20 Ekim 2022 Perşembe

AKP’nin 20 yıllık tütün endüstrisi politikası (1) - MERYEM VİTNİ / SOL-Özel

 Bu nasıl bir suç örgütüdür ki, AKP iktidarı boyunca, faaliyet, üretim ve ticaret ruhsatları ile önü açılmış, TEKEL’in tütün birimi özelleştirilerek kendilerine teslim edilmiş...

13 Ekim 2022 tarihinde Çocukları Tütün Salgını ve Zararlarından Koruma İnisiyatifi tarafından Üsküdar Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte AKP’li yöneticilerle birlikte Yeşilay yönetim kurulu üyesi Esra Albayrak da yer aldı. Burada bir konuşma yapan Albayrak, tütünden kaynaklı ölümlerden tütün endüstrisini sorumlu tuttu, bu endüstrinin küresel bir suç örgütü olduğunu açıkladı.

Toplantı yerinde çoğu genç yaşta tütünden ölen 350 kişinin kişisel eşyaları sergilenmişti. AKP’li Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM Sağlık Komisyonu Başkan Yardımcısı Müşerref Pervin Tuba Durgut ve eski AKP Trabzon Milletvekili ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl katılımcılar arasındaydı. Onlar da birer konuşma yaparak, hayatını kaybedenleri andılar ve Albayrak gibi tütün endüstrisini telin ettiler. 

Yapılan konuşmalar ve Albayrak’ın suç örgütü yakıştırması akla hemen şu soruyu getiriyor: Bu nasıl bir suç örgütüdür ki, AKP iktidarı boyunca, faaliyet, üretim ve ticaret ruhsatları ile önü açılmış, TEKEL’in tütün birimi özelleştirilerek kendilerine teslim edilmiş, her yıl ihracat şampiyonu ilan edilerek ödüllendirilmiş, yatırım ve ihracat teşvikleriyle desteklenmiş, en yüksek kurumlar vergisi ödeyenler arasında listelenmiş, ürünlerinin satışından milyarlarca Lira dolaylı vergi geliri toplanmıştır? 

İki bölümlük bu yazı dizisinde AKP iktidarının, tütün ürünü üretimi ve ticaretine ve bu sektörü elinde bulunduran oligopol nitelikli 3,5 adet ulusötesi sigara şirketine yönelik politika ve uygulamalarının kısa bir özeti yapılarak Üsküdar Meydanı’ndaki söylemin nereye oturduğunun değerlendirilmesi amaçlanıyor. İlk bölümde AKP’li yıllarda 4733 sayılı Kanun uygulamaları, sigara ve diğer tütün ürünlerinde üretim artışı ile bunun paralelinde yaşanan tüketim patlaması ele alınıyor.

AKP’nin devraldığı siyasi miras ve 20 yıllık icraatı

AKP iktidara geldiğinde, 1980’den sonra başlayan tütün ürünü üretimi ve ticaretinde serbestleştirme uygulamalarının sonuçlarını ve bunun devamında IMF dayatmasıyla 2002 başında yasalaşan 4733 sayılı Kanun’u kucağında bulmuştu.

Tütün Kanunu olarak da anılan bu kanun, tarımda devlet desteğine son vererek sözleşmeli tarımı getirirken, tütün ürünü üretimi ve ticaretinde, piyasaya giriş engelleri, fiyat belirleme serbestisi, ithalat-ihracat serbestisi hükümleriyle ulusötesi sigara şirketlerine piyasa hakimiyeti sağlayan koşulların garantilenmesini ve TEKEL’in özelleştirilerek ortadan kaldırılmasını hedeflemekteydi. Devletin rolü, bu piyasanın etkin işlemesini sağlayacak düzenleme ve ruhsatlandırma işlemlerini yürütmek ve tütün tüketiminden kaynaklanan zararlar hakkında tüketici bilgilendirmesi yapmak şeklinde tanımlanmıştı.

Süreç içinde AKP Kanun’un öngördüğü piyasa düzenleme rejimine uygun gerekli tüm yönetmelikleri çıkarttı, şirketleri ve ürünlerini aksatmadan ruhsatlandırdı. Tekel niteliğini çoktan kaybeden TEKEL’i 2008’de özelleştirerek, Türkiye sigara pazarının tamamına yakınını ulusötesi sigara şirketlerine teslim etti. 

AKP’nin 4733 sayılı Kanun’u ruhuna sadık kalarak uygulamasının açık ve net sonucu aşağıda açıklandığı üzere, sınırsız tütün ürünü arzı ile tüketimin körüklenmesidir. Ancak, AKP’nin kanun uygulamasıyla ilgili dört hususun daha not düşülmesinde fayda bulunmaktadır. Bunlardan ilki, 2018 yılında yapılan değişiklikle TAPDK’nın kapatılarak piyasa düzenleme işlevinin Tarım ve Orman Bakanlığı’na devredilmesidir. Böylece, zaten fiiliyatta uygulanmayan, bir bağımsız düzenleme idaresi marifetiyle piyasa süreçlerini siyasi süreçlerden yalıtma politikasına son verilmiş oldu. Artık düzenleyici devletin konsolidasyonu gerçekleştiği ve hesap sorulabilirlik ve verebilirlik bütünüyle ortadan kalktığı için, doğrudan bakanlık eliyle piyasacılık yapılması, üstelik bunun daha özensiz yapılması, plansız, programsız ileri-geri adımlar atılması mümkün olabilmektedir. 

Bununla ilişkili ikinci husus, yürütmenin şahsileşmesi ve en üst makamın pazarlığa, popülizme dayalı siyasi angajmanı haline gelmesidir. 1 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre, “bağımlılıkla mücadele” altında çerçevelenen politikalar Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu eliyle doğrudan Cumhurbaşkanı’nın yetkisi ve sorumluluğu altına alınmıştır. Bu durum kamu idaresinde görev ve yetki karmaşasına, mevcut teknik kapasitelerin erimesine yol açtıysa da, eşgüdümü ve uzmanlığı büyük ölçüde gereksizleştirdiği için fiilen sürdürülebilmektedir. Kanun’un kamu idaresine tanıdığı denetim ve yaptırım görev ve yetkilerinin nasıl kullanıldığına dair herhangi bir şeffaflık kalmamıştır.  

Üçüncü husus, tütün kontrolüne ilişkin danışma mekanizmalarının yok edilmesi, bağımsız kurum ve uzmanların dışlanması ve bu yazının ikinci bölümünde değinileceği üzere Yeşilay’a geniş yetki devri yapılmasıdır. 

Dördüncü husus ise, AKP’nin 2017 sonrasında hızla büyüyen yasadışı sarmalık tütün ve dolgulu makaron ticaretini önlemede başarısız kalması, bunun yerine, yerli üretici ve tüccarlar ile ulusötesi sigara şirketlerine yönelik göz yumma, oyalama ve havuç-sopa politikası gütmesi, ancak bunu ağırlıklı olarak şirketler lehine sonuçlandırmasıdır.

Bazıları Kanun’dan bariz sapma niteliğindeki her dört hususun ulusötesi sigara şirketlerinin çıkarlarına engel oluşturan bir yönü yoktur. Aksine, şeffaflık ve hesap verebilirliğin ortadan kalkması endüstrinin devlet nezdinde yürüttüğü PR çalışmaları için elverişli bir ortam sunmaktadır.

AKP’li yıllarda üretim ve tüketim artışı

Önceki dönemlerde ülke politikasında tütün “stratejik ürün” olarak ele alınırken, AKP’li yıllarda hakim neoliberal politika tercihi doğrultusunda, tütün ürünü sektörü arz yönlü büyümenin, piyasa etkinliğinin ve ihracatın desteklendiği bir sektör olmuş, bu bağlamda tütün stratejik olma özelliğini kaybederek herhangi bir “tüketici ürünü” statüsünde değerlendirilmiştir. Bu nedenle, 4733 sayılı Kanun çerçevesinde, 2003’ten günümüze, bandrollü sigara üretimi istikrarlı biçimde her yıl ortalama 3,4 milyar adet artarak, günümüzde 159 milyar adet/yıl düzeyine ulaşmış, her ay ortalama 2 yeni sigara markasına piyasaya arz izni verilmiştir. 

TEKEL zamanı birkaç adet olan sigara çeşidi günümüzde 196’ya ulaşmış bulunuyor. Bugün piyasada, bu 196 çeşit sigara markası ve alt-markasının yanı sıra, yüzlerce çeşit diğer tütün ürünü satışa sunuluyor. Piyasada, nargile tütününde 2564, pipo tütününde 26, yerli puro ve sigarilloda 120, ithal puro ve sigarilloda 39, sarmalık tütünde ise 308 adet farklı marka ve alt-markaya ulaşmak mümkün. Ayrıca, sarmalık tütünün yan ürünleri olan 183 adet boş makaron ve 57 adet yaprak sigara kağıdı markası da var. Bunların hepsi iktidar tarafından piyasaya ayrı ayrı arz izni verilmiş yasal ürünler. Büyük oranda denetimsiz ve cezasız büyüyen bandrolsüz piyasada markalı/markasız yüzlerce ürün daha var. 

Sonuç itibariyle, Türkiye dünyadaki ilk 10 en büyük sigara üretim ve ihracat üslerinden ve en büyük sigara pazarlarından biri haline gelmiştir. Türkiye’de sigara tüketiminin geldiği nokta, üretim ve ticareti teşvik eden politikaların vahim etkisini göstermek bakımından uluslararası ölçekte dikkat çekici bir örnektir. Tütün tüketiminin birçok belirleyicisi olmakla birlikte, oligopolcü tütün ürünü piyasasında arzın belirleyiciliği son derece baskındır. Tüketicilerde davranış değişikliği hedefleyen önlemlerin varlığına ve yaygın sigara karşıtı söyleme rağmen, izlenen üretim ve ticaret politikası tüketim üzerinde kışkırtıcı etki yapmış, Türkiye’de sigara tüketimi geçmişte dünya trendini izlemiş olmasına rağmen, son on yıl içinde dünya trendinin aksi yönde tüketim patlaması yaşanmıştır. 

Resmi verilerle, 1980’de 57 milyar adet olan sigara tüketimi, o dönüm noktasından sonra yürürlük kazanan serbestleştirme politikalarının etkisiyle, izleyen yirmi yılda %100’den fazla artarak 1999’da 114,4 milyar adete kadar yükselmiştir. 1996 yılında devreye giren ülkenin ilk tütün kontrolü kanunu uygulamalarının etkisiyle, tüketim bu zirve noktasından sonraki oniki yılda düzenli bir düşüş seyri göstermiş, 2011’de 91,2 milyar adete kadar düşmüştür. Ancak bundan sonraki on yıl boyunca yılda ortalama %3,4 oranında artarak 2021’de 125,1 milyar adet ile yeni bir zirve yapmıştır. 2013-2021 arasında yaşanan tüketimdeki artış hızı, ışıklı, dev sigara reklamı panolarının apartman cephelerini kapladığı 80’li ve 90’lı yıllardaki artış hızıyla yarışır düzeydedir. Üstelik, son yıllarda yasal sigara piyasasındaki bu yükselmeyle eşanlı olarak yasadışı sarmalık tütün ile dolgulu makaron piyasaları da büyümüş, günümüzde toplam tüketimin yaklaşık dörtte biri yasadışı hale gelmiştir. Yine son yıllarda Türkiye, yurda kaçak sokulan, genellikle internette yasadışı satışı yapılan e-sigara ve ısıtmalı tütün ürünü gibi yeni nesil tütün ürünlerinin istilasına uğramıştır.

Tütün kullanım sıklığında da durum iç karartıcıdır. 2012’de Türkiye Yetişkin Tütün Araştırması’nda %27,1 olarak ölçülen genel kullanım sıklığı, aynı araştırmanın 2016’daki tekrarında %32,2 bulunmuştur. 2012-2016 arasındaki dört yılda %18,8’lik bu göreceli artış, kullanım sıklığının %13,1’den %19,2’ye yükseldiği kadın yetişkinlerde %46,6 olarak gerçekleşmiştir. 2017 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (%33,2) ve 2019 Türkiye Sağlık Araştırması (%31,4) kullanım sıklığı sonuçları da 2016 araştırması ile paralellik taşımaktadır. Gençlerin tütün kullanımındaki yüksek düzey ve çeşitlenme de alarm vermektedir. 13-15 yaş grubu öğrenciler arasında yürütülen 2019 Türkiye Gençlik Tütün Araştırması’nda erkek öğrencilerin %23,2’sinin, kız öğrencilerin %12,1’inin halen bir tütün ürünü kullandığı saptanmıştır. 

Yarınki ikinci bölümde Esra Albayrak’ın küresel suç örgütü ilan ettiği ulusötesi sigara şirketleri ile AKP’nin ilişkileri ve “bağımlılıkla mücadele” retoriği üzerinden AKP’nin hem hükümet hem de STK olarak iktidarını nasıl derinleştirdiği mercek altına alınacaktır.

MERYEM VİTNİ / SOL-Özel



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder