Sinemanın uzun boylu, kızıl saçlı, fiziğiyle olduğu kadar duruşuyla da farklı oyuncusu Deniz Erkanat’ın hikayesi, Kadriye Erkanat olarak 28 Ağustos 1948 tarihinde Eskişehir’de başlar. Orta halli bir ailenin tek çocuğudur; yaramaz ve hareketli bir çocukluk yaşıyorken 7 yaşında babasını kaybeder. Çocukluk yıllarında polis olmak istiyordur fakat çocukluğunda izlediği filmlerden, Yeşilçam’ın büyülü öykülerinden birçok sinema düşkünü gibi o da etkilenir. Sinema salonlarında izlediği filmlerde farklı suretlerde perdeye yansıyan oyuncuların yerinde kendini hayal eder. Orta öğrenim yıllarında eğitimin önemli olduğunu fark ettiğinden liseyi bitirdikten sonra daha iyi bir eğitim alabilmek için Almanya’ya gider. Orada tanıştığı bir Alman subayla evlenir. Almanya’da 5, Amerika’da 3 yıl yaşar.
O yıllarda dönemin popüler sinema-magazin, haber dergisi Ses’e abone olmuştur. “Hep içimde sanatçı olmak vardı. Ben hiçbir zaman bebekle evcilik oynadığımı hatırlamıyorum. Hep güzellik yarışmalarını taklit ederdim oyunlarımda. Kendimi dergide yer alan ünlülerin yerine koyardım, onlar gibi şöhretli bir kadın olmak isterdim. Sanat ruhuma işlemişti” diye anlatır bir söyleşide o yıllarını(1) Ses dergisi sinemaya yeni yüzler kazandırmak için yarışma düzenliyordur. 1971 yılında Ses’in düzenlediği yarışmaya katılır ve Tarık Akan’ın birinci seçildiği yarışmada üçüncü olur. Aytaç Arman da ikinci olmuştur.
23 yaşındadır Deniz Erkanat ve iki çocuğu vardır. Yarışma sonrası 6 film şirketiyle anlaşma yapılır. Film çekimleri için Türkiye’ye gelip dönüyordur. Bu nedenle eşiyle sorunlar yaşar ve ayrılmak zorunda kalır; 5 yıl süren evliliğini sanat için, sinema için bitirmiştir.
Yarışma sonrası başrollerinde Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’un olduğu 1971yapımı “Hayatım Senindir” adlı filmle kamera karşısına geçer. Melek Film adına Mehmet Dinler’in yönettiği filmin diğer rollerinde Münir Özkul, Aydın Tezel, Mualla Sürer, Muammer Gözalan, Zeki Alpan, Faik Coşkun, Renan Fosforoğlu gibi oyuncular yer alır. Aynı yıl Cüneyt Arkın ve Filiz Akın’ın başrolde olduğu “Küçük Sevgilim” filminde Alev rolüyle yer alır Deniz Erkanat.
Sinema oyunculuğuna başladığı yıllarda çalışma koşullarının da film çekme koşullarının da çok zor olduğunu söyleyen Deniz Erkanat, “Sinemacılar elleri öpülesi insanlardır. Bu eski Yeşilçam emekçileri gerçekten elleri öpülecek insanlardır” diyor. (a.g.y.)
Yaptığı söyleşide Habib Babar’ın “Umduğunuz şöhreti bulabildiniz mi?” sorusunu da şöyle yanıtlıyor Deniz Erkanat: “Hayır… Çünkü ben tek başıma mücadele verdim. Benim hayatımda yönetmen sevgilim olmadı, benim hayatıma prodüktör girmedi. Benim arkam yoktu… Olamazdı da 2 çocuk annesiydim… Daha zirvede olmak için kendimden ödün veremezdim. Aşık olmadan birsini hayatınıza sokmak büyük bir saçmalıktır. Bedenim her zaman benim için çok kıymetlidir.”
Sinemada kentli zengin kız, aldatan eş gibi ikinci kadın rolleriyle yer edinen Deniz Erkanat filmlerde soyunmaz, çıplaklığı ve bedenini kullanmaz.
Her zaman başrol oyuncularının, yıldız oyuncuların daha çok para kazandığı sinemada Deniz Erkanat çok paralar kazanamasa da kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürdürebilmek için kazandığını tutmayı, doğru değerlendirmeyi bilir. Evini, yazlığını, otomobilini alabilmiştir kazandıklarıyla; bir de binmeyi, kullanmayı sevdiği motosikletini almıştır. Birçok Yeşilçam emekçisinin sinemadan koptuktan sonra zor koşullarda yaşamayı sürdürürken; “akarken dolduracaksın, biz tutmasını bilemedik, hep öyle gidecek sandık” diyerek hayıflanmasını duyduk okuduk, dinledik.
Sinemada da işler hep öyle gitmedi gerçekten de. Daha önce yazılarımızda birçok kez anlattığımız gibi krizini çözemeyen, aile seyircisini kaybeden “sektör”, erotik filmler yaparak sokaktaki adamı salonlara çekeceğini, krizi aşabileceğini düşünerek ’70’lerin ortasında birçok oyuncunun sinemadan uzaklaşmasına ve “sektör olamamış sektörün” iyiden iyiye batmasına neden olan erotik komedilere, erotik avantürlere, seks filmlerine yönelir.
Deniz Erkanat da bu furya döneminde sinemadan uzaklaşır. Levent Kırca Tiyatrosunda sürdürür oyunculuğu. Sahneye çıkar, şarkı söyler, sahne şovları yapar, plaklar çıkarır, sahneye yenilikler getirir şovlarıyla. Timur Selçuk ve Onno Tunç’tan dersler almış, bir dans grubu kurmuştur. “Türkiye’de dansçılarla sahneye çıkan sanatçı modasını ben yaydım. Hakan Peker ilk dansçılarımdandı, Seyyal Taner’de benden sonra dansçılarla sahneye çımaya başladı” diye anlatır o günlerini.
OYUNCULUĞUMU GÖSTEREBİLECEĞİM BİR ROL
Gazino dönemi de kapandığında tekrar sinemada ve televizyon dizilerinde yer almaya başlar. Fakat artık ne eski sinema vardır ne de dizi sektöründe Yeşilçam oyuncularına ilgi… Sinema ve televizyon dizilerinde Yeşilçam oyuncularına yer verilmemesine üzülür ve bu konudaki düşüncelerini şöyle dile getirir:
“Set mutluluğumuzdur… Kamera sevdamız. Ancak bu sevdamızdan nedense uzak tutulduk… İstenmeyen insanlar olduk. Biz sinemanın cefasını çektik, onlar ise sefasını sürüyor… Hollywood’da emekçi oyuncuya saygı var. Tüm filmlerde mutlaka yer veriliyor. Ancak bizim yapımcılar bizden kaçıyor. Sanki vebalıyız… Ben, her çekilen sinema filminde veya dizide Yeşilçam emekçilerine yer verilmesi konusunda bir sinema yasasının çıkmasını istiyorum. Biz artık parada pulda değiliz. Zamanında hayatını kurtaran kurtardı. Ama kötü yaşantısı olan mağdur olan da var. Yazık çok yazık…” (a.g.y.)
1977-84 yılları arasında sinemadan, setlerden uzak kalan Deniz Erkanat “Fidan” (1984), Kuşatma (1986) ve “Sessiz Fırtına” (1989) adlı filmlerde yer alır. 1995 yılında Erler Film-Türker İnanoğlu yapımı “Çiçek Taksi”, 1997 yılında “Böyle mi Olacaktı” ve son olarak da “Ece” adlı dizide izleriz Deniz Erkanat’ı.
Sinema, sahne ve dizi hayatı tamamen bittiğinde Bodrum’a yerleşir, rehberlik yapar, yaptığı resim ve takıları satıp sürdürür yaşamını.1971-1989 arasında 48 filmde, sonrasında 3 dizide yer alan fakat keşfedilemediğini, yok sayılıp görmezden gelindiğini düşünen Deniz Erkanat oyunculuğunu gösterebileceği bir rol beklentisini sürdürüyor.
Mesut Kara / Evrensel
(1) Habib Babar, www.oncevatan.com.tr/sanat-icin-esimden-ayrildim... 21.12.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder