Liberal karargah T24 Gorbaçov, Kundera, Orwell, Soljenitsin övdü bugün. Üstelik Nâzım’ı da bu hainleri katık etmeye kalkıştı. Komünizmi dövemeyen liberal, hainini över...
T24 Türkiye liberalizminin karargâhıdır. Eski “merkez medya” artıkları ve Engin Aydın-Oya Baydar dostlarından oluşur toplamı. Tamamı derinlemesine antikomünisttir, nefret ederler, saklamazlar. Bir yer liberalizmin karargâhı ise aynı zamanda düzenin çöplüğüdür. Affedin, bugün çöplükte dolaşıyoruz, üzerimize pislik bulaşıyor haliyle, mecburiyettendir.
O karargâhta, bugün, görünüşe göre durup dururken, iki antikomünist yazı yayımlandı. Birinde açık bir Gorbaçov övgüsü var. Diğeri Gorbaçov’un edebiyattaki karşılıklarının tozunu alıyor, parlatıyor. Baktım bugün Komünizme saldırmak için özel bir sebep var mı diye. Yok. Dün, 30 Ağustos vesilesiyle cumhuriyete, laikliğe ve kurucusuna yeterince sövememiş olmalılar. Şişkinlik yapar, akla Komünizme saldırmayı getirir. Normal liberal fizyolojisidir.
T24’te yazar Hakan Aksay’ın yazısının başlığı geri kalanın amacını açıklıyor; “Merhumu nasıl bilirdiniz? İyi bilirdim ve severdim.” Demek bir imamın karşısında, cenaze namazındayız. Merhum kim? Mihail Gorbaçov…
Sovyetler Birliği’nin başına geçtiğinde gençmiş, güler yüzlüymüş, eski kalıpları yıkıyormuş, sık sık halkın arasına giriyormuş, insanların fikrini soruyormuş. Dünya barışı için çok şey yapmış. Bir melek değilmiş ama iyi bir insan ve olumlu düşünceleri, aydınlık hayalleri olan bir lidermiş. Merhum badem gözlüymüş, anlattığı bu. Bunları biliyoruz, antikomünistseniz Gorbaçov’a “iyi bilirdik” demekten başka çareniz yoktur. Ama Hakan Aksay, imamlığı daha ileri götürüyor, “O bir sosyalistti, komünistti. Stalinizme karşıydı, kendince bir ‘güler yüzlü sosyalizm’ yaratma peşindeydi” diyor. Tek bir cümlede Gorbaçov övmüşsün, Stalin taşlamışsın, güler yüzlü sosyalizm parlatmışsın. Herhalde antikomünizme giriş dersi yapsak ilk dersin ilk cümlesi bu olurdu. Eksik, ancak anlamak için yeterli bir tariftir.
Hepsini anladık da ne Komünisti? Pizza Hut veya Louis Vuitton reklamlarında oynayan Komünist olur mu? Bu şarlatan, Sovyetler Birliği’ni çökerttikten çok sonra 91 yaşında öldü. Hakan Aksay da teslim ediyor, dünya onu seviyor ama kendi halkı nefret ediyor. Halksız kahraman olur mu? Biliyoruz, dünya dediği de kapitalist-emperyalist dünyadır. Buna uygun öldü, ABD hayranı, reklamlarda yancılık yapan bir sevimli şarlatan ve alnındaki koca lekeyle halkının haini olarak gömüldü.
T24 sağ olsun, yazılarının altına yazarı için “kimdir” notu da düşüyor. Hakan Aksay’ınki şöyle başlıyor; “1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.”
Harika bir biyografi. Peki şimdi ne yapıyor? T24’te yazar. Bir ara Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmeni. Bir de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyormuş. Belediye neden bir Rusya-Ukrayna danışmanı çalıştırıyor bilemedim, cahilliğime verin. Eski TKP’lilik verimli bir meslektir, bu kadarı bizim için yeterli.
T24’te ikinci antikomünist yazı “Kundera, Orwell, Soljenitsin, Nâzım...” başlığını taşıyor. Hakan Aksay haini ölüm yıldönümü vesilesiyle anıyor ya, burada da bir yıldönümü mü var diye bakındım. Hayır, Kundera Temmuz’da ölmüş. Yazarı Necmiye Alpay “Sıra Çek büyükelçilikleri nezdinde Kundera enstitülerinin kurulmasına gelmiş olabilir mi?” diye soruyor. Sadece bir engel varmış bunun için, erotizmi devlet ciddiyeti karşısında fazla bulunmazsa olurmuş tabii, neden olmasın?
Necmiye Alpay Hakan Aksay kadar çiğ bir antikomünizm yapmaz biliyoruz. Yazısı şöyle başlıyor; “Çek yazar Milan Kundera, 11 Temmuz 2023 günü 94 yaşında öldü. Reel sosyalizmin büyük hatalarından biriydi.” Yalnız, tabii, reel sosyalizm için hata olan, insanlık için de hatadır. Bunun, çoğunlukla doğru olduğunu biliyoruz. Örnek, Gorbaçov sosyalizm için hata ise insanlık için de hatadır. Sosyalizmin hatalarından insanlık için iyi ve güzel devşiremeyiz.
Çok hoş, Kundera Necmiye Alpay’ın ilgi alanına 1984’te girmiş. Okumaya başladıktan kısa bir süre sonra, kitabı çevirmek arzusuna kapılmış, Mamak Cezaevi’ndeki arkadaşlardan birine yazdığı mektupta da “Çağımızın Dostoyevski’si” filan demiş. Kitabın “ortalarına” gelince ne görsün; Çağımızın Dostoyevski’si Çekoslovakya’nın sosyalist yönetimine ilişkin olumsuz tavır içinde. Necmiye Hanım, bu tavrı “birkaç cümle”den ibaret sayıyor ki henüz kitabı bitirmediğini, “ortalarında” takılıp kaldığını anlıyoruz. Kundera, sadece kendi ülkesindeki yönetime değil, sosyalizme düşmandır zira. Yalnız, henüz ortalarında olduğu bir kitabın yazarından nasıl çağımıza bir Dostoyevski ürettiğini anlatırsa aydınlanırız. Uzatmayalım, bu birkaç cümle yüzünden Kundera çevirmekten vazgeçmiş. Şöyle bağlıyor; “Kundera’nın romanı o birkaç cümle dışında kalburüstü bir yapıttı ama, çevirmeni ben olamazdım.” Yalnız, tabii, reel sosyalizm için hata olan, insanlık için de hatadır. Bu tiplerin eninde sonunda “erotizme”, biz pornografi biliyoruz, sapmaları bir hata halidir. Sadece devlet ciddiyetine değil, insanlık haline de aykırıdır. Pornografi, insanın acıklı hallerindendir.
Peki bunca tutarsız “tez” ne için? Necmiye Alpay gibi bir dilci, bu kadar birbiriyle çelişik cümleyi neden kuruyor? Şunun için; “Kundera tıpkı kendisinden on yıl kadar önce doğmuş olan Soljenitsin, çeyrek yüzyıl önce doğmuş olan Orwell ve yirmi sekiz yıl önce doğmuş olan Nâzım gibi, gerçekte sosyalizme değil, onun reel, baskıcı türüne karşıdır. Eleştirisi Marksist ideallerle bağdaştıramadığı bürokrasist demir perde uygulamalarına, yani Stalinizme yönelmiştir.” Doğrusunu isterseniz bu benim için bile inanılmaz bir son. Sosyalizme değil reel sosyalizme karşılarmış. Demirperde ve Stalinizmi eleştiriyorlarmış. Bu dil antikomünizmin dilidir, üstelik en pespayesidir. Nâzım’ı ayırıyoruz, buraya iliştirilmesi bir suikast girişimidir. Soljenitsin, Orwell, tabii Kundera edebiyatın Gorbaçovlarıdır. Haindirler, demek istiyorum. Gorbaçov’un lekesi açıktaydı, bunlarınkini açığa çıkarmak için bir çaba gerek, durum bundan ibarettir.
Necmiye Alpay’ın anlattıkları bizim bilgilerimizle uyumludur. 1980’li yıllarda Kundera övmek, çevirmek solda duran biri için utanç vesilesi olurdu. İmkânsız bir işti demek istiyorum. Sonra imkân buldular, övdüler, yücelttiler. Yalçın Küçük, Kundera'yı övenleri utandırmayı kendisine görev belirlemişti. “Estetik Hesaplaşma” bu görevin ürünüydü. Pornografi, o zamanlar, antikomünizmin dışavurumlarından biriydi. Geriye kalan ise “felsefe artıklarından sebze çorbası”ydı. Şöyle diyordu;
“1980 başında iktidara gelen Reagan'ın Yeni Soğuk Savaş politikaları etkisini göstermiştir. Soljenitzin furyası geçmiş ve Soljenitzin, ClA'nin bile kontrol edemediği bir eksantrik durumuna düşmüştür. Kundera'yı, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da iktisat politikasında Friedmanizm adı verilen, insanın ekonomiyi yönetebileceği düşüncesini reddeden, insanları tekellerin acımasızlığına bırakan ekonomi politikacılarının uygulanmasından, uluslararası politikada Reaganizm olarak da nitelenen gerginlik düzenlerinden ayrı düşünmek mümkün olmamalıdır; anti-sosyalizm ve erotizm, böyle bir dünyada hem destekleniyor ve hem de alıcı bulabiliyor.”
Ne Dostoyevski’si? Aklı karışık, ülkesine ve halkına düşman, insanlığa sırtını dönmüş bir “dejenere yazıcı”dan söz ediyoruz. “Kundera denilen dejenere yazıcının herhangi bir felsefeciyi anlaması mümkün değil; öyle bir niyeti de yok.”
Neden peki?
Birincisi; insanın kendi yazgısını eline alabileceğine, ilerleme kavramına inanmayan, insanlığın sürekli yükselme olduğunu görmeyen, yükselmeyi baş dönmesi sayan bir yazıcı için güzellik yalnızca bir yanlışlığın sonucu olmalıdır; Kundera'da böyle oluyor.
İkincisi; Avrupa'yı, Çekoslovakya'ya indirgediği, Çekoslovakya da o anda planlı bir ülke olduğu için, Avrupa kentlerini sevmemesi ve New York'a hayran olması gerektiğini düşünüyor; plansızlığın güzellik olduğunu yazmayı görev biliyor. Haliyle geriye pornografi ve felsefe artıklarından sebze çorbası yapmak kalıyor. Yalçın Küçük'ten aktardım. Antikomünizm aklı ve ahlakı siler, geriye bir insanlık posası kalır. Posadan kahraman yaratamazsınız, dediğimiz bu.
Haini bol bir tarihimiz var. Sebeplerinden biri hainimize hain demekte tereddüt etmemiz, ayak sürümemiz. Halbuki haine hain demek en acil işlerimizden biri. Ne zaman biri hainlerimizi övse, asıl hedef Komünizmdir çünkü.
Hakan Aksay’ı tanımam, Necmiye Alpay’la tanışıklığımız var. Yazısının altındaki “kimdir” bölümüne bakmazdım normal şartlarda. Ama bu yazısından sonra “kimmiş bakayım” dedim. TKP geçmişinden, nedense, söz etmemiş biyografisinde. Halbuki onun TKP’liliği Hakan Aksay’ınkinden yüksektir. Demek ki silmek istemiş, hainlerimiz övmesinden belli. İsterler, teşebbüs ederler. Biz ise hiçbir şekilde silinmesine izin vermeyiz.
Orhan Gökdemir / soL-Polemik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder