29 Ekim 2022 Cumartesi

Cumhuriyet'ten geriye elde ne kaldı, ne yapılmalı? - SOL / ÖZEL

 

Dayanışma Meclis üyeleri Aydemir Güler, Fatih Yaşlı, Gamze Yücesan Özdemir ve Oğuz Oyan, 29 Ekim'in bugünkü anlamını soL'a değerlendirdi.

Cumhuriyetin ilanının üzerinden 99 yıl geçti. Peki bir asırdan gün almaya başlayan Anadolu topraklarında atılan bu en büyük tarihsel adımdan geriye ne kaldı?  

Dayanışma Meclis üyelerinden TKP PM üyesi, yazar Aydemir Güler, akademisyen/yazar Fatih Yaşlı, akademisyen/yazar Prof. Gamze Yücesan ve iktisatçı Prof. Oğuz Oyan'a aynı soruyu sorduk.

"Bir asırdan gün alan Cumhuriyet'in bugün karşı karşıya kaldığı en önemli mesele nedir? 29 Ekim'de en fazla neyi tartışmalıyız? Bu bir asırlık tecrübeden çıkarılacak sonuç ne olmalı ki, biz eşitlikçi, özgür, laik bir ülkede yaşayabilelim?"

Yanıtları şu şekilde:

Aydemir Güler:

Bir asrı geride bırakan siyasal-toplumsal yapıya Cumhuriyet diyeceksek bile, bu artık 1923’te kurulan Cumhuriyet değil. O, bir önceki zirve noktası 1908 olan bir devrimin ürünüydü. Bugün elimizdeki, onun katili olan yapı ise 12 Eylül 1980’in çocuğu. Bir karşıdevrim… Üstelik bir gece ansızın falan değil, göstere göstere geldi. Arkasında Türkiye sağının bütün hamlelerinin sağladığı birikim var.

Devrim feodaliteyi yıkmalıydı; Cumhuriyetimizin içine yuvalanan sağcılık yeter ki yoksul köylüler harekete geçmesin, ayaklar başolmasın diye ağalara el uzattı. Devrim halk kitlelerini belli ölçülerde harekete geçirdi; ama devrime zenginler esas olarak, fırsat bu fırsat, sağa sola çökmek için katıldılar. Çöktüler de! Devrimimiz bağımsızlığı silah elde kazandı; ama mandacılıkta saltanatçılardan geride kalmayanlar sağcılarla birlikte yürümeyi seçince, onlarda ülkeyi 2. Dünya Savaşında Nazilere yedeklediler neredeyse. Ekim Devrimiyle kader ortaklığına dayanarak kurulan Cumhuriyet’ten Soğuk Savaşın öncüsünü imal ettiler, kalkıp ABD’ye teslim ettiler…

Cumhuriyet saltanatı yıkmıştı. Ama Türkiye sağı hep saltanatçı oldu! Hilafeti bitirdi, ama hilafetçiler kaldı! Laiklik biat eden cemaat üyeliğini bitirir, yurttaşlığı başlatır. Lakin Cumhuriyet, tarihinin büyük kısmında laik yurttaşların hak aramasından hoşlanmamış ve laikliği bir devlet uygulamasına indirgemiştir. Laiklik bir halk aydınlanması olamadığı için gözümüzün önündeyıkıldı.

Yüzüncü yıla girerken karşımızdaki saltanatçı, şeriatçı, işbirlikçi bir sermaye diktatörlüğü. Çok dramatik, ama bizi buraya getiren dinamiğin özü, Cumhuriyetin sınıfsal içeriğidir. Cumhuriyet bir burjuva devrimi olduğu için, bizzat onun egemen sınıfı, ileri yürümeye engel oldu. Kapitalizm sömürü düzenini sağlamlaştırmak için hakkını arayan yurttaşın yerine köleler koymak ister. Kâr uğruna her şey satılabilir! Sermaye sınıfı Cumhuriyetin bütün değerlerinin hainidir. Bakmayın resmi bayramlarda sergilenen Atatürk övücülüğüne; zenginler ve sağcılar Mustafa Kemal düşmanıdır! Yüz yıl sonra Cumhuriyeti yeni bir sınıfsal içerikle yeniden kurmak gerekiyor. Hainimizle hesaplaşmadan bu olmaz. Hainimizle hesaplaşmak emekçilerin altından kalkabileceği bir görevdir ve hedefi sosyalizmden başka bir şey olamaz. Burjuvazi, devrimine ihanet etti ve Cumhuriyetin bütün ileri adımlarının sahipliğini, savunuculuğunu, yeniden kuruculuğunu “bize” bıraktı. Yüzyıl sonra sosyalizmden aşağısı kurtarmaz.

Fatih Yaşlı:

Cumhuriyetin bugün karşı karşıya kaldığı en önemli mesele, Cumhuriyet varmış gibi yapılması, onun gericiler tarafından çökertildiğinin kabul edilmemesidir. Rejim inşa eden bir parti olarak AKP, on yıllardır devam eden bir süreci nihayete erdirmiş ve 1923 paradigmasının tabutuna son çiviyi çakmıştır. Buna rağmen Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümüne girilirken “Türkiye yüzyılı” adlı bir seçim kampanyasına girişebilmekte, kendisini “Cumhuriyetçi” gibi sunabilmektedir. Aynı şekilde düzen muhalefeti de siyasal İslam 1923 Cumhuriyetini yıkmamış gibi yapmakta ve içi boşaltılmış bir şekilde Cumhuriyet kutlamalarında bulunmaktadır. Oysa az önce de belirttiğim üzere artık ortada kutlanabilecek bir Cumhuriyet yoktur. Laiklik, aydınlanma, bağımsızlık, kamuculuk… Eğer Cumhuriyet’in koordinatlarını böyle sıralayacak olursak bugün içinde bulunduğumuz rejime, hele hele bir de Saray’dan ve saltanat-hilafet özlemcileri tarafından yönetiliyorsak, Cumhuriyet diyemeyiz.

Dolayısıyla yola buradan çıkmalı, varlığını kutlayacağımız bir Cumhuriyet bulunmadığını ve onu yeniden yeni baştan kurmamız gerektiğini bilmeliyiz her şeyden önce. Ancak kuracağımız yeni Cumhuriyet’in bir “eşitler cumhuriyeti” olacağını, Cumhuriyetin kazanımlarından geriye düşmeden, ayağımızı onlara basıp daha ilerisini, daha eşitini, daha özgürünü kurmamız gerektiğin de bilmemiz gerekiyor.  Bu ise kaçınılmaz olarak Türkiye’nin sermaye düzeniyle hesaplaşmayı zorunlu kılıyor; çünkü Türkiye gericiliği Cumhuriyeti sermayenin çıkarları adına, sınırsız sömürü adına, şirketlerin, holdinglerin, patronların kârlarına kâr katması adına yıktı. Tam da bu nedenle yeni Cumhuriyeti bu ülkeyi omuzlarında taşıyanlar, bu ülkenin zenginliğini yaratanlar, emeğiyle geçinenler, işçiler, emekçiler hep beraber kuracaklar, Cumhuriyetin değerleriyle sosyalizmin değerlerini onlar buluşturup iktidara taşıyacaklar.

Gamze Yücesan Özdemir:

Bugünden geriye baktığımızda Cumhuriyetin kurucu felsefesinin tüm toplum lehine ilerletilebildiği ve Anadolu aydınlanmasının halkçı programlarla iç içe geçtiği dönemler, emekçi halkın siyaset alanında etkin olduğu dönemlerdir. Dolayısıyla bugün Cumhuriyetin kurucu felsefesini yeniden inşa etmek ancak emekçi sınıfların Cumhuriyet içinde temsilinin artmasıyla mümkün olacaktır. İşçi sınıfının temsilinin artması, siyasetin sosyal yurttaşlık ve hak söylemi temelinde şekillenmesine izin verir. Diğer bir deyişle, bugünün koşullarında, sosyal devletin yok olduğu ortamda, derin yoksulluğa düşen işçi sınıfının dili, derdi ve çözümü Cumhuriyetin geleceğini belirleyecektir. Cumhuriyet onlarla, onların endişeleri, özlemleri ve değerleriyle kuruldu, onlarla yükselecektir. Bu saptama Türkiye’de solun da Cumhuriyetin kurucu felsefesini her dem aklında tutmasını gerektirir.

Bir asırlık Cumhuriyet yalnızca emperyalist işgale karşı kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda monarşik ve din temelli hanedanlığa karşı bir yurttaşlık ve laiklik mücadelesidir de. Cumhuriyetle tesis edilen yurttaşlığın ve laikliğin tarihsel anlamını ve değerini teslim etmek, onu sosyal yurttaşlık temelinde genişletmek isteyen herkes için tarihsel bir sorumluluktur. Başka bir dünya umudunu besleyen kılcal damarlar ancak Cumhuriyetin kurucu felsefesinin içerilip aşılması ile büyütülebilir.

Bir asır sonra Cumhuriyeti selamlamak, Cumhuriyetin sınıfsal sarkacında laik, halkçı, kamucu ve antiemperyalist programları yeniden talep ve inşa etmekle mümkündür.

Oğuz Oyan:

99. yılını andığımız Cumhuriyet bugün ne yazık ki kuruluş ilke ve hedeflerinden çok uzağa düşmüş durumdadır. Karşı karşya kalınan önemli mesele, dinci bir bağnaz siyasetin saldırılarıyla cisimleşen 20 yıllık bir karşıdevrim sürecinin sonunda Cumhuriyetin kendini koruyamaz duruma düşürülmesidir.

Bu süreç AKP dönemiyle başlamış değildir kuşkusuz. Bundan 76 yıl önce Cumhuriyetin kurucu partisinin eğitim ve laiklik başta olmak üzere aydınlanma devrimlerini yarıda bırakarak giriştiği ve üstelik sol akımlara kapalı tuttuğu çok partili siyasal sistemin, henüz kırsal özellikleri ağır basan bir toplumda daha iyi sonuçlar vermesi beklenemezdi. 1950-2002 arasında, geçici ve kısmi istisnalar dışında sağ partilerin hakimiyetinde geçen dönemler boyunca Türkiye siyasetinin ağırlık merkezi hep daha fazla sağa çekildi. İç ve dış sermayenin güdümündeki askeri darbeler, özellikle 12 Eylül darbesi, bunu konsolide etti.

2002 sonrasındaki AKP dönemi ise, dinci siyaset tarafından Cumhuriyetin tüm kurumlarının adım adım ele geçirildiği, adalet sisteminin Saray rejiminin arka odasına dönüştürüldüğü, yürütmenin her türlü denetim düzeneğinin dışına çıkarıldığı, 2017 Anayayasıyla 1961 Anayasası'ndan arta kalan tüm demokratik kazanımların iğdiş edildiği... her bakımdan geri bir siyasi yapıya evrilmiştir. İktidar dışındaki düzen muhalefeti ise bu tahripkâr gidişe büyük ölçüde seyirci kalmıştır. Dolayısıyla en önemli meselemiz sadece Cumhuriyetin ilke ve kurumlarının son 20 yıldır nihai tasfiyesinden ibaret değildir; dinci sağ ile örtük bir tarihsel sentez arayışına giren anamuhalefet partisinin savrulduğu çizgidir. Bu, 1970'lerdeki CHP hükümetlerinin "toplumsal uzlaşmayı" sağa ödün verme çizgisinde aramalarını çok aşan yeni bir durumdur.

29 Ekim 2022'de ve önümüzdeki 100. yıl sürecinde en fazla tartışmamız gereken şey, yeniden bir Cumhuriyet kurulması ve bunun devrimci bir temelde inşası olmalıdır. Çünkü 76 yıldır süren ve son 20 yıldır katmerlenen geriye gidişi tedrici bir temelde tersine çevirme olanakları yoktur. Cumhuriyet ancak şimdiki halinin zıttı olarak yani bir "emekçi cumhuriyeti" olarak yeniden inşa edilebilir ve bu, toplumsal ve siyasal bir meşruiyet temeline oturtulabilir. Daha eşitlikçi, özgür, laik bir ülkede yaşayabilmenin artık olmazsa olmaz koşulu budur.

SOL/ÖZEL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder