Zam üstüne zam, öğrenci ve işçi haklarına saldırı üzerine saldırı. Teknik Üniversiteliler her gün başka bir duyum veya haberle uyanıyor. Bu gelişmelerin bir geçmişi olduğu gibi bir doğrultusu da var.
İstanbul Teknik Üniversitesi son aylarda yapılan zamlarla, duyumları kulaklara çalınan skandallarla çalkalanıyor. Zam üstüne zamlar, öğrenci ve işçi haklarına saldırı üzerine saldırılar. Teknik Üniversiteliler her gün başka bir duyum veya haberle uyanıyor. Tüm bu yaşananları ise ‘Türkiye’nin genel halidir, enflasyon zaten var, maliyetler arttı’ gibi iyi niyetli bir ‘mecburiyet’ maskesinin ardına terk edemeyiz. Ne niyetlerle hayata geçirildiği belli olan, gün gibi ortada olan bu gelişmelerin bir geçmişi olduğu gibi aynı zamanda da bir doğrultusu var. İTÜ’de yaşananların tarafları var!
2021 Ağustos, yönetimin baskısına işçilerden yanıt
Ağustos 2021 yılında İTÜ’deki eski işveren sendikası (TÜİS) yerine geçen MİKSEN, geldiği andan itibaren bulunduğu konumu sert bir şekilde hatırlatarak eski işveren sendikasıyla masada anlaşılan maddeleri kabul etmediğini belirterek rest çekmişti. İşçilerin haftalık 40 saat olan çalışma süresinin 45 saate çıkarılmasını, gece vardiyasının +%30’luk ücretinin ise %15’e düşürülmesini talep etmişti. 2017 tarihli KHK ile taşerondan 4d kamu işçiliğine geçen işçilere deyim yerindeyse taşerondan daha ağır şartlar sunmaya zorluyorlardı. Yönetim suçu işveren sendikası MİKSEN’e atıyor, işveren sendikası ise yönetimi işaret ediyordu. Üç maymunu güzel oynuyorlardı.
İTÜ işçisinden ise yanıt gecikmemişti. 27 Ağustos 2021 Cuma günü işçiler yemekhane önünden rektörlüğe yürüme kararı almışlardı. Örgütlülüklerini, haklarından tek adım dahi taviz vermeyeceklerini yönetimin suratına haykırmışlardı. 2021 yılındaki TİS süreci ise işçilerin büyük oranda kazanımla çıktıkları şekilde sonuçlanmıştı. Bir arada duran işçiler kazanmış, yönetim kazanılmış haklara olan saldırısından caymak zorunda kalmıştı.
TİS bitiyor, mobbing bitmiyor
TİS sürecinde belirli ölçüde kazanımla çıkan işçiler 2021 yılının Ekim ayında yine soL’a konuşmuşlardı, bu sefer yönetim tarafından uygulanan mobbing dolayısıyla. Yine aynı dönemde yemekhanede yarı yarıya azalan personel dolayısıyla ve bunlara ek olarak yetersiz altyapı sebebiyle işlere yetişemeyen işçiler tutanak tehditleriyle ek mesailere zorlanıyor, sürekli olarak mobbinge maruz kalıyorlardı. TİS’te kaybeden yönetim işçilere saldırmaktan vazgeçmiyordu. İşçilerin örgütlülüğünden bir kez gözü korkan yönetim bu örgütlülüğü dağıtmayı kafaya koymuştu bir kez. ‘Şirket gibi yönetilen devletin şirket gibi yönetilen üniversitesi’ bu ağırlığı ne pahasına olursa olsun sırtından atmak istiyordu.
Biraz işçisine, biraz da müşterisine!
Geçen sene Temmuz ayında yönetim yemekhane fiyatına %150 oranında zam yapmıştı. Dedik ya şirket devletin şirket üniversitesi. İşçisine saldıran yönetim müşterisini de unutmamıştı. Giderek artan hayat pahalılığını bahane ederek zammı meşru kılmaya çalışan yönetime ise öğrencilerden yanıt gecikmemişti. ‘Tüm kaynaklar öğrencilere’ diyen İTÜ’lüler MED-A binasının önünde toplanarak rektörlüğe yürümüşlerdi. Yürünülen yer de karşı durulan taraf da aynıydı aslında, bir paranın iki yüzüydü işçi ve öğrenci eylemleri.
Yemekhane fiyatını hatırlayan ise yurtları hiç unutmuyordu. Her sene milyonlarca lira kâr açıklayan yönetime (2021 yılı Sayıştay Raporuna göre 163 Milyon 156 bin 646 TL elde kalan “kâr” ile kapatıyor yılı yönetim) karşı söylenecek en anlamlı sözü haykırmıştı öğrenciler ‘tüm kaynaklar öğrencilere’ diyerek. Fakat yönetim yine aynı yıl yaşanan yurt krizine çözümü öğrencilerden habersiz yurt odalarına yatak atmakta bulmuştu. Benzer bir ‘çözümü’ Boğaziçi Üniversitesi de bu yaşananlardan iki yıl sonra kendi ‘müşterilerine’ sunmaya kalkıyor. Üniversiteler değişiyor fakat zihniyet değişmiyor. Atanmış rektörlerin atanmış piyasacılığı! Az maliyet maksimum kâr diye bağırıyordu İTÜ yönetimi.
2023 yazı, tekrar TİS süreci, yine kazanılan mücadele
Bu kış dönemine işçiler için toplu iş sözleşmesinin tekrardan gündeme geldiği şekilde girilmişti İTÜ’de. Fakat yönetim iki yıl önce olduğu gibi işçilerin kazanılmış haklarına saldırı amaçlıyor, çalışma sürelerini uzatmayı amaçlıyordu. Çalışma sürelerinin beş iş gününden altı iş gününe çıkmasını talep eden yönetim tehditler savurmaktan da geri durmuyordu.
Özelleştirme başlığı ilk kez burada gündeme gelmişti. Halihazırda işçilerin örgütlülüğünü sırtından atmak isteyen yönetim türlü bahanelerle işçilerin çalışma yerini değiştirmeye çalışıyor, işçileri yemekhaneyi özelleştirmekle tehdit ediyordu.
TİS süreci yaz dönemine kadar sarkmış durumdaydı. İşçilerin enflasyon karşısında eriyen maaşlarına zam taleplerini de duymazlıktan geliyordu yönetim. Tüm tehdit ve baskılara rağmen birlik olan İTÜ işçisi tekrardan eylem ve basın açıklaması kararı almış, baskılara boyun eğmeyeceğini göstermişti. 23 Haziran'daki eylemlerinden yaklaşık bir ay sonra TİS sürecinden işçiler kazanımla fakat akıllarda soru işaretleriyle ayrılmışlardı. Nereden çıkmıştı bu özelleştirme?
Paranın diğer yüzü, yine ‘müşteriler’
Yönetim öğrencilerini bu yaz da unutmamıştı tabii. Her yaz döneminde öğrencilerin yokluğunu fırsat bilen yönetim bu sefer de fırsatı kaçırmamış öncelikle 2 Temmuz günü yurtlara %75 sonrasında ise yemekhaneye %100 oranında zam yapmıştı.
Yurtlara öğrenciler yurtlardan çıktıktan sonra, yemekhaneye ise yaz okulu başlangıcından önce zam yapmıştı. Bunlar da yetmemiş olacak ki karma yurt olan Gümüşsuyu yurdundan kadın öğrencilerin çıkarılması kararını almıştı. Sanıyoruz ki şirket küçülmeye gidiyordu.
Bu alınan gerici ve öğrenci düşmanı kararlara ise tepki gecikmemişti. Öğrenciler hem Ayazağa’da hem de Gümüşsuyu önünde olmak üzere iki eylem gerçekleştirdi. ‘Teknik Üniversite Medrese A.Ş’ olmayacak diyen öğrenciler alınan kararların hem gerici tarafına hem de piyasacı tarafına ses çıkarıyordu.
Tüm bunların ardından Eylül ayında ise yemekhaneye %50 oranında ikinci bir zam geldi, öğrencilerin aklıyla alay edercesine zam üstüne zam kararı alan yönetim ise bu sefer zam için bir açıklama gereği dahi duymadı. Son zammın ardından İTÜ’de yemekhane fiyatları öğlen 15 TL akşam ise 35 TL bandına dayanmış oldu.
İki yüzün birleştiği yer: Özelleştirme, piyasacılık ve gericilik
İşçilerin bu yaz dönemindeki kazanımının ardından bahsettiğimiz üzere özelleştirme başlığından soru işaretleriyle ayrılınmıştı. Yönetim ise hamle yapmaya çalıştıkça soru işaretleri yerini berraklığa bırakıyor. Özelleştirme gündeminde bir sürü duyum etrafta dolaşır oldu. Örneğin birden fazla şirketle görüşüldüğü biliniyor veya yemekhaneye ‘talip’ olan şirketlerden kar sağlanabilmesi amacıyla fiyatların 50-60 TL bandında olması taleplerinin yükseldiği. Taşlar duyumlarla birlikte tamamen yerli yerine oturuyor.
Müşterisini arayan tüccar olanaklar yaratıyor! Yönetimin bu kararlarını bir ‘maliyet yansıtması’ olarak görmemek gerektiğini en başından belirtmiştik.
Daha da açalım:
Yönetim için özelleştirme büyük olanaklar sunuyor. Özelleştirilen yemekhanenin örgütlü işçileriyle uğraşma derdi hem bir kenara koyulmuş olacak hem de olası bir sorun durumunda kolayca işin içinden sıyrılabilecekler. Diğer taraftan aynı kural geçerli, olası bir zam durumunda yönetim yine sorumluluk üstlenmeyerek işin içinden çıkabilecek. Öğrenciler artık müşteri yerine konulmayacak, zaten müşteri olacaklar! Piyasanın olduğu, özel şirketlerin olduğu yerde beslenme hakkı olmaz, beslenmenin fiyatı olur diyecekler göğüslerini gere gere.
Peki zammı neden yönetim yapıyor?
Öncelikle yemekhanenin güncel fiyatları söylediğimiz gibi herhangi bir şirketin yemekhaneyi devralması için yeterince kârlı ve cazip değil. İkinci olarak ise özelleştirilir özelleştirilmez öğrencilerin zam yağmuruna tutulmasının yaratacağı tepki hem olası şirket hem de yönetim açısından oldukça korkutucu bir ihtimal. Bu ihtimallerin olduğu yerde bu çabayı şirin göstermek gerekiyor. Yönetim tam da bunun hamlelerini yapmaya çalışıyor.
Anlaşılıyor ki yapılan zamlar, alınan kararlar yönetimin iddia ettiği gibi bir ‘zorunluluk’ değil, politik bir tercih zeminine oturuyor. Taraflar netleşiyor. Bir tarafta paranın iki yüzü olan işçiler ve öğrenciler diğer tarafta ise İTÜ yönetimi.
Bu politik tercihin karşısına politik bir duruşla çıkmak gerekiyor. Piyasacılığa karşı devletleştirme diye haykırmak, müşteri değil öğrenciyiz demek, beslenmenin fiyatı olmaz, beslenmek haktır demek gerekiyor. Tarafların ayrışmasının gün gibi ortada olduğu yerde onları buluşturmaya çalışmak baştan pes etmek anlamına geliyor.
NAZIM YÜCETEPE / soL-Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder