16 Ekim 2023 Pazartesi

Hamas’ı ortadan kaldırma planı (soL-Çeviri) + Almanya'nın siyaset sahnesindeki mayın tarlaları (soL-Görüş)

 

Hamas’ı ortadan kaldırma planı (soL-Çeviri)

Gazze Şeridi'ne yönelik harekatın kısa süre içinde başlaması bekleniyor. Gazeteci Seymour Hersh, olası harekatın kapsamını ve ortaklarını yazdı.

ABD'li araştırmacı gazeteci ve yazar Seymour Hersh, İsrail'in Gazze'yi ortadan kaldırma planını açıkladı. Hersh makalesinin başlığına "İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma planı" dese de makaledeki saldırı planı açık olarak Gazze şehrini ortadan kaldırmak anlamına geliyor.

Makalenin çevirisini paylaşmadan önce, birkaç yere dikkat etmek gerekiyor.

Birincisi İsrail'in Filistinlileri yerinden etme planı. Hersh'in kaynağına göre, plan Mısır ve Katar'ın el birliğiyle gerçekleşecek. Altı Gün Savaşları sırasında İsrail'in işgal ettiği ve sonrasında 1982'de Mısır'a geri verdiği eski bir İsrail yerleşkesi Filistinli sığınmacılar için yeniden oluşturulacak. Katar buradaki finansör ülke olacak.

Söz konusu plana ilişkin soru şu olabilir: Neden Mısır bunu kabul etsin? İsrailli kaynaksa çok net bir cevap veriyor: "Mısır'ı testislerinden yakaladık." Buradaki mesele ABD'li Senatör Bob Menendez'in Mısırlılarla ortaya çıkan rüşvet ilişkileri.

İkinci nokta, İsrail ordusunun durumu. Makalede ordu içerisindeki "isteksizlik ve hazırlıksızlığa" dikkat çekilmiş. İsrail'de savaş planları yapanların "kendi askerilerine güvenmedikleri" vurgulanmış.

Son olarak, İsrail'in hava saldırısı ve kara harekatı planı. Makaleye göre, hava saldırıları Pazar veya Pazartesi günü başlayabilir. Sonrasındaysa kara harekatı gelecek. Lakin yazıda geçen mühimmatların Gazze'de kullanılması demek Gazze'nin yerle bir olması demek anlamına geliyor. Ve bu noktada da İsrail'in amacı bu gibi duyuyor: "Gazze diye bir şehir artık olmayacak."

Aşağıda tam çevirisi bulunan makaledeki vurgular ve köşeli parantezler çevirene aittir.

(Çeviri: Bahadır Batur)

Sığınmacılar Mısır sınırına akın ederken, ABD’nin sağladığı sığınak avcılarıyla [bunker buster – İng.] İsrail Gazze şehrini vurmaya hazırlanıyor.

Hamas’ın İsrail’e yönelik korkunç saldırıları üzerinden bir hafta geçerken İsrail silahlı kuvvetlerinin karşılık biçimi açık ve uzlaşmaz.

Geçen hafta boyunca İsrail jetleri Gazze şehrindeki askeri olmayan hedefleri 24 saat boyunca bombaladı. Önceden hiçbir uyarıda bulunmadan ve sivillerin ölümlerini en aza indirmeye yönelik herhangi bir çaba gösterilmeden apartmanlar, hastaneler ve camiler yerle bir edildi.

Hafta sonuna gelindiğindeyse İsrail uçakları, Gazze şehri ve kuzeyindeki çevre bölgelerdeki sakinlere, hayatta kalmak isteyenlerin, gerekirse 40 km veya daha fazla yürüyerek Mısır’a açılan Refah sınır kapısına gitmeleri gerektiğini belirten bildiriler atmaya başladı. Bu satırlar yazıldığı sırada, ekonomik darboğazla eli ayağı tutmayan Mısır’ın çoğunluğu Hamas mücadelesine bağlı olan bir milyon göçmenin geçişine izin verip vermeyeceği belli değildi. İsrailli bir kaynak vasıtasıyla içeriden aldığım bilgiye göre, İsrail kısa vadede, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun ısrarıyla uzun süredir Hamas’ın mali destekçisi olan Katar’ı sınırın ötesine geçmeyi bekleyen bir milyon veya daha fazla sığınmacı için bir çadır kentin finanse edilmesi için Mısır’la beraber hareket etmeye ikna etmeye çalışıyor. Konunun iç yüzünü bilen İsrailli kaynak, “Tamama erdirilmiş bir anlaşma değil” dedi. İsrailli yetkililer Mısır ve Katar’a alan tesis edilmemesi halinde, sığınmacıların “Gazze’ye geri dönmek” zorunda kalacakları konusunda uyarıda bulundu.

İçeriden kaynağın söylediğine göre olası yerleşim alanlarından biri, Sina Yarımadası’nın kuzey kesiminde, Gazze sınırına yakın ve uzun süredir terk edilmiş bir arazi parçası; ki burası 1967’deki Altı Gün Savaşı zaferinin ardından yarımadanın İsrail tarafından ele geçirilmesi sırasında Yamit olarak bilinen İsrail yerleşiminin bulunduğu yerdi. Yerleşim yeri, 1982’de Sina’nın Mısır’a iadesi öncesinde İsrail tarafından boşaltılmış ve yerle bir edilmişti. İsrail’in beklentisi sığınmacı krizinin kendi ellerinden Mısır ve Katar’a geçmesi yönünde.

Açlık çeken bir milyondan fazla insanın refahının İsrail tarafından açıkça hor görülmesi dünyanın dikkatini çekerken, çoğu Benjamin Netanyahu’yu hedef alan uluslararası kınamaların da artmasına yol açtı.

Ve de bir sonraki safha yakında gerçekleşecek. Vietnam Savaşı’ndan bu yana Avrupa ve Orta Doğu’dan muhatap olduğum isimler de dahil olmak üzere İsrail ve başka yerlerden yetkililerle son günlerde yaptığım görüşmelerde, İsrail’in Hamas’ı ortadan kaldırma planı hakkında bana aktarılanlar şu şekilde:

İsrail savaş planlamacıları açısından en büyük önem arz eden sorun, 300 binden fazla yedek askerin seferber edilmesine rağmen Gazze’de Hamas’la evden eve sokak savaşına görme konusundaki isteksizlik. İsrail Savunma Kuvvetleri’nde [IDF] üst düzey görevlerde bulunmuş emekli bir subay, İsrail ordusunun yarısı son on yıl veya daha uzun zamandır, Filistin halkının öfkeyle karşıladığı, Batı Şeria’ya dağılmış sayıları giderek artan küçük yerleşim birimlerini korumakla meşgul olduğunu aktardı. “İsrailli planlamacılar askerilerine güvenmiyor” diyen kaynak, hem savaşa girme konusundaki isteklerine güvenilmediğini hem de savaş deneyimi konusundaki feci şekilde eksiklikleri olabileceğini ifade etti.

Açlıktan ölmek üzere olan sivil halkın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla birlikte İsrail'in operasyon planı, Hava Kuvvetlerinin Gazze şehrinde ve kuzeydeki diğer yerleşkelerde kalan yapıları yok etmesini beraberinde getirecek. Gazze diye bir şehir artık olmayacak. Daha sonrasında İsrail, Hamas savaşçılarının yeraltında yaşadığı, füzelerini ve diğer silahlarını ürettiği bilinen yerle bir edilmiş bölgelere "sığınak avcıları [bunker buster]" veya müşterek doğrudan taarruz mühimmatları [JDAM] olarak bilinen Amerikan yapımı 5000 kiloluk bombalar atmaya başlayacak. GBU-43/B olarak bilinen ve medyanın "tüm bombaların anası" olarak adlandırdığı silahın geliştirilmiş versiyonu, Nisan 2017'de ABD tarafından Afganistan'da IŞİD’in komuta merkezi olduğu şüphesi bulunan merkeze atılmıştı. Söz konusu silahın ilk versiyonu, iddiaya göre İran'ın şüpheli nükleer tesislerine karşı kullanılmak üzere 2005’te İsrail’e satılmış ve de geliştirilmiş, lazer güdümlü versiyonun İsrail'e satışına on yıl önce Obama yönetimi tarafından izin verilmişti.

O zaman dahî İsrailli kaynak bana Netanyahu ve danışmanlarının Netanyahu'nun Hamas'a verdiği desteğin "bir kaplanı evcil hayvan olarak beslemek" gibi tehlikeli olduğunu aktarırken “Kaplansa seni bir dakika içinde yer” dedi.

Kaynağımın söylediğine göre halihazırdaki İsrailli savaş planlamacıları, JDAM'ların daha büyük savaş başlıklarına sahip geliştirilmiş versiyonunun, patlamadan (otuz ila elli metre) önce yeraltının derinlerine yeterince nüfuz edeceğine, patlama ve sonucunda ortaya çıkan ses dalgasının "yaklaşık bir kilometre içerisindeki herkesi öldüreceğine" inanıyorlar.

Kaynak, bu düşüncenin kendisine ait olduğunu belirterek, Hamas yönetiminin "canlı kalkan" ihtiyacı nedeniyle bazı sivillerin yerinde kalmasını istediğini ifade etti. İsrail'in Filistinlilere dönük yeni yerinden etme planı "en azından insanların hepsinin öldürülmeyeceği" anlamına geliyor. Bu kavramın, ABD Başkanı John F. Kennedy yönetiminin, tartışmalı bölgelerdeki Vietnamlı sivillerin Güney Vietnamlıların kontrolünde olduğu düşünülen bölgelerde aceleyle inşa edilen konutlara zorla yerleştirilmesini öngören Stratejik Hamlet Planı'nı onayladığı, Amerika'nın Vietnam Savaşı'nın ilk yıllarına kadar uzandığını da anlamlı şekilde sözlerine ekledi. Vietnamlıların terk ettikleri topraklar daha sonra Serbest Ateş Bölgesi ilan edilmiş, buralarda kalan herkes Amerikan birlikleri tarafından hedef alınabilmişti.

İsrailli yetkili, Gazze'de kalan binaların sistematik olarak yıkılmasına birkaç gün içinde başlanacağını dile getirdi. Arkasından sığınak delici JDAM saldırıları gelebilir. Planlamacıların senaryosuna göre İsrail askerleri temizlik operasyonlarıyla görevlendirilecek: JDAM saldırılarından kurtulmayı başaran Hamas savaşçıları ve işçilerini arayıp bulacak ve öldürecekler.

İsrailli planlamacıların neden Mısır hükümetinin, Biden yönetiminin baskısı altında dahî olsa Gazze'den gelecek bir milyondan fazla sığınmacıyı kabul edeceğini düşündükleri sorusuna İsrailli kaynak şu karşılığı verdi: “Mısır'ı testislerinden yakaladık”. New Jersey’in Demokrat Senatörü Robert Menendez ve eşinin, üst düzey Mısırlı yetkililerle yaptığı iş anlaşmaları ve Kahire'deki ABD Büyükelçiliği’nde görev yapan kişiler hakkında istihbarat aktardığı iddiasıyla federal yolsuzluk suçlamalarından dolayı yakın zamanda haklarında dava açılmasına atıfta bulunuyordu. 2014 darbesiyle seçilmiş Müslüman Kardeşleri devirerek iktidarı ele geçiren Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi, 2010-2012 yılları arasında Mısır'ın askeri istihbarat servisinin başında bulunmuş emekli bir general.

Eğer gerçekleşirse, JDAM saldırılarının ardından her şeyin yolunda gideceği varsayımını herkes paylaşmıyor. Yıllarca Orta Doğu'da görev yapmış Avrupalı eski bir istihbarat yetkilisi bana şunları söyledi: "Mısırlılar Hamas'ın Mısır'a girmesini istemiyor ve ellerinden gelenin en azını yapacaklardır."

İsrail'in JDAM’ları kullanma planı bahsedildiğinde, "Enkaz altında kalmış bir şehir her zaman olduğu kadar tehlikelidir. JDAM saldırıları üzerine söylentiler, ne yapacağını bilmeyen insanların laflarıdır” diyerek şunları ekledi:

“Hamas ‘hodri meydan’ diyor. Bu karşılığı bekliyorlar. (JDAM’ların kullanılması) ayakları yerden kesilmiş bir liderliğin konuşmasıdır. Bu dikkatle planlanmış bir operasyondu ve Hamas, İsrail'in tepkisinin ne olacağını çok iyi biliyordu. Şehir savaşı korkunç olacaktır."

Yetkili, İsrail'in sığınak delici bombalarının yeterince derine nüfuz edemeyeceğini öngörüyor: Hamas'ın yerin 60 metre derinliğinde inşa edilmiş tünellerde faaliyet gösterdiğini ve bu tünellerin JDAM saldırılarına dayanabileceğini söyledi.

Bu sözleri söyleyen İsrailli kaynak, yeraltındaki taş ve kayaların roketlerin derine nüfuz etme kabiliyetini sınırlayacağını, ancak Gazze’deki yeraltı yüzeyinin kumlu olduğunu ve özellikle JDAM'ların mümkün olan en yüksek noktadan fırlatılması halinde çok az direnç göstereceğini kabul etti.

İsrailli kaynak ayrıca mevcut planlamaya göre, eğer izin verilirse, JDAM saldırısının, Gazze şehri ve güneyinin zorla boşaltılmasının sonucuna bağlı olarak Pazar ya da Pazartesi gibi erken bir tarihte yapılacağını, hemen ardından bir kara harekatının geleceğini sözlerine ekledi.

                                                                /././

Almanya'nın siyaset sahnesindeki mayın tarlaları (CEMİL FUAT HENDEK / soL-Görüş)

Avrupa hemen harekete geçerken Almanya da telaşla ayağa kalktı. Ve böylece “demokrasi”, “özgürlük” şampiyonu ülkelerin başında geldiği propaganda edilen Almanya’nın cilasından bir pul daha döküldü.

Filistin’de beklenmedik anda başlatılan kalkışma tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da ortalığı karıştırdı. Böylesi bir çıkışı beklemeyen çokları dehşet içinde kaldılar. Yıllardır İsrail devletinin adım adım Filistin topraklarında ilerleyişini, kıra kıra bir avuç bıraktığı ve dar bir coğrafyaya hapsettiği bir halkın varlığını çoktan unutmuşlardı. Filistinlilerin ayrımsız her gün teker teker çeşitli bahanelerle tutuklanması ya da öldürmesini normalite kabul etmişlerdi. Kendilerini bir çeşit “huzura kavuşmuş” hissediyorlardı.

Avrupa camiası hemen harekete geçerken Almanya da telaşla ayağa kalktı. Ve böylece “demokrasi”, “özgürlük” şampiyonu ülkelerin başında geldiği propaganda edilen Almanya’nın cilasından bir pul daha döküldü.1

Önce hemen tüm merkez ve onun etrafına dizilmiş medya, saat geçirmeksizin, düğmeye basılmışçasına kolları sıvadı: “Bu Hamas denen güruh gerici, yobaz, terörist, İslami bir oluşum değil miydi?” “Hem, kutsal bir bayram sırasında saldırı düzenlemek, sivilleri öldürmek de ne demek oluyordu?” “Hep birlikte, bölgedeki tek demokratik düzene sahip devletin, İsrail’in güvenliği için harekete geçmek boyun borcuydu.” Ortalık bu doğrultuda dekore ediliverdi. Örneğin, Hessen Eyalet Meclisi’nin önünde sallanmakta olan Alman ve Ukrayna bayraklarının yanına bu üfürükle sallanacak bir de İsrail bayrağı dikiliverdi.

Ne var ki, olayın bir başka yüzünü fark eden insanlar da yok değil bu ülkede. Bir zaman önce ihanete uğramış, sonra uzunca süredir yalnız bırakılmış, unutulmuş Filistin halkının davasını anımsayanlar oldu. Bunlar da Filistinlilerle dayanışma amacıyla harekete geçtiler.

Sen misin buna kalkışan! Özgür ve demokrasi şampiyonu Almanya’da bunların miting ve gösterileri, “kamu güvenliğini sarsma tehlikesi” nedeniyle yasaklanıverdi. Önce başkent Berlin’de, sonra Köln’de... (Anlaşılan başka kentler de vakit geçirmeksizin bunların arkasına dizilecekler.) Derken Frankfurt’taki dünyanın en büyük kitap fuarında hazırlanan bir ödül töreni iptal ediliverdi. Ödüle layık görülen kadın yazar Filistinliydi. Dün de, Bavyera’da bir okulda Poşu (Filistin atkısı) yasağı konduğunu okuduk. (Bu tür yasakların da bir köşede başlayıp, salgın hastalık gibi nasıl hızla yayıldığını en son Ukrayna Savaşı’nın başında gözlemlemiştik.)

Sadece yasaklar değil, propaganda makinesi de tabii ki durmayacaktı. Filistin davasından bahsetmeye kalkanları da “teröristleri, İslamcıları desteklemek”le karalamaya giriştiler. Solcu oldukları iddiasıyla ortalıkta dolaşan bazı şaşkınlar da bu sele kapıldılar. “Yahudi düşmanlığı”ndan, “antisemitizm”den dem vurmaya başladılar.

Bir ara not

Biliyoruz, komünistler için politika zor iştir. Hele siyaset sahnesinin hemen bütün alanlarının burjuvazinin ablukası altında ezildiği bir ortamda hepten karmaşık bir iş haline gelmektedir. Burada mesele komünistlerin siyaset yapmasının yasalarla ve devletin polisi, ordusu, gizli servisleri ve mahkemeleriyle engellenmesi, bunlar da yetmeyince ortaya salınan ırkçı, milliyetçi oluşumların ve her zaman onlara destek olmaya hazır suç çetelerinin saldırı hedefi haline getirilmesi değildir. Asıl sorun başka bir yerde karşımıza çıkmaktadır: “Siyaset” dendiğinde, aslen hâkim sınıf tarafından tamamen kirletilmiş, görüş mesafesi olabildiğince daraltılmış bir tablo karşısında durduğumuzu bilmek gerekir. Hâkim sınıfın çocuk yuvalarından, ilkokullardan başlayarak, üniversitelere, bilim yuvalarına dek durmaksızın dikte ettiği kendi ideolojisiyle yükselttiği duvarlar arasına sıkıştırdığı bir coğrafyada yaşamaktayız. Bu duvarlar arasında her olgu ve tek tek her olay patronların çıkarı doğrultusunda belirlenmiş yorumların ve onları destekleyecek manipülasyonların halka propagandası sürüp gitmekte. Böylece yaratılan ve “halkın çoğunluğunun görüşü” olduğu iddia edilen “kamuoyu” da işte bu yanılgılar bütününden ibarettir.

Kılıcın keskin tarafında yürümek

İşte böylesi bir ortamda, her türden yanılsamaya karşın doğru bir çizgi tutturabilmek müthiş bir dikkat gerektiriyor. Her olayı tek başına değil, bağlı olduğu sayısız olguyla birlikte ele alarak irdelemek, tümünün diyalektik bütünlüğünü kavramak başlı başına karmaşık bir iş. Karmaşık olduğu kadar tehlikeli de. Kılıcın keskin tarafında yürür gibi... Aradan bir süre geçtikten sonra utanılacak laflar etme tehlikesi büyüktür. Her yanlış yorum, her hatalı davranış sahibinin de, savunduğunu varsaydığı sol hareketin de bir tarafını kesip, kanatabilir. (Aynı tehlike patronların hizmetindeki siyasetçiler için de geçerli. Ama onlar kendilerini bu tehlikeden muaf tutuyorlar. Çünkü, her foyaları çıktığında bunu hemen unutturacak mekanizmalar yaratacaklarını biliyorlar. Bu ortamda halkın belleğinin de önemli ölçüde kötürümleştirilmiş olduğuna güveniyorlar.)

Almanya’da siyasetin mayın tarlaları

Alman burjuvazisi bu doğrultuda ayırım gözetmeksizin her konuda mayın tarlaları yaratıyor. Her konuyu bir takım tabularla örüyor. Örnek mi istersiniz?

Almanya’da, Ukrayna Savaşı üzerine tartışmalar aldı yürüdü. Kimileri Ukrayna’daki faşistleri görmezden gelirken, kimileri de Rusya tarafını tuttular. Bunlar arasında Sovyetler Birliği döneminden kalma ezberleriyle hareket eden eski komünistler vardı. Fakat dikkat! Faşist parti Almanya için Alternatif (AfD) de bu kampta yer aldı. Bir yanda NATO’nun ve başta Almanya olmak üzere emperyalizmin uzun yıllardır adım adım hazırladığı ve kışkırttığı bir senaryo, diğer yanda Rus emperyalizmini görmezden gelen, Rus milliyetçiliğine uzanan bir çizgi. Bir yanda yükselen Alman militarizmi, federal bakanların savaş naraları, milliyetçi hezeyanlarla tırmandırılan Rus düşmanlığı, öte yanda Ukrayna’da kırılmakta olan Rus kökenli yurttaşlar. “Tut kelin perçeminden!” Peki bu durumda susacak mıydık?

Bir örnek daha verelim: Almanya’da giderek yükselen yabancı düşmanlığının bir önemli bir cephesi de “İslam düşmanlığı” ya da “İslam korkusu” oldu. Dinsel inançları nedeniyle, başta Türkiye kökenliler olmak üzere, Almanya’da yaşamakta olan milyonlarca insanı hedefe koyan bu düşmanlığa karşı mücadele etmek gerekmez mi? İyi de, bu ülkedeki Müslümanların önemli bir kısmını kapsar görünen gericilik odaklarını, sadece Türkiye’dekilerin uzantısı değil, başka İslam ülkelerinden de gelen tarikatları, uykuya yatmış teröristleri ne yapacağız? Tehlike büyüktür. Bunlardan birincisine karşı mücadele ederken ikincileri destekler konuma düşmek de var. (Buyrun size bir kel perçemi daha.) Peki bu durumda susacak mıyız?

Ve şimdi de Filistin meselesi! Bir yanda emperyalizmin Ortadoğu’ya sapladığı bir hançer, siyonist bir din devleti, emperyalizmin bu coğrafyadaki ileri karakolu, öte yanda yüzyıllara yaslanmış bir Yahudi düşmanlığı... Bir yanda faşist yöntemlerle bir halkı kırmakta olan iktidarlar,2 öte yanda 1948’den bu yana sürekli olarak kırılmakta, ülkesinden sürülmekte olan bir halkın haklı davası... Bir yanda emperyalist odakların İsrail gizli servisi MOSSAD’la birlikte yarattığı artık herkesçe bilinen Hamas, öte yanda dünya solunun unuttuğu Filistin Kurtuluş Hareketi’nin geçmişi ve bugünü...

Susmak yok!

Demokrasi şampiyonu Almanya’da ne yazık ki, gücünü önemli ölçüde yitirmiş, sayıca pek aza inmiş “gerçek” solu, komünistleri böylece manipülasyonlar, karalamalarla susturmak istiyorlar. Susmayı kabullenmeyenler tehlikelerle dolu mayınlı bir alanda ilerlemek zorunda. Bu alana “özgürlükçü liberaller”, “solun şaşkınları”, yanılgıyla sol sanılan falan filanlar da bolca patlayıcı yerleştirince, en ufak bir hatayla kolunu bacağını yitirme tehlikesi daha da büyüyor. Bundan sonrası malum: O da yetmeyince yasaklar ve bunlardan doğan yasal tehlikeler, izlemeler, kovuşturmalar geliyor.3 Böylece komünistlerin karalamalar karşısında pısarak, yanlış yapmaktan çekinerek, gerçeği dile getirmekten, emekçi yığınların çıkarlarının nerede yattığına işaret etmekten vazgeçmesini bekliyorlar.

Tutar mı? Tabii ki hayır! Almanya’da bunu geçmişte yapmayan bir kesim her zaman var oldu. Bugün de varlığını sürdürüyor. Haklının, doğrunun, önünde sonunda galebe çalacağına güvenerek, mayınlara basmasa da keskin nişancılar tarafından vurulmayı göze alarak mücadelesine devam ediyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder