'Ensor’un içe dönük karakteri sorunun kaynağını yine insanın içinde aramasına sebep olur. Ancak, rahatsız olduğu şeyleri değiştirme sorumluluğu hissetmediği için haklılık arayışı hep eksik kalır'
James Ensor, 1890, “Entrika”, Anvers Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi – BelçikaBelçikalı ressam James Ensor, 1860 yılında ömrünün neredeyse tamamını geçireceği Ostend’de doğar. İngiltere ve Almanya’da mühendislik eğitimi almış olan babası, Ensor’un öğrenimini aynı yönde olması için desteklese de, Ensor 15 yaşında okulu bırakır ve iki yerel ressam yanında sanat eğitimine başlar. 1877-80 yılları arasında Brüksel Kraliyet Sanatlar Akademisi’nde sanat eğitimi görür. 1917 yılına kadar aile evinin çatı katında kurduğu atölyesinde çalışır. Dönemin sanat merkezi bohem Paris düşünüldüğünde korunaklı bir yaşamı olur. Zaten karakteri de korunaklı alandan ayrılmamak ve kendi iç dünyasıyla uğraşmak üzerinedir.
Ensor, ilk sergisini 1881 yılında mezun olur olmaz açar. Bu yıllarda yaptığı resimlerinde henüz kendine özgü dışavurumcu fırçası oluşmamış, maskeli insanlar resimlerine girmemiş ve ölüm temasıyla içli dışlı olmamıştır. Resimleri daha çok akademinin belirleniminde, empresyonistlerin etkisindedir. Empresyonistlerin önemli ismi Renoir’dan, modern sanatta kendine özel bir yer açabilmiş olan Degas’dan ve özellikle renklerini kendi paletine de yansıttığı Van Gogh’dan beslenir. Akademi sonrasında, kurucularından olduğu sanat grubu Les XX içinde yer alır. “Lambacı Çocuk (1880)”, “Sarhoşlar (1883)” gibi erken dönem işlerinde kasvetli gerçekçi sahneleri resimlerken, giderek paletindeki renkler parlaklaşır ve konuları tuhaflaşır. “Skandal Maskeler (1883)” yeni tarzının ilk örneklerindendir. Ancak resimlerine girmeye başlayan ürkütücü maskeler ve ele aldığı konular fazla cüretkâr bulunur. Bunun sonucunda hem kurucusu olduğu sanat grubunun dışına düşer hem de sanat çevrelerince küçümsenerek eleştirilir.
Aslında Ensor’un ilham kaynağı, Ostend’de her yıl düzenlenen karnaval sırasında annesinin hediyelik eşya dükkanında sattığı maskelerden gelir. Bu çocukluk anısı, resminde denemek istediği yeni yol için özgürleşme aracı olur. Ensor’un olgun eserlerinde karnavallar, maskeler, kuklalar, iskeletler, fantastik konular ve alegoriler hakimdir. Çatı katındaki atölyesinde iskeletleri inceler, kuru kafalara gövde yapıp giydirir, kuklalar ile teatral kompozisyonlar yaratır ve maskelerin parlak renklerinden, plastik formundan, psikolojik etkisinden faydalanarak resimlerindeki ürkütücü atmosferi oluşturur.
1890 yılında yaptığı “Entrika” resmi, toplumdaki ırkçılığa, dedikodu merakına ve yabancı düşmanlığına dikkat çektiği, gerçek olaya dayanan bir resimdir. Resimdeki yeşil kıyafetli kadın kız kardeşi Mariette, yanındaki ise Çin asıllı nişanlısı Tan Hee Tseu’dur. Çift Ostend şehrine ziyarete geldiklerinde, mahalle sakinlerinin özellikle nişanlısı üzerinde yoğunlaşan yadırgayıcı bakışları, çevrelerini kuşatarak oluşturdukları tekinsiz ortam ve maskelerle altı çizilen alaycı ve iğneleyici tepkiler ele alınmaktadır. Mariette, doğup büyüdüğü şehrin insanlarına alışkın olmanın verdiği umursamazlık içinde olsa da nişanlısı tedirgin görünmektedir. Resim, grotesk bir grup portresidir. Kontrast renkler bir aradadır ama en çok beyazın yoğun kullanımı ile dikkat çeker. Fırça vuruşları da empresyonistlerin yumuşaklığından kopmuş, sertleşmiştir. Genelde duyguyu saklamak ya da yüze sabit bir ifade yerleştirmek amacıyla kullanılan maskelerin Ensor’un resimlerinde kullanımı farklıdır. Gerçek yüzlerini gizleyenlerin aslında neye benzediğini, ne düşündüğünü göstermek, çirkinliği deşifre etmek için kullanır.
James Ensor, 1888, “İsa’nın 1889’da Brüksel’e Girişi”, Paul Getty Müzesi - LAEnsor, Munch ile birlikte ekspresyonizmin önemli bir temsilcisidir. Diğer taraftan kendine çizdiği resimsel yolculuğun çapasını tarihsel olarak biraz daha geriye atarak, estetik anlamda Bruegel ve Bosch’un izinden gider. Özellikle “İsa’nın 1889’da Brüksel’e Girişi” resminde bu mirasın izi daha kolay fark edilir. Geniş bir perspektifle ele alınan, gerçek boyutları 2,5 metreye yaklaşık 4,5 metre olan bu devasa resimde İsa, Kudüs’e yaptığı giriş gibi eşek sırtında ama bu defa modern bir toplumun yaşadığı Brüksel’e gelir. Karnaval alayının içindeki kalabalık, merkezde gizlenmiş sarı haleli, kırmızı ceketli, bir elini kendilerini kutsamak için kaldırmış olan Mesih’e aldırış etmemektedir. Kırmızı pankartta “Yaşasın Toplumsal (…)” yazmaktadır. Resmin bir yorumu modern toplumda önemsiz bir konuma düşmüş olan dinsel öğretiler olabilir ama daha büyük olasılıkla Ensor, modern toplumu başka bir yönden eleştirmektedir. İsa, tarihsel anlatısına uygun bir şekilde halesiyle belirmiş ama toplum çirkin maskeleriyle hiçbir şeyi önemsemeyen bir güruha dönüşmüştür. Toplumun bencilleşen, çirkinleşen yüzü, kuru kafa ve iskelet imgeleriyle birlikte ve ölümle iç içedir. Ensor, figürleri ele alış biçimiyle Bruegel’e göz kırpar.
James Ensor, 1899, “Maskelerle Otoportre”, Menard Sanat MüzesiEnsor yaşadığı topluma yabancı hissediyordu. Toplumun iki yüzlülüğünden, ırkçılığından, çürümüşlüğünden rahatsızdı ve bu çirkinliklerin maskelerle örtülmeye çalışıldığını göstermek istiyordu. Duygularının en güzel anlatısını, bir otoportresinde görmek mümkün. Maskelerle Otoportre, halkına yabancılaşmış ya da kendini halkına yabancı hisseden bir sanatçının otoportresidir. Kötücül maskeler arasında çiçekli, tüylü kırmızı şapkasıyla, omzunun üzerinden dönüp seyircinin gözünün içine bakmakta ve maskelerle çevrelenmiş dünyasını seyirciyle paylaşmaktadır. Sanki, böyle bir güruhun içinde başka türlü hissedilemeyeceğinin haklılığının, kendisine teslim edilmesinin arzusundadır.
Sonuçta, Ensor’un içe dönük karakteri sorunun kaynağını yine insanın içinde aramasına sebep olur. Ancak, rahatsız olduğu şeyleri değiştirme sorumluluğu hissetmediği için haklılık arayışı hep eksik kalır.
FİDE LALE DURAK/ soL-Kültür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder