Ogün Samast'ın tahliyesi | Pakrat Estukyan: MHP'de parlayabilecek nur topu gibi bir faşistimiz oldu (İbrahim IRMAK-EVRENSEL)
Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın tahliyesini değerlendiren Agos Gazetesi Editörü Pakrat Estukyan, “MHP saflarında yıldız olarak parlayabilecek nur topu gibi bir faşistimiz olmuştur” dedi.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i 19 Ocak 2007’de gazete önünde düzenlediği silahlı saldırıda katleden tetikçi Ogün Samast, 16 yıl 10 aylık tutukluluğunun ardından Bolu F Tipi Cezaevi idaresi tarafından “iyi halli” olduğu gerekçesiyle tahliye edildi.
Karar, cezaevinde tutulan siyasi ve hasta tutsaklara yönelik infaz uygulamalarındaki ayrımcılığı bir kez daha gündeme getirirken insan hakları savunucuları başta olmak üzere toplumun birçok kesiminde de tepkiyle karşılandı.
Hrant Dink’in yakın arkadaşlarından Agos Gazetesi editörü ve yazarı Pakrat Estukyan, Samast’ın tahliyesine dair açıklamalarda bulundu. Ogün Samast’ın iktidar tarafından başından itibaren “makbul vatandaş” olarak görüldüğüne dikkat çeken Estukyan, tahliye kararının bu yönüyle sürpriz olmadığına işaret etti.
Estukyan, “Bu tahliye durumunu çok olağan ve doğal değerlendiriyorum. Öyle ki doğal ki Samast bugünkü siyasi iktidar için makbul bir vatandaştı. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse adeta ‘kader kurbanıydı.’ Ki bundan dolayı cezaevinde de iyi şartlarda kaldı ve evlendi de cezaevindeyken. Kilo aldı, kariyer yaptı kendi hayatı içerisinde. Şimdi de tahliye oldu” dedi.
"BİZİM İÇİN UCUZ BİR KATİL, BİRİLERİ İÇİN MİLLİ KAHRAMAN"
Estukyan, “Bu karar Ermeniler açısından hiç şaşırtıcı bir tablo değildir. Bu ülkede biz Ermenilere karşı üretilen nefret söylemlerini, Ermeni halkının bütünüyle şeytanlaştırılmaya çalışıldığını biliyoruz. Dolayısıyla buradan Ermenilerin alacağı mesaj malumunun ilamıdır bir anlamda. Ogün Samast bizim açımızdan ucuz bir katil ama önemli bir kesim içinse bayrakla poz veren, bayrağa sevdalı milliyetçi, heyecanlı bir milli kahraman. Hatırlayalım cinayetten sonra tribünler dolusu insan, hepimiz Ogün Samast’ız diye sloganlar attı bu memlekette. Bu zihniyetin milli kahramanları ve kahraman anlayışı, ensesinden ateş eden, uykusunda baltayla parçalayan cinayetlerle ortaya çıkıyor” diye konuştu.
"ÖLDÜR DİYENLER YARGILANMADI"
“Hrant Dink Davası boyunca sürekli tekrarladığımız, ‘Öldür diyenler yargılansın’ talebimiz vardı. Bununla kastettiğimiz şey bu cinayetin azmettiricileriydi. Ancak o kadrolar asla ortaya çıkarılmadı ve yargılanmadı” diyen Estukyan, şöyle devam etti:
“Hatırlayalım yargılama sürecinde Dink ailesinin, avukatlarının yargılamayı genişletme, soruşturmayı derinleştirme anlamında ki bütün talepleri sistematik olarak reddedildi. Bu açıdan Türkiye’de yargı bugün değil çok uzun yıllardan beri siyasallaşmış bir yapıdadır. Yargı kararlarında uluslararası hukuk anlayışının gerekleri doğrultusunda hareket edilmiyor. Tam tersine kendilerince milli, devleti koruyan saiklerle hareket ediliyor. Dink cinayetinden sonrada hep o anlayış doğrultusunda gidildi.”
"NUR TOPU GİBİ YENİ BİR FAŞİSTİMİZ ÖNDERİMİZ DOĞABİLİR"
Estukyan, Samast’ın tahliyesinin beraberinde doğuracağa sonuçlar ve tehlikelere işaret ederek, sözlerini şöyle noktaladı: “Vatana millete memlekete hayırlı olsun. Nur topu gibi yeni bir faşist önderimiz doğabilir. Eğer bunu iyi değerlendirebilirse yarın öbür gün kariyerini tamamlamış iş adamı olarak piyasaya çıkacak, kartvizitiyle haraç toplayabilecek, MHP saflarında bir yıldız olarak parlayabilecek nur topu gibi bir faşistimiz olmuştur.”
/././
Samast'ın tahliyesi, 'adil yargı' mücadelesine cepheden bir meydan okumadır! (İhsan Çaralan)
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i 19 Ocak 2007’de katleden tetikçi Ogün Samast, Bolu F Tipi Cezaevi idaresi tarafından “iyi halli” olduğu gerekçesiyle 15 Kasım 2023 günü akşam saatlerinde tahliye edildi.
Hrant Dink’i katletmesinin ertesi günü (20 Ocak 2007) Samsun’da yakalanan Samast’a götürüldüğü polis merkezinde bir tarafında jandarma öteki tarafında emniyet (istihbarat) yetkilileriyle bayrak önünde, sırtı sıvazlanarak, poz verdirildi. Ve bu sahneler kamuoyuna servis edildi.
Samast’a, “Aslanım benim, güzel poz ver. Aferin oğlum…” övgüleri eşliğinde poz verdirenlerin onu gençliğe “beyaz bereli genç bir kahraman”, bir “gençlik idolü” olarak sunmasıyla başlayan özel muamele, yargılanması sürecinde ve cezaevinde de sürmüştür.
Her taşın altında “örgüt”, “terörist” arayan savcılar ve mahkeme önce -Ogün Samast’ın Trabzon’da kontrgerillanın uzantıları olduğu açıkça bilinen bir çevre içinde eğitilip kendisine Trabzon istihbaratıyla bağlantılı kişilerin silah verip Hrant Dink’in öldürülmesi için göndermesi çok açık olduğu halde- bu gerçeği görmek istememiştir.
Samast, hiçbir örgüt bağlantısı içinde olmayan ve tamamen kendi iradesiyle Hrant Dink’i “Vatan haini olarak gördüğü için” öldüren “bağımsız bir kişi” olarak yargılanmış, kendisine 22 yıl 10 ay hapis cezası verilmiştir. Daha sonra “örgüt üyeliği”nden verilen ceza ise Yargıtay tarafından ‘zaman aşımı’ndan düşürülmüştür.
Cezaevinde de bir gardiyanın boğazına bıçak dayadığı için yargılanıp 5 yıl 1 ay ceza aldığı halde Samast, “İyi halli olduğu” gerekçesiyle tahliye edilmiştir!
Samast’ın salıverilmesi sonrasında tepkisini dile getiren Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, “Hrant’ın katili olduğu söylenen kişiyi serbest bıraktılar. Bir kez daha adaletsizliği yüzümüze çarpıp, yasın en ağır günlerine geri yolladılar bizi. Biz zaten yıllardır katillerle aynı havayı soluyoruz… Bir gün bile ceza almamış katillerin arasına karıştı gitti bir tetikçi daha” diyerek ifade etti!
Artık Ogün Samast, onu daha çocukluk günlerinden itibaren yetiştirip Hrant Dink’i öldürmek için eline silah verip İstanbul’a gönderenlerin, mahkemelerde ve cezaevinde koruyup kollayanların kucağında!
Samast’ın bundan sonra 16 yıl 10 ay cezaevinde yatmış kıdemli bir “militan” olarak nasıl bir rol üstleneceğini de çok geçmeden öğreneceğiz.
‘BİZ BİTTİ DEMEDEN BU DAVA BİTMEZ’: ÇÜNKÜ…
Yandaş medyanın avukatları, gazetecileri, siyaset bilimcileri… Ogün Samast’ın cezaevinden çıkarılıp ortalığa salıverilmesinin “hukuki” kuralara uygun olduğunu gösterebilmek için bin dereden su getiriyorlar.
Öte yandan Hrant Dink’in katledilmesi sonrasında yargıdan adil bir karar çıkması için mücadele edip Samast’ın arkasındaki teşvikçilerin, onu katil yapan stratejinin sahiplerinin yargı önüne çıkarılması içini yıllardır iğneyle kuyu kazmak zorunda kalan ilerici-demokrat güçler de elbette bir katilin sırdan bir “kader mahkumu” gibi “iyi halli” denerek ortalığa salıverilmesini de kabul etmiyorlar, etmeyecekler de!
Bu yüzden de “Biz bitti demeden bu dava bitmez” diyerek “adalet arayışı” mücadelesini sürdürme karalılıklarını ifade ediyorlar.
Ve elbette ki kamuoyu vicdanı;
- * Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş AİHM; Can Atalay AYM’nin “hak ihlali” kararına karşın cezaevinde tutulmaya devam edilirken,
- * Gezi tutukluları tamamen afaki iddialarla cezaevine atılmışken,
- * Onlarca gazeteci sadece haber yaptıkları için cezaevindeyken,
- * Binlerce Kürt siyasetçi, seçilmiş belediye başkanı ve yöneticileri yıllardır cezaevlerindeyken,
- * Çok sayıda aydın, demokrat, akademisyen, kültür insanı, binlerce yurttaş, konuştuklarından, yazdıklarından, attıkları tweetlerden… dolayı mahkemelere sürüklenirken
Ülkede infial uyandıran bir cinayetin katil olan Samast’ın salıverilmesini kabul etmeyecektir!
SAMAST NEDEN ŞİMDİ TAHLİYE EDİLDİ?
Samast’ı tahliye edenler ve onların her köşedeki sözcüleri, aslında Samast’ın üç yıl önce “denetimli serbestlik hakkı”nı kazandığını ama üç yıldır başvurularının reddedildiğine özellikle vurgu yapıyorlar. Bu da “Ogün Samast neden şimdi tahliye edildi?” sorusunu akla getiriyor.
Bu soruya “infaz yasası”na değil ama içinden geçilen dönemin özelliklerine dikkat çekerek yanıt vermek daha gerçekçi olacaktır.
Çünkü, epeyce bir zamandan beri ülkemizde mahkeme kararları hukuki gerekçelerle değil tamamen siyasi, siyasi iktidarın amaç ve hedefleriyle bağlantılı şekilde, verilmektedir.
Nitekim günümüzde tek adam iktidarı ekonomiden siyasete, eğitimden sosyal güvenliğe her alanda hedeflerini yerel seçimleri kazanarak, sermaye muhalefetinin tabutuna son çiviyi çakma amacına bağlamış bulunmaktadır.
Bunu için de;
- 1) Ekonomideki, iç ve dış politikadaki, şehircilik ve belediye hizmetlerindeki başarısızlıklarını tartıştırmak yerine; soyut yasa-anayasa tartışmalarını -ve tabii medya ve devlet gücünün yanı sıra yerellerde en gerici güçleri de bu doğrultuda seferber ederek- kullanmaya amaçlamaktadır.
- 2) Yerel seçime “tek adam rejiminin anayasasını” yapma tartışmasıyla gitmeyi amaçlayan iktidar, Samast’ın tahliyesi etrafında gündeme gelen “infaz yasası”nı da bu amaçla kullanmak istiyor görünmektedir. Nitekim AKP’li Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, “Bütün bunlar bizim yargı sistemimiz içerisinde yeniden gözden geçirilmesi gereken hususlar olduğunu ortaya koyuyor” şeklindeki sözleri bu tartışmayı da “sistemin anayasası” tartışmalarına bağlayacağı anlaşılmaktadır.
- 3) Cemaat ve tarikatlar başta olmak üzere; ırkçı, şoven, milliyetçi odaklarla, “Bakın; Ayasofya’yı yeniden cami yaptık. İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık. Sivas Katliamı’nın sorumlularını ve Hizbullahçı canileri ‘zaman aşımı’ ve ‘yaşlılıkları’ nedeniyle salıverdik. Şimdi de Ogün Samast’ı aranıza gönderiyoruz” diyerek yerellerdeki en gerici kontra güçlerle ittifaklarını güçlendirme adımını atmayı amaçlamaktadır.
Çünkü yerel seçimlerde, yerellerdeki bu en gerici odaklar genel seçimlere göre çok daha etkili olacaktır.
Başa dönersek kısacası Samast’ın salıverilmesi herhangi bir kişinin infaz yasasının şöyle ya da böyle yorumlanarak salıverilmesi ötesinde ülkedeki adalet arayışına, kamuoyu vicdanında büyük rahatsızlık yaratan yargıdaki yasa ve hukuk tanımazlıklara karşı mücadeleye cepheden bir meydan okumadır.
Tüm bu adımalar tek adam rejiminin hesaplarıdır. Ama ülkemizin demokrasi güçleri, olup biteni doğru teşhir edip; halkın talepleri etrafındaki mücadelesinde üstlerine düşeni yaptıkları ölçüde iktidarın hesaplarının akamete uğraması, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olması” hiç de olanaksız değildir.
/././
Kaz Dağı’ndaki muhtarların tercihi ne olacak? (Özer Akdemir)
Lâpseki’nin Şahinli köyü kahvesinde Lâpseki Çevre Derneği Yöneticisi Ahmet Pınar ile konuşuyoruz. Geleli 10 dakika olmuş, bir çay içimi soluklanmış, kamera ve mikrofonumuzu hazırlayıp çekimlere başlamıştık. Etrafımızda oturan köylüler merakla çekimleri izliyordu. Köylülerden birkaçı ise söyleşi yapmak üzere sırasını bekliyordu.
Çanakkale Belediye Meclis Üyesi, Harita Mühendisi Gülay Güney, Kazdağı Ekoloji Platformundan Emekli Öğretmen Reyhan Erdem, son aylarda Çepeçevre Yaşam programımızın çekimlerini birlikte yaptığımız yapan eşim Ayşe Nur Akdemir’le birlikte sabah erken saatte Çanakkale’de buluşup yola çıkmıştık. Lâpseki Çevre Derneği Yöneticisi Ahmet Bey’i kendi aracıyla bizden önce Şahinli’ye gelmiş, kahvede bizi bekliyor bulduk.
KÜLHANBEYİ Mİ MUHTAR MI?
Ahmet Bey’le sohbetimize henüz başlamıştık ki üzerinde TÜMAD yazan fosfor yeşili yelek giymiş genç bir adam geldi kahveye. Şöyle göz ucuyla bize bakıp bir iki dakika kadar ayakta konuşmaları dinledi. Bir yandan Ahmet Bey’e mikrofon tutarken, diğer yandan bu adamı izliyordum ben de. Şirket görevlilerinin bu tür çekimlerden hiç hoşlanmadığını, ortamı provoke etmek için her an bir şeyler yapabileceğini onca yılın deneyiminden öğrenmiştik.
Düşündüğüm gibi de oldu. TÜMAD yelekli adamın telefonu ile birilerini aramak için kahveden uzaklaşmasından birkaç dakika sonra siyah şapka ve kabanlı, karanlık suratlı bir adam “Ne oluyor burada, ben muhtarım” diyerek tam çekimin ortasına daldı. Sigaranın sararttığı dişlerini sıkarak tısslar gibi konuşan adam, “Çekime müdahele etmeyin, gel şöyle ben anlatayım ne olduğunu” diyen Reyhan Hanım’ı “Sen kimsin de beni ayağına çağırıyorsun. Hadi tasınızı tarağınızı toplayıp gidin” diye tersledi. Çevre derneğinden Ahmet Bey’e “Sen kimsin de burada konuşuyorsun” diye posta koymayı ihmal etmeyen külhanbeyi muhtar “Kimden izin aldın burada çekim yapmak için” diyerek benim de üstüme yürüdü. Araya girip muhtarı uzaklaştırmaya çalışan Gülay Hanım ise az daha öfkeden gözlerinden kıvılcımlar çıkan muhtarın fiziki müdahalesine maruz kalacaktı.
“Gerginliğe gerek yok. Sakin olun. Biz gazeteciyiz ve kamuya açık bir alanda çekim yapmak için izin almak zorunda değiliz. Lütfen işimize engel olmayın” sözlerim ikide bir dişlerini sıkarak “Beni germeyin” diyen adamı daha da gerdi! Kameraya müdahale ederek kapattırmak istedi.
YARALAYAN SUSKUNLUK
Muhtar tehditler eşliğinde ortada tepinirken bir köylü de “muhtar haklı” diye ona destek veriyordu. Bizim köye geleceğimizi bilen ve söyleşi yapma teklifimizi kabul eden köylüler ise bir anda ortadan sıvışmışlardı.
Olayın daha fazla büyümemesi için çekimi başka bir yerde yapmak üzere ekipmanlarımızı toplayıp köyden ayrıldık. Biz uzaklaşırken kahvedeki köylülerin çoğu mahcup bir şekilde kafalarını öne eğmiş, susmuşlardı. Bizi en çok yaralayan da bu suskunluk oldu...
Daha sonra adının Ahmet Emin Efeoğlu olduğunu öğrendiğimiz muhtarı biraz araştırdığımızda altın madenini öven birçok demeciyle karşılaştık. Muhtar her fırsatta madeni “İş sahası açıldı, kaldırım taşı döşediler, fırın açtılar, su getirdiler” gibi sözlerle övmüştü yerel basına. Muhtarlıktan çok madenin sözcülüğü ve bekçiliğine soyunan bu adamla birlikte olan biteni sessizce izleyen köylüleri gerimizde bırakıp çekimlerimize devam etmek için köyün dibindeki altın madeni ocağına gittik.
BAŞKASININ YERİNE UTANMAK!
Zümrüt gibi ormanları kemirerek Biga’ya doğru genişleyen madenin yol açtığı doğa katliamını gördüğümüzde benim içimden geçen duygu utanç oldu! Biraz önce, maden karşıtı sözler edilebilir diye köyündeki program çekimini tehditler eşliğinde engelleyen muhtarın yerine utandım!
Dumanlı Dağı’nın eteklerindeki bu gözden ırak maden işletmesi, satın aldığı iş birlikçilerin de yardımıyla tam bir doğa katliamı yaparken, görünen o ki yüz binlerce ağacı ve Türkiye’nin en verimli orman ekosistemlerinden birini yok etmiş.
Lâpseki Biga arasında artık tek tük aracın geçtiği eski Bursa kara yolunun batı yönünde kilometrelerce uzayan bu maden işletmesi, yeni yapılan Çanakkale Boğaz Köprüsü manzaralı. Yol boyunca on binlerce ağacın kesilip istiflendiğini görmek, madenin yeni kapasite artışı planlarının da olduğu bir ortamda bu ağaçların maden için kesildiği şüphelerini de destekliyor.
Şirket 34 hektarlık orman alanını yutmakla kalmamış, önümüzdeki on yıl içerisinde 429 hektarlık bir alana yayılmak için de projesini genişletmiş. Yani, şu anki doğa katliamının 13 katı kadar daha ormanlık bir alan yok edilecek!
Kaz Dağı ekosisteminin bir parçası olan Dumanlı Dağ eğer durdurulamazsa çok yakında duman olacak!.. Yöre köylüleri ve Çanakkalelilerle birlikte tüm ülke ayağa kalkıp bu vahşete dur demezse türü tükenme tehdidi altındaki boz ayının, onlarca endemik bitkinin, kızıl şahinin, ala geyiğin, karacanın, püren balının ve ormanın kuytuluklarından süzülüp gelen yarpuz kokulu suların günleri sayılı ne yazık ki!
***
KÖYLÜLER: MADENCİLER MUHTARLARI SATIN ALIYOR
Son bir haftadır Çanakkale, Kaz Dağı yöresinde 15’e yakın köyü dolaştık program çekimleri için. Bu köylerin büyük bir çoğunluğu, muhtarların şirketler tarafından satın alındığından şikayet etti. Şahinli köyü muhtarının madene söz söyletmemek için kabadayılığa soyunması, Ayvacık’ın Kısacak köyündeki altın madeni ÇED toplantısına şirketi savunmak için getirildiği söylenen üç köyün muhtarının halkın tepkisinden korkarak konuşamaması, Cengiz Holdingin Bayramiç yakınındaki altın madeni çevresinde bulunan 12 köyün muhtarlarını Antalya’ya tatile götürdüğü, yine Mazıdağ’daki maden tesislerini ziyaret adı altında Mardin tatili yaptırdığı iddiaları muhtarların kendilerini halkın-köylünün temsilcisi değil şirketleşen devletin memuru gibi gördüklerinin ve şirketlere gönüllü-gönülsüz boyun eğdiklerinin örneklerinden sadece birkaçı.
CENGİZ’DEN MUHTARLARA BEŞ YILDIZLI TATİL KIYAĞI
Cengiz Holding'in Antalya’da beş yıldızlı otele tatile götürdüğü ileri sürülen köy muhtarları arasında Muratlar, Halilağa, Yanıklar, Aşağı Şevik, Yukarı Şevik, Köylü köylerinin muhtarları olduğu ileri sürülüyor. Bu muhtarlardan bazıları otel sefalarını facebook sayfalarından bile paylaşacak kadar pervasızlar!
Gün olur devran döner. Bugün halkını, doğasını, çocuklarının geleceğini üç kuruş uğruna sermayenin yağma sofrasına meze yapan kişiler elbet bu halk ve doğa düşmanlıklarının hesabını, gerçek hukukun ve demokrasinin olduğu günlerde verirler, verecekler!
Kaz Dağı’nın muhtarları; tarih sizleri ya maden talanının önünü açan rüşvetçiler ya da onurlarıyla, halkının, çocuklarının geleceğinin yanında durdular, tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi topraklarının işgaline direndiler diye yazacak. Tercih sizin! Kaz Dağı’ndaki tüm canlıların ve yoksul köylünün elleri yakanızda bunu da iyi bilin!..
(derleyen: mstfkrc)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder