Ülkemizde altyapı denince ilk akla gelen kulüp olan Altınordu, 9 yıl mücadele ettiği TFF 1. Lig’den, TFF 2. Lig’e düştü. İzmir ekibinin adı, altyapısından yetiştirdiği Çağlar Söyüncü, Cengiz Ünder gibi oyuncular sayesinde son dönemde çokça anılıyordu. Altyapısından yetişip daha sonra transfer oldukları takımlarda gösterdikleri başarılı performans ile milli takımın değişmez oyuncuları arasına giren ve şu anda da kariyerlerini Avrupa’da sürdüren bu iki oyuncu üzerinden kırmızı-lacivertli kulüp hep nitelikli altyapı örneği olarak gösterildi. Üretken altyapısı nedeniyle Altınordu’ya “futbolcu fabrikası” yakıştırması bile yapıldı…
Kulüp, 2012’de 3. Lig’de yer alırken, şirketleşme kararı ve Seyit Mehmet Özkan’ın kulübün çoğunluk hissesini (yüzde 51) alıp başkan olmasıyla birlikte, 10 sene içinde, Süper Lig’e yükselmek ve Avrupa kupalarında mücadele edip dünya çapında tanınırlığa erişmek gibi büyük hedefler belirleyerek yeni bir sürece girdi.
Altyapıya yaptıkları yatırımla kurulan modern tesisler, burada 4 ile 19 yaş aralığındaki gençlere verilen çok boyutlu eğitim ve Avrupa’daki modern antrenman metotlarının uygulanması sayesinde Altınordu kısa sürede mücadele ettiği liglerde fark yaratmayı başardı.
2012-2013 sezonunda şampiyon olarak 2. Lig’e yükselen Altınordu, 2013-2014 sezonunda da ipi göğüsleyerek 1. Lig’e terfi etti.
Oluşturulan model son derece umut vericiydi. Modern antrenman yöntemlerinin yanı sıra yabancı dil eğitimi, konuşma eğitimi; tarım, hayvancılık, gıda, beslenme eğitimi ve diğer spor dallarıyla ilgi eğitimi de kapsayan gelişim süreci sonunda genç oyuncular, diğer kulüplerdeki akranlarından daha ileri bir kültüre ve futbol zihniyetine sahip oluyor, bunun sonucunda da oyun daha üst seviyelere taşınıyordu. Güçlü altyapı desteğine sahip takım böylece, transfere büyük paralar harcayan rakipleriyle başa baş mücadele edebiliyordu.
Altınordu, altyapısının saçtığı ışıltıyla adeta ülke futboluna yol gösteriyordu.
Kulübün bir hedefi de yetiştirdiği ve umut vadeden genç oyuncuların satışından gelecek paralarla altyapıya dayalı mevcut düzeni aynı istikrarla sürdürmekti. Bu aslında, herkesin örnek alması gereken bir modeldi…
2013-2014 sezonunda yeniden başladığı 1. Lig macerasında başarılı performansını sürdüren Altınordu tam 4 kez play-off oynama fırsatını son anda kaçırdı.
İzmir temsilcisi 2020-2021 sezonunda play-off finaline yükselmeyi başarsa da finalde Altay’a 1-0 yenilerek Süper Lig’in kapısından döndü.
Bundan sonra ise Altınordu’da düşüş başladı. 2021-2022 sezonunda güç bela kümede kalmayı başaran İzmir temsilcisi, bu sezon ise küme düşmekten kurtulamadı…
Altınordu’nun başarılı olduğu dönemlerde, Seyit Mehmet Özkan’ın basına yansıyan tuhaf davranışları ve açıklamaları “büyünün” bozulmaya başladığının işaretleriydi. Özkan, oyuncularının özel hayatına müdahaleleri ve onları ideolojik bir kalıba sokma amaçlı icraatlarıyla yönetim bazında tipik bir tek adam modeli sergilerken, bütün bunların gidişatı olumsuz etkilemesi kaçınılmazdı.
Son olarak Seyit Mehmet Özkan, çok yorulduğu gerekçesiyle elindeki hisseleri devredeceğini, bunun için de Altınordu’nun misyonuna ve vizyonuna uygun yatırımcı aradıklarını duyurdu.
Kulüp başkanının, “Yorulmak ne kelime, ben bittim” şeklinde açıklama yapması, Altınordu’da yönetim bazında kurumsallaşmanın sağlanamadığının itirafı anlamına geliyor. Tek adam modeliyle kulüp içinde gerekli gereksiz her şeye karışan bir başkanın, sadece kendisini değil, kulübü de “bitirdiği” anlaşılıyor…
Başarıyı istikrarlı kılabilmek için doğru bir saha içi modeli kadar, doğru bir yönetim modeli oluşturmak da büyük önem taşıyor kuşkusuz.
Her şeye rağmen Altınordu’nun, oyun seviyesinin üst seviyelere nasıl çıkarılabileceğinin bilgisini içeren modeli, önemli bir deneyim olarak ve ülkenin futbol birikimine yaptığı katkıyla özel bir konuma yerleştirilmeyi hak ediyor. Geriye, bu deneyimden gereken dersleri çıkararak altyapıya dayalı modeli daha da geliştirmek kalıyor…
Mehmet Özyazanlar / EVRENSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder