11 Haziran 2023 Pazar

Tarikatın siyaseti, siyasetin tarikatı + Şimdi değil mi? + Size ne, ben ömür boyu milletvekiliyim! (CUMHURİYET)

 


Tarikatın siyaseti, siyasetin tarikatı(Zülal Kalkandelen)

Muhalefet partileri, seçim sonrasında kendi iç çalkantılarıyla uğraşıp aynı isimler çerçevesinde siyaseti bir tür “tarikata” dönüştürürken tarikatçılar ise Mart 2024’teki yerel seçimler için kolları sıvamış, siyasete etki etme yarışında.

Örneğin, birtakım TV kanallarına konuk edilip saatlerce konuşturulan Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet Hoca), şeriatı savunup muhalif belediyeleri hedef alırken şunları söylemiş:

“Biz şeriatçıyız. Demokrasiye inanmıyoruz; reddediyoruz, biz şeriat ehliyiz... Tehlike büyüktür. İstanbul’da önümüzde belediye işi var. Görüyorsunuz ortalığı, olayları. İstanbul’un ne hale geldiği, belediyenin neler yapıldığı, ne zararlar ne zevaller, ne kazanımların geri gittiği ortadadır. Onun için rehavete kapılmamak lazım ama maalesef Ankara da öyle, İzmir de.”

İsmailağa Cemaati’ne mensup bu vaiz, tarikatlara ve cemaatlere yapılan yardımlar kesilince belli ki çok rahatsız olmuş, “Müslümanlara çok zeval verdiler” diyor ve siyasetin dik alasını yaptığı halde aksini iddia ediyor!

O zaman bıkmadan yineleyeyim: Tarikatları ve cemaatleri kapatan 1925 tarihli 677 sayılı devrim kanunu yürürlükteyken tarikat mensuplarının siyaseti bu şekilde yönlendirmeye çalışması suçtur. Demokrasinin sağladığı olanakları kullanıp “şeriatçıyız” diyen bu yasadışı yapılanmalar, anayasaya aykırıdır!

Bu konuda sessiz kalan her siyasi parti de savcı da anayasayı ihlal suçuna göz yumuyor. Gerçeği bu netlikte söylemeyen herkes, Türkiye’deki dincileşmeden sorumludur!

‘MİLLİ EĞİTİME İSLAM MÜHRÜ’ 

Laikliği hedef alan bir diğer vaiz ise İhsan Şenocak. O da “Milli eğitime İslam mührünü vuramazsak her yere fen liseleri açılsa da mimaride Sinan, hendesede Cezeri, tıpta Biruni, askeriyede Barbaros, siyasette Yavuz Selim yetiştiremez, Batı’nın masallarından kurtulup hakikate ulaşamayız. Adının milli olması yetmez, satırlara İslam mührünü vuracaksınız” buyurmuş...

Şenocak’ın 2017’de Samsun Aşıkkutlu Eğitim Merkezi müdürü iken Müslüman kadınların pantolon giymesi hakkında söylediklerini hatırlıyor musunuz?

“Kızın şu sokaktan geçip de okula pantolonla giderken yüreğin parçalanıyor mu senin? 18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken o halde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak. Allah’ın emanetini ne hale getirdin? Sevindin üniversiteyi kazanınca; ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne gidince sevindin. Doktor olacak, mühendis olacak, 5 milyar aylık alacak, arabaya binecek, eşine mecbur olmayacak, mahkûm olmayacak... Peki onlara sevindin; kot pantolonuyla erkeklerin bakışı arasında kızın yürüyor, delikanlılar arkasına takılmışlar, arkasından gidiyorlar. Yavrunu cehenneme attın cehenneme!”

Bu skandal sözleri nedeniyle büyük tepki çekmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açığa alınmış, sonra da Sinop İl Müftülüğü’ne eğitim uzmanı olarak atanmıştı. O günlerde İsmailağa Cemaati, “Diyanet camiamızın güzide mensubu, kanaat önderi” diyerek Şenocak’a sahip çıkmıştı. 

EĞİTİMDE DİNCİLEŞME TEHLİKESİ

“Milli eğitime İslam mührü vurmaktan” söz edildiği sırada, İstanbul’daki 236 okulun, valilik onayı ile Bilal Erdoğan’ın TÜGVA’sına tahsis edildiği ve yaz boyunca dini eğitimler düzenlendiği; İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İzmir Müftülüğü arasında imzalanan protokol kapsamında kentteki 842 okulda imam, Kuran kursu öğreticisi, vaiz ve din hizmetleri uzmanı görevlendirildiği haberleri medyada yer aldı. 

Manevi rehberlik adı altında yapılan bu görevlendirmelerde din insanlarının pedagojik formasyonu olmadığı gibi belli bir inanç sistemi ile eğitimde dincileşme hızlandırılıyor.

200 bin öğretmen ihtiyacı varken, 700 bin meslek mensubu atama beklerken, din görevlileri okullara atanıyor.

Bu, tamamen laik ve bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasına yönelik bir projedir. Bu uygulamalar, anayasadaki laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi, milli eğitimin kendi mevzuatına da aykırıdır!

                                                          /././

Şimdi değil mi? (Murat Ağırel)

Bugünlerde CHP’yi eleştirmek moda oldu. Eleştirenler haksız mı? Değiller. Fakat bazıları kuru gürültü olmaktan öteye geçemiyor. Kemal Kılıçdaroğlu bu eleştirilere yanıt verebiliyor mu o da hayır. 

Normalde yazı günüm cumartesi olmasına rağmen CHP üzerine yazacağım için Kılıçdaroğlu’nun cuma akşamı canlı yayına çıkacağını duyar duymaz bir gün bekledim. 

Dedim ki belki açıklamalarıyla bir özeleştiri yapar ve bir süreç ilan ederek siyaset sahnesinden çekileceğini kamuoyuna duyurur. 

Programı izleyince şok oldum.

W. Shakespeare’in ünlü oyununun adı “Yanlışlıklar Komedisi” ama izlediğimiz oyun bizi güldürmüyor...

Kemal Kılıçdaroğlu şüphesiz Türk siyasi tarihinin en dürüst ve en demokrat siyasetçilerinden biri. Ancak “CHP genel başkanına” söyleyeceklerim var.

Kemal Kılıçdaroğlu çıktığı programda kendisine yöneltilen yüzde 2 oyu olmayan partilere 35 milletvekili verilmesi hakkındaki soruya “Demokrasinin gereği” diye cevap verdi.

Bunu Cumhuriyeti yıkmak isteyen HÜDA PAR’ı düşünmeden bir çırpıda söyledi. Açıkça anayasayı yıkmak isteyen bir parti nasıl demokrasinin gereği olabilir? Demokrasi uğruna Cumhuriyetin yıkılmasına izin verilmeli mi?

Kılıçdaroğlu daha rakibini tanıyamamış. Oyunu kurallarına göre oynamayan bir rakibe karşı kurallara uyarak kazanamazsınız.

Karşınızda hiçbir kılıfa sokmaya ihtiyaç duymadan dini siyasete alet eden, montaj videoları sergilemekten çekinmeyen ve bunu savunan, hayvanla evlenecekler diyecek kadar ileri giden bir parti ve lideri var. Üstelik bu lider, seçimi kazanabilmek adına devletin şeriata göre düzenlenmesi için politika üreten en uç partiler ile işbirliği yapmış. 

Demokrasinin ne derecede ileri veya geri olduğunu tartışabilmeniz için demokratik bir temelde buluşmanız gerekir. Yargıyı, yasamayı ve yürütmeyi tek elinde toplamış bir iktidarla “demokrasicilik” oynayamazsınız. 

Montesquieu “Bütün yeryüzünü kapsayacakmış gibi duran denizi, yosunlar ve küçük çakıl taşları nasıl durdurursa; sınırsız güç ve iktidar sahibi olan hükümdarlar da en küçük bir güç karşısında dururlar” der.

İşin kötüsü Kılıçdaroğlu, yaşanan seçim yenilgisini “büyük bir yenilgi” olarak görmüyor. Bu noktadan sonra söylenecek her şey aslında boş.

Çünkü bu, Millet İttifakı adına büyük bir yenilgidir. Recep Tayyip Erdoğan’ı en zayıf döneminde bile yenemediler. Üstelik Kılıçdaroğlu bunu toplumdaki muhalefeti pasifize ederek yaptı.

Israrla aday oldu.

Doğalgaz zammına tepki vermek isteyen halka “AKP’ye yarar, biz gelince hesap soracağız, siz protesto etmeyin” denildi.

Erdoğan üçüncü kez aday olamıyordu; “Anayasaya aykırı ama Erdoğan’a mağduriyet yaratmayacağız. Ses çıkarmayın” denildi.

Tüm dünyada muhalefette bulunan siyasi partiler; iktidarların politikaları karşısında program ve politika belirler, kamuoyu oluşturup iktidarı uyarırlar. Bizim ülkemizde ise muhalefette bulunan siyasi partiler doğal reflekslerle oluşan kamuoyu hareketlerini “iktidara yarar” düşüncesi ile durduruyor. Apolitik bir muhalefet ancak bizim ülkemizde olur.

İktidarın 21 yıldır uyguladığı baskıcı politikalara teslim olmayan, karanlığa karşı aydınlığı seçen araştırmacılara göre yüzde 60-65 düzeyinde bulunan kitleyi muhalefet partileri tercihleri ile etkisiz hale getirmeyi başardılar.

Canlı ve diri olan toplumsal muhalefeti yönetecek bir siyasi partinin olmadığını dün akşam bir kez daha gördük.

Millet İttifakı’nın tüm partileri seçimden sonra kafasını kuma gömdü. Hepsi seçimlerin kaybedildiğini ama kendilerinin kazandığını söylüyor. İnsanlar halen yenilgiyi sindirememişken grup fotoğrafları paylaşıyorlar. 

Zafer kazandılar, çünkü halkın tepkisini pasifize ederek hepsi misyonlarını tamamladı.

CHP’den seçilen milletvekillerini görüyorsunuz. Hepsi partide birer feodalite kurmuş senelerdir memurlaştırdıkları partiyi parmağında oynatıyor. Yüz yıldır milletvekili olarak kendilerine alan buluyorlar, iktidarla birlikte mutualist bir yaşam sürüyorlar.

Uyardık tabii ki ama dinletemedik. Hep “Şimdi değil” baskısı ile karşılaştık. Ne kadar Cumhuriyet düşmanı ikinci cumhuriyetçi, şeriatçı, Atatürk nefreti ile yoğrulmuş, askerine ülkesine düşman var ise TBMM’de yer aldı. Adı da “demokrasi” oldu.

Önümüzde yerel seçimler var. Muhalefet ellerindeki belediye başkanlıklarını da ne yazık ki kaybedecek.

AKP’nin ve Erdoğan’ın en büyük muhalefeti yine Erdoğan olmuşken muhalefette kitleleri pasifize eden değil reaksiyoner bir sese, apaçık bir değişime ihtiyaç var.

                                                   /././

Size ne, ben ömür boyu milletvekiliyim! (Işıl Özgentürk)

Sevgili dostlarım, yaşadığımız seçim hepimizi aşırı politik yaptı. Ardından Türk parasına yapılan küçük devalüasyon, dolar ve Avro’nun yükselişi, faizlerin serbest bırakılması ve tabii iğneden ipliğe gelen zamlarla fakirdik daha da fakirleştik. Bazı muhalif arkadaşlar televizyonlardan elinde sihirli değnek olduğu rivayet edilen eski ama şimdi yeni Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e yardım etmemiz gerektiğini söylemeye başladılar. Yakında Kızılay başkanı gibi o da IBAN verip cebimizdeki üç kuruşluk parayı devletin bekası için isteyebilir. Türk halkı yardımseverliğini çoktan yitirdi, hava alır.

Neyse bırakalım bunları şu seçim iyi ki yapıldı, iyi ki herkesin rengi belli oldu. Ve birçok yeni bilgiye ulaşmamız sağlandı. Doğrusu ben de iktisat okuduğum için rakamlara merak sardım. Ve önüme en güçlü muhalefet partimiz CHP’nin bizim vergilerimizle neredeyse ömür boyu beslediğimiz milletvekillerinin kaç dönem bu işi yaptıklarının bilgisi düştü. Meclis’in yasama süresinin beş olduğunu aman unutmayalım.

Başlayalım:

Erdoğan Toprak: 7 dönem milletvekili. 7x5= 35

Engin Altay: 7 dönem milletvekili. 7x5= 35

Faik Öztrak: 6 dönem milletvekili. 6x5= 30

İlhan Kesici: 6 dönem milletvekili. 6x5= 30

Yaşar Tüzün: 6 dönem milletvekili. 6x5= 30

Veli Ağbaba: 5 dönem milletvekili. 5x5=25

Tekin Bingöl: 5 dönem milletvekili. 5x5= 25 

Uğur Bayraktutan: 5 dönem milletvekili. 5x5= 25

Mahmut Tanal: 5 dönem milletvekili. 5x5= 25

Bülent Tezcan: 5 dönem milletvekili. 5x5= 25

Sezgin Tanrıkulu: 5 dönem milletvekili. 5x5= 25

Murat Emir: 4 dönem milletvekili. 4x5 =20

Tuncay Özkan: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Burcu Köksal: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20 

Barış Karadeniz: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Gamze İlgezdi: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Hüseyin Yıldız: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Enis Berberoğlu: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Oğuz Salıcı: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Orhan Sarıbal: 4 dönem milletvekili. 4x5= 20

Vallahi demek ki milletvekiliği bir meslekmiş. Ballı bir meslek. Fazlasıyla dolgun bir maaş, sülalece sağlık hizmeti (tek göz bir katarak ameliyatının fiyatı 10 bin lira), kırk lirayı geçmeyen kuzu gerdan dahil lezzetli yemekler, özel bir şoför ve son model bir araba, bir sekreter, bir danışman. Ankara dışındaki milletvekillerine lojman ve bedava uçak. Anca firma idare eden CEO’lar da bu lüks var. Meclis’teki konforlu odalarını unuttum.

Şimdi diyeceksiniz ki AKP’de de HDP’de de uzun yıllar milletvekilliği yapanlar var. Doğrudur ama AKP yirmi yıllık bir parti, yani 35, 30 onlar da yok. HDP de şaşırmış durumda, onlarda da imtiyazlı bir ekip var.

Arkadaşlar 21. yüzyıl bir teknoloji çağı ve geçmişin söylemleri değişiyor. Ben AKP dışında hiçbir partinin algı yönetemediğini düşünüyorum. AKP Türkiye ve dünyadaki algı yönetimini başaran reklam şirketleriyle çalışıyor. Ve bunlar çok başarılılar. Örneğin seçim öncesi bir AKP reklamı vardı, baba oğlunu uyandırıp birlikte okula gidiyorlar ve baba oğlunu öğretmenine bırakırken şöyle diyor: “Sana emanet”, usta kapıdan çıkıyor içerideki çalışanına sesleniyor “Sana emanet” ve emanet edilenler artıyor. Bakın “Sana emanet” temelde dinsel bir çağrışım yapar: “Allah’a emanet ol!” İşte filmi yapanlar halkımız arasında çok söylenen bu iki sözcükle emanet edilenin AKP olduğunu anlatıyorlar. Bu reklamı anında şöyle değiştirmek mümkündü, baba oğlunu öğretmenine emanet ediyor ve bir an film kararıyor, yazılar başlıyor: 20 binden fazla öğretmen atanamadı. Atanamayan öğretmenler içinde intihar edenler oldu. Dükkân sahibi çalışına dükkânı emanet ediyor ve bir karartma daha, ülkemizde dört yıl içinde 20 bin 500 esnaf iflas etti. Neyse artık yeter kimseler beni ne milletvekili yapacak ne de akıl sormak için kapımı çalacak ama huyum kurusun yazmadan edemiyorum.

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder