Sömürü çarkında LC Waikiki örneği: Büyük zenginliğin ardındaki gerçek
(Murat UYSAL-EVRENSEL)
Fotoğraf: Fırat Turgut - Evrensel
İstanbul Esenyurt’ta bulunan LC Waikiki depolarında işçilerin sorunları katmerleşiyor. Artan sorunlar istifalara, işten atmalara neden oluyor ancak LC Waikiki, ayrılan işçilerin yerini doldurmakta zorluk çekmiyor; eski, deneyimli işçilerin yerine deneyimsiz, genç işçiler alınıyor. Bu döngü bir yandan LC Waikiki’ye biriken işçi tazminatlarından kurtulmak, işçiyi daha ucuz ve esnek çalıştırmak gibi getiriler sağlarken, diğer yandan, çalıştığı yeri bir geçiş durağı olarak gören, mücadeleden uzak bir işçi profili de yaratılıyor.
MİLYARDER PATRONA DEVLET DESTEĞİ
50 bine yakın çalışanıyla Türkiye’nin giyim tekellerinin başında gelen LC Waikiki’nin patronu Mustafa Küçük 1,4 milyar dolar değerindeki servetiyle Türkiye’nin en zengin 16. kişisi. Küçük, dünya genelinde ise 2 bin 76. sırada bulunuyor. Fakat LC Waikiki’de işçi ücretleri asgari ücret seviyesinde. Daha eski işçiler ise asgari ücretin 300-400 lira fazlasına çalışıyor. LC Waikiki’de işçi alımları İŞKUR üzerinden yapılıyor. Başvurular doğrudan fabrikadan yapılabilse de hemen orada girişin İŞKUR üzerinden yapılması sağlanıyor. Bu yöntemle hem ücretin bir kısmı ve sigorta gibi işçi haklarının önemli bir bölümü devlete ödetiliyor hem de patrona, hiçbir gerekçe göstermeden işçiyi istediği gibi işten atma özgürlüğü tanıyan “6 aylık deneme süresi” tanınıyor.
GÜNLÜK HEDEFLER SÜREKLİ ARTIYOR
Maliyeti azaltan bu teşvikin patron için bir avantajı da çok rahat bir şekilde işçiler üzerinde baskı olarak kullanılabilmesi. Depoda her işçinin önüne üretim hedefi konuluyor. Market sepetlerine benzeyen sepetlerle, ağırlığı 20-25 kiloya kadar çıkabilen paketleri okutan işçiler, bu paketleri ya depodaki raflara yerleştiriyor ya da raflardan alıp başka yerlere taşıyor. Bugün LC Waikiki depolarındaki günlük hedef işçi başına en az 500 paket. Ancak çalışmaya devam etmek isteyen, işten atılmaktan korkan, bu sebeple takım liderinin gözüne girmek isteyen 6 aylık deneme süresi kapsamında olan işçiler için bu hedefe ulaşmak yeterli değil.
Arşiv | Fotoğraf: UnsplashHenüz 30’una gelmemiş 8 senelik Depo İşçisi Emir bu işçilerin 1000, 1500 paket yaptıklarını anlatıyor: “Nasıl yapıyorlar anlamıyorum. Ben buraya girdiğimde bu hedef 180 paketti. Zamanla arttı, bugün 500’e dayandı ama yapılıyor, daha fazlası da yapılıyor. Sonuç ne? Sonuç meslek hastalığı, çok değil birkaç sene sonra bel fıtığı, boyun fıtığı çıkıyor. İş göremez hale geliyorlar. Ağrıdan sancıdan işe gelemeyenler oluyor. 1700 paket yapan bir işçi var, depoda gerine gerine yürüyor. Bir gün yüzüne karşı, ‘Söyleyelim de seni Mustafa Küçük’e ortak yapsınlar’ dedim...”
İŞÇİ ARKADAŞINI AZARLIYOR
Daha fazlasını yapmak daha fazla kazanmak anlamına gelmiyor. Prim alabilmek için işçilerin takım olarak hedefi aşmış olması gerekiyor. Takım hedefi aşsa da hedefin altında yapanlar hem takım liderleri hem de mesai arkadaşları tarafından azarlanıyor. Çünkü kendi hedefinin fazlasını yapan işçi, kendi hedefinin altında kalan ancak takım hedefi aştığı için prim almaya hak kazanan arkadaşının cebinde kendi emeğinin olduğunu düşünüyor. LC Waikiki patronu bu yolla işçileri birbirine rakip etmeyi de aşarak birbirine düşman haline getiriyor ancak tam tersi örnekler de yok değil. Takım halinde çalışan işçiler birbirlerini ikna ederek takım olarak ortalama 500 paketi tamamladıktan sonra daha az çalışıp hedefin çok az üzerinde işle günü bitirebiliyor. Buna karşı da patron belli zaman aralıklarıyla vardiyaları değiştirerek işçilerin takım halinde hareket etmelerini engelliyor. Patronun bu hamlesi ilk bakışta ileri işçilerin dağıtıldıkları takımlarda da “Hedefin çok az üzerinde işle günü bitirme” fikrini örgütlemek için bir avantaj gibi dursa da depodaki örgütlülük hiç olamadığı kadar düşük olduğu için işçiler, arkadaşlarını mücadeleye ikna etmekte zorlandıklarını söylüyor.
PRİM ALABİLMEK İÇİN ÖLÜMÜNE ÇALIŞMA
Prim LC Waikiki işçilerinin en önemli ek gelir kaynağı. Şartları sağladıkları takdirde aldıkları ücretin yüzde 35’i kadar prim alabiliyorlar. Ancak şartlar yalnızca takım halinde günlük 500 paket ortalamasını yakalamaktan ibaret değil. İşçi ay içerisinde izin kullandıysa, ay sonunda prim alamıyor. İşçi bir yakınını kaybettiğinde izin alırsa kaybettiği yakını birinci dereceden yakını değilse yine primi kesiliyor. Düğün için izin aldığında yine birinci dereceden bir yakını evlenmiyorsa kullandığı izin priminin kesilmesine neden oluyor. Fazla mesaiye kalmayı reddetmek de rapor almak da primin kesilmesi demek. İşçilerin prim alabilmesi için ay boyunca bilfiil çalışması, fazla mesailere kalması, herhangi bir ceza almaması gerekiyor. Emir bir günde 1700 paket yapmış işçinin takım şefinden izin alırken yaşadığı sıkıntıyı anlatıyor: “Muhtemelen o da paket rekorunu elinde tuttuğu için bir ayrıcalığı olacağını düşünüyordu ancak umduğu gibi olmadı. Primi kesilmeden izin almak istedi, vermediler” diyor.
LC WAİKİKİ’DE BİR "KÜÇÜK" ERDOĞAN
Depoda işçilerin aracılığıyla işe başlayanların sayısı az değil. Eğer bir işçinin referansıyla işe alınan işçi depoda 6 ayı doldurursa onu işe aldıran işçiye 1000 lira prim veriliyor. Emir, bu şekilde çalışmaya başlayan işçilerin depodaki koşullarının kendilerine söylendiği gibi olmadığını görünce işten ayrıldığından söz ediyor. Emir ayrıca LC Waikiki’de koşulların önceden bugünkü kadar ağır olmadığını da söylüyor. Emir, bir dönem iyi koşullarda, görece iyi ücretlere çalışan eski işçilerin bugün gidişata ses çıkarmamasını da eski koşulların yeniden gelebilme umuduna bağlıyor.
“Mustafa Küçük hastaymış yerine Vahap Küçük bakıyormuş. Mustafa Küçük zamanında her şey çok daha iyiymiş. O zaman LC Waikiki çalışılacak bir yermiş. Mustafa Küçük sayesinde iş sahibi olmuşlar, yuva kurmuşlar ama Vahap Küçük yani kötü patron döneminde şartlar daha kötü olmuş, ücretler düşmüş. Mustafa Küçük’ün depoda olanlardan haberi yokmuş, o iyiymiş de çevresi kötüymüş...”
LC Waikiki işçileri arasında geçen bu sözler, ülke ekonomisindeki kötü gidişatı kabul edenlerin Erdoğan’ı aklarken kullandığı cümleleri hatırlatıyor. Mustafa Küçük’ün ve o dönemki koşulların geri geleceği umudu da AKP’ye oy veren işçilerin AKP’nin ilk dönemindeki günlerin geri geleceğini umması gibi...
MAKSAT KÂRINDAN KAYBETMEMEK
Bugün LC Waikiki’nin yönetim kurulu başkanlığını yapan Mustafa Küçük’ün ağabeyi Vahap Küçük ise giderek ağırlaşan koşulların nedenine dair ipucunu genel seçimlerden önce 2 Mayıs’ta Dünya gazetesine verdiği röportajda veriyor. Küçük, Mısır’da 40 mağazalarının bulunduğunu, pazarı kaybetmeme adına orada üretip satma noktasına geldiklerini anlatıyor. “Enflasyon ile döviz artışı aynı oranda gitmediği takdirde rekabet etme şansını kaybediyorsun. Üretim gücü, hükümetlerin alacağı politikaya bağlı. Halen yerli tedarik yüzde 70, yurt dışı yüzde 30. Bundan sonrası konjonktüre bağlı. Böyle giderse yerli yüzde 60’a da düşer. Bugün dolar kurunun olması gereken seviye 23-25 TL” diyor.
Küçük, bunları seçime iki hafta kala dolar henüz 19 lira seviyesindeyken söylüyor. Rekabet edebilmek adına üretimin Mısır’a kayabileceğinden söz ediyor. Peki ama neden? Bahadır Özgür, Birgün gazetesinde çıkan 6 Haziran tarihli yazısında Mısır’da 35 büyük Türk tekstilcinin faaliyette olduğunu söylüyor. Çin menşeli Oppo da Türkiye’deki fabrikasını kapatarak Mısır’a taşındı. Özgür yazısında, “ABD pazarına girişin yolu Mısır çünkü. 120 milyar dolarlık ABD hazır giyim ithalatından Türkiye geçen yıl 1 milyar dolar, Mısır 1.2 milyar dolar pay aldı. Bunun iki sebebi var: İlki; Mısır-İsrail-ABD arasında ‘Ortadoğu bölgesel barışı’ gerekçesiyle 1990’lı yıllarda kurulmaya başlanan nitelikli endüstri bölgeleri. Kemal Kılıçdaroğlu’nun da vaadi olan bölgelerin sayısı 15’i aştı. Belli oranda İsrail tedariği kullanılan ürünlere ABD sıfır gümrük uyguluyor. Türkiye’ye yüzde 30’ları aşıyor. İkincisi; Sisi, kamuda uygulanan asgari ücret düzenini, Dünya Bankasının isteği ile 2021’de özel sektöre yaydı. Mısır lirasını yüzde 25 devalüe etti. Toplam işçilik maliyeti Türkiye’de 600 doları bulurken, Mısır’da 150-175 dolar” diyor.
Yani LC Waikiki patronu rekabet edebilmek için üretim maliyetini olabildiğince düşürmeyi, kârını artırmayı amaçlıyor.
İşçilerin anlattıkları ile ilgili görüşmek istediğimiz LC Waikiki yetkilileri ise açıklama yapmak istemedi.
"DAHA NE OLMASI GEREKİYOR AKILLANMALARI İÇİN?"
Leyla 10 seneye yakın bir süredir LC Waikiki depolarında çalışan bir işçi. İşçilerin depodaki bugünkü koşullarını kendi gözüne de batan örneklerle anlatıyor. Leyla LC Waikiki deposunda sendikalaşma mücadelesinde aktif rol almış, bu mücadelede kazanım elde edememiş olsalar da depodaki kötü koşullara ses çıkaran, çevresinde insan biriktirebilen bir işçi ancak seçimlerden sonra yaşadığı yılgınlık sözlerine, “Daha ne olması gerekiyor akıllanmaları için?” sorusuyla yansıyor.
Geçen hafta açıklanan asgari ücrete sevinen işçilere sitem ediyor, 11 bin 402 lira olan asgari ücretin işçilere faydası olmayacağını söylüyor: “Artık zamma sevinemez olduk, asgari ücrete zam gelir gelmez yemeye, içmeye, pazara da zam geliyor. Asgari ücrete ne kadar zam yapıyorlarsa daha fazlasını alıyorlar cebimizden. Benim asıl korkum bu saatten sonra her şeyin daha kötü olacağı. Bunlar bugüne kadar doları tuttu, zaten asgari ücreti hızlıca açıklamalarının nedeni de doları daha fazla tutamamaları, yarın öbür gün dolar fırlayacak, o zaman işte cebimizden çıkacak para bu asgari ücret zammından fazlası olacak.”
"ÇOK ŞÜKÜR BUGÜN EKMEĞE PARA VERMEYECEĞİZ"
Vahap Küçük’ün kârından kaybetmemek uğruna işçiyi mahkum ettiği yaşam koşullarını Leyla şöyle anlatıyor: “Yeni giren işçi asgari ücret (8 bin 500) alıyor, benim gibi senelerdir burada çalışan işçi ise 9 bin 200 gibi bir para alıyor. Yani anlayacağın aramızda bir fark yok, LC Waikiki’de işçiler asgari ücrete çalışıyor. Herkes şikayet ediyor ama tek başına ediyor, yoksa mümkün değil zaten asgari ücretle geçinmek. Uykusundan kısıp ek işe gidenler var, yemekhanede cebine ekmek, meyve dolduran var. ‘Çok şükür bugün ekmeğe para vermeyeceğiz’ diye mutlu oluyorlar. Yakalandıkları zaman ise ceplerine koydukları fazladan ekmekler yüzünden azar yiyorlar. LC Waikiki işçisinin durumu bu, asgari ücrete ne kadar zam gelirse gelsin bizim hesap değişmiyor.”
Leyla’ya kıyasla daha genç bir işçi olan Emir depo dışında iletişim kurduğu çevrelerin de etkisiyle daha umutlu bir işçi. Kötü gidişatı hem kendi hayatında hem de çalışma koşullarında hissediyor. Emir örgütlü bir işçi ancak onun gibi genç işçilerin geneli açısından bu örgütlülükten söz etmek güç. Genç işçiler bugün çalıştıkları yerlerde kendilerini kalıcı olarak görmüyor, içerisinde bulundukları hayattan bir şekilde kurtulmayı düşlüyor. Bu hayal bireysel bir kurtuluşla sınırlı olduğu için “örgütlenme”, “birlik” ve “mücadele” gibi kavramlara kolay ikna olmuyor. Ancak genç işçilerin bu tutumu, yaşamları boyunca işçi sınıfını oluşturacakları, sınıfın öznesi olacakları gerçeğini örtmüyor.
Yaşamın tadını çıkarmak isteyen ancak içinde bulundukları koşullar nedeniyle hayattan şikayet eden genç işçilerle karşı karşıyayız. İçinde bulundukları durumdan kurtulmak isteyen bu genç kuşağın çıkış yolunda gösterdikleri ilk refleks ise bir işten çıkıp başka bir işe girmek.
Bu işçileri mevcut koşullarını bulundukları yerlerden başlayarak değiştirmeye ikna etmek, daha çok bilen, daha deneyimli, mücadele birikimi de olan Leyla gibi işçilere ulaşmak ve o yılgınlığı dağıtmak önemli bir yer tutuyor.
/././
LC Waikiki’nin kuralı: Sus, boyun eğ, çalış...(İşten çıkarılan bir LC Waikiki işçisi- İstanbul)
En çok yakınılan konulardan biri adaletsiz ücret dağılımlarıydı. Hepimizin yaptığı iş aynıyken herkes aynı maaşı alamıyordu.
Merhaba sevgili Evrensel okurları.
Ben birkaç gün öncesine kadar LC Waikiki’de çalışan bir işçiydim. Yapılan mobbingler ve haksızlıklardan dolayı birçok arkadaşımız şikayetçiydi. Eski personelde yaptıkları işlerden dolayı bel fıtığı gibi meslek hastalıklarının oluşması, yöneticiler klimalı odalardayken işçilerin yazın kan ter içinde, kışın da soğukta çalışması sürekli dile getiriliyordu. Yaptığımız LC Waikiki’nin en ağır işlerinden biriydi.
En çok yakınılan konulardan biriyse adaletsiz ücret dağılımlarıydı. Hepimizin yaptığı iş aynıyken herkes aynı maaşı alamıyordu. Biz de cuma günü yapılan toplantıda şikayetimizi dile getirdik. Toplantıda buraya operatör olarak girdiğimizi ama bize operatör parasını iki yıl sonra alabileceğimizi söylediklerini, işin ağır olduğunu ve alın terimizin karşılığını alamadığımızı, yoğun ve fazla mesaili çalıştığımız için bedenen ve psikolojik olarak çürüdüğümüzü, şartların bizi zorladığını söyleyerek, ücret iyileştirmesi yapılmasını istedik.
Bu konuyu tartışırken bizim bölümün yöneticisiyle başka bir bölümün yöneticisi bana “Sen bu bölümün sözcüsü müsün?” diye karşılık verince ben de “Hayır kendi hak ve taleplerimi iletiyorum” dedim. Peşinden “Sen insanları kışkırtıyorsun yönetime karşı. Yemekten sonra yanımıza gel” deyip toplantıyı bitirdiler. Yemekten sonra takım lideri bana “Seni idari binaya bekliyorlar” diyerek iş akdimin feshedildiğini söyledi. İnsan kaynaklarına gittiğimdeyse hiçbir şekilde beni dinlemeden performans yetersizliğinden dolayı çıkışımın verildiğini söylediler. O sırada insan kaynakları yetkilisi “İnsanları örgütleyip yönetime karşı ayaklandırıyorsun” dedi. Ama ben çok iyi biliyorum ki performans yetersizliği bir bahaneydi. Kendilerinin yaptığı adaletsizliğe karşı yapılan herhangi bir itirazda insanları susturmaya çalışıyorlar.
/././
Bir grup LC Waikiki işçisi: İş, ekmek, özgürlük diyerek alanlarda olalım (Bir grup LC Waikiki işçisi- Esenyurt-İstanbul)
Tüm bu yaşadığımız sorunlara karşı, insan onuruna yaraşır bir hayatı yaşamak için örgütlenme ve mücadele etmeye, omuz omuza 1 Mayıs'a katılmaya, hak aramaya çağırıyoruz.
LC Waikiki’de çalışan işçiler olarak, tüm işçi kardeşlerimizi taleplerimizi haykırmak için birlikte hareket etmeye mücadele ve dayanışma günümüz olan 1 Mayıs’a çağırıyoruz.
Hangi talepler için mi alanlara çıkacağız? İş yerlerimizde yaşadığımız sorunlara karşı; eklem, bel ve boyun hastalıklarına karşı, düzensiz ve güvencesiz çalışmaya karşı, en küçük sıkıntıda tutanak baskılarına karşı alanlarda olacağız.
AKP’nin 21 yıllık iktidarı boyunca ülkede neler yaşadığımızı düşünelim. Bizler emeğini satarak yaşamaya çalışan işçileriz. Sendikasız çalışmaya zorlanan, depreme dayanıksız evlerde barınmaya mecbur bırakılan, gıda ihtiyacını yeterince karşılayamayan, bir tatil planı yaparken bile ekonomik koşullardan dolayı günlerce kafa yoranlar...
Çalıştığımız iş yerlerinde düşük prim ve zorunlu fazla mesai dayatmalarına mecbur bırakıldığımız, hakkımızı istemek için üç beş kişi bir araya geldiğimizde gözlerin üzerimize döndüğü, hatta provokatör olarak yaftalandığımız, grev hakkını kullanmak istediğimiz zaman grev yasaklarının ilk dakikada kapımıza çarptığı bir düzende yaşıyoruz.
Tüm bu yaşadığımız sorunlara karşı, insan onuruna yaraşır bir hayatı yaşamak için örgütlenme ve mücadele etmeye, omuz omuza 1 Mayıs'a katılmaya, hak aramaya çağırıyoruz. İş, ekmek, özgürlük diyerek alanlarda olalım.(14/04/2023)
(derleyen:mstfkrc)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder