2 Ekim 2022 Pazar

Brezilya'da seçimler: Güney Amerika'da bir 'sol dalga' mı geliyor? - KAYA EMRE UZMAY / SOL-Söyleşi

 Erhan Nalçacı'yla Latin Amerika'nın en büyük ülkesindeki siyasi atmosfer ve kıtanın geri kalanındaki siyasi yönelimleri konuştuk.


Brezilya bugün sandık başına gidiyor. Birçok anket sonucuna göre mevcut cumhurbaşkanı aşırı sağcı Jair Bolsonaro'nun seçimden zaferle çıkma ihtimali imkânsıza yakınken, favori aday olaraksa eski cumhurbaşkanı Lula da Silvia öne çıkıyor.

İşçi Partisi'nin adayı Lula geniş bir sol ittifak tarafından destekleniyor. Lula, Bolsonaro döneminde artan yoksullukla mücadele sözü verirken aynı zamanda ABD'yle ülkesinin arasına mesafe koyma ve "bağımsız ve tarafsız" bir dış politika izleme vaadinde bulunuyor.

Brezilya'daki seçim atmosferini ve Latin Amerika'da son yıllarda artan "ABD karşıtı sosyal adaletçi iktidarlar" ekolünü yazarımız Prof. Dr. Erhan Nalçacı'yla konuştuk...

'Örtülü darbe bir yanıyla boşa çıktı'

Bugün Brezilya sandık başına giderken mevcut Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'nun kaybedeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. İktidara gelmesi de tartışmalı bir hükümet darbesiyle mümkün olan Bolsonaro kendisine dönük bu kadar tepkiyi nasıl toplayabildi?

Öncelikle şunu söylemeliyiz; Brezilya’da yaşanan süreç bir örtülü darbeydi ve onu inandırıcı şekilde sürdüremediler. Lula iki sene hapis yattı ve sonra aklandı, dolayısıyla o örtülü darbe bir yanıyla boşa çıktı.

Ayrıca Bolsonaro iktidarı pandemi döneminden çok kötü etkilendi, çünkü çok çok başarısız bir sınav verdiler. İnsanlık dışı ve bilim dışı bir politika izlediler ve Brezilya halkı kırıldı pandemide, en çok kayıp veren ikinci ülke oldu.

Yine pandemiye de bağlı olarak işsizlik, yoksullaşma, halkın yaşam koşullarının kötüleşmesi çok bariz şekilde belli oldu. Onun dışında Brezilya yağmur ormanlarının yok edilmeye çalışılması, ABD’yle olan bağlantı gibi olayları da göz önünde tutarsak, bütün bunlar Bolsonaro’ya dönük yoğun tepkinin sebepleri olarak ele alınabilir.

Çok hızlı şekilde yıpranmış bir iktidar var. Diğer yandan Lula dönemini Bolsonaro dönemiyle karşılaştırdığımızda da düzen içinde oldukça parlak, daha sosyal adaletçi, Brezilya’nın bağımsız bir ülke olarak öne çıkması, BRICS üyesi olması, bütün bunlar halk tarafından hatırlanıyor. Şimdiyse yüzde 15’lik bir oy farkından bahsediliyor, hatta Lula’nın ilk turda seçimleri kazanması ihtimali üzerinde bile duruluyor.

Burada “Bolsonaro izin verecek mi buna?”, “Bir iç kargaşa, darbe olacak mı?” soruları akıllara geliyor. Ben buna çok ihtimal vermiyorum ama bir şey söylemek de mümkün değil, bunlar da olasılık dahilinde. Brezilya gibi bir ülkeyi ABD bırakmak istemeyebilir ve seçimlerden sonra, belki de hemen seçimlerden önce, çok büyük bir hile olmazsa, bir iç kargaşa olasılığını da şu anda dışlayamayız.

Brezilya bir taraftan dünyanın en büyük onuncu ekonomisiyken aynı zamanda da yüzde 16’lık evsizlik oranına sahip. Ülkedeki eşitsizlikler Bolsonaro döneminde daha da arttı. Bunların ışığında Bolsonaro'nun gözden düşmesine giden süreç nasıl işledi?

Evet Bolsonaro döneminde bunlarda ciddi bir artış oldu, sosyal adaletsizlikte, özellikle pandemiyi yönetememelerinin etkisi olarak çok büyük bir artış oldu.

Sonuçta ABD emperyalizmi kendisine yönetici arıyor, Brezilya sermayesinin en muhafazakâr kesimi kendisine yönetici arıyor. Dolayısıyla Bolsonaro gibi bilim karşıtı, çağ dışı birisini bulabildiler ancak. Bu bir yerde kaçınılmaz bir şey, sahiplerinde aramak gerekiyor Bolsonaro’nun karakterinin sebebini.

Brezilya pandemi sırasında sosyal politikaların olmamasının sonucu olarak da çok büyük bir sosyal yıkım yaşadı. Ülke böyle bir ortamda seçime giriyor.

'Buna sosyal demokrat bir program diyebilirz, ama “sol” bir program olamaz'

Lula’nın destekçileri sadece kendi partisinden oluşmuyor, aynı zamanda Brezilya Komünist Partisi (PCdoB) de dahil birçok sol örgüt tarafından destekleniyor. Ancak Lula temel hatlarıyla kamucu bir plana sahip değil, sosyalist bir figür de değil. En iyi hatlarıyla sosyal demokrat olarak tarif edilecek bir aday. Lula’ya dönük yoğun sol desteğin arkasında büyük bir Bolsonaro karşıtlığının yattığı düşünülebilir mi?

2017’de PCdoB’un kongresine katılma şansım olmuştu, derin tarihi ve köklü bir geleneği olan bir parti. Kitlesel bir parti, pek çok belediyeyi elinde tutuyor.

Kongre sırasında Lula’yı sahneye çıkarttılar, Lula elinde gezici mikrofonla bütün sahne boyunca dolaşarak konuştu ve büyük bir sempati topladı. Bu çok ilginç bir olaydı. Şöyle örnek vereyim, bu Türkiye’de TKP’nin kongresinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelip kürsüye çıkması, elinde gezici mikrofonla sahnede şov yapması, delegeler arasında çok büyük alkış toplaması gibi bir şey olurdu.

PCdoB’un programı da aşamacı özellikler gösteriyor, dolayısıyla bakıldığında programatik olarak çok büyük bir fark yok aralarında aslında Lula’yla. Bu sayede kongrede yer verebiliyorlar ve bu kadar rahat destekleyebiliyorlar diye düşünüyorum.

Lula’nın programı sosyal demokrat ve vergi adaletine kısmen dayanıyor. Yoksulluğun önlenmesine dayandığı doğru ama sömürüye karşı değil, Brezilyalı tekellere, büyük şirketlere karşı değil, aksine onlara yeni alanlar açma arayışında Lula.

ABD emperyalizminden daha bağımsız, hatta ABD emperyalizmine karşı, ancak Lula’nın Brezilya sermayesini Latin Amerika’ya yayma ve Güney Afrika’ya yayılmacı politikaları olan bir programı olduğunu düşünüyorum. Buna sosyal demokrat bir program diyebilirz, ama “sol” bir program olamaz.

Özellikle 2008’den sonra emperyalist hegemonya krizi derinleşti ve Brezilya sermayesi tekrar yerini aradı dünyada. Bunun dışında Afrika’da Lula döneminde çok büyük bir sermaye akışı vardı, 500’den fazla Brezilyalı sermaye grubu Afrika’ya yayılmış durumda, hammaddelere el koyma üzerinden dönen bir program yürütüyorlar.

Brezilya’nın sermaye sınıfının merkezinde durduğu, Latin Amerika ülkelerinin arasında emperyalist bir birliğin hedeflendiği anlaşılıyor. Bu da yanlış bir sol algı içerisinde kaybolup gidiyor. Bunun altını çizmemiz gerekiyor ve çok iyi takip etmemiz gerekiyor.

'İnsanın insanı sömürüsünü karşısına almıyor'

Kıta genelinde Lula gibi birçok figür ortaya çıktı. Hatta son seçimlerde Kolombiya’da, Şili’de ve Peru’da da ABD’ye bağlı olmayan, komünist partilerin de destekledikleri “sol” adaylar iktidara geldi. Ancak bu ülkelerde gerçek bir sol dalganın hakim olmasından bahsedilebilir mi?

2005’te Venezuela’da demokratik gençlik federasyonunun kongresi olmuştu, ben de katılmıştım. O dönem dünyada yaprak oynamıyordu, gericilik dönemi içerisindeydik SSCB’nin yıkılmasından beri. Gittiğimizdeyse çok şaşırdık, her yerde devrimci sloganlar asılı, askerler bize “yoldaş” diye hitap ediyor, Hugo Chavez çok sosyalizan konuşmalar yapıyor... O zaman yazdığım yazılarda “2’li iktidar” tarif etmiştim, hem işçi sınıfının hem de burjuvaların iktidarda olduğu bir geçiş dönemi... Daha sonradan bu akım büyüdü, başka örnekler çıktı, “pembe sol” ismiyle anılmaya başladı. Fakat ben şimdi geriye bakınca o yıllar hata yaptığımı düşünüyorum, sonuçta burada sermaye sınıfının iki kliği söz konusu, bir taraftan ABD’ci, daha komprodor, ABD sermayesinin çıkarlarıyla paralel, tutucu sermaye sınıfı duruyor. Diğer taraftaysa Latin Amerika’nın ABD’den bağımsızlığından yana, Latin Amerika’nın siyasi entegrasyonundan yana, sosyal adaletçi programa sahip bir klik var.

Baktığımız zaman Güney Amerika’da ABD bastırıyor bunları, darbeler oluyor, renkli devrimler oluyor, meclis darbeleri oluyor, ne derseniz diyin. Sonra ama o baskı kısa süre sonra geriye dönüyor. Dolayısıyla bu anayasacı demokrat programın Latin Amerika sermayesinin bir genel programı olması dikkat çekiyor. Söz konusu anayasacı demokrat program, anayasa önünde eşitlik talep ediyor, etnik eşitlik, kadın erkek eşitliliği, biyo çeşitlilik, vergi adaleti öngörüyor. Ama katiyen mülkiyet eşitliğini savunmuyor. Dolayısıyla insanın insanı sömürüsünü karşısına almıyor. Öte yandan anti-ABD’ci olmalarına karşın anti-emperyalist olduklarını düşünmüyorum. Güney ve Orta Amerika’nın birliği ve kapitalist şekilde yayılmasını öngören bir programla karşı karşıyayız.

Bütün bu programlara renk veren kadın-erkek eşitliği, ekolojik programlar... Bunlar aslında mülkiyet eşitliği olmadığı sürece gerçekçi de değil, ancak bir illüzyon yaratıyor. Yaşadıkça daha iyi göreceğiz.

KAYA EMRE UZMAY / SOL-Söyleşi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder