuğu belli olurdu. Bir arkadaşla en ön sırada oturmuş maçı izliyoruz. Arkadan bir gürültü koptu, döndüm, Asaf! Artık her ne olduysa, aralarında ne geçtiyse, sandalyenin üstüne çıktı, önündeki üç dört kişilik grubun üzerine uçtu!



'Hele Sivas'taki yobaz sürüsü! Biri bile ona diz çöktüremedi'

Açlığa diz çökmedi! Sayfalarında ona yer vermeyen matbuat erbabı da, kira için kapıya dayanan ev sahibi de, Ankara sokakları da, maç izlerken tuttuğu takıma küfür eden de. Hepsi avucunu yaladı. Hele Sivas'taki yobaz sürüsü! Biri bile ona diz çöktüremedi. 

Mızıkasının melodileri hâlâ Sakarya Caddesi'ndedir, Karanfil Sokak'tadır, Menekşe Sokak'tadır. Özellikle 2 Temmuzlarda kulak kesilin, duyacağınız Asaf Koçak'ın mızıkasından yayılan melodilerdir, sizi boyun eğmemeye, direnmeye çağırır!

ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -11 Mayıs 2025 -

Muhalefetin biçimi ve içeriği -Oğuz Oyan- Cumhuriyet düşmanları siyaseten birleşiyorlarsa, bu ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan cumhuriyet...