Ya bakan ya başkan yalan söylüyor (Barış Terkoğlu)
Göz olmasa görmek de olmazdı. Konuşan olmasa görünen anlatılamazdı.
Acı haber birer birer geldiğinde gün içinde unutuyoruz. Birlikte şehit düştüklerinde ise konuşmamız maalesef üç gün sürüyor. Irak’ta yitirdiğimiz 12 askerden söz ediyorum. Geçen hafta, sınır ötesi operasyonlara katılan emekli askerlere, “Neyi yanlış yapıyoruz, bir şehit daha olmasın diye ne yapmalıyız” diye sormuştum. Bunlardan biri de 2019-2021 aralığında dört sınır ötesi operasyona da katılan tek albay olan Güray Belhan’dı.
Ne kadar iyi yaptın diyebilirsiniz. Ancak öğrendim ki 1 Ocak günü, Belhan, kızı ile orduevine gittiğinde, “Askeri sosyal tesislere girişiniz yasaklandı” uyarısıyla kapıdan geri çevrildi.
Kısacası bu konuyu konuşmamız istenmiyor!
Peki ne yapacağız? Elbette “yeni şehitler gelmesin” diye konuşmaya devam edeceğiz.
TOPLAM 249 ŞEHİT
Ben de böyle düşünerek Emekli Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok’u aradım. Üçok, aynı zamanda havacı bir albaydı. Açık kaynaklara dayanarak 12 şehidin verildiği olayla ilgili bir çalışma yapmıştı. Birer birer şehitleri anlatmaya başladı:
“Açık kaynaklara göre, 15 Temmuz sonrası Suriye’de dört büyük operasyon (Fırat Kalkanı-71 şehit, Zeytin Dalı-54 asker-9 sivil şehit, Barış Pınarı-10 şehit-100 yaralı, Bahar Kalkanı-5 şehit) ve Kuzey Irak’ta on büyük operasyon (Dicle Kalkanı, Pençe-1, Pençe-2, Pençe-3, Pençe-Kartal, Pençe-Kaplan, Pençe-Kartal-2, Pençe-Yıldırım ve Pençe-Şimşek, Pençe-Kilit, Pençe-Kılıç) yapıldı. Son şehitlerimizle beraber sadece Pençe Operasyonlarında 100 askerimiz şehit oldu”.
Toplamda 20’ye yakın operasyon, resmi açıklamalara göre 249 şehit vardı. Ona “şehit haberleri neden artıyor” sorusunu sordum:
“Terörle mücadele çok zorlu ve uzun sürmesine karşın ülkemizin bekası için şarttır. Şu anda TSK’nın en savaşçı muharip birliklerinin neredeyse yüzde 40’ı sınır ötesi operasyonlarda görevli. Bu çok zor ve her silahlı kuvvetlerin başarabileceği, her ülkenin altından kolay kolay kalkabileceği bir durum değil. Son dönemde özellikle Pençe Operasyonları ile Kuzey Irak’ın yaklaşık 30-40 km içerilerinde yerleşerek kalıcı üsler kurulması, TSK için bir konsept değişikliği olarak görülüyor. Tartışmaların temel nedeni ise, 30-40 km derinlikte konuşlanmanın 22-23 Aralık’ta meydana gelen acı olaylara daha fazla sebebiyet vereceği gerçeği. Sınır güvenliğini en etkin sağlama yönteminin, sınır çizgisinden 2-4 km derinliklerde (maksimum 5 km), küçük birlik harekatları ile pusu baskın vb. operasyonlarla çok daha etkili olacağı yönündeki görüş sahiplerinin TSK komuta kademesine karşı eleştirilere bu tartışmalara neden oluyor.”
Peki bu konsept değişikliği ne zaman olmuştu:
“Pençe Operasyonlarının ilki 28 Mayıs 2019 tarihinde başladı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar 6 Haziran 2019'da sınırın sıfır noktasında operasyonu yönetirken yaptığı açıklamada ‘Son terörist etkisiz hâle getirilmeden bölgeden çıkmayacağız’ diyerek bu süreci başlattı.”
4 BİNDEN FAZLA ALBAYA EMEKLİLİK
Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk de üst düzey bir bakanlık yetkilisi de yayınlarda konuşan askerleri hedef almıştı. Üçok bunun için ne söyleyecekti:
“Sadece kayak yapmak için dağa çıkan bir amiralin ya da adını bile açıklamaktan çekinen gizemli üst düzey bir Bakanlık yetkilisinin bu şekilde açıklama yapmasını çok yakışıksız ve saygısızca buluyorum. Ömrünü terörle mücadeleyle geçirmiş, hayatını riske atmış, sayısız operasyona çatışmaya girmiş insanların görüşlerini ‘hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur’ diyerek aşağılamak yeni TSK’da var her halde. TSK’nın en değerli askerleri ve de özellikle hafızası niteliğinde bulunan dört binden fazla albayın, bölgede yıllarca görev yapmış onlarca generalin son dört beş yılda hunharca emekli edilmesi terörle mücadelemizi etkilemiş midir? Etkilemiştir tabi ki. Emekli edilen terör uzmanı askerlerin yerine gelenlerin yaklaşımlarının ne kadar saygısızca ve ciddiyetten uzak olduğunun somut ifadesi bu amiral ve meçhul bakanlık yetkilisinin sözlerdir. Yazıklar olsun! Kimse terörle mücadele edilmesin, sınır ötesi harekat yapılmasın demiyor, sadece karşı çıkılan siyasi iradenin isteğiyle -çünkü sınır ötesi operasyonlar siyasi iradenin yetkisindedir- Pençe Operasyonları kapsamında sınırın 30-40 km içerisinde konuşlanılması doğru bulmuyor. Şu anda TSK’da görev yapan birçok üst düzey asker de bu düşüncede. Hatta eski Kara Kuvvetleri Komutanı Musa Avsever’in de benzer endişeler taşıdığı herkes tarafından biliniyor.”
İHALAR UÇABİLİRDİ
En merak ettiğim ise İHA ve SİHA’ların durumuydu. Pek çok savaşın kaderini değiştiren uçaklar neden kullanılamamıştı? Bakanlık ve hükümet yandaşı emekli askerlerin açıklamalarına baktığımızda hava koşullarının çok kötü olması ve görüş mesafesinin 5 metreye kadar düşmesi nedeniyle İHA ve SİHA’lar uçamamış görünüyordu. Optik görüntü alınamamış, termal kameralar hedef tespit edememiş ve bu nedenle teröristler görünmemişti. Eski havacı Üçok, bu konuda ne düşünüyordu:
“Eksik ve algı yönetimine ilişkin açıklamalar. Askerlerimizin şehit edilmelerinin çok kötü hava koşulları nedeniyle teknolojik yetersizliklerden kaynaklandığı savunması tam doğru değil. Bu, Savunma Bakanlığı’nın geliştirdiği bir savunma mekanizması. Hava akımlarının en az olduğu irtifa 34-35 bin feet. Bu nedenle yolcu uçaklarını bu irtifada uçuyorlar. Aksungur İHA’sı 34-35 bin feette büyük bir keyifle uçabilirdi, eğer uçursalardı. (Maximum uçuş irtifası 40.000 feet) Sınır ötesinde harekat icra edecekseniz, birliklerinizin bulundukları her yeri 24 saat esasına göre mutlaka havadan gözetleyeceksiniz. Etrafındaki tüm araç gereç ve insan faaliyetlerini takip edecek ve en küçük şüpheli bir durum olduğunda, yerde konuşlu birliklerinize haber vereceksiniz. Evet, çok kötü hava şartlarında optik ve termal kameralar maalesef görüntü alamıyor. Ama bunun da çözümü var. Bu eksikliği gidermek için İHA ve SİHA’lara takılabilen ve en kötü hava koşullarından bile hiç etkilenmeyen elektromanyetik dalga ile çalıştıkları için yerdeki hedefleri anında tespit edebilen radarlar geliştirildi.”
Peki bu radar Türkiye’de var mı? Üçok internet sitesini açıp okuyor:
“Evet hem de bir Türk firması olan METEKSAN Savunma Sanayi tarafından üretilen en kötü hava koşullarında dahi 27 kilometrelik menzili içerisinde yerdeki 30 santimlik bir bisküvi kutusunu dahi tam bir çözünürlükle tespit eden MİLSAR radarı var. Radar hava koşullarından etkilenmeyen elektromanyetik dalgalar ile çalıştığı için; kötü hava ve dolasıyla düşük görüş koşullarında, düşük hızda hareket eden küçük boyutlu (insan) veya hızlı hareket eden (araç) hedeflerin tespit ile takibi yapıyor. Potansiyel düşman hedeflerin tespit ve takibinde kullanılan Hareketli Yer Hedef Tespiti modu ve her hava durumunda yüksek çözünürlüklü radar görüntüsü, hedef sınıflandırma ve arazi topografyası üretme için Sentetik Açıklıklı Radar modu mevcut olan MİLSAR Radarı var. SAR özellikleri, gece ve gündüz düşük görüş şartlarında bulut-üstü gözetleme operasyonlarında, yüksek çözünürlük ve uzun menzil görüntüleme sağlayan Stripmap ile Spotlight alt modlarını destekliyor. MİLSAR, SAR özelliği ile mesafeden bağımsız yüksek çözünürlüklü görüntü oluşturuyor.”
TSK ENVANTERİNDE VAR
Sizin merak ettiğinizi ben de sordum. Bu radarlar TSK’da kullanılıyor mu?
Üçok anlatıyor ama aslında her şey açık kaynaklarda da var:
“MİLSAR Radarları yaklaşık iki yıldır, 18 Ağustos 2021 yılından bu yana, Türkiye’de Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ile MİT tarafından kullanılıyor. Bayraktar TB2, ANKA ve AKSUNGUR İHA’larına takılabiliyor. Şu anda da takılı İHA ve SİHA’larımız görev yapıyor. İlk olarak TUSAŞ tarafından geliştirilen ANKA İHA’ya Meteksan Savunma tarafından geliştirilen MİLDAR SAR/GMTI Radarı, 18 Ağustos 2021 tarihinde entegre edildi. 27 km maksimum menzile sahip olan MİLSAR yerli İHA’larda (ANKA / Bayraktar TB2 vb.) yapısal modifikasyon yapılmasına ihtiyaç duymadan entegre edilebiliyor. Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir tarafından 20 Haziran 2022 tarihinde sosyal medya üzerinden yapılan paylaşıma göre ANKA İHA’sının ardından Aksungur İHA’sına da MİLSAR radar entegrasyonunun tamamlandığını anlıyoruz.”
Yani Bakanlığın daha önce yaptığı resmi açıklamaya göre, TSK envanterinde, iki yıldır, en kötü hava şartlarında 27 km menzilden, 360 derece açı ile 30 cm den çok iyi çözünürlükte görüntü aktarabilen radarlar vardı. Haliyle sordum: “Pençe-Kilit Harekatı sırasında MİLSAR radarlarının takılı olduğu İHA ve SİHA’lar kullanılmadığı için operasyon sahasından görüntü alınamaması sebebiyle, teröristlerin görünmeden 12 askeri şehit ettiklerini mi anlıyoruz?”
BİRİ YALAN SÖYLÜYOR
Üçok, kan donduran o yanıtı verdi:
“Evet tam olarak bunu anlıyoruz. MİLSAR radarı takılı ANKA ve AKSUNGUR İHA ve SİHA’larımızın Pençe Kilit Harekatı’nda niçin kullanılmadığı hiçbir gizleme yapılmadan açıklanmalıdır. Kötü hava şartları nedeniyle İHA ve SİHA’lar görüntü alamadı açıklaması doğru değil. Bakanlığın elinde kötü hava koşullarında radar görüntüsü alabilecek bu görevi yapabilecek İHA ve SİHA’lar var. Resmi açıklamalar bu yönde. Aksi takdirde bu durumda ya Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler yalan söylüyor ya da Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir yalan söylüyor demektir.”
Açık kaynaklarda yer alan resmi bilgiler 12 şehidin ardından oluşan kafa karışıklığını daha da artırıyor. Savunma Bakanlığı’nın açık ve net bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmesi gerekiyor. Susturmaya çalışmak, orduevi yasağı koymak aksine ihmal şüphelerini daha da artırıyor.
Yasaklar, tehditler, bastırmalar… Belki de her şey göz görmesin diyedir!
/././
2024’e girerken (VI) Teknoloji (Ergin Yıldızoğlu)
2023’ten 2024’e kalan teknolojik gelişmeler içinde, iki gelişme özellikle dikkat çekiyor. James Webb Teleskopu’nun (JWT) gözlemleri ve yapay zekâ (YZ) alanında büyük dil modelleri, örneğin Chat GPT.
JWT SARSTI...
JWT, Aralık 2021’de uzaya fırlatıldı ve 2022 içinde ilk gözlemlerini göndermeye başladı. JWT, 2023’te, 13.8 milyar yıl önce “Büyük Patlama” ile başladığı varsayılan evrende “Büyük Patlama”dan sadece 500 milyon ila 700 milyon yıl sonraki halleriyle büyük galaksiler gözlemledi. Bu galaksiler, halen geçerli model kapsamında beklenenden çok daha büyük ve daha olgun yapılardı.
Bilim insanları bunların, “Büyük Patlama”dan hemen sonra nasıl bu kadar çabuk/erken oluştuklarını açıklayamıyorlar. Kimi yorumcular bu bulguların “Büyük Patlama” teorisinin üzerine büyük bir soru işareti koyduğunu iddia ettiler. Kimileri de “çok evren” (multiverse) teorisini desteklediğini savundular. İnsanlığın evreni anlama teorisi/modeli 2024 yılında değişmeye başlayacak, en azından zenginleşmek zorunda kalacak gibi görünüyor.
YZ VE CHAT GPT
YZ, bilgisayarların devasa miktarda bilgiyle/veriyi işlemesiyle eğitilir. YZ neredeyse bir insan gibi kendiliğinden öğrenmeyi, sorun çözmeyi sağlayan bir teknolojidir. Chat GPT bir YZ örneği olarak ilk önce 2022 sonunda kullanıma açıldı. Chat GPT beş günde 1 milyon kullanıcıya ulaştı. Bu sayıya Facebook 10 haftada, Twitter 2 yılda, Netflix ancak 3 yılda ulaşabilmişlerdi. Chat GPT’nin aylık ziyaretçi sayısı Kasım 2022’de 152.7 milyon kişiden 2023 sonunda 1.7 milyar kişiye (dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sine), toplam kayıtlı kullanıcı sayısı da 180 milyon kişiye ulaştı.
Birçok teknoloji tarihçisi, Chat GPT’yi “çağ açıcı bir olay” olarak nitelediler; öğrenme hızı, kendiliğinden ve beklenmedik biçimde geliştirdiği başka dilleri konuşma becerisi YZ uzmanlarını adeta şoke etti. Bu becerinin gerçekleşme biçiminin birçok açıdan karanlık kalması ise derin kaygı yaratıyordu. YZ’nin yararları ve getirdiği yaşamsal riskler üzerine tartışmalar 2023 yılında arttı. YZ kurucuları arasında, “riskleri değerlendirmek için gelişmeyi bir süre durdurmak” fikri öne çıktı ama bu alanda bir gelişme kaydedilemedi.
Bu tartışmalar içinde felsefi ve tarihsel olarak en ilginç tespitleri, bence YZ’nin yeni dil, kültür, din ve siyaset biçimleri yaratmanın yanı sıra finansal krizler, biyolojik silahlar ve sahte haberler gibi felaket risklerine neden olma potansiyeli konusunda endişesini dile getiren Yuval Harari yaptı: Karşımızda, önceki icatlardan, atom bombası gibi tehlikeli teknolojilerden farklı olarak, ilk kez insan müdahalesine gerek kalmadan gelişebilen, karar alabilen bir teknoloji var. İkincisi, Harari, ilk kez bir teknolojinin, “insan uygarlığının işletim sistemini” (dili) hacklediğini savunarak, insanın gezegen üzerinde ayrıcalıklı konumunun tehlikede olduğuna işaret etti.
Kimi yorumcular da YZ’nin, sesle kontrol edilen sanal asistanlar veya otonom araçlar gibi görev otomasyonu sayesinde olağanüstü verimlilik artışına yol açacağına, tıbbi teşhis sürecini, bilimsel araştırma geliştirme çabalarını hızlandıracağına inanıyorlar.
Kimi yorumcular, YZ’nin istihdam ve çalışma yaşamını radikal biçimde değiştireceğini savunurken, Goldman Sachs küresel istihdamın dörtte birini, 300 milyon işi tasfiye ederek büyük çaplı toplumsal sorunlara yol açacağını hesaplıyor. YZ’nin egemen kültür içindeki cinsiyetçilik veya ırkçılık gibi önyargıları yeniden üreteceğine, güçlendireceğine, bireyin gizlilik hakkının ortadan kalkacağına, seçim süreçlerinin manipüle edileceğine, otokratik rejimlerin halkları üzerindeki denetimlerini güçlendireceğine ilişkin kaygılar da sık sık vurgulanıyor.
Bu sırada ABD’nin en büyük beş teknoloji şirketi Apple, Microsoft, Alphabet, Amazon ve Meta, 2022’de toplam değerlerinin yüzde 40’ını (3.7 trilyon dolar) kaybettikten sonra 2023 içinde 3.9 trilyon dolar kazanarak kayıplarını YZ’ye artan ilgi üzerinden hızla giderdiler. NASDAQ-100 teknoloji indeksi 2022 boyunca yüzde 30+ değer kaybettikten sonra 2023 boyunca yüzde 49+ değerlendi. YZ alanına 2023 yılı boyunca 27 milyar dolar sermaye girişi gerçekleşti (Financial Times). Kimi analistler de 2024’e girerken yine bir teknoloji hisseleri balonunun şişmekte olduğuna işaret ediyorlar.
/././
Neoliberal özgürlük! (Mehmet Ali Güller)
Batı Asya ülkeleri yaşayarak öğrendi: Emperyalist sözlükte özgürlük ve demokrasi, darbe demek, işgal demek, bomba demek...
Ancak egemen Atlantik propaganda aygıtları, ABD’nin demokrasinin ve özgürlüğün kalesi olduğu yalanını her gün ya bir filmle ya bir haberle ya da bir “akademik” makaleyle toplumlara şırınga ediyor.
Oysa İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla birlikte ABD üniversitelerinde yaşanan manzara bile tek başına bu propagandaların çürüklüğünü göstermeye yetiyor.
FİNANS KAPİTALİN ÜNİVERSİTELERE BASKISI
ABD’nin ünlü üç üniversitesi, Harvard, MIT ve Pensilvanya üniversiteleri, bir süredir mali sermayenin / finans kapitalin hedefinde. Çünkü bu üç üniversitede Filistin’e destek eylemleri yapıldı. Bu okulların bağışçıları ise rektörleri bu eylemleri durdurmaya çağırdı. Rektörler eylemleri “düşünce özgürlüğü” olarak değerlendirince üniversitelerin bağışları, kaynakları, fonları kesilmekle tehdit edildi.
Ardından finans kapitalin temsilcileri olan ABD Kongre üyeleri, rektörleri sorguladı. “Kampüs Rektörlerini Sorumlu Tutmak ve Antisemitizmle Mücadele” başlıklı oturumda Harvard Rektörü Claudine Gay, Pensilvanya Rektörü Elizabeth Magill ve MIT Rektörü Sally Kornbluth’tan “hesap” soruldu. Filistin’i savunmak, “antisemitizm” olarak damgalanmaya çalışıldı.
Rektörler yine de demokrasi ve düşünce özgürlüğü adına direndi. Ancak neoliberal ekonominin dümenindeki mali sermayenin baskısı, yönetim kurullarını da harekete geçirerek rektörleri istifaya zorladı. Önce Pensilvanya, ardından Harvard rektörü istifa etmek zorunda kaldı.
BİLİMSEL ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRI
Üniversiteler kabaca bilimsel bilginin üretildiği yerlerdir; bunu da düşünce özgürlüğü zemininde sağlarlar. Dolayısıyla iki üniversite rektörünün istifa etmek zorunda olması çok önemli bir konudur. Bu nedenle Türkiye’nin önemli bilim yayıncılarına bu istifaları nasıl değerlendirdiklerini sordum.
Cumhuriyet yazarı ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi Yayın Danışmanı Orhan Bursalı, Harvard Rektörü Gay’in “bilimsel ve üniversiter özgürlüğün sınırlarının test edildiği bir siyasi baskı sonucunda istifa ettirildiğini” belirterek şunları söyledi: “İlk siyahi rektör olması da ABD’de beyaz ırkın üstünlüğü ve siyah nefretin sürdüğünün delili sayılabilir. Harvard Üniversitesi mezunlarından ve sermaye çevrelerinden büyük bağışçıların baskısı net görüldü. ABD’de ve üniversite üzerinde Yahudilerin ve Siyonistlerin etkisinin de akademik özgürlüğü ezecek kadar büyük olduğunu görüyoruz. Bilimsel özgürlük, bilim dışındakilerin iki dudağı arasında.”
HAKLAR NASIL KAZANILDI?
Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu ise ABD’nin bu olayda ikiyüzlü olmadığını, tersine gerçek yüzünü sergilediğini belirterek şunları söyledi: “Batı demokrasisi denen olgu, burjuvazinin ve onun devletinin topluma bahşettiği kurallar ve yapılar bütünü değildir. Halk kesimlerinin ve emekçi kitlelerin egemenlere, önce aristokrasiye sonra da burjuvaziye karşı verdikleri mücadeleler ile kazanılmış haklardır. Düşünce özgürlüğü de üniversite özerkliği de insan hakları da emek hakları da hatta parlamento, hukukun üstünlüğü, anayasa gibi kavram ve kurumlar da yüzyıllar süren mücadelelerle kazanılmıştır. Burjuvaziye kalsa bunların hiçbiri olmaz; azami kâr hırsından ve dünya hâkimiyetinden başka bir şey kalmaz.”
GazeteBilim Genel Yayın Yönetmeni Emrah Maraşo da “ABD’deki akademik özgürlüğün, ancak sistem içindeki güç aktörlerinin birbirleriyle rekabetinin sınırları oranında olduğunu, bu rekabetin de zaten piyasadaki burjuva rekabetinin fikirsel alandaki yansıması” olduğunu belirtti ve şu sonuca dikkat çekti: “Buradan çıkan ders bilimin ve aklın, hiçbir zorba otorite olmadan ve ancak insanlık cephesinin içinde yer alarak gerçekten özgürleşebileceğidir.”
Özetle, neoliberalizmin özgürlüğü(!) ancak bu kadardır!
(Cumhuriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder