6 Ağustos 2022 Cumartesi

Allah'ın hırsızları! - Orhan Gökdemir / SOL

 

'Hırsızlar çoğalıp hırsızlık büyüdükçe devlet daha bir dinselleşiyor. Devlet artık kutsal hırsızların kutsal aletidir.'

Sanılanın tersine din hırsızlığı hor görmez. Eğer hor görüyorsa, kendi dininden olanlardan çalmayı kastediyordur. Yahudi Yahudi’den, Müslüman Müslüman’dan çalmamalıdır, esası budur. Kendi dininden olmayanlardan, başka dinliden-kafirden, çalmak meşrudur. 

Eski Ahit’in “Çıkış”ında Tanrı, Musa’ya şöyle sesleniyor: “Ve Mısırlıların gözlerinde bu kavme lütuf vereceğim; ve vaki olacak ki, gittiğiniz zaman, eli boş gitmeyeceksiniz; fakat her kadın komşusundan, ve evinde olan misafirden gümüş şeyler, ve altın şeyler, ve esvaplar isteyecek; ve oğullarınızı ve kızlarınızı onlarla süsleyeceksiniz; ve Mısırlıları soyacaksınız.” Yani kitaba göre, Tanrısı Yahudilere Mısırlılardan çalmalarını öğütlemektedir. Sonuçta bu da bir hırsızlıktır ama kutsal hırsızlıktır. Günahı yok, sevabı çoktur.

Hristiyanlıkta, Yeni Ahit, hırsızlık yasaklanmış ancak yapana bir ceza öngörülmemiştir, Havari Pavlus, bu dinin gerçek kurucusudur, “hırsızlık yapan artık hırsızlık yapmasın” diye öğütlemekle yetinmiştir. Unutulmasın, ilk Hristiyanların çoğunluğunu yoksullar oluşturuyordu. Kurucudan gelse bile sonuçta bir öğüttür, dikkate alınmadığını biliyoruz. Sebebi çok basit; mülkiyet varsa hırsızlık da olacaktır. Hırsızlık mülkiyetten doğar ve mülkiyet hem dinin hem de ekonomi politiğin ilgi alanı dışındadır. İkisi de bu mülkiyeti dışarıda tutma hokus pokusu nedeniyle var olabilmektedir.

Yoksulsan ve etrafta varsıllar varsa hırsızlık olur. Hicaz-Arap toplulukları birbirlerinden çaldıkları malları-deve ve giyeceklerden oluşuyordu- ganimet sayar, bu tür eylemleri de bir cesaret gösterisi kabul ederlerdi. Hırsız zamanın kahramanıydı. Haliyle Arap edebiyatında hırsızlık kutsanmış, zamanın meşhur hırsızlarını konu edinen bir literatür ortaya çıkmıştı.

İnançlar birbirinin izinden yürür. İslam’da iki hırsızlık türünden söz ediliyor. Biri gerçek hırsızlık; yani insanın insandan çalmasıdır. Çok yaygın olmalı ki peygambere biat etmek üzere gelen kadınların kabul edilmeleri için gereken şartlar arasında “hırsızlık yapmamaları” da sayılıyor. Aksi durumda ellerin kesilmesi gibi çok sert bir cezadan söz ediliyor. Bir de “gökten bilgiler sızdırma” şeklinde olan “uhrevi” hırsızlık var ki diğerinden daha tanımlı. “Cinler”, yapabileceklerini sanarak “gökten bilgiler sızdırma” çabasına girişirler. “Vahiy dinlemek” için, “göğün dinleme merkezlerine” yaklaşırlar. Ne var ki her girişimlerinde, “göğün sert bekçileriyle” karşılaşırlar ve “ateş saçan, delip geçen”lerce taşlanıp kovalanırlar. Şeytanın taşlanması, bu “kulak hırsızlığı” nedeniyledir. Tabii, bunların gerçek hırsızlıktan önemli sayılması bir tür şizofreni halidir, ancak böyle açıklayabiliriz. 

Haliyle gerçek hırsızlık, kitapta, “büyük günahlar” arasında sayılmamaktadır. Tanrıya ortak koşmak, “kutsal aylar”da savaşmak, Tanrıyı yolundan alıkoymak, Mescid-i Haram’ı yadsımak, şarap içmek, kumar oynamak, fala bakmak, öksüz malı yemek, aç kalırlar diye çocukları öldürmek, zina bu kalemdendir. Aralarında “peygamber karısıyla evlenmek” bile vardır ama hırsızlık yoktur. 

Biz ise artık yoksulluk sebebiyle çalanların zamanında değiliz. Hırsızlarımız sadece varsıllar arasından çıkmaktadır ve hırslarının sonu yoktur. Emekçiden ve halktan çalmak için organize oldular, düzenli olarak çalıp biriktiriyorlar. Yoksulluğu ve tabii zenginliği arttırırken, inançlarından ve tanrılarından destek alıyorlar. Mümin sermayedarlardır; görünmez bir el tarafından yönetilen piyasa toplumunda sürekli kazanan tanrının kutsal hırsızladır. 

                                                               ***

“Devlet egemen sınıfın baskı aygıtıdır” … Eskiden böyle inanıyorduk. Sonra kutsal hırsızlar gelip devlete el koydu, dönüştürdü. Devlet hâlâ bir baskı aygıtı ama aynı zamanda kutsal hırsızların ahırı. Her köşesini bir hırsız tutuyor şimdi. Hırsızlar çoğalıp hırsızlık büyüdükçe devlet daha bir dinselleşiyor. Artık devlet, kutsal hırsızların kutsal aletidir. 

ÖSYM, Ölçme-Seçme ve Yerleştirme Merkezi, eski devletin güvenilir kurumlarından biriydi. Hırsız tarikatçıların eline geçince kimyası da değişti. Başlangıçta Fethullahçıların dukalığıydı. Soruları çalıp devlete hırsız yandaşlarını yerleştirdiler. Devleti topyekûn çalmaya kalkışınca şansları döndü. Onlar gitti Süleymancılar geldi. Süleymancılar gitti Menzilciler, onlar da olmayınca İsmailağacılar oturdu koltuğa. Sanmayın sıradan bir memuriyettir, merkezi teslim ettikleri her eleman kapıyı hırsıza açsın diye oraya yerleştirilmiştir. 

CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, “AKP çeşitli cemaat ve tarikatların bir üst kuruluşu niteliğinde bir organizasyondur. Rant paylaşımını, koltuk paylaşımını, parselleşmeyi yöneten bir kurumdur. Bütün bakanlıklarda ve kurumlarda AKP’nin izdüşümünü görebilirsiniz. AKP nasıl cemaatler ve tarikatlar arasında bölüşülmüşse kurumlar da bu şekilde bölüşülmüştür” diyerek açıkladı durumu. Haliyle ÖSYM başkanının görevden alınması “neden soruları sızdırdın?” tepkisi değil “neden soruları acemice sızdırdın?” tepkisiydi. Bir hırsız gitmiş başka bir hırsız gelmişti. Arayış marifetli kutsal hırsız arayışıydı. 
Bütün bu utanç verici işlerin din sahnesinde oynanması doğaldır. Ta Musa zamanından beri çalarak geliyorlar, çalarak gidiyorlar. Kutsal hırsızlığın doğasına uygundur.

                                                               ***

20 yıldır ülkeyi soyuyorlar. Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2021 Yolsuzluk Algıları Endeksi'nin sonuçlarına göre, Türkiye yolsuzluk sıralamasında 2013'ten bu yana 43 basamak geriledi ve 180 ülke arasında 96. sırada yer aldı. Aynı örgütün bir başka raporuna göre AKP seçmeninin yüzde 44’ü, MHP seçmeninin yüzde 63’ü yolsuzluğun arttığını düşünüyor. Düşünüyor da ne oluyor? Durmak yok çalmaya devam!

Neden peki? Adı geçen araştırmaya göre dindarlık seviyesi arttıkça dini kurumlarda ve devlette yolsuzluk yapıldığı algısı azalıyor. Hatırlayacaksınız, devletin resmi fetvacısı Hayrettin Karaman Müslümanların suç işleme hürriyetinden bahsedip, “İnsanların özel hayatları ve başkalarına kapalı alanlarında günah işlemeleri de haramdır; ama devletin, sivil fertlerin ve toplulukların bu günahı izleyip ortaya çıkarmaları (tecessüs) ve engellemeleri caiz değildir” demişti. Yani her tür “günahı” aklayacak fetva vermeye hazır din elemanları da türedi. Çünkü artık hırsızlık bireysel değil kolektif bir iş, birlikte çalıyorlar.  

Miktarı o kadar büyük ki, 20 yıl sonra hâlâ şaşırabiliyoruz. “Ekmek arası döner” destekli Genç Parti’nin kurucusu Cem Uzan, AKP'nin 20 yılda verdiği tüm ihalelerden yüzde 25 komisyon aldığını, bu yolla toplanan paraların Katar'da istiflendiğini iddia etti geçtiğimiz aylarda. 400 milyar dolar biriktirmişler ve Katar’a taşımışlardı. Eski hırsızdır, ondan iyi bilecek değiliz. Ama şurası çok açık, din çoğaldıkça hırsızlık artıyor ve hırsızlık arttıkça din çoğalıyor. Din hırsızlıkla doğru, ahlakla ters orantılıdır.

                                                               ***

Demek ki hırsızlık Tanrının takdirinde. Çala çala çalacak bir şey kalmayınca kriz patladı. O anda en dünyevi alan olan iktisada birdenbire ruhlar karıştı. Diyanet, “Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır” diye açıkladı durumu. Yani hırsızın hiç suçu yoktu.

Eskiden “temizlik imandan gelir” diye bir özlü sözümüz vardı. E eleman çölde, sudan sabundan gelecek hali yok. İman varsa temiz-kirli demeyecek idare edeceksin mecburen. Şimdi hırsızlık da imandan geliyor ki, dinler tarihinin kaydettiği en sert, en radikal devrimdir! 

Kutsal hırsızlar gelip devlete el koydu, dönüştürdü. Devlet hâlâ bir baskı aygıtı ama aynı zamanda kutsal hırsızların ahırı. Her köşesini bir hırsız tutuyor şimdi. Hırsızlar çoğalıp hırsızlık büyüdükçe devlet daha bir dinselleşiyor. Devlet artık kutsal hırsızların kutsal aletidir. 

Peki bu durumda ahlak ne olacak diyorsanız onu da söyleyeyim. “Kötülük yapmamasının tek nedeni inancı olan insandan korkarım” demişti Suriyeli Şair Adonis. Olmamışlar inançlarına sığınır... Ahlak ise laiktir; dinle, imanla, tanrıyla hiçbir bağı yoktur. Ahlaklı olmak için mümin değil, insan olmak gerekir. 

Demek ki daha çok dine değil daha çok laikliğe, daha çok ahlaka ve daha insan olmaya ihtiyacımız var. Düzenin insanlığından arındırdıklarını ancak bu yolla yeniden insan yapabiliriz. Çaldılar, gidecek yer kalmadı. Kutsal hırsızlar düzenini yıkacağız öyleyse, geleceğimizi çaldırmayacağız. 

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder