19 Ocak 2024 Cuma

O güzel insanlar buz atlarına binip gittiler…- Yusuf Yavuz / soL

 


Coğrafya sadece bir arsa değil, paylaşılan ortak ruhun adı. O ruh bölündükçe, o güzel insanlar birer birer buz atlarına binip sisli suların üzerinde sessizce kaybolup gidiyor…

Türkiye’nin en büyük göllerinden biri olan tatlı su kaynağı Eğirdir Gölü, aynı zamanda Göller Bölgesi olarak anılan ve irili ufaklı onlarca gölün bulunduğu coğrafyanın kalbinde yer alıyor. Bu bölgenin su kaynakları, hem yüzeyde hem de yeraltında kuzeyden güneye akarak alt havzaları ve Akdeniz’i besliyor.

Akdeniz'in soylu sularının önünde diz çöküp bekleyen dağlar

Beyşehir Gölü Manavgat çayı başta olmak üzere bölgedeki su kaynaklarını beslerken, Eğirdir Gölü de Aksu Çayı havzasını besliyor. Bir başka deyişle Isparta-Afyon sınırını oluşturan Sultandağları’na düşen kar tanesi ulaştığı alt havzadaki kurda kuşa, insana balığa can oluyor. Dedegöl Dağına, Kartoz’a, Dumanlı’ya düşen yağmur damlası, Manavgat’a, Serik ovalarına, Akdeniz’in canlarına yaşam ve bereket taşıyor. Levant’ın denizanaları, dalgalarla süzüle süzüle gelip bahar yağmurlarının taşıdığı bereketle şenlenen Boğazkent kıyılarında organik madde karnavalı düzenliyor. Bu yüzden gözü de gönlü de hep dağlardadır denizin. Bu yüzden koynunda hep dağları barındırır Akdeniz. Antalya Körfezi’nin batısını çevreleyen Beydağları, Akdeniz’in soylu sularının önünde diz çökmüş bir âşık gibi milyon yıldır bekler durur ak köpüklü, mavi patiskalı sevdiğini…

İç sular kimi yerde denizdir, beyler kimi zaman sultandır

İç sular da kimi yerde denizdir. Van Gölü’nden ‘Van Denizi’ diye söz edilmesi yalnızca büyüklükle açıklanacak bir şey değildir. Ortaçağ’da heybetli Anadolu beylikleri de geçmişin sultanlarından çaldıkları rolle egemenlikleri altına aldıkları topraklardaki gölleri de birer ummana benzetmiştir. Anadolu Selçuklu devletinin 1243’te Moğollara karşı aldığı Kösedağ yenilgisinin ardından dağılmaya başlayınca 13. yüzyılın sonlarında Eğirdir merkezli bir beylik olarak tarih sahnesine çıkan Hamitoğulları da kıyısında medreseler, kervansaraylar kurdukları gölü ummana benzetmişlerdir. Bu yüzden kendilerini iki denizin sultanı olarak görürler. İki denizden kasıt, kuşkusuz beyliğin egemenlik alanı içindeki Eğirdir ve Burdur gölleridir.

Hız çağında silinip giden geçmişin izleri

Nazım ustanın dediği gibi dörtnala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin insanları, her nerede olursa olsun yaşadıkları coğrafyayla bütünleşmeyi bilmişlerdir. Ellerinde ve zihinlerinde tozlu yollardan taşıyıp geldikleri birikimle, Anadolu coğrafyasında bulduklarını harmanlayıp yeni bir yaşam kültürü inşa edenlerin izleri ne yazık ki günümüzün hız çağında birer birer silinip gidiyor.

Eğirdir Gölü'nün 916 rakımlı sularında koşturan buz atları

Yaşamak için her türlü zorluğa karşı çözüm üretmek zorunda kalan bu coğrafyanın insanının yaratıcılığını gösteren Buzatı da anılarda kalan bir yaşam kültürü. Deniz seviyesinden 916 metre yükseklikte bir tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü kış aylarında buz tutunca, ilçe halkı buz üzerinde kızak gibi kullanılan bir tür ulaşım aracı yaratmış ve adına “Buzatı” denmiş.

Donmuş göl üzerinde kolektif yaşamın fotoğrafları

Geçmişin anılarının arasından çıkıp gelen fotoğraflara bakınca, gerçekten de bu adı tamamlayan bir yanı var buz atlarının. Donmuş gölün üzerinde buz atları üzerinde poz veren Eğirdirliler, sanki bir süvari birliğinin erleri gibi duruyor. Kolektif yaşamın insanları birbirine yakın tutan koşulları, yaşamın yükünü ortaklaşa sırtlanmayı doğurduğu gibi, çocuklar gibi eğlenmenin koşullarını da yaratıyor.

Buz atları Eğirdir'de 1970'lere kadar kullanılmış

Eğirdir Gölü’nün üzerinde hem ulaşım aracı hem de gölün karşı kıyılarından yakacak odun getirmek için kullanılan bir taşıma aracı olan buz atlarının 1970’lere kadar kullanıldığını söylüyor ilçenin yaşlıları. Geçmişte ilçe merkezi ile Yeşilada arasındaki bağlantıyı sağlayan yol yokken, yazın kayıklarla sağlanan ulaşım, kış aylarında göl buz tutunca buz atlarıyla sağlanmış.

En iyi buzatı köpek kemiğinden yapalanı

Altında daha iyi kayması için kemik kullanılan buz atları, Eğidir’in tarihinin de bir parçası olmuş. Eğirdir Ansiklopedisi’nin yazarı Nuri Güngör, “Göl kalın donduğu zamanlarda kullanılan bir araçtır” diye tanımladığı Buzatı ile ilgili maddede şu bilgileri aktarıyor: “Bir insanın bağdaş kurup ya da diz üstü oturabileceği büyüklükte alçak bir iskemledir. Ön tarafı yukarıya meyillidir. En altına buzda süratle kayması için kemik yerleştirilir. Söylenilene göre en iyi kemik  köpek kemiği imiş. Üzerine oturulduktan sonra uçları sivri demirli iki değnekle –ki buna ‘mizmile’ derler– itilerek, buz üstünde süratle gidilir. Bunun biraz daha büyüğü yapılarak karşı dağ  kıyılarından odun getirildiği olur.1949 yılındaki büyük donda bu olayları gördüm. Orta Asya’daki Hakas Türkleri bölgesinde benzer şekilde buzlu arazide gittikleri Radlof’un ‘Sibirya'dan’ adlı kitabında bahsedilmektedir.”

Kar yağar buz üstüne

Eğirdir Gölü günümüzde de kış aylarında zaman zaman donuyor. Ancak geçmişte gölün yüzeyini kaplayan kalın buz tabakalarını görmek pek mümkün değil artık. Eğirdir adıyla ilgili halk arasında anlatılan söylenceye göre de donduktan sonra üzerine bir de kar yağan gölün karşı kıyısından develeriyle geçen bir yolcunun, ova sanarak geçtiği yerin aslında bir göl olduğunu öğrenmesiyle develerden birini kurban ettiği anlatılır.

Zorluğu neşeye çevirebilen insanların ruhundaki çözülme

Denizlerden göllere binlerce yıldır kıyısında bir kültür yaratmış olan sular, aynı zamanda yaşamın ve zamanın tanıkları. İznik, Sapanca, Eğirdir, Marmara, Seyfe, Beyşehir, Akşehir, Eber, Van, Hazar (Elazığ)… Bazılarını tamamen kaybettiğimiz Türkiye’nin irili ufaklı gölleri giderek can çekişiyor. Birer yer sofrası gibi kıyısında diz çöküp ellerini bereketli sularına daldırıp yaşamlarını sürdürdükleri gölleri kendi elleriyle ölüme terk eden insanımızın ruhunda yaşama ve coğrafyaya dair dikiş tutmaz bir çözülme var. Bir zamanlar her türlü zorluğuna rağmen kıyısında yaşayan insanlar için yaşamın merkezinde olan göllere bugün sırtını dönmüş insanımız. Göllerin ve denizlerin yalnızca kıyısına şezlong-şemsiye yerleştirilip, villa-otel-apartman yapılan birer kıyı arazisi muamelesi görmeye başlamasıyla, ruhlardaki o dikiş tutmaz çözülme arasında doğrudan bir ilişki var.

Buz üstünde bile birleşen ortak ruh

Buzatları, Eğirdir Gölü’nün uzak ve yakın geçmişinin bugüne seslenen tanıkları. Ünlü Yunan Yönetmen Theo Angelopoulos'un bitmeyen bir göç öyküsünü anlattığı ‘Ağlayan Çayır’ filmindeki kayıklarla göç sahnesini andırıyor. Ağlayan Çayır’da göçün, dağılmanın ve kök salamamanın dramatik yanı insanın içine işler. Ancak Eğirdir Gölü’nün donmuş yüzeyinde buz atlarıyla bir arada yaşama gülümseyen insanların fotoğrafları, coğrafyanın yarattığı ortak ruhun buz üstünde bile insanları birleştirebildiğini yansıtır.

Coğrafya sadece arsa değil, paylaşılan ortak ruhun adı

Buz atları, artık yalnızca eski Eğirdirlilerin tozlanmış fotoğraf albümlerinde kalmış birer anı. Ancak bir tür oyuncağa benzeyen bu basit araçların bize anlattığı çok şey var: Coğrafya sadece arsa, senet, hisse, pay değil. Coğrafya sadece senin, benim, onun değil. Coğrafya paylaşılan ortak bir ruhun adı. O ruh parçalanıp bölündükçe, o dikiş tutmaz sökük giderek daha da büyüyor, giderek daha da yalnızlaşıyoruz, giderek daha da ıssızlaşıyoruz. O ruh bölündükçe, o güzel insanlar birer birer buz atlarına binip sisli suların üzerinde sessizce kaybolup gidiyor…

Yusuf Yavuz / soL

Not: Buzatı fotoğrafları, ‘Eğirdir Hakkında Her Şey’ adlı sayfadan alınmıştır…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder