Bağlı eşeğimi bile güvenmem + Seçmen gardaşlar - Özdemir İnce / Cumhuriyet

 


Bağlı eşeğimi bile güvenmem 

Bit Pazarı’nda eşinmemiz 26 Mayıs 2002 tarihli Hürriyet Pazar’da yayımlanan yazıyla ama şimdilik sona eriyor. Bundan sonra da Bit Pazarı’na zorunlu olarak gideceğiz. Yazının adı da benim en çok sevdiğim halk deyişi: “Bağlı Eşeğimi Bile Güvenmem”.

                                                      ***

[İster Harvard Üniversitesi ister Harran Üniversitesi tarafından yapılsın, kamuoyu yoklamalarına, anket sonuçlarına dayandırılan yüzdelere bağlı eşeğimi bile güvenmem. Hele demokrasi ile dinler arasında ilişki kuranlarına... Harvard Üniversitesi’ne bağlı John Kennedy School of Government tarafından yayımlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre “Müslümanlar, Hıristiyanlar kadar demokrat”mış amma velakin “farklılık sosyal değerlerde” imiş!

Farklı toplumsal değere sahip iki insanın eşit ve benzer ölçüde demokrat olamayacağını Zürih’teki el Mütenebbi toplantısında gördüm: İslam, Arap için bir kimlik ama Türk için değil!

Bunun böyle olduğunu (olmadığını) başımdan geçen bir olayla anlatacağım. Özal dönemi, 12 Eylül yasaklısı politikacıların politikaya dönüp dönmemesiyle ilgili referandumdan birkaç gün önce. Demokrat Parti ve Adalet Partisi dönemlerinin ileri gelen politikacılarından biriyle konuşuyoruz. Bana, solcuların, yasaklı politikacıların geri dönüşleri lehine oy kullanıp kullanmayacaklarını sordu. Kendisine, solcular eğer demokrasiye inanıyorlarsa politika yasağının kalkması için oy kullanmaları gerektiğini ve lehte oy kullanacaklarını tahmin ettiğimi söyledim. Memnun olup neşelendi. Ben de kendisine sordum:

“Tahminime göre, politikaya dönebileceksiniz ve partiniz seçimi kazanacak. Demokrasi anlayışınızda gelişmeler olduğunu söylüyorsunuz. Peki, iktidara gelirseniz, halkoylamasında sizin lehinize oy verecek olan solcuların düşüncelerini yasaklayan Ceza Yasası’nın 141 ve 142. maddelerini kaldıracak mısınız?”

“Haklısın” dedi politikacı, “Biz 141 ve 142’nin kaldırılmasından yanayız. Demokratik seçimle iktidara geldiklerinde bu maddeleri kaldırmak için Meclis’e getirirlerse biz karşı çıkmayız”.

Bu cevap üzerine aklım birden açıldı.

“İyi” dedim, “Kendi 141-142’lerini kaldırıp size karşı 141-142’yi getirirler”!

Politikacı şaşırdı.

“Olur mu öyle şey, bu nasıl demokrasi?” dedi.

“Bu böyle demokrasi!” dedim. “Elbette böyle demokrasi olmaz. Bu demokrasi sizin demokrasiniz. Gerçek demokraside çoğunluk azınlığın, güçlü taraf zayıf tarafın haklarına saygı duyar ve o hakları yasayla verir. Sizin döneminizin solcuları da ancak sizin kadar demokrat olur.”

Bu konuşmalar kapı eşiğinde oluyordu. Elimi sıkarken şöyle konuştu politikacı:

“Özdemir, sana samimiyetle bir şey itiraf edeyim: Biz demokrasiyi senin tanımladığın gibi asla düşünmedik.”

Eski Demokrat Partili ve Adalet Partili politikacı kendini gerçekten demokratlaşmış kabul ediyordu. Ancak 12 Eylül öncesi ve sonrası, referandum öncesi ve sonrası dönemlerde inandığı ve savunduğu toplumsal değerler değişmemişti, aynıydı. Toplumsal değerler değişmeden ne bireyin ne de toplumun zihniyet dünyası değişir.

Bir üniversiteye bağlı olarak araştırma yapan, araştırmadan yüzdeler çıkarıp “Farklılık sosyal değerlerde! (Yoksa) Müslümanlar da Hıristiyanlar kadar demokrat” diyebilen bilimadamına ben bağlı eşeğimi bile güvenmem. Üniversitenin adı Harvard da olsa!

Çünkü bu bilimcinin bizim Karaduvar ahalisinden Sevil Berberi Cikcik Osman’dan hiçbir farkı yoktur.

Pippa Norris ve Ronald Inglehart adlı bilimcilerin yaptıkları araştırmaya göre Müslüman toplumların yüzde 87’si demokrasi ideallerini onaylıyormuş, buna karşılık Batı toplumlarının onaylama oranı yüzde 86 imiş. Bu verilere göre Müslüman toplumlar Hıristiyan toplumlara nazaran daha demokratlar. Ama lafta. Çünkü halkı Müslüman olan ülkeler arasında sadece Türkiye demokrasi evinin kapısını çalıyor.

Çalıyor, çünkü Türkiye öteki Müslüman ülkelerden çok daha başka toplumsal değerlere inanıyor. Arap ülkeleri için İslam sadece din değil aynı zamanda bir dil, yazı, kültür ve uygarlık... Yani onların zihin ve ruh dünyalarının yapısal oluşturucusu. Oysa Türkiye için, şükürler olsun, sadece bir din!]

                                                         ****

Demokrasi, dinsel inanç, biat ve itaat topraklarında yaşayamaz, tohum halinde kurur. Demokrasi bir başkaldırı bilimidir. Hiç uyumaz.

                                                        /././

Seçmen gardaşlar

Okur bacılar, okur gardaşlar “Seçmen Gardaşlar” adlı yazım 5.9.2002 tarihli Hürriyet’in Avrupa baskısında yayımlanmış. “Kutsal seçmen”i teşrih (otopsi) masasına yatıran sert ama yansız bir yazı.

                                                    ***

[Pazartesi günkü yazımı “Ama bizim Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan, ödeyip ödemeyeceği belli olmayan borçları içine sindirip ‘Birkaç gün daha konuşulur, sonra gerçek gündem başlar’ diyor.” cümlesiyle bitirmiştim.

Böyle bitirdim. Çünkü bu cümleyi “Eski politikacılar çok kirlendi, çok çürüdü. Yiyenler yedirenler, hortumlayanlar hortumlatanlar çoğaldıkça çoğaldı” cümlesiyle “Seçmen çürümeye, kirlenmeye, yemeye yedirmeye isyan ettiği için siyasette yeni yüzler arıyor” cümlesiyle tokuşturmaya karar vermiştim.

[Tayyip Erdoğan’la ilgili “Nereden buldun davaları devam ettiği için” kendisi hakkında söylenenleri, söylenti ve dedikoduları, iddiaları ciddiye almayabiliriz.

Ama 100 bin dolarlık eğitim bursu ya da sponsorluğu ortada, 100 bin doları verenler ad ve sanlarıyla güya belli... Alan “Aldım”, veren de “Verdim” diyor.

Üstelik alan Tayyip Erdoğan göğsünü gere gere sanki “Alan memnun, veren memnun, size ne!” dercesine kasılıyor.

Pes doğrusu!

[Ey siyasette yeni yüzler arayan seçmen! Ey yiyene ve yedirene karşı olan seçmen! Ey hortumlayana ve hortumlatana lanet okuyan seçmen! Ey siyasal çürümeye karşı olan seçmen! Ey siyasal kirlenmeden bıkmış olan seçmen! Ey dürüst ve yeni politikacı arayan seçmen!

Sence Recep Tayyip Erdoğan senin istediğin yeni, dürüst, sağlam ve temiz adam mı? Bu yüzden mi senin yüzde bilmem kaçın bu insanı ve partisini iktidara getirmeye hazırlanıyor? Bu soruma harbi bir cevap veremeyeceğini biliyorum.

Nereden mi biliyorum? Biliyorum, çünkü ben senin ciğerini biliyorum.

Sen aslında yiyene yedirene, çürümeye, kirlenmeye karşı değilsin, siyasetçinin pisliği ve temizliği de senin umurunda değil!

Sen komşuda pişenden sana da düşmesini istiyorsun! Sen de bal tutup parmağını yalamak istiyorsun! Sen de kaçak elektirik kullanıyorsun, senin hırsızlığının bedelini bizler ödüyoruz! Sen de vergi vermeyen yüzsüzlerdensin ama devletten, belediyeden hizmet bekliyorsun!

Verecek durumdaysan rüşvet veriyorsun! Alacak durumdaysan rüşvet alıyorsun! Üstüne üstlük, kendini akıllı sanıp bir de yeni ve genç siyasetçiler arıyorsun. Siyasetçiyi turfanda biber ve domatesle karıştırıyorsun.

Siyasetçiyi sinema yıldızıyla ya da mankenle karıştırma. Siyasetçi ne turfanda biber ne sinema yıldızı ne de mankendir. Siyasetçi, siyaset meydanında ve en azından 15-20 yılda yetişir. 15-20 yıl izlersin onu. Siyasetçinin en yenisi en azından 10 yıldır siyaset piyasasındadır. Ve siyaset vitrinini değiştirmek de senin elindedir. Vitrin değişikliğini başkasından bekleme! Harekete geç! Ve en önemlisi Recep Tayyip Erdoğan’ının çocuklarını el parasıyla okutmasının aradığın politikacıya yakışıp yakışmadığını çok iyi düşün.]

                                                       ***

R.T. Erdoğan’ı “demokrasi kahramanı” ve “ebedi mağdur” unvanlarıyla ödüllendiren “şiir okuma davası”nı bir yana bırakalım. Okuduğunuz yazıda değinilen 100 bin dolar işini birlikte anımsayalım. Şimdi bir zamanlar “gazete” olan 28.8.2002 tarihli Milliyet’in “Erdoğan Family’nin bursları Ramsey’den” başlıklı haberinden aktarıyorum:

“AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’de okuyan üç çocuğunun eğitim masraflarını, aralarında Ramsey’in sahibi Remzi Gür’ün de bulunduğu bazı işadamları karşılıyor... Erdoğan’ın Indiana Üniversitesi’nde öğrenim gören kızı Esra ve bu yıl onunla aynı okulda eğitime başlayacak olan diğer kızı Sümeyye ile Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal’in ABD’de sürdürdükleri eğitimleri için yılda yaklaşık 100 bin dolara yakın eğitim masrafı olduğu iddia edilmişti.”

Bir de “AKBİL Skandalı veya AKBİL yolsuzluğu” olarak ünlenen dava da var. R.T. Erdoğan başkanlığındaki İBB’de ortaya çıkan bir skandaldır. Sanıkların çoğunun nedense beraat ettiği davada Tayyip Erdoğan ve üç milletvekilinin dokunulmazlıkları bulunduğu gerekçesiyle dosyaları ayrılmıştı.

5.9.2002 günü, AKP’yi iktidara getiren seçimden 58 gün önce yayımlanan yazı, bu partinin 21 yıllık anayasaya aykırı, sömürgeci yağma düzenini haber vermiyor mu?

Özdemir İnce / Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...