9 Nisan 2023 Pazar

Abidin Dino ve dayanışmanın elleri + George Grosz ve Toplumun Temel Direkleri (FİDE LALE DURAK - SOL-Kültür)

 


Abidin Dino ve dayanışmanın elleri 

'Ellerin taşıdığı imgesellik zengindir. İlk ayağa kalkışımızla özgürleşen ve beceri kazanan ellerimiz ve ellerimizin yarattıkları, yani emek insanlaşmamızı sağlayan en büyük unsurdur.'

Kapak görseli: Abidin Dino, 1984, 'El Dizisi-Parmaklar'


Abidin Dino hayatının büyük bir kısmında el çizdi. Ona göre eller başlı başına bir portre ya da çoğu zaman otoportreydi. İnsanların yüzleri güzel, çirkin, sevimli ya da bir sürü şey olabilirdi ama elleri her zaman güzel olurdu. Abidin Dino da elleri çizmeyi kendine iş edindi. El resimleri çizdiği bir gün, koca elli yaratıklardan, kendi kendini çizen ellere vardığında çizim yaptığı eli bile kendine yabancılaştı ve çizdiklerinden korkuya kapıldı. Dino, elbette korkusunu yenebildi ama elin tamamını çizmeye her zaman cüret etmedi, bazen sadece parmakları çalıştı. Ona göre resim yapmak ve hele ki elleri çizmek, Engels’e1 de atıfta bulunarak söylediği şu cümlede özetleniyordu: “İz bırakmak bundan başka ne ki, resim yapma dürtüsü? Her şey elle başladı, ellerle bitecek”.

Dino’nun “El Dizisi” içinde yaptığı büyük elli figürlerde eller, figürden bağımsız ayrı bir karaktere sahip gibidir. Sanki el bedenin bir unsuru değil de ona yön veren, ayrı bir düşüncesi ve bilinci olan bir varlıktır. Karikatüre yaklaşan bu desenlerde Dino, çizgileri kesintiye uğratmadan, sürekli ya da akışkan bir şekilde kullanır. Desenlerinde çizgiler, resme üç boyut kazandırmak ya da gölge oluşturmak için değil; bazen duru ve sakin biçimleriyle bazen de abartılı detaylarıyla ifade yaratmak için kullanılır. Desenlerinde kullandığı abartı, olduğundan büyük ifade edilmesi anlamında figürün ellerinde göze çarpsa da aslında anatominin tamamında içeriği güçlendirmek için vardır. 

Ellerin taşıdığı imgesellik zengindir. İlk ayağa kalkışımızla özgürleşen ve beceri kazanan ellerimiz ve ellerimizin yarattıkları, yani emek insanlaşmamızı sağlayan en büyük unsurdur. Şüphesiz Dino için de böyledir: “Benim parmak istifleri yaşamsal gerçeklerden bir kopma mı, yoksa o geçekleri derinlemesine yakalama çabası mı?” Dino, elleri çizerken sadece anatomik bir unsuru çizmez, elin insanlık için olan anlamını bildiği için bu tarihin izlerini de aynı zamanda ellerde arar: “Oldum olası alt-üstlerden hoşlanmam, özellikle parmaklar söz konusu olunca, başparmak örneğin. Onu başparmak seçen kim? Ya da kendini beğenmiş şahadet parmağına bakın, ne kadar bağnaz, ne kadar dogmacı, aforozcu bağnaz.”


                                    Abidin Dino, 1984, 'El Dizisi-Anadolu Köylüleri' ve 'El Dizisi-İsimsiz'

Yalın ve abartılı çizgilerle yaptığı otoportresinde ifadeyi sadece yüzü ile değil, yine eklemeyi ihmal etmediği kocaman ellerini de en az yüzü kadar önemli bir etken olarak kullanarak oluşturur. Sanat tarihinde de portrenin önemli bir unsuru olarak her zaman önemsenmiş olan eller, Dino’da vazgeçilmezdir.

                                          Abidin Dino, 1984, 'Otoportre'

Abidin Dino, ellerde hayatı bulur. Onun için hayat, Asaf Güven Aksel’in üç yıl önce Dino’nun ölüm yıldönümü sebebi ile kaleme aldığı o güzel yazısında söylediği gibi “imecedir”.  Dino, ülkenin kurtuluşunu imecede yani komünde görmektedir. Hayatına sığdırdığı onca şeyden süzülen komünistliği ve sanatçılığı şöyle özetlenebilir: 1913’te İstanbul’da doğar, henüz 17 yaşındayken çizimleri gazete ve dergilerde yayımlanır, 20 yaşında memleketin ilk çağdaş sanat inisiyatiflerinden olan D Grubu kurucuları arasında yer alır. 21 yaşında sinema öğrenmek üzere üç yıl kalacağı Sovyetler Birliği’ne gider, Eisenstein ve Yutkeviç ile çalışır. Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra Londra ve Paris’e gider, 24 yaşında Paris’e yerleşir.  Gertrude Stein, Tristan Tzara ve Pablo Picasso gibi önemli isimlerle dostluk kurar. 26 yaşında yurda döner, çoğunlukla emekçileri resmeder, Türkiye Komünist Partisi üyesi olur. 28 yaşında Yeniler Grubunun kuruluşunda yer alır, ses getirecek olan Liman Sergisi’ni açılışına liman işçileri resimleri ile katılır, aynı yıl siyasi nedenlerle önce Çorum, sonra Adana’ya sürgüne gönderilir. Oyun yazar, toplatılır; senaryo yazar, yasaklanır. 39 yaşında, hakkındaki yurt dışı yasağı kalkınca, ölene kadar yaşayacağı Paris’e yerleşir; Paris’te TKP’nin Dış Büro faaliyetlerinde yer alır. Hayatı boyunca önemli ödüller alır. 80 yaşında Paris’te yaşamını yitirir. 

Abidin Dino’nun ömrünün sonundaki sanatsal uğraşısı yine ellerdi. Ölmeden altı ay önce açılışına da gelebildiği, Dino’nun el desenlerinden yola çıkarak Metin Deniz’in tasarladığı ve Yunus Tonkuş’un bronz dökümünü yaptığı “Dayanışma Anıtı”, Dino’nun gençliğini yaşadığı Maçka’ya dikilir. Ölümünden bir yıl sonra ise Metin Yurdanur’un yaptığı Abidin Dino heykeli Kadıköy Özgürlük Parkı’na dikilir. Heykelde Dino’nun elleri, onun ellerde bulduğu hayatın imgeselliğini yansıtacak kadar anlamlı ve ifadelidir. 

Abidin Dino’nun elleri emeğin ve dayanışmanın simgesi, partisi ise emeğin ve dayanışmanın partisi olmaya devam ediyor. Dino’nun yakın zamanda geçen (23 Mart) 100. Doğum günü anısına bu iki heykel, İstanbul’da bulunanlar ve yolu İstanbul’a düşecekler tarafından ziyaret edilebilir. 

                                          Metin Deniz, 1993, 'Dayanışma Heykeli', Maçka Şişli - İstanbul

                                 Metin Yurdaner, 1995, 'Abidin Dino Heykeli', Özgürlük Parkı, Kadıköy – İstanbul

(1)Friedrich Engels, Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü makalesi

                                                                            /././

George Grosz ve Toplumun Temel Direkleri


'Bu dönemde ortaya çıkardıkları güçlü ifadeleri ve sanatları, yıkmak istedikleri yoz düzene duydukları öfkeyi yansıtsa da yıkmak istedikleri yıkıldıktan sonra ne yapacaklarını bilmiyorlardı.'

                            George Grosz, 1926, “Toplumun Temel Direkleri”, Berlin-Almanya

George Grosz’un “Toplumun Temel Direkleri” resmi, Birinci Dünya Savaşı sonrası Weimar Almanyası’nın hicivli bir anlatımı ve “Yeni Nesnellik” akımının önemli bir örneğidir.

Yeni Nesnellik akımı, Birinci Dünya Savaş sonrasında ortaya çıkmış ve her avangard akım gibi kendisinden bir öncekine, yani dışavurumculuğa karşı olmuştur. Yeni Nesnellik akımı içindeki sanatçılar, gerçekliğe objektif bakma iddiasındadır ve bu nedenle gerçeğin detaylarını gözden kaçırmaya sebep olabileceğini düşündükleri soyutlamalardan da uzak dururlar. Yine de, bu akımın içerisinde yer alan sanatçıların birçoğunda hem dışavurumculuğun hem de soyut sanatın etkileri büyüktür. George Grosz ile birlikte Max Beckmann, Oskar Kokoschka ve Otto Dix bu akımın başlıca temsilcilerini oluşturur. 

Ele alınan resmin sanatçısı Grosz, 1914 yılında gönüllü katıldığı ordudan sağlık sebepleriyle terhis edilir. 1918 yılında, sonradan adı Almanya Komünist Partisi (KPD) dönüşecek olan, Spartakistler Birliğine katılır. 1922 yılında Sovyetler Birliği’ne gider. Burada Lenin başta olmak üzere birçok Bolşevik ile tanışır; Lunaçarskiy ile sanat üzerine tartışır, Tatlin ve diğer konstrüktivistleri tanıma fırsatı bulur. Ancak döndüğünde Alman Komünist Partisi’nden istifa eder. Grosz faşizme düşmandır ancak gelişkin bir sosyalist değildir; Bolşevikleri totaliter olarak görmüş, Lunaçarskiy ile tartışmalarında sanatçıların ilham perilerinin lütfu ile sanat yaptıklarını savunarak “proleter kültürü” saçma bulmuştur.

Grosz’un “Toplumun Temel Direkleri”ni yapması bundan sonraki dönemine denk gelir. Resimde faşizmi destekleyen Alman seçkinlerinin portrelerini; kendine özgü grotesk bir biçimle resmeder. Resmin adı Henrik Ibsen’in aynı adlı oyunundan alınmıştır. Resimde dört ana karakter görünür; önde sol yanağında bir düello yarası ve kravatında gamalı haç bulunan, bira içen, tek gözü kör ve açık kafatasından savaş atları yükselen bir aristokrat; arka solunda düşüncelerinin çirkinliğine işaret edecek şekilde kafasına yerleştirilmiş lazımlık ile elinde bir gazete tutan, gazeteci Alfred Hugenberg; arka sağda kafatasında dumanı tüten bir gübre yığını bulunan, elinde tuttuğu broşürde “sosyalizm (bir) iştir” yazan bir sosyal demokrat ve bu üç karakterin arkasında alevler içinde yanan şehre ve kargaşaya sırtını dönmüş, barış vaazı veren, şişko bir din adamı vardır. Dört portrenin arkasında ise, bunları destekleyecek şekilde konumlandırılmış faşist bir kolluk kuvveti görünür. 

Resimde figürlerin perspektif gözetilmeden üst üste yerleştirilmesinde, geometrik şekillere indirgenerek sadeleştirilmelerinde ve unsurların kolaj gibi kurgulanmasında kübizm etkisi hissedilir. Resimde, kullanılan renklerin de etkisiyle karamsar bir atmosfer oluşturulur. Belli ki Grosz için savaş sonrası Almanya, yozlaşmış yönetimi ile kötücül ve yanan bir binanın imgesinde yıkılmış bir şehirdir. Ancak artık bu kötücüllüğe sosyal demokrat bir politikacı da eklenmiştir.

Grosz, 1932 yılında New York’ta bir okuldan gelen öğretmenlik teklifini kabul ederek, 1933 yılında ailesiyle birlikte tamamen ABD’ye göç eder. 1938’de ABD vatandaşı olur. Amerika’da bulunduğu yıllarda akademisyen olarak çalışır ve tarzını tamamen değiştirerek manzara resimleri yapmaya başlar. 1959 yılında tekrar Berlin’e döndüğünde, içkili bir akşamdan sonra merdivenlerden düşerek ölür. 

Grosz’un bu hazin sayılabilecek hikayesi o dönem Alman sanatçıları düşünüldüğünde istisna değildir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’na katılan sanatçılar, savaştan döndüklerinde savaşın trajedilerini ve o dönemki iktidarı eleştiren resimler yapmalarından doğal bir şey yoktu. Ele aldıkları konuların eleştirel dozu, daha keskin, belki saldırgan, bazen alaycı ve avangard biçimleri çağırıyordu ve buna uygun biçimler buldular. Dışavurumculuk, Dada, Yeni Nesnellik bu ifade biçimlerinin akımları oldu. Bu akımlara mensup Alman sanatçıları, faşizm ve savaş karşıtlıkları konusunda tartışmasızdılar. Ancak bu dönemde ortaya çıkardıkları güçlü ifadeleri ve sanatları, yıkmak istedikleri yoz düzene duydukları öfkeyi yansıtsa da yıkmak istedikleri yıkıldıktan sonra ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bu yüzden birçoğunun hayat hikayesi Grosz’unkini andırıyor. Sadece faşizme ya da savaşa karşı olmak hiç yetmedi, hala yetmiyor…

FİDE LALE DURAK - SOL-Kültür





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder