Cebeci'de ülkücü faşistlerden TKP üyelerine saldırı (soL)
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde 25-30 kişilik faşist bir grup pusu kurarak, sınavdan çıkan TKP üyesi öğrencilere saldırdı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yerleşkesinde Ülkü Ocakları üyesi olduğu bilinen faşist bir grup sınavdan çıkan TKP'li öğrencilere saldırdı. Saldırıda iki TKP üyesi hafif yaralanırken okul çevresinde bulunan yurttaşlar yaşanan saldırıya tepki gösterdi.
Geçtiğimiz hafta Perşembe günü de aynı fakültede faşistler tarafından benzer bir saldırı girişimi olmuş ancak bu girişim TKP üyeleri tarafından püskürtülmüştü.
Bugün yaşanan saldırıda 25-30 kişilik faşist bir grubun pusu kurarak sınavından çıkan TKP üyesi öğrencilere saldırdığı belirtiliyor.
TKG'den saldırıya ilişkin açıklama
Saldırı sonrası Türkiye Komünist Gençliği tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Ülkemizin eşit, özgür ve bağımsız geleceği için kampüs kampüs çalışmalarına devam eden arkadaşlarımıza faşist bir çete tarafından kısa süre içinde ikinci bir saldırı gerçekleştirildi.
KYK yurtlarında asansör cinayetleriyle arkadaşlarımız hayatını kaybederken, yurtlarda sıra arkadaşlarımız yaşamlarına son verirken bu çetenin saldırılarının tek nedeni bu öğrenci ve halk düşmanı düzene karşı verilen mücadeleyi durdurma çabasıdır.
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’ndeki saldırıyı gerçekleştiren faşist çeteleri uyarıyoruz!
Ne sevgili ülkemizi ne de okulumuzu faşistlere, gericilere ve işbirlikçilere teslim etmeyeceğiz!"
/././
Krizin gerçek göstergesi: '40 yıllık ayakkabıcıyım, böyle tamir talebi görmedim' (Özkan Öztaş-soL/Özel)
Hayat pahalılığı emekçilerin kışlık bot almasının önünde en büyük engel. Binlerce liralık ayakkabıları alamayan yurttaşlar, çareyi ikinci el ayakkabı alıp bunları tamir ettirmekte arıyor.Havaların soğumasıyla beraber kışlık ayakkabı ihtiyacı da kendini iyiden iyiye hissettiyor. Ancak kışlık ayakkabı ve botların fiyatları el yakıyor. En ucuzu 1500 liradan başlıyor, ortalama fiyatlar 4-5 bin liraya kadar ulaşıyor. Haliyle yurttaşlar çareyi eski ayakkabılarını tamir ettirmekte ve ikinci el ayakkabı almakta arıyor. Ayakkabı tamircileri, son zamanlarda taleplere yetişemediklerini ve 10-15 gün sonrasına randevu vermek zorunda kaldıklarını ifade ediyor.
Ergül Usta, ayakkabı tamircisi. Ergül Usta 30 yıldır Ankara'da bu işi yapıyor. "İmalattan geldim ben. 10 yıl da imalat geçmişim var. Şartlar imkan vermedi, tamirciliğe geçtim. Bu meslekte 40. yılım" diyor, "40 yıldır böyle bir durumla karşılaşmadım. Hem biz talebe yetişemiyoruz hem de elde avuçta doğru düzgün bir kazanç yok. Hiçbir şeyin değeri kalmamış."
'Tamir için randevulu sisteme geçtik'
Ergül Usta, talebe yetişmek için artık randevu verdiklerini ve zaman zaman 10-15 gün sonrasına ürünleri yetiştirebildiklerini ifade ediyor. Ustaya göre her kış ayında benzer durumu yaşıyorlar, ancak pandemi döneminden sonra durum daha farklı bir hal aldı: "Eskiden de yoğunluk olurdu ama bu biraz daha farklı. Artık talebe yetişmek mümkün değil neredeyse. İnsanlar ayakkabı alamıyor. Bot alamıyor. Dolayısıyla da eskilerini getirip tamir ettirmeyi tercih ediyorlar. Belki eskiden yüzüne bakmayacakları ayakkabıları, eskidi diye değişecekleri ürünlerini bize getiriyorlar. Kimi zaman yeniden kalıba sokup şekil veriyoruz, kimi zaman fermuarını, bağcığını değiştirip sökük yerlerini tamir ediyoruz. 'Bu mevsimi de atlatalım gerisine bakarız' diye düşünüyor herkes."
Ergül Usta 40 yıldır meslekte. Hem ayakkabı tamircilerinin hem de müşterilerinin en zor dönemden geçtiğini söylüyor. Yurttaşlar satın alacak ayakkabı bulamıyor, tamircilere talep artıyor. Ancak bu, ayakkabı tamircilerinin geçinmesine de yetmiyor.'İkinci el ayakkabılar satın alıyor, getirip bizde tamir ettiriyorlar'
Yurttaşların artık ikinci el pazarlarından aldıkları ayakkabıları tamir ettirerek idare etmek zorunda kaldığını ifade eden Ergül Usta, "Mesela bu Ulus'ta, Denizciler Caddesi, İtfaiye Meydanı civarında kurulan eskici pazarlarından ayakkabı alıp bana getirenlere denk geliyorum. İnsanlar geçinmek için, pahalılıkla baş etmek için bunları yapmak zorunda kalıyor" diyor.
'Çok yoğunuz ama elde avuçta bir şey kalmıyor'
Meslekte yaşadıkları sorunlara da değinen Ergül Usta, "Eskiden bu tür mesleklere az çok rağbet olurdu. Ama artık gençler de ilgi göstermiyor bu işlere. Belki de bu sektörün son temsilcileri biz olacağız, bilemiyorum. Mesela siz hiç genç bir ayakkabı tamircisi gördünüz mü? Ben denk gelmedim, varsa da istisnadır. Şimdi burada sabah sekizde açıyorum dükkanı, akşam sekize kadar. Bitmiyor iş. Elde ne var diye sorarsan bir asgari ücret kalıyor ya da kalmıyor. Her şey bizim için de ateş pahası. Emekli de olamadık. Hâlâ gün sayıyoruz. Sorsan esnafız ama halimiz perişan. Ayakkabısını tamire getiren insanlarla aynı hayatı yaşıyoruz, aynı sorunlarla muhatabız. Eskiden iyi kötü bir orta direk var derlerdi. Şimdi o da kalmadı. Herkesin hali perişan" diyor.
Ayakkabı alamayan emekçileri havanın soğumasıyla başka sorunlar da bekliyor. Isınma giderleri, faturalar ve artan hayat pahalılığı emekçilerin gündeminde birinci sırada yer alıyor.
/././
Havalar soğudu, evsiz yurttaşlar çareyi tren garına sığınmakta buldu (YEKTA ARMANC HATİPOĞLU - İSMAİL BURAK DÜZER / SOL-Özel)
Geçim sıkıntısı çekenler çareyi kışı sıcak yerde geçirecekleri mekanlar aramakta buluyor. Gar esnafı bu kış geçen senelere kıyasla daha çok insanın buraları tercih ettiğini söylüyor.
Eskişehir kış aylarının çetin geçtiği şehirlerimizden. Ülke genelinde etkili olan soğuk havaların fazlasıyla hissedildiği şehirde tren garı gibi kapalı ve toplu mekanlarda sabahlayan yurttaşların sayısında artış gözlemleniyor.
Tren garında sabahlayan yurttaşlar ile garda çalışan esnaf bu süreci soL'a değerlendirdi.
‘Kışın ortasında evimden atıldım’
Erkan, iki yıldır evsiz olduğunu söylüyor. Bundan iki yıl önce kış mevsiminde evden atıldığını söyleyen Erkan engel durumundan dolayı malulen emekli edildiği için devletin kendisine herhangi bir yardım yapmadığını belirtiyor. Devletin kendisine sadece engel durumundan dolayı trenlerde ücretsiz ulaşım hakkı verdiğini söyleyen Erkan bu hakkı “kalacak daha güzel bir gar bulmak için” kullanabildiğini söylüyor.
Gar esnafı geçmiş yıllara kıyasla daha fazla insanın geceyi geçirmek için buraları tercih ettiğini belirtiyor. Bir yandan güvenliklerin kötü muamelesi bir yandan da gidecek yeri olmayan yurttaşlar. Sürecin her iki tarafı da bu sorunlara kalıcı çözüm arıyor.'Ev sahibi çık dedi. Yapacak bir şeyim yoktu. Çıkmak zorunda kaldım'
Erkan'ın hikayesi şöyle:
“İki sene önce, tam bu mevsimlerde evimden kovuldum; kış kıyamet zamanlar. Ev sahibi ‘Çık.’ dedi. Yapacak bir şey yok çıktım ben de. İşte o zamandan beri bu haldeyim. Buraya, Eskişehir’e gelmeden önce Ankara’daydım. AŞTİ’de falan kalmayı denedim ama kovdu güvenlikler. Doğma büyüme oralıyım zaten, biliyorum Ankara’yı. İzmir’de ablam var. Onun yanında kalmayı da denedim ama bana kapısını açmıyor. Urla Devlet Hastanesi’nde de kalmışlığım var bir süre. Böyle sürünüyorum sağda solda. Bayağı denedim belediyelerin bu bizim gibi insanlar için açtığı evlere girmeyi. Sırf adıma maaş yatıyor diye kabul etmediler. Güç bela Ankara’da girdim birine, üstünden zaman geçince çıkardılar oradan da.
Ben bir zamanlar Ankara’dayken AKP İl Başkanlığı’na gidip geliyordum, onları destekliyordum da bana iş bulurlar umuduyla. Ama boş, olmadı öyle bir şey.
Devletin bir desteği oluyor mu diye sorarsan olmuyor. Bu trenlere bedava biniyoruz işte, kalacak daha güzel bir yer bulmak için kullanıyoruz onu da. Bir oradayız bir burada. Sekiz aydır Eskişehir’deyim. Buranın garı daha sakin, daha rahatım burada.
Özellikle geceleri dışarısı çok tehlikeli. Eskişehir pek öyle değil ama Ankara çok kötüydü bu konuda. Biz de mecbur içiyoruz birkaç tane, öyle çıkıyoruz dışarı. Ayık çıkılmaz, kaldıramaz insan bu hayatı.”
Kadir’in durumu ise aşağı yukarı Erkan’la aynı. Kadir de engelli raporundan dolayı ücretsiz tren seyahati hakkı aldığını, bu hakkı “daha iyi bir garda kalmak için kullandığını” söylüyor. Bu mevsimde Eskişehir taraflarının soğuk olduğunu söyleyen Kadir yakın zamanda daha sıcak bir yere gideceğini söylüyor. Bir yerlerden para bulduğu durumlarda ancak bir geceliğine otelde kaldığını ve o zaman yıkandığını söyleyen Kadir, devletten herhangi bir destek almadığını söylüyor.
‘Bu sene daha çok arttı burada yatanların sayısı’
Çağlar 2018’den beri Eskişehir Garı’nda çalıştığını söylüyor. Bu sene garda kalanların sayısının geçen senelere oranla arttığını belirten Çağlar bunun nedenini temel olarak alım gücünün her geçen sene daha da azalmasına bağlıyor.
Çağlar evsiz yurttaşların garda yaşadığı durumla ilgili yaptığı gözlemleri şöyle aktardı:
“2018’den beri, gece gündüz buradayım. Geçen senelere göre burada kalan insanlar arttı. Bunun bir nedeni de buradaki güvenliklerin uzun süre bu insanları kovamaması herhalde, Valilik kararı var diye biliyoruz. Ama artık çok sert bir güvenlik var, bu adam yolcu olmayanları yavaş yavaş atmaya başladı. Kendi inisiyatifi midir yoksa genel bir karar mıdır onu bilemem. Üç haftadır böyle artık, sıkılaştı burası bu konuda. Burada kalanlar arasında kavgalar da oluyor, yolcular rahatsız oluyor haliyle.
Burada kalan pek çok kişinin engelli kartı oluyor. Bunlara tren bileti ücretsiz. Şehir şehir dolaşıyorlar. Mesela buradan en uzak Manisa’ya, İzmir’e buluyorlar bilet oraya gidiyorlar. Oradan başka yerlere gidiyorlar. Sürekli trende geçiyor hayatları. Bütün zamanlarını trende geçiriyorlar.
Biz simit, poğaça, çay veriyoruz burada. Mutlaka gittikleri diğer yerlerde de vardır böyle karınlarını doyurdukları yerler. Onlar istemeye çekiniyorlar, genelde biz veriyoruz. Mecbur yani, onlar da insan. Yarın öbür gün aynısı bizim başımıza da gelebilir.
Ben birkaç sefer yetkililerin burada kalan insanların barınmasına, ihtiyaçlarına yardımcı olmak için geldiğine şahit oldum. Ama her zaman olmuyor tabi.
Alım gücü düştüğü için, ekonomi her geçen gün daha da kötüye gittiği için insanlar daha çok yöneliyor buralara. Ev kiraları arttı mesela. Adam çalışsa da burada yatıyor. Geçinemiyor çünkü. Havalar soğudu artık daha çok hissediliyor, görülüyor kaldıkları.”
Kalacak yeri olmayanlar ya da geçim sıkıntısı çekenler artık çareyi kışı sıcak yerde geçirecekleri mekanlar aramakta buluyor. Gar esnafı da kış geçtiğimiz senelere kıyasla artık daha çok insanın buraları tercih ettiğini söylüyor. Tren garlarında sabahlayan yurttaşlar ise kalıcı çözümler arıyor.
/././
Akbelen'de dinamit sesleri: Ormanda maden çalışmaları başladı (soL)
Ağaçların kesildiği Akbelen’de şirket, maden çalışmalarına başladı. Bir haftadır devam eden çalışmalarda günde 10 dinamit patlatması yapılıyor.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy'de bulunan Akbelen Ormanı'nda, köylülerin ve çevre örgütlerinin mücadelesine rağmen 24 Temmuz’da başlayan ağaç kesimlerinden sonra maden çalışmaları başladı.
İkizköy Çevre Komitesi, bugün yayımladığı ve “Acil dayanışma çağrısı” notuyla duyurduğu açıklamasında, Akbelen Ormanı’nda bir haftadır dinamit patlatıldığını duyurdu.
Zeytin kanunu çiğneniyor
ANKA'ya konuşan İkizköylü Nejla Işık, dinamitlerin patlatıldığını belirterek, “Burnumuzun dibinde dinamit patlatılıyor. 5-6 kez patlatıldı, bir haftadır bu şekilde. Zeytin Kanunu’na göre 3 kilometre yakınında toz çıkaramaz deniliyor. Nerede kaldı Zeytin Kanunu nerede kaldı 3 kilometre. 500 metre yok burada patlattıkları yer" diye tepki gösterdi.
Köylüler, çalışma yapılan maden ocağının yakınında 45 bine yakın zeytin ağacının olduğuna işaret ediyor. Zeytinliklerle ilgili yönetmelikteki “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” hükmüne dikkat çeken köylüler, maden ocağı için dinamitle yapılan çalışmaları görüntüledi.
'Akbelen’den vazgeçmedik'
İkizköy Çevre Komitesi’nden yapılan açıklamadaysa ''En kısa zamanda buna yönelik eylemliliklerimiz olacak. Gözünüz, kulağınız biz İkizköylülerde olsun. Herkesi, bugüne kadar Akbelen'e sahip çıkan tüm yurttaşları dayanışmaya çağırıyoruz. Bizler Akbelen'den vazgeçmedik. Biz bitti demeden bu dava bitmez'' denildi.
/././
Jacques Prévert’den asalaklara: İnsanoğlu güler/ Burjuvazi pis pis sırıtır (EVİN NAGEHAN-soL/GÖRÜŞ)
Rahmi Koç’un kişisel servetinin değeri, Forbes dergisinin verilerine göre 2 milyar 700 milyon dolar. Geçen seneki servetinin neredeyse iki katı. Diğer Koç ailesi üyelerinin servetleri ayrı...
Vehbi Koç 12 Eylül askeri rejimini mektubuyla selamlamış, darbeci general Kenan Evren’e ‘Emrinize amadeyim’ demişti. 1960’larda başlayan işçi sınıfı hareketinin yükselişinin sonuna gelindiğinde dönemin Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) Başkanı Halit Narin de gülenler arasındaydı, "20 yıl işçiler güldü, biz ağladık; şimdi gülme sırası bizde" diyordu darbeden sonra.
Rahmi Koç, geçtiğimiz ay bizi oksijenle boğanlara verdiği röportajda kamuda çalışanların fazlalığında yakınmıştı. Mevcut 5 buçuk milyon kamu çalışanının yerine 2 milyon çalışanla işlerin yürüyeceğini söyleyen Koç’un kişisel servetinin değeri, Forbes dergisinin verilerine göre 2 milyar 700 milyon dolar. Geçen seneki servetinin neredeyse iki katı. Diğer Koç ailesi üyelerinin servetleri ayrı...
Devlet okullarında bir taraftan 40 kişilik kalabalık sınıflarda eğitim almaya çalışan öğrencilerin olduğu, bir taraftan da atanamayan öğretmenlerin yaşamına son verdiği, bir doktorun ortalama 5 dakikadan kısa bir sürede bir hasta muayene ettiği Türkiye'de esas tartışmamız gereken konu kamu çalışanlarının sayısı değil, işte bu servet. Yani mavisiyle, beyazıyla, grisiyle her yaka renginden emekçinin dişinden, tırnağından, kanından, emeğinden çalınanlarla biriktirilen kamu mallarının, Koçlara ve diğer sermaye gruplarına peşkeş çekilmesiyle yığılan bu servet.
Bu serveti yığan burjuvazinin bir sınıf olarak utanmak ve doymak bilmeyen bir karakteri, kolay yalan söyleyebilen bir mizacı var. İşçiler çok fazla deyip yurtdışından kaçak işçi getirip çalıştırmaktan çekinmiyorlar. Komünistlere kökünüz dışarda deyip ABD’ye secde etmekten hiç vazgeçmediler.
Fransız şair Jacques Prévert’in Ekim Devrimi’nden esinlenerek kurulan devrimci sanat ve tiyatro topluluğu Ekim Grubu’nun bir üyesiyken Fransa’da 1934 Şubat’ında yaşanan olaylardan üzerine yazdığı ve Ekim Devrimi’nin 17. Yılını anma amacıyla düzenlenen bir etkinlikte okunan, burjuvazinin bu utanmaz karakterini estetik bir dille ifade ettiği şiirinin çevirisini soL okurlarıyla paylaşıyoruz:
Bunlarla gülmek olmaz
Yoldaşlar
Ne kolay unutuyorsunuz
Hârınız ne çabuk geçiyor.
Hayattasınız...Gülmeyi seviyorsunuz.
Burjuvazi de sever gülmeyi
E siz de onunla beraber gülüyorsunuz.
Lâkin onun gülüşü sizinkine benzemez
Hakiki bir gülüş değildir onunkisi
İnsanoğlu güler
Burjuvazi pis pis sırıtır.
Dinleyin
1871’de, düştü binlercesi Komünarların
Bay Thiers1 gülüyordu
Sosyete kadınları gülüyorlardı
Düğün bayram ediyorlardı
Şu meşhur sonuncu ama sondan bir önceki büyük harpte
Başkan Poincaré2 gülüyordu mezarlıklarda
A! Tabi ki kahkahalarla değil
Küçük gizli bir gülümseme
Küçük bir kıkırdama
Görmüş geçirmiş bir adam gülüşü
Gaipten gelen neşeli bir gülüş
Şubattan beri
Fransa’da nice işçi katledildi
Ve Başkan Doumerge3 gülmeye devam etti.
Huyundandır...Gayriihtiyaridir...
Deibler 4de arada gülüyordu...
Tardiue5 gülüyordu...
Hitler de...
Bu sermayenin gülüşüdür
Burjuvazinin gülüşü
‘Gülen İnek’in6 gülüşü
Ne nazik bir gülüş…Ne acımasız bir gülümseme
‘Affedersiniz, pişmanım, aslında sizi pek bir severim
Ve eğer sizi köpekler gibi boğdurtuyorsam
Adetten diyedir, bu yüzden buradayım
Yoksa benimle bir alâkası yok...’
Âdettendir
Ne kadar çok işçi var bu alemde
Postalamak lazım onları ötekine
Ne çok işçi ne çok kahve ne kadar çok sardalya
Ne çok şeker pancarı ne çok yaban çileği
Ne kadar çok öğretmen var...
Denizde kahve
Vestiyerde şeker kamışı
Kanalizasyonda tereyağı
Tuvalette turfanda sebze
Mahpusta işçiler...
Mahpusta işçiler...
Ne eğlenceli
Schneider, Krupp, Daudet7 ve Leon Bailby8
Tekstilciler, petrol kralları
Havas9 ajansının sahibi
Mutluluktan havaya uçuyorlar
Ne eğlenceli...
Ama ne çok işçi var şu alemde
Postalamak lazım onları ötekine
Ve burjuvazinin gülüşü kaskatı kesildi
Bir sonraki savaş başlayacak
Zafer günü geldi
Mezbahaları süslüyoruz
Yaşlıların evlerini bayraklarla donatıyoruz
Ama geberecek olan gençlerdir
Çekip gitmezden evvel
Bir resimlerini çekmek lazım
İşçi, köylü, tezgahtar
Hepsi Vatan için ölmeye gidiyorlar
Gülümseyin gençler
Mezarınız daha yeni kazıldı
Gülümseyin
Resminizi çizeceğiz
Ne eğlenceli!
/././
Rahmi Koç 3,5 milyon kamu emekçisini 'gereksiz' buldu, yanıt Kemal Okuyan'dan geldi: 'Asalak sizsiniz!'(soL)
Rahmi Koç ekonomideki sorunların nüfus ve çalışan fazlalığında kaynaklandığını savundu, milyonlarca kamu emekçisine asalak demeye getirdi. Kimin asalak olduğunu TKP Genel Sekreteri Okuyan hatırlattı.AKP iktidarı boyunca, başta özelleştirmeler olmak üzere çok sayıda peşkeş sayesinde servetine servet katan Koç Holding, Cumhuriyetin 100'üncü yılında bir dizi röportajla imaj tazeleme derdine düştü.
Holdingin kurumsal iletişim direktörü, Rahmi Koç'a Cumhuriyetin değerlerini sordu, Koç ise Türk Lirasının değerli olduğu yılları anlattı. Cumhuriyeti Ankara Palas'taki resepsiyonlarla, fraklı ve smokinli insanlarla özdeşleştiren Koç, lafı dönüp dolaştırıp ''nüfus sorununa'' bağladı.
28 Ekim'de yayımlanan röportajı bir ay sonra yeniden gündeme getiren de Koç'un ''nüfus fazlalığına'' kamu emekçileri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden verdiği örnek oldu.
3,5 milyon kamu emekçisi boşa çalışıyormuş
İşsizlik, enflasyon ve kamu hizmetlerindeki yetersizlikler gibi birçok soruna neden olarak yüksek nüfusu gösteren Rahmi Koç, 3,5 milyon kamu emekçisine aslında ihtiyaç olmadığını savundu. Benzer bir ''fazlalığın' Meclis için de geçerli olduğunu belirten Koç, şöyle konuştu:
“Bir defa nüfusu kontrol etmemiz lazım. Bu kadar nüfusla hareket etmek ve ekonomiyi sağlamlaştırmak zor. Çünkü kendi yarattığımız kaynak kendimize yetmiyor. Muhakkak dışarıdan kaynak icap ediyor. Bugün memlekette işsizlik çok. Bir kişiye iş bulmak için 60 binle 80 bin dolar arasında yatırım icap ediyor. Bu yatırımın gelebilmesi için de altyapının düzenlenip yerine oturtulması lazım. Diyorlar ki, devlette 5,5 milyon kişi çalışıyor. Buna askerler dahil değil. Dolayısıyla 2 milyon kişiyle bu devlet rahatlıkla döner. 600 milletvekili var, 200’üyle rahatlıkla hallolur.''
Kemal Okuyan: Asalak senin sınıfındır!
Rahmi Koç'un sözlerine yanıt Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan'dan geldi.
Koç'un sözlerinin kamuda çalışan milyonlarca kişiye “asalak” demekle eşdeğer olduğunun altını çizen Okuyan, ''Asalak senin sınıfındır. Bu ülke kapitalistleri sırtından atarsa asıl o zaman mükemmel döner'' dedi.
(derleyen: mstfkrc)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder