‘Guernica’nın yıkıntıları üzerinde + Düzenin çürümüşlüğünde Francis Bacon portreleri (FİDE LALE DURAK+SOL-Özel)

 


‘Guernica’nın yıkıntıları üzerinde 

İnsanlığın yıldızı da böyle anlarda parlar. Ama kendiliğinden değil. Guernica’da yıkıntıların tepesindeki aydınlığın bir kadının ellerinde uzanması gibi bir iradeyle.

                     Pablo Picasso, 1937, “Guernica”, Reina Sofia Müzesi – Madrid 

Tarihte zamanın durduğu, saatlere, takvimlere sığmadığı ve hayatın olağan akışının kırıldığı anlar vardır. Bu anları Stefan Zweig, harika bir betimlemeyle, insanlığın yıldızının parladığı anlar olarak tanımlıyor. Belki de en nadide örneğini insanlığın çağını aştığı ve ileriye doğru sıçradığı Sovyetler Birliğinin oluşturduğu bu anlara benzer şekilde, Şostakoviç’in 7. Senfonisi, Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları ya da benzer eserler de zamansızca insanlığın tepesinde parlıyor. Resim sanatında ise buna en güzel örneklerden biri şüphesiz Picasso’nun Guernica’sı. 

1933 yılında Almanya’da Hitler iktidara gelmiş ve bu durum İspanya’yı doğrudan etkilemişti. İspanya’da eski bir devrik diktatörün oğlu yönetiminde İspanya Faşist Partisi (Falanga Espanola) kurulmuş ve Katolik kilisesi gerici Accion Populer birliğini oluşturmuştu. Yani, feodal kökenli büyük toprak sahipleri ve kilise sermayesi İspanya faşizminin temelini oluşturmuş ve 1933’te kurulan sağ koalisyon hükümeti ile İspanya’da karanlık bir dönem başlamıştı. İspanya’da ilerici güçler bir araya gelerek Halk Cephesini kurar ve başlamış olan direnişi örgütler. 1936 yılına gelindiğinde İspanya için dönüm noktası yaşanır, Cumhuriyetçi Halk Cephesi zafer kazanarak, hızlıca toprak reformu, demokratik hakların sağlanması gibi köklü değişiklikleri yapmaya girişir. İspanyol sağı ise Nazi’ler ve Mussolini ile iş birliği yaparak Nasyonel Cepheyi oluşturur. İşçi sendikaları Cumhuriyetçi İspanya’ya sahip çıkmak üzere silahlanmaya başlar ve 2 milyondan fazla üyesiyle genel grev kararı alır. İspanya’da başlayan Özgürlük savaşı (İspanyol iç savaşı) sadece İspanya’yı etkilemez, tüm dünyayı etkileyen bir savaş olarak dünya aydınlarını, sanatçılarını faşizme karşı taraflaştırır. 

Guernica’nın faşistlerce bombalanması, hem İspanya’da Cumhuriyetçi Halk Cephesi’ni köşeye sıkıştırmak, iç savaşın kaderini tayin etmek için; hem de Hitler’in “askeri eğitim” amacıyla 25 bin dolayında asker konuşlandırdığı İspanya’da, yeni hava gücü olan “Legion Condor”u denemesi amacıyla yapılır. Tam bir katliamın yaşandığı Guernica’da saldırı yaklaşık 3 saat sürer. Savaş uçaklarının ilk uçuşu bir saat boyunca kent üzerine bomba ve mermi yağdırır, ardından gelen uçaklar ise yangın bombaları atarak kenti adeta bir cehenneme çevirir. Guernica’ya saldırılacak gün için, kente pazar kurulan, halkın sokaklarda kalabalık bir şekilde yakalanacağı bir gün seçilir. Bilinçli bir alçaklıkla katliam yapan Hitler’in yeni savaş uçakları, böylece ilk kez canlı hedefler üzerinde denenmiştir. Nazi Generallerinden Goering daha sonra yapacağı bir açıklamada, “yeni kitlesel savaş” yöntemlerini ilk kez ikinci dünya savaşının “üvertürü” olarak İspanya iç savaşında, özellikle Guernica’da denediklerini ve bundan büyük kazanç ve deneyim elde ettiklerini söyleyecektir. 

Aynı yıl, İspanya Hükümeti (İspanya Halk Cephesi yetkilileri) Paris Dünya Fuarı’nın İspanyol Pavyonu için, Picasso’dan bir duvar resmi yapmasını isterler. Guernica’da yaşanan katliamı gazetelerde okuyan Picasso yapacağı resme böylece karar verir. 1 Mayıs 1937’de Paris’te, anıtsal bir resim olacak olan Guernica’nın (yaklaşık 3,5 metreye 7,7 metre) taslaklarını oluşturmaya başlar. Picasso’nun ilk taslağında mitolojik konulara dair izler görünür; sol tarafta üzerinde bir kuş olan boğa, karşısında bir at ve üstlerindeki pencereden elinde lamba ile uzanan, resimdeki tek figür olan, bir kadın vardır. Böylece daha ilk taslakta, resmin nihai halinin de temel çatışmasını oluşturacak olan at, boğa ve lamba tutan kadın ilişkisi oluşur. Aynı gün beş taslak daha yapar, bu çalışmalarda semboller giderek çeşitlenir ve zenginleşir, biçimi ise yalınlaşır. Picasso, özellikle at imgesi ile bir hayli uğraşır. Atı, savaşmış, hayatta kalmış, ölmek üzere ya da belki de tüm bu şiddete maruz kalmış bir halkın durumunu anlatan bir imgeye dönüştürmek için çalışır. Boğa ise birkaç kez anlam değiştirir. İlk taslakta üzerinde bir kuş varken, daha sonra üzerine kanatlı bir at yerleştirir, son taslakta ise kafasında bir taç vardır. Ertesi gün yaptığı taslaklarda ise boğayı giderek daha saldırgan bir postüre ve Minotor’a (mitolojik boğa-insan formuna) dönüştürmeye başlar. 11 Mayıs’ta artık tuvalin başına oturan Picasso, resmi sürekli değiştirmeye devam eder. Ölü kadın ve kuş resme dahil edilir, resmin tam ortasına zaferi simgeleyecek sıkılmış bir yumruk ekler ama sonra kaldırıp göz-güneş olarak değiştirir, ön tarafa kılıcı kırık savaşçı gelir, boğanın gövdesi kaybolur ve önüne kucağında ölü bebeğiyle “Pieta” çağrışımı yapan bir kadın yerleştirir. Her bir figürü, tuvali boyarken de irdelemeye devam eder ve kırk beşten fazla çok çalışma yapar. Sürecin tamamı, İspanyol Hükümeti’nin de isteğiyle, Dora Maar tarafından fotoğraflanarak belgelenir. 

Guernica ile ilgili en yaygın görüş, boğanın İspanya’yı, atın ise İspanyol halkını temsil ettiği üzerinedir. Peter Weiss ise Direnişin Estetiği’nde atın faşizmi, boğanın İspanyol halkını temsil ettiğini söyler; Berger’e göre ise boğa, Picasso’nun olaya verdiği öznel tepkinin tasviri için kullanılmıştır. Sonunda Picasso, 1945 yılında verdiği bir röportajda olaya açıklık getirerek:

“Boğanın dolaysız faşizmi değil, ancak karanlık gücü, atın ise İspanya halkını simgelediğini” söylemiştir. 1937’de Paris’teki görece küçük bir alan olan ve hızlıca yapılmış İspanyol Pavyonu’nda, O dönemde Paris’te yaşayan başka birçok ünlü İspanyol sanatçı da yer alır. İspanya Halk Cephesi, sanatçıların katılımını özel olarak rica etmiş ve kendisi de Pavyon’un alt katında iç savaş süresince Franco’nun uyguladığı şiddeti gösteren fotoğrafları ve iktidara geldikleri kısa süre içerisinde hayata geçirmeye çalıştıkları reformların belgelerini sergilemiştir. Böylece Pavyon, politik bir alana çevrilmiştir. Şaşırtıcı olmayan bir tepkiyle Hitler İspanyol Pavyonu’ndan rahatsızlık duyar, bir Alman basın sözcüsü şöyle bahseder: “Oluklu tenekelerden, kaba tahtalardan yapılmış ve hiçbir geleneksel özgün yapı tekniğini yansıtmayan ‘kızıl’ İspanya Pavyonu’nda üzerinde durulacak, anlatılacak pek bir şey yok… ancak bunlardan bir tanesi, bir delinin düşlerine benziyor. 4 yaşında bir çocuğun yapabileceği bu resimde, karmaşık, anlamsız sembolik şeyler, parçalanmış insan bedenleri görülüyor… İspanyollar, sanırım kendi sanatlarından gurur duymaya olanak bulamayacaklardır…”

                                 Guernica’nın sergilendiği İspanyol Pavyonu, Paris.

Guernica hem Paris’te sergilendiği sırada hem de sonrasında büyük ilgi uyandırır. Paris’ten sonra Avrupa’da belli başlı kentlerde de sergilenir ama Picasso’nun isteği ile 1939 yılına kadar New York Modern Sanatlar Müzesi’nde kalır. Picasso, Guernica’yı İspanya halkına bir şartla miras bırakır: “bu resim İspanya Cumhuriyeti’nindir; ancak Franco Militarizmi yıkıldıktan ve İspanya’da yeniden Cumhuriyet, Demokrasi kurulduktan sonra İspanya’ya gidebilir”. Guernica, savaş bittikten sonra yeniden çeşitli Avrupa kentlerinde sergilenir ve Picasso’nun 100. Doğum gününde, 1981 yılında Madrid’e Prado Müzesi’ne getirilir. 

İnsanlığın yıldızı, tesadüf denemeyecek kadar tekrarla, insanlığın, karanlığın enkazını üzerinde en çok hissettiği anlarda parlamıştır. Şostakoviç 7. Senfonisini Leningrad kuşatma altındayken, Nazım ise büyük destanı Memleketimden İnsan Manzaraları’nı vatan hainliği ile gönderildiği cezaevindeyken yazmıştır. “Guernica” da, Hitler ve Franco’nun iş birliğinde bir planlı kitlesel cinayet İspanyol halkının üzerine çöktüğünde yapılmıştır. 

Bazen, bir şehirde saatler durur, anlar takvimlere sığmaz. Hayatın olağan akışı kırılır. İnsanlığın yıldızı da böyle anlarda parlar. Ama kendiliğinden değil. Guernica’da yıkıntıların tepesindeki aydınlığın bir kadının ellerinde uzanması gibi bir iradeyle. Emekle, bazen birlikte yaraları sararak ve mutlaka bir amaçla..

                                                                         

                                                                       /././

Düzenin çürümüşlüğünde Francis Bacon portreleri 

Bacon’ın eleştirileri hiçbir zaman politik bir kimlikle buluşmadı ama oluşturduğu imgeler yaşadığı yüzyılın yitik özneleriydi.

                          Francis Bacon, 1944, “Çarmıhın Önündeki Figürler İçin Üç Eskiz”, Tate Müzesi - İngiltere

Francis Bacon’ın 1944 yılında yaptığı ve ünlenmesini sağlayan “Çarmıhın Önündeki Figürler İçin Üç Eskiz” resmi ikinci dünya savaşının etkilerini taşır. Resimdeki ilkel insansı varlıklar kocaman ağızları ile bağırmakta ve solgun çıplak bedenleri, tuvalin kırmızı zemini üzerinde birer et parçası gibi kaidede sergilenmektedir. Bacon’ın karamsar varoluşçuluğu, insanlık tarihi ile umutsuz bir ilişki kurar. Adından da anlaşılacağı üzere resmin konusu İncil’den alınmıştır. Anlatım biçimi olarak ise Orta Çağ ve Rönesans’ta kiliselerde İncil betimlemelerinde sıklıkla kullanılan triptik (üçleme) tercih edilmiştir. Resim İsa’nın çarmıha gerilişine şahitlik eden üç kişinin yeniden tasvirini ele alır ama resimdeki kişilerin kimlikleri belirsizdir. Bir ateist olan Bacon için bu anlatının dinsel doğruluğu zaten önemsizdir. Çünkü Bacon, çarmığa gerilişin şiddet ve vahşet kısmıyla ilgilenmektedir. Sanat tarihinde sıkça işlenmiş olan bu konu dinsel bağlarından koparılarak, diriliş ve umut duygusu; korku, endişe ve şiddet ile değiştirilmiş ve hikâye Bacon’ın kavrayışında dünyevileştirilmiştir.

                                               Francis Bacon, 1933, “Çarmıha Geriliş”
 

Çarmıha geriliş, 1933-65 yılları arasında Bacon’ın sıklıkla ele aldığı bir konudur. Bacon’a göre bu konu insan duygularının resimsel ifadesi için çok elverişlidir. Çünkü, insan çarmıhta Tanrı’ya ulaşmaz; fikirleri, korkuları, umutları ya da umutsuzlukları ile yüzleşerek aslında kendisine ulaşır. İnsanın kendisiyle yapacağı varoluşsal bir yüzleşmenin imgesidir çarmıh. Özellikle 1933’de yaptığı çarmıha geriliş resimlerinde insan bedenlerini mezbahalardaki etler gibi asar. Boş mekân içerisine yerleştirdiği bu imgelerde insanlığın kendisiyle baş başa kalışı, yalnızlığı büyür. Sonuçta Bacon insanlığın temelde yalnız, şiddet dolu ve bastırılmış bir kötü ruha sahip olduğunu düşünür. Savaş döneminde etrafına bakıp gördüklerinin sebebini sistemin çürümüşlüğünde değil tekil tekil insanların kötülüğünde bulur. 

Bacon’ın dinsel konulara olan ilgisi, bir seri olarak yaptığı Papa resimlerinde de hissedilir. Bu seriden en dikkat çekeni, Velazquez’in “Papa X. Innocent’in Portresi”nden yola çıkarak, Papa’yı gerçekçi ve gösterişli bir din adamı yerine dehşet saçan bir canavar gibi gösterdiği resmidir.  Bacon, Velazquez’in kompozisyonuna temelde sadık kalır ancak eklediği sarı çizgiler ve dikey transparan boyalarla sandalyeyi ve mekânı bir kafese çevirir ve Papa’yı gerçek ve gerçekdışı bir aralıkta sıkışmış şekilde ifade eder. Papa’nın çığlığı Eisenstein’ın Potemkin Zırhlısı filminden, çocuk arabasının merdivenlerde yuvarlandığı an çığlık atan kadından esinlenmedir. Bacon, hem Velazquez hem Eisenstein ile sanatta yineleme ya da temellük ile ifade edilebilecek.

Francis Bacon, 20. yüzyılın dikkat çeken portre ressamlarındandı. Kendini “coşkun bir ateist” olarak tanımlayan Bacon, portrelerinde bilinçdışına itilmiş duygulara yoğunlaşmış ve bunu sıklıkla dini temalar yoluyla ifade etmişti. Dinin insan üzerindeki bastırıcı etkisiyle ve insanın kendisine yabancılaşması nedeniyle oluşan duygular, Bacon’ın resimlerinde çığlık olarak dışa vurulur. Çığlık atan Papa ya da deforme ettiği diğer portrelerinde duyguları saklayan portre geleneğini de böylece ters yüz eder.  Bacon, çevresine baktığında çürüme görüyordu, bu yüzden çürüyen portreler yaptı. Portreleri insanlık adına umutsuz olmasına rağmen güçlü birer eleştiriydi. Bacon’ın eleştirileri hiçbir zaman politik bir kimlikle buluşmadı ama oluşturduğu imgeler yaşadığı yüzyılın yitik özneleriydi.

(FİDE LALE DURAK+SOL-Özel)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Yandaş şirketler zeytinlikleri istedi: İşte o skandal mektup! -Bahadır Özgür /halkTV-

Meclis’te görüşülen ve başta zeytinlikler olmak üzere koruma altındaki alanları, sulak bölgeleri madenciliğe açan torba yasanın arkasından, ...