16 Ekim 2023 Pazartesi

İsrail’in bölgedeki ilişkileri (I+II+III) - OGÜN ERATALAY / soL- Analiz

 

(I) Azerbaycan’la ‘iki millet tek ordu’

Azerbaycan, İsrail’in bölgemizdeki en yakın müttefiki olarak tanımlanabilir. Kafkas ülkesi, silah ithalatının yüzde 69’unu İsrail’den yapıyor.

Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine dair bir giriş yapacağız.

HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail, bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokça işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.

Öncelikle herhalde İsrail'in hukuki durumuyla başlamak gerekiyor işe. İsrail 1948 yılında kurulduktan sonra başta Arap ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülke tarafından tanınmadı. Bugün de İsrail ile farklı seviyelerde ilişki kuran veya hiç ilişki kurmayan ülkeler mevcut:

İsrail devletini tanımayanlar: Cezayir, Libya, Somali, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Afganistan, Bangladeş, Pakistan, Brunei, Malezya, Endonezya.

İsrail devletiyle güncel diplomatik ilişkilerini kesmiş olan ülkeler: Mali, Moritanya, Nijer, Tunus, Küba, Venezuela, Umman, Katar, Maldivler.

Yazının ana odağına almak istediğimiz İsrail'in pek öne çıkartılmayan veya çıkartılmak istenmeyen bazı bölgesel aktörlerle ilişkilerine geçmek için diğer aktörlerle ilişkilere dair kaba da olsa bir genelleme yapılabilir. Özellikle İsrail'in kurulduğu süreci 2. Dünya Savaşı'nın bitişiyle beraber alıp 26 Mart 1979 tarihinde Menahem Begin ve Enver Sedat arasında imzalanan Mısır-İsrail Barış Antlaşması’na kadar bir dönem tarif edilebilir. 

Bu dönemde İsrail, 1956 Süveyş Krizi, 6 Gün Savaşı (1967), Yom Kippur Savaşı (1973), 1982 Lübnan İç Savaşı'na dahil olmuş, Mısır-Suriye-Filistin Kurtuluş Örgütü ile savaşmıştır. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle beraber bölgedeki gerilimler farklı kanallardan sürmüş, devletler arası savaştan farklı bir çatışmaya doğru evrilmiştir. Bu dönemde Hizbullah ve HAMAS gibi örgütler daha öne çıkar olmuştur.

Sürpriz aktörlerin ilki: Azerbaycan

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülkelerden birisi İsrail'di. Soğuk Savaş'ın ardından piyasa ekonomisine açılan ülkeye ilk giren Batılı sermayedarlar arasında İsrailli patronlar bulunuyordu. Öyle ki ülkedeki ilk telekom altyapısı İsrailli şirketler tarafından başlatılmış, bu alanda Bezeq firması öncü olmuştu. Ayrıca bugün hizmet sağlayıcı konumundaki 1994 yılında kurulmuş olan Bakcell de İsrail ortaklığıdır. 

İsrail, Azerbaycan’da enerji, teknoloji, petrol ve gaz alanlarında etkili. Günümüzde artık gümrük anlaşması imzalamış olan iki ülke arasındaki ekonomik ilişki gittikçe gelişiyor. İsrail bugün ihtiyaç duyduğu ham petrolün yarıya yakınını Azerbaycan'dan alırken, İsrail de Azerbaycan ekonomisinin en önemli ortaklarından.

İki ülke arasındaki askeri ilişkiler Birinci Dağlık Karabağ Savaşı'nın (1988-1994) en gerilimli dönemi olan 1992 yılında başladı. Bu dönemde askeri silah, teçhizat ve eğitim sağlayan İsrail ülkede faaliyetini bugün daha da artırarak devam ettirmekte. 

Azerbaycan NATO ile 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık programıyla temasa geçmesinin ardından 1997 yılından bu yana NATO nezdinde diplomatik temsilciliği bulundurmakta. Emperyalizme bu kanalla doğrudan bağlanan ülkede ayrıca Hazar Denizi kıyısında Bakü'ye 70 km uzaklıktaki Sitalçay Askeri Üssü'nün İsrail Hava Kuvvetleri tarafından kullanılmakta olduğu da iddia edilmekte.

2000'li yılların başından itibaren iki ülke ordusu ve silah sanayii şirketleri arasında yapılan işbirliği, milyar dolarlık siparişlerle taçlandı. En son 2020 yılındaki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında yoğun olarak kullanılan SİHA'ların Türkiye ile beraber en büyük tedarikçisinin İsrail olduğu hatırlanırsa bu durumun önemi daha da iyi anlaşılır.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI verilerine göre İsrail, Azerbaycan'ın silah ithalatının yüzde 69'unu sağlıyor. Bu alandaki işbirliği sadece ithalatla sınırlı da kalmıyor. İsrailli Meteor Aerospace firması, Azeri firma Caspian Shipbuilding Company ile yaptıkları işbirliğini açıklarken Azerbaycan donanması için insansız hücumbot yapılacağını da duyurmuştu. Ülkemizde de bir dönem savaş uçakları modernizasyonu yapmış olan Israel Aerospace Industries (IAI) firmasının da bu ortaklığa füze güdüm sistemleri ve radar alanında destek verdiğini hatırlatalım.

Günümüzde İsrail ile kurumsal olarak üst düzeyde işbirliği yapmakta olan Azerbaycan ister istemez topraklarını İsrail istihbaratına da açmış durumda. İran söz konusu olduğunda İsrail'in baş düşmanı sayılan bir ülkeye Azeri toprakları üzerinden yaklaşabiliyor olması bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Benzer bir şekilde Rusya ile Suriye İç Savaşı sırasında "zorunlu bir uzlaşı" içinde olan İsrail, Rusya'nın Kafkasya bölgesindeki etkisini de Azerbaycan'daki varlığıyla tartmaya gayret ediyor. Bu planın emperyalizmin bölgesel girişimleriyle de uyumlu olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok.(13/10/2023)

                                                                           /././

(II) Kürdistan’la bağımsızlık ve petrol kardeşliği

İsrail’in Irak Kürdistanı’yla ilişkileri çok eskilere dayanıyor. IKBY, çıkan petrolün yarısını İsrail’e satıyor. İsrail de Irak Kürdistanı’na bağımsızlık desteği veriyor.

Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine odaklanacağız.

HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokca işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.

İsrail’in bölgedeki ilişkileri 1: Azerbaycan’la ‘iki millet tek ordu’

Sürpriz aktörlerin ikincisi: Kürdistan Bölgesel yönetimi

Karmaşık ilişkiler ve dengelerin cisimleştiği bölgelerden biri.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), yakın coğrafyamızdaki karmaşık ilişkiler ve dengelerin cisimleştiği bölgelerden biri. Yasal olarak Irak Cumhuriyeti içinde özerk bir bölge olsa da, fiiliyatta bu özerkliğin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği hem belirsiz hem de sürekli değişiyor. Bölge belli bakımlardan bağımsız bir devlet gibi ayrı bir idari yönetim mekanizmasına, parlamentoya sahip, uluslararası alanda diplomatik temsilcilikler açmakta ve topraklarında farklı ülkelere dair temsilcilikler bulunuyor. Erbil, Süleymaniye, Dohuk ve Halepçe eyaletlerinden oluşan bölgenin ilan edilen başkenti Kerkük olsa da bu kent Irak merkezi devletine bağlı topraklar içinde. 

Irak Kürdistanı, ham petrol ve doğal kaynaklar yönünden oldukça zengin. Verimli petrol kuyularını işleten firmalar burada emperyalizmin nasıl yatırım yaptığını gözler önüne seriyor. Bu firmalar arasında Exxon (ABD), Total (Fransa), Chevron (ABD), Talisman (Kanada), DNO (Norveç), Genel Enerji (Türkiye), Hunt Oil (ABD), Gulf Keystone (İngiltere) ve Marathon (ABD) dikkat çekmekte. Bunun dışında bölgede zengin kömür, bakır, altın, mermer ve çinko yatakları da bulunuyor.  Kürdistan Bölgesel yönetiminden çıkarılan ham petrolün bir numaralı müşterisi İsrail. İsrail’i İtalya, Fransa ve Yunanistan izliyor.

İsrail’in Kürdistan Bölgesel yönetiminin bugün hakim bulunduğu coğrafyaya ilgisi İsrail devletinin kuruluşundan da eskiye gidiyor. İsrail devletinin kuruluşundan önceki dönemde bölgedeki Arap olmayan unsurlarla yakın ilişki kurulmaya ve olası ittifaklar oluşturulmaya çalışılıyor. İsrail devletinin kurulduğu 1947 Arap-İsrail Savaşı sırasında Kürt coğrafyasındaki Yahudi Kürtler çeşitli baskılarla karşılaşınca çareyi İsrail’e göçmekte buluyor. Bugün İsrail’deki 200 bin ila 500 bin arasında olduğu tahmin edilen Kürt nüfusun kökleri bu topluluğa dayanıyor. 

1961-1970 arasındaki Irak-Kürt Savaşı veya Eylül Ayaklanması adı verilen ilk büyük savaş sırasında İsrail, 1958 yılında Haşimi Hanedanlığı devrilerek cumhuriyet ilan edilen Irak Cumhuriyeti’ne karşı savaşan Mustafa Barzani güçlerine destek vermişti. Bu ayaklanmaya Şah rejimi altındaki İran ve ABD’nin de destek verdiğini hatırlatalım. İsrail bu dönemde Peşmergelere hem silah hem de askeri eğitim vermiş, Barzani en az iki kez İsrail’i ziyaret etmişti.

Irak’ın ABD tarafından 2003 yılında işgal edilerek Saddam rejiminin devrilmesinin ardından İsrail, Kürt bölgesiyle temaslarını daha da derinleştirme kararı aldı. Irak devleti parçalandıktan sonra bölgenin “parlak günleri” başlamış oldu. 

Emperyalizmin şemsiyesi altında yetki sınırları oldukça geniş bir devletçik şeklinde inşa edilen bölgesel yönetim, askeri alanın dışında altyapı ve ekonomi alanında da oldukça büyük bir İsrail yardımı aldı. 

Bugün Kürt bölgelerinden çıkarılan ham petrolün yarısı İsrail’e satılmakta. 2005-2017 arasında bölgenin başkanı olan Mesut Barzani, İsrail ile iyi ilişkiler içinde olmalarını hep savundu. Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Irak Kürdistanı’nın bağımsız olması gerektiğini söyleyerek IKBY yönetimine övgüler düzdü. 

Bugün Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı olan Neçirvan Barzani iktidarında İsrail’le ilişkiler giderek derinleşmektedir. Irak’ta etkili olan İran İslam Devrimi Muhafızları Ordusu ve ona bağlı güçler ülkenin çeşitli bölgelerinde açıklanmayan İsrail Gizli Servisi Mossad üsleri bulunduğunu iddia etmekte. Ayrıca 2017 yılında bölgesel parlamento tarafından alınan ve Irak merkezi hükümeti tarafından tanınmayan bağımsızlık yolundaki kararı ilk destekleyen de İsrail’di.(14/10/2023)

                                                                       /././

(III) Ezeli düşmandan stratejik ortağa Mısır

Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in dış ilişkilerine odaklanacağız.

Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine odaklanacağız.

HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokca işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.

Mısır, 1800’lü yılların başından itibaren kağıt üzerinde Osmanlı toprağı olmasına rağmen Süveyş Kanalı’nın planlanması ve 1869 yılında açılmasıyla beraber emperyalist güçlerin yerleştiği, 1882 yılındaki savaşın ardındansa İngilizlerin açıkça işgal ettiği bir ülke oldu.

Resmiyette krallıkla yönetilen ülke özellikle 2. Dünya Savaşı’nın ardından monarşiye karşı duyulan rahatsızlık ve İngiliz egemenliğine karşı tepkilerin yükselmesine sahne oldu. 1952 yılında sömürgeciliğe karşı başarılı olan Mısır Devrimi’yle beraber General Muhammed Necib Cumhurbaşkanı olmuş, ülkede iktidarı Cemal Abdülnasır önderliğindeki Hür Subaylar Hareketi almıştı. 

Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun dünya çapında etkili bir eksen olduğu dönemde Nasır iktidarı sosyalizan icraatlarda bulunmuş, toprak reformuna ve kamulaştırmalara girişmiştir. Bunlardan en bilineni ve çarpıcı olanı elbette 1956 Süveyş Kanalı krizidir. Yüzbinlerce Mısırlı emekçinin kanları pahasına yapılmış olan ve emperyalist ülkelerin doğrudan kâr kapısı olarak gördükleri işletme Nasır tarafından devletleştirilince İsrail-İngiliz-Fransız birlikleri Mısır’a saldırdı. Ancak Sovyetler Birliği’nin Mısır lehine müdahale tehdidi ve ABD yönetiminin kendilerini desteklememesi üzerine İngilizler geri çekilmek zorunda kaldı. İsrail, Sina Yarımadası’nda bazı Mısır topraklarını ilhak etse de kanaldaki Mısır mülkiyeti kabul edildi. 

Bu dönemin ardından Altı Gün (1967) ve Yom Kippur (1973) savaşlarında Mısır, Suriye ile beraber İsrail’e karşı savaşmış ancak başarılı olamamıştır. 1970 yılında ölen Nasır’ın ardından iktidara gelen yardımcısı Enver Sedat yaşadığı askeri yenilginin ardından emperyalizmle uzlaşma yolunu seçer. ABD’nin arabuluculuğuyla İsrail ile Mısır arasında 1979 yılında imzalanan anlaşmayla birlikte İsrail ilk kez bir Arap devleti tarafından tanınmış olur. Sedat bu anlaşmadaki rolünün bedelini 1981 yılında suikast sonucu öldürülerek ödese de ülke emperyalizmin dümen suyuna girmiş olur.

Sedat’ın ardından gelen Hüsnü Mübarek döneminde ülke ABD’nin İsrail ile birlikte bölgedeki en önemli müttefiki haline gelir. Her yıl ortalama 1 milyar dolar askeri yardım alan Mısır ordusu doğrudan emperyalizme bağlı bir kurum haline gelir. İsrail bu bağlılıktan o kadar emindir ki Arap Baharı döneminde Mübarek’in devrildiği sırada İsrailli yetkililerin yaptıkları açıklamalar iktidara kim gelirse gelsin uluslararası anlaşma yükümlülüklerinin yerine getirileceğinden emin olduklarını gözler önüne sermiştir.

Bugün Mısır, 1979 Anlaşması’nın ardından hala Sina Yarımadası’na asker çıkarmak ve bölgede askerî harekât düzenlemek için İsrail’i bilgilendirmek durumundadır. Bu “görevini” bugün iktidardaki Sisi rejimi bile harfiyen yerine getirmektedir. 

İki ülke anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından olağanüstü hacimde bir ekonomik işbirliğine gitmiştir. Mısır, çıkardığı doğalgazı Ürdün ve İsrail’e satmakta, boru hatlarından yapılan ihracat en krizli günlerde bile aksamadan devam etmektedir. Ayrıca İsrail tarafından ABD’li firma Chevron ortaklığıyla açık denizde işletilen Doğu Akdeniz'deki Leviathan doğalgaz sahasından çıkan gaz kıyıya boru hatlarıyla sevk edildikten sonra şebekeye verilmektedir. Bu gaz daha sonra Avrupa’ya ihraç edilmek üzere Mısır limanlarına getirilmektedir. 

Bunun dışında iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi doğrudan emperyalizm tarafından desteklenmektedir. “Qualified Industral Zone” (QIZ) adıyla oluşturulan gümrüksüz serbest bölgelerde ABD’ye gümrüksüz ihraç için üretilen Mısır ürünlerine alım garantisi veren ABD, bu ürünlerde en az yüzde 10,5 İsrail katılımı olma şartını getirmiştir.

Bugün Mısır toplumunun ezici çoğunluğu İsrail’i düşman olarak tanımlasa da Mısır hükümetleri İsrail ile derin bir ekonomik-askeri işbirliği içindedir. Anlaşmalar ve görüşmelerin perde arkasında yapıldığı bu ilişki şeklinin normal seviyenin ötesine geçip müttefiklik aşamasına geçtiği rahatlıkla söylenebilir. Bunun da ötesinde Mısır hükümetleri, bugün emperyalizmin Filistin ve Ürdün başta olmak üzere bölgedeki anlaşmazlıklar konusunda dayattığı siyasetin uygulayıcısı ve zorlayıcısı konumunda yer alabilmektedir. 2020 yılında Donald Trump döneminde imzalanan ve Mısırlı danışmanların ikna görevi yaptığı Abraham Anlaşmasının Arap ülkelerini (Fas, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan) İsrail ile ilişkilerini karşılık beklemeden normalleştirmeye zorlamakta olduğunu hatırlatmış olalım.(15/10/2023)

OGÜN ERATALAY / soL- Analiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder