İhtimal ki güç kullananların istediklerinden biridir bizlerin sus pus kalması... Ses yükseltenleri içeride tutarken dışarıdakilere gözdağı verip sindirmek. Onların sesini kısmak, hedefe koyduklarını cezaevinde, dışarıdakileri de atalet içinde hapsetmek.
Çiğdem TOKER
Ankara’dan merhaba,
Ülkenin derdini derdi bilenlere reva görülenin, bugüne kadarki en kısa tarifini duydum geçenlerde: Cezaya suç aramak.
Gezi davası iddianamesinde olduğu gibi TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi yönetimi de akla sığmaz bir iddianamenin muhatabı oldu malum. Hapis cezası istemiyle yargılandıkları davada, savcının esas hakkında mütalaasını açıkladığı üçüncü duruşmanın ardından yönetim kurulu kamuoyuna açıklama yaptı.
Oda Başkanı Tezcan Karakuş Candan, kamuoyunda kendisinin görünürlüğüne karşın, başkentte işlenen kent suçlarına karşı şube olarak yıllardır ve daima arkadaşlarıyla birlikte mücadele ettiklerini vurguladı; yönetim kurulu üyelerinin kendilerini tanıtmasını rica etti. Mektubumun girişindeki o tarifi de hepsi iyi eğitimle donanmış, öğrencilik ve meslek yaşamları haksızlıklara itirazla geçmiş yönetim kurulunun en genç üyelerinden biri Nihal Evirgen yaptı.
Evirgen henüz 20’li yaşlarını sürüyor ve verilmiş bir meslek ödülü dolayısıyla terör örgütü propagandası ile suçlanmalarına karşı duyduğu şaşkınlığı gizlemiyor. Sizin davanızdaki karar duruşmasından sonra da böyle şaşırmıştık. Dört sene önce beraat ettiğiniz bir davada hukukun evrensel prensipleri çiğnenerek nasıl olup da hapis cezası çıktığına beyhude yere anlam vermeye çalıştık.
Bu topraklarda güç kullananlar ve onların gayrı resmi ortakları açısından, kafaya konulmuş bir cezaya suç arayıp bulmanın çocuk oyuncağı olduğunu kim bilir kaç kez görüp tanıklık etmiş olmamıza karşın hissettik üstelik bu şaşkınlığı. Belki de onca badireye, şahit olduğumuz onca hukuksuzluğa rağmen güç toplayabilmeyi buna borçluyuz. Kanıksamamaya yani.
Öte yandan şunu da biliyoruz ki, memleketin dertleriyle dertlenmek varoluşun bir parçasıysa, yani elden başka türlüsü gelmiyorsa; bu hukuksuzluk sarmalını tekrar edip durmasını sorgulamamaya da imkan yok. Cezaevinde geçirdiğiniz ve her saniyesi yaşamdan çalınmış sekiz ay boyunca dışarıda neler olup bittiğini izliyor biliyorsunuz. İsmailağa Cemaati çatısı altında 6 yaşında bir çocuğun 29 yaşındaki bir erkek mürit ile “evlendirilerek” örgütlü bir istismara maruz bırakılmasını ortaya çıkaran Timur Soykan’ın haberinin etkisi altındayız. Böyle bir haberin -pek de sevmediğim o ifadeyle- sadece “duyarlı ve muhalif kamuoyunu” değil, topyekun bir ülkenin tüm kamuoyunu sarsması ve siyasette güçlü dalgalar oluşturarak harekete geçirmesi gerekiyordu.Size bu mektubu yazdığım sıralarda tepkiler hâlâ istenen ağırlık ve yaygınlıkta değil. İyi de siyaset çocukları iyi kılmak için yapılmıyorsa başka ne için yapılır? Çocukların açlığını, okula aç gittiğini konuştuğumuz şu günlerde istismara karşı çok güçlü bir haykırışı bu mücadeleye katmak zorunda değil midir siyaset?
Üstelik sizlerin cezaevinde tutulmasının bir nedeni de buyken. Evet böyle düşünüyorum. Bir ağacı, dereyi, ormanı, nehirleri savunmakla bir çocuğun haklarını savunmanın aynı hatta birleştiğini bizler gibi güç sahipleri de iyi biliyor. Biat etmeyi reddeden hakiki bir sivil toplumun bütün kötülüklere itiraz ettiğini ve edeceğini bildiği için hedefe konuluyor.
Mektubumu, “Keşke siyaset kurumu, düşününce insana kendisini çok kötü hissettiren oy kaygısını bir yana bıraksa ve bu kötülükleri örgütleyip yayanlardan daha güçlü olabilse” diye bitiriyor, yaşadığınız ağır hukuksuzluğun bir an önce son bulması dileğimi paylaşıyor, geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, herkesi iyi duygu ve düşüncelerle selamlıyorum.
Çiğdem Toker / BİRGÜN-Pazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder