Ölümünden sadece 55 yıl sonra, ABD hükümeti Oppenheimer'ın sadece bir komünist değil, büyük olasılıkla bir Sovyet casusu olduğunu ilan etti.
J. Robert Oppenheimer, elbette, atom bombasının “babasıdır.” [Ve şimdi büyük bir sinema filminin konusu]. Filme dair yorum yaparken Oppenheimer vakasını da değerlendirmek gerekiyor.
Kısaca Oppenheimer:
Oppenheimer 1904'te New York'ta doğdu, Avrupa'da eğitim gördü ve Bohr, Heisenberg, Schrödinger, Pauli ve Dirac gibi ilk kuşağın "kuantum devlerinin" izinden giderek "ikinci dalga" kuantum fizikçisi oldu (Bird ve Sherwin 2005/2006, s. 78).
New Mexico, Los Alamos'ta ilk atom bombasının (inisiyeler arasında gadget olarak bilinir) üretilmesi ve test edilmesiyle sonuçlanan Manhattan Projesi'ndeki öncü rolü nedeniyle döneminin en ünlü bilim adamı olarak ikonik bir statüye ulaştı: küresel politikayı derinden değiştiren bir olay.
Ancak sol bir geçmişi de mevcuttu. Eski sevgilisi, erkek kardeşi ve kardeşinin eşi Amerikan Komünist Partisi üyesiydi (James, 2015). Oppenheimer İspanya’da faşizme karşı direnişe mali katkı sunarak Franko rejimine karşı Cumhuriyetçileri desteklemişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi'ni yönetti ve bu proje ABD'nin Ağustos 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı ve birkaç yüz bin kişinin ölümüne neden olan “Little Boy ve Fat Man” bombalarını doğurdu.
“Proje içerisindeki deneyler somutlanmaya başlayınca ne kadar yanlış bir alana hizmet ettiğini ve projeden ayrılacağını belirtmiştir. Tabii ki, bu kadar dramatize ve basit bir şekilde olaylar gelişmemektedir. Ancak, fenomolojik olarak tarihe bu şekilde işlemiştir. Sürece dair daha detaylı çalışmalara bakmakta fayda vardır, ama maalesef bu yazının temel hatlarında kısaca bahsetmek daha doğru olacaktır.”
ABD, “sonsuz bilgeliğiyle”, nükleer silah programına devam etmekten ve barış uğruna dünyayı kıyametin eşiğine getirmekten ve hidrojen bombasının peşine düşmekten başka çaresi olmadığını belirtiyordu.
Uzun yıllardır dünya devletlerinin yapı taşı olan savaş başlığı, insanlığın yok oluşunun nedeni olacak kadar evrilmişti. Resmi hükümet politikası bu yöndeydi: Ne olmuş yani?
Oppenheimer bu resmi politikaya meydan okudu ve kariyerini paramparça etti. Gerçekten de, yeni geliştirilen bomba 16 Temmuz 1945'te Alamogordo, New Mexico'da test edilirken, Dünya Gezegeninin tehlikede olduğunu hemen gördü.
Projeden ayrılmak isteyen Oppenheimer’a hainlik damgası vuruldu ve birçok soruşturma açıldı. Ancak, bu soruşturmalar, Oppenheimer'ın atom bombasının üretilmesindeki rolünden ziyade, nükleer bilgilerin Sovyetler Birliği'ne sızdırılmasında sorumluluğu olup olmadığı sorusuna odaklanmıştır.
Dürüstlüğü sorgulanmış ve araştırma verileri olmasa da "uydurmakla" (s. 508) suçlanmıştır. Bu suçlamalar daha ziyade, Komünist Parti üyesi Haakon Chevalier ile 1943 yılında San Francisco'daki Sovyet Konsolosluğu'na gizli bilgilerin aktarılması konusunda yaptığı bir görüşmeyi örtbas etmeye yönelik "uydurma" bir hikâye etrafında dönüyordu (s. 509).
Sovyet ajanı Oppenheimer
Sovyet ajanı olarak suçlanmaya başlanınca, fizikçilerden oluşan bir ekip onun nihai kırılganlığını ortaya çıkarmıştı ve mantar bulutuna tanıklık ederken Hindu Bhagavad-Gita'dan sözlerin zihnine girdiğini belirtti: "Şimdi ben dünyaların yok edicisi ölüm oldum." dedi.
Leo Szilard gibi bazı Manhattan Projesi bilim adamlarının yaptığı gibi Hiroşima ve Nagazaki'ye bomba atılmasına karşı çıkmamıştı. Ancak savaş sona erdiğinde, gelecekteki tüm savaş olasılıklarını ortadan kaldırmaya derinden kararlı hale geldi.
Bombalamalardan bir hafta sonra attığı ilk adımlardan biri, Savaş Bakanı Henry Stimson'a bir mektup yazarak nükleer silahların daha da geliştirilmesi konusunda sağduyulu davranmaya çağırmak oldu.
"İnanıyoruz ki" diye yazmıştı,
"Bu ulusun güvenliği - düşman bir güce zarar verme kabiliyetinin aksine - tamamen ya da öncelikle bilimsel ya da teknik becerisinde yatamaz. Sadece gelecekteki savaşları imkânsız hale getirmeye dayanabilir. Bu alandaki teknik imkânların şu anda tam olarak kullanılmamasına rağmen, bu amaca yönelik tüm adımların atılması ve gerekli tüm uluslararası düzenlemelerin yapılması konusunda size oybirliğiyle ve acilen tavsiyede bulunuyoruz."
2 Temmuz 1940: Henry L. Stimson, solda, Senatör Morris Sheppard ile birlikte, Senato Askeri İşler Komitesi'nde savaş bakanı olma niteliklerinin tartışıldığı oturumda. (Kongre Kütüphanesi, Kamuya açık kaynak)Gelecekteki savaşları imkânsız hale getirmek. Ya Amerikan siyasi güçleri Oppenheimer'ı dinleyecek kadar akıl sağlığına sahip olsalardı? Bu mektubu yazdıktan birkaç ay sonra Başkan Harry Truman'ı ziyaret ederek daha fazla nükleer gelişme üzerinde uluslararası kontrolün yerleştirilmesi konusunu görüşmeye çalıştı.
Başkan buna izin vermedi. Oppenheimer'ı Oval Ofis'ten kovdu.
Oppenheimer, nükleer silahların kullanımını kontrol etmek için Atom Enerjisi Komisyonu (AEC) ile birlikte çalışarak ve hidrojen bombasının yaratılmasına karşı çıkarak savaşın ötesine geçme konusundaki kararlılığını sürdürdü.
Bombanın geliştirilmesi ilerledikçe ve nükleer denemeler dünyanın "harcanabilir" bölgelerine serpinti yaymaya başladığında bile muhalefetini sürdürdü. Ama sonra McCarthy dönemi ve ona eşlik eden Kızıl Korku geldi.
1954 yılında, 19 gün süren gizli oturumların ardından, AEC Oppenheimer'ın güvenlik iznini iptal etti. The New York Times’da bu başlıkla belirtildi, "kariyerini aşağılayıcı bir sona getirdi. O zamana kadar Amerikan biliminin bir kahramanı olan Oppenheimer, hayatını kırık dökük bir adam olarak geçirdi." 1967'de 62 yaşında öldü.
Times'ın haberine göre, Oppenheimer'a karşı açılan davanın kilit unsurlarından biri şuydu:
"Atom bombasının 1000 katı güçle patlayabilen hidrojen bombası üzerindeki ilk çalışmalara karşı çıkmasından kaynaklanıyordu. Fizikçi Edward Teller uzun süredir böyle bir silahın geliştirilmesine yönelik bir programın hızlandırılmasını savunuyordu ve 1954 yılındaki duruşmada Oppenheimer'ın kararlarına güvenmediğini söylemişti. 'Kamu meseleleri başka ellerde olsaydı kendimi kişisel olarak daha güvende hissederdim' diye ifade verdi."
'Anti-Amerikan'
Albert Einstein ve Oppenheimer görüşürken, 1950 civarı. (ABD Hükümeti Savunma Tehdit Azaltma Ajansı, Kamuya açık kaynak, Wikimedia Commons)Ancak elbette Oppenheimer'ın hayatının geri kalanında üzerine yapışan "damga" onun bir "komünist" ve belki de bir casus, yani tamamen Amerikan karşıtı olduğuydu.
Bu, Soğuk Savaş'ın ilkelerine meydan okuyanlara karşı kullanılan temel yalandı. Komisyonun gizli oturumları 60 yıl boyunca gizli kaldı.
Tarihçiler, 2014 yılında gizlilikleri kaldırıldıktan sonra, Oppenheimer aleyhinde neredeyse hiçbir delil bulunmamasına ve ona sempati duyan pek çok ifadenin yer almasına hayret ettiklerini dile getirdiler. Buradaki ifşaalar öncelikle hükümetin kendi yalanlarını örtbas etmekle ilgilendiğini ortaya koyuyor gibi görünüyor.
Atom Enerjisi Komisyonu'nun dönüştüğü bakanlığın başkanı olan Enerji Bakanı Jennifer Granholm, 1954'teki duruşmanın "kusurlu bir süreç" olduğunu ilan ederek Oppenheimer'ın güvenlik izninin iptalini geçersiz kıldı.
Hükümetin hatasından dönmesini sağlamak, American Prometheus kitabının yazarları Kai Bird ve Martin J. Sherwin tarafından başlatılan uzun ve zorlu bir süreçti: The Triumph and Tragedy of J. Robert Oppenheimer. Bu süreç yaklaşık 16 yıl sürdü. Sonunda onun adını temize çıkarmayı başardılar.
Gösterdikleri muazzam çabayı ve elde ettikleri sonucu alkışlamakla birlikte, daha yapılacak çok şey olduğunu da bilmek gerekiyor. Bu sadece kişisel bir mesele, bir kişiye yapılan bürokratik bir yanlışın düzeltilmesinden daha fazlası. İnsanlığın geleceği kapitalizm ile tehlikede olmaya devam ediyor.
ABD hükümeti yıllar boyunca nükleer silahların geliştirilmesi için trilyonlarca dolar harcadı, binden fazla nükleer test gerçekleştirdi ve şu anda 12.500 civarındaki çılgın küresel toplamın 5.244 nükleer savaş başlığına sahip.
Belki de Oppenheimer'ın sözlerini dinlemeye ve duymaya başlamanın zamanı gelmiştir.
Oppenheimer’a dair:
Robert Oppenheimer vakası, bilim etiği açısından önemli bir vaka çalışması olmakla birlikte, hayal gücü türleri için de bir ilham kaynağıdır. Alman oyun yazarı Heiner Kipphardt'ın Oppenheimer'a ithaf ettiği, Bertolt Brecht'in “Leben des Galilei'si” tarzında yazılmış ve Oppenheimer'ın 1954'te maruz kaldığı duruşmalara odaklanan bir biyografi olarak sunulan bir kitap yayımlanmıştır ve daha sonra 1964 yılında Heiner Kipphadt’ın da yazarı olduğu filmi de çekilmiştir.
Aslında kitabın adı (In der Sache J. Robert Oppenheimer), duruşma tutanaklarının yayınlanmış versiyonunun birebir çevirisidir. Daha yakın bir tarihte, 2005 yılında, Amerikalı besteci John Adams, Doktor Atomik başlıklı dikkate değer bir operayı bu davaya adamıştır.
Oppenheimer'ın yakın arkadaşı olan Haakon Chevalier tarafından Oppenheimer davasına adanmış bir roman daha mevcuttur. Roman (1948'de San Francisco'da yazılmış ve 1958'de Paris'te tamamlanmıştır) aslında roman “à clef” türündedir. Romanın adı “ The Man Who Would Be God” şeklindedir ve sanıyorum ki Türkçe çevirisi yoktur.
Ana kahraman Oppenheimer, Sebastian Bloch takma adıyla kolayca tanınabilir ve karısı Kitty (Tanya Bloch) de oldukça tanınabilir bir şekilde tasvir edilmiştir. Chevalier, Nürnberg duruşmaları sırasında çevirmen olarak görev yapmış ve özellikle Louis Aragon ve Salvador Dali gibi sürrealist yazarların çeşitli kitaplarını çevirmiş olsa da, en çok Oppenheimer duruşmalarına damgasını vuran Chevalier Olayı olarak adlandırılan olaydaki rolüyle ünlüdür.
MERT EROĞLU / soL-Kültür
Kaynaklar:
- https://consortiumnews.com/2023/07/18/oppenheimers-posthumous-exonerati…
- https://www.nytimes.com/2022/12/16/science/j-robert-oppenheimer-energy-…
- https://www.nytimes.com/2014/10/12/us/transcripts-kept-secret-for-60-ye…
- https://haber.sol.org.tr/haber/savasin-hizmetinde-bilim-manhattan-proje…
- https://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/bir-bilim-muhabiri-dunyayi-nas…
- https://link.springer.com/chapter/10.1007/978-3-319-65554-3_4
- https://www.imdb.com/title/tt11269084/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder