halkTV "Köşebaşı" -4 Aralık 2025-

 İşte faturalar: Şirketi kurduğu gibi ESK ile anlaştı! ‘Genç boğalar’ hep ondan alınmış -Bahadır Özgür- 

Et ve Süt Kurumu (ESK) Genel Müdürü Mücahid Taylan, iktisadi devlet teşekküllerini düzenleyen KHK’ya göre yasak olmasına rağmen, aynı sektörde iki şirketin sahibi, “Ticaret yapmıyorum” dese bile, oturduğu koltuk kanunen tartışmalı yani.

Üstelik İYİ Parti Milletvekili Turhan Çömez, şirketin hala faaliyette olduğunu finansal raporlarıyla kanıtladı. ESK Müdürü Taylan bu konuya da bir açıklık getirmedi.

Tarım Bakanı İbrahim Yumaklı ise Meclis’te muhalefet milletvekillerinin sert eleştirilerine verdiği yanıtta, Taylan’ın şirketi ile ESK arasında ‘tek kuruş’ ticari ilişki olmadığını iddia etti.

Ne var ki, Bakan Yumaklı doğruyu söylemedi. Çünkü halktv.com.tr, Taylan’ın Macaristan’da kurduğu şirketin faturalarına ulaştı. Meğer matematik okumuş müdürün ticari kariyeri, ESK sayesinde parlamış!

Nitekim Taylan daha şirketleri kurar kurmaz ESK ile sözleşme imzaladı. ESK’nın 2017 ve 2018’de ithal ettiği ‘genç boğaların’ büyük kısmının sadece Taylan’ın şirketinden aldığı görülüyor.

Taylan, Green Farm And Trade k.f.t. adlı şirketini Macaristan’da, 2017 yılında kurdu. Yine Çekya’da da 2017’nin Ekim ayında, Green Farm And Trade s.r.o. şirketini kurdu. ESK ile hemen ithalat sözleşmeleri imzalamaya başladı.

Aralık 2017’de önce kilosu 55 baş ‘genç boğa’ ithal etti. 55 bin Euro ödendi. Ardından aynı ay 56 baş daha alındı. Ödenen para 62 bin 674 Euro. ‘Genç boğa’ ithalatı 2018’de de sürdü.

whatsapp-image-2025-12-03-at-12-51-13.jpeg
Taylan’ın şirketi ile ESK arasında 2017-18’de yapılan bazı anlaşmalar.

İlk partide 55 baş boğaya ESK 56 bin 611 Euro ödedi. Peşinden ikinci partide 59 başa 62 bin 184 Euro ödeme yapıldı. 64 bin 260 Euro’luk bir başka anlaşmanın kapsamı da 61 baş ‘genç boğa’ ithalatı.

Taylan’ın şirketinin son yıllarda doğrudan bir satış yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Kendisi 2023’ten beri hiçbir ithalat yapılmadığını savunuyor. Ancak Macaristan’da bir evin odasında kurulu şirketin nasıl bir ticaret yaptığı hala muamma.

/././

 Af lobisi ve narko-devlet -Serra Karaçam- 

Trump, Maduro’yu “narko çeteleri” yönetmekle suçlarken, ABD’de dev uyuşturucu davasından hüküm giymiş eski Honduras liderini affetti.

Eski Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernández, Başkan Donald Trump’ın affı sonrası saatler içinde West Virginia cezaevinden tahliye edildi…

Böylece ABD’nin “yarımkürenin en büyük yolsuzluk davalarından biri” diye tanımladığı 45 yıllık uyuşturucu kaçakçılığı mahkûmiyeti silindi.

Hernandez lobi firması BGR ile temastaydı ve Trump’a affı için mektuplar yazılmıştı…

Geçtiğimiz hafta bu af lobisi sayesinde huzurevi yolsuzluğundan, devleti ve sosyal sigortayı vergiler üzerinden dolandırmaktan hüküm giymiş bir yöneticinin affı da tepki çekmişti.

Hernandez'e af kararı, Trump’ın aynı anda Venezuela lideri Nicolás Maduro’yu “kartel düzeyinde narko çeteleri yönetmekle” suçladığı bir döneme denk geldi.

Trump, Maduro’ya sert çıkarken, “Amerikalıları zehirliyorlar” diye gemileri vurmayı sürdürürken, kokain sevkiyatlarını koruduğu kanıtlanan bir lideri serbest bırakması açık bir çelişki.

Trump, davayı “Biden yönetiminin bir kumpası” olarak nitelendirdi.

Hernández’in “kurban edildiğini” öne sürdü ve “bir ülkede uyuşturucu trafiği var diye başkan ömür boyu hapse atılamaz” dedi.

Karar, Honduras’taki seçimler ve Trump’ın Hernández’e yakın bir adayı desteklemesi nedeniyle daha da dikkat çekiyor.

Trump bir adayı “komünist” diğerini de “borderline komünist” olarak nitelerken, Asfura’ya destek iletti.

Bölgede Trumpçı bir yapı destekleniyor.

Deport edilenleri kabul edecek yönetimler isteniyor.

Zaten Venezuela Ulaştırma Bakanlığı da ABD’nin talebi doğrultusunda geri dönüş uçuşlarının yeniden başlatılacağını duyurdu.

ABD yönetimi, bölgede Çin’in etkisini de uzak tutmak istiyor.

***

Gelelim Hernandez’e.

Hernández’in 2014–2022 dönemindeki yönetimi, ABD savcıları tarafından bir “narko-devlet” olarak tanımlandı.

Trump'ın ilk döneminde arası ilişkiler başta iyiydi.

Trump Biden yönetimini suçlasa da dava aslında Biden dönemi öncesi 2019’da inşa edilmeye başlandı.

Bu ağın merkezinde, 185 ton kokain kaçırmaktan ömür boyu hapis alan kardeşi Tony Hernández bulunuyordu.

Savcılara göre Hernández, kardeşini ve diğer kaçakçıları korudu, rüşvet aldı ve devlet kurumlarını sevkiyatları güvenceye almak için kullandı.

***

Hernández’in kardeşi Tony HernándezMart 2019’da ABD’de büyük çaplı kokain kaçakçılığı ve ilgili suçlardan mahkûm edildi.

Bu dava, Juan Orlando Hernández’e yönelik soruşturmaların temelini oluşturdu.

ABD savcıları, 2022’ye kadar Hernández’in uyuşturucu kaçakçılığı, rüşvet ve devlet güçlerini kaçakçıları korumak için kullanmasıyla ilgili tanık ifadeleri, belgeler ve istihbaratı topladı.

Mahkemede, hükümetin ve güvenlik güçlerinin Kolombiya ve Venezuela’dan gelen kokainin Honduras üzerinden ABD’ye geçişini koruduğu, Meksikalı çetelerden rüşvet aldığı ifade edildi.

Nisan 2022’de Honduras hükümeti resmi olarak iade talebini onayladı.

Hernández, ABD’ye iade edilerek New York Güney Bölgesi’nde yargılanmak üzere ABD yetkililerinin kontrolüne teslim edildi.

2024’e kadar dava süreci devam etti, juri seçildi.

Hernández, ABD federal mahkemesinde (New York Güney Bölgesi) kokain ithal etme komplosu ve silah suçlarından mahkûm edildi ve 45 yıl hapis cezası aldı.

***

Hernández’i Honduras’ta yargılamak son derece tartışmalı olabilirdi.

Destekçileri veya güvenlik güçlerindeki farklı gruplar arasında huzursuzluk riski doğabilirdi…

Honduras adalet sistemi, muhtemelen eski bir başkanı büyük çaplı uyuşturucu kaçakçılığı suçlamalarından "güvenilir şekilde yargılayamayacağı için" iade talebini onayladı.

ABD zaten güçlü bir dava hazırlamıştı ve iade, iç siyasi ve güvenlik risklerini önlendi.

İade işlemi, onu ülke içi siyasi arenadan çıkardı ve yerel müttefiklerin etkisine daha az açık bir sisteme yerleştirdi.

New York Güney Bölgesi savcıları, Honduras’ın hukuk ve soruşturma kapasitesi göz önüne alındığında, Honduras’ta olamayacak kadar güçlü bir dava hazırlamıştı.

Hernández’in iadesi, Honduras’ın iç siyasi çatışmalardan kaçınmasını ve ABD ile uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede işbirliği göstermesini sağladı.

/././

 Medyada fırtına: Sözcü'ye ne oldu?-Ayşenur Arslan- 

“Beyaz Saray, "yanıltıcı ve taraflı" olduğunu iddia ettiği medya kuruluşları ile gazetecilerin isimlerini yayımladığı yeni bir internet sayfasını erişime açtı. Sitede çok sayıda basın kuruluşu ve gazeteci, "taraflı haber" ve "yalan haber" gibi kategoriler içerisinde listelendi. The Washington Post, CNN, CBS News, Axios ve New York Times gibi çok sayıda medya kuruluşu, "Tekrar Tekrar Suç İşleyen"  kategorisinde yer aldı.”

Haber bizler için şaşırtıcı değil elbette. Şaşırabileceğimiz tek yanı, listenin herkesin erişimine açık bir internet sitesinde yer alması.

Trump efendi kendisinden yana olmayan medya gruplarını apaçık yayınlamaktan çekinmiyor.

Bizde, Erdoğan çekindiği için değil, belli bir alışkanlıktan olsa gerek, saldırılar gizli kapaklı.. Günahlar ya yargıya yükleniyor ya da medya kuruluşunun “kendi işi” oluveriyor.

Trump’ın listesindeki Washington Post, 1971 yılında “halka Vietnam Savaşı hakkında yalan söylendiğini” ortaya çıkartan Pentagon belgelerini yayınlayınca ağır bir saldırıya maruz kalmıştı. Başkan Nixon konuyu Yüksek Mahkeme’ye kadar götürmüştü. Durum o kadar ciddiydi ki, gazete yönetimi “ülke aleyhine casusluk”  gerekçesiyle müebbet hapis tehlikesinin eşiğindeydi.

Ancak Yüksek Mahkeme, “halkın gerçekleri bilme hakkı” olduğunu belirterek davayı reddetti. Bu yüzden, alemin kralı Trump, haberleri yasaklayamıyor / yasaklatamıyor.. Afişe etmekten öteye gidemiyor.

***
Buralara gelince..
Arşivimizde sayısız örnek var.
O örneklerden bazıları, haberlerinin bedelini Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Metin Göktepe ve daha niceleri gibi canıyla ödedi.
AKP döneminde ise başka bir model uygulandı. Tek tek gazetecilerle uğraşmak yerine, gazeteleri, televizyonlarıyla medya grupları ele geçirildi. Onlar da gereğini yerine getirdi.

Sonunda öyle bir noktaya gelindi ki, bağımsız medya kuruluşlarından söz edilirken sayı 3’e indi: Halk TV, Sözcü, Tele1. Tele1’in başına gelenler malum. Merdan Yanardağ “yargının kararıyla” casusluk soruşturması çerçevesinde cezaevine gönderildi. Daha neredeyse Merdan’ın kimlik bilgileri kontrol edilirken yine “yargı kararıyla” Tele1’e kayyum atandı.

Sözcü’ye gelince; haftaya dikkat çekici bir operasyonla başladı. Genel Yayın yönetmeni gönderildi. Yerine Yılmaz Özdil getirildi.

Aralarında küçük çocuklu bir karı kocanın da olduğu çok sayıda 14 haberci, kış ortasında kapıya kondu.

Medyada olur böyle şeyler. Ama.. İktidarın CHP’yi hedefe koyduğu yüksek gerilimli bir dönemde bu gibi gelişmeler özel anlamlar taşır.

Saray’ın yeni medya tasarımında bağımsız üç grubun sayısı 1’e iniyorsa eğer, durup düşünmek gerekir.

Sözcü’yü neden üç grup içinde ayrı bir yere koyduğumu, Yılmaz Özdil’in son zamanlarda iyice açığa çıkan CHP aleyhtarlığı izah edecektir sanıyorum.

Hemen her yayınında Özgür Özel’i çok ağır ifadelerle -eleştirmenin ötesinde- suçlayan Yılmaz Özdil artık Sözcü’nün kaptan köşkünde.

Yumruklu saldırıya uğradığında Özgür Özel’e “Armut gibi dolaşıyor.. Ben gazeteciyim ama silahla geziyorum” diyen.. Polemikte “Çıkarttığın o gözlüğü gözüne sokacağım” sözleriyle el yükselten.. Kısacası CHP liderine öfkesini saklamayan bir isim Yılmaz Özdil.

CHP İstanbul Kayyumu Gürsel Tekin’in gelişmelere dair yorumu da portreyi güçlendiriyor:

“Yönetim değişikliğini Sözcü TV açısından olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Uzun süredir tek taraflı bir yayıncılık anlayışının gölgesinde kalan Sözcü TV’nin, halkın gerçek sözcüsü olma niteliğini yeniden kazanmasını umuyorum..

Yeni yönetimin; kişisel haklara saygılı, herkesin söz hakkını gözeten, tek taraflı yayıncılıktan uzak ve demokratik iletişim kanallarını açık tutan bir anlayışla hareket edeceğine inanıyorum.”

***
“BİR YANDA SARAY MODELİ”: Tele1’i bir anda buharlaştıran.. Doğan Yayın grubunu, hala akıbetini bilmediğimiz Ziraat Bankası kredisiyle Demirören’lere armağan eden.. Kamu bankalarının reklamlarıyla Saray medyasını ihya eden.. Fatih Altaylı’yı “Erdoğan’a fiili saldırı girişimi” gibi akla ziyan bir suçla Silivri’ye gömen.. Yanı sıra RTÜK VE cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığı eliyle aba altından sopa gösteren Saray modeli

“BİR YANDA BAĞIMSIZLIK ÇABASI”: Terazinin öteki kefesinde ise, kamu ilanlarının semtine uğramadığı kanallar.. Ağır RTÜK CEZALARI.. Polisin arada bir uğrayıp, yöneticilerini gözaltına aldığı haber merkezleri..

Böyle bir eşitsizlikte, Gürsel Tekin Sözcü’ye, “Tek taraflı yayıncılıktan uzak” bir yayın politikası diliyor ya! Ona ve asıl önemlisi Yılmaz Özdil ve ekibine hatırlatmak isterim. Gazetenin sahibi Burak Akbay’ın uzun yıllardır yurt dışında olduğunu.. Hakkında FETÖ iddialarıyla yakalama kararı çıkartıldığını unutmasınlar. Sözcü’yü yok etmek için “Silahlı terör örgütü FETÖ’ye üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiası icat edildiğini.. Böyle bir iddiayla asla bir arada anılamayacak Emin Çölaşan’ın da hedef alındığını herhalde unutmamışlardır.

Bu kumpasın arkasında CHP’nin.. Hele hele Özgür Özel’in asla olmadığını da biliyorlardır.

Eğer bu son deprem Burak Akbay ile Erdoğan arasındaki buzların erimesi, patronun Türkiye’ye dönebilmesi için yaşandıysa mübarek olsun!

İktidar oyununun son perdesinde, sahneye tam da ışıklar sönerken böyle çıkmak, bir tercih elbette.

Ama o tercihin sonuçlarına katlanmak.. Ve medya tarihinde “iktidarın memleketi tutsak ettiği günlerde muhalefete cephe alanlar” olarak hatırlanmak var ya!!

Evlerden ırak!!!!

/././

 Rubio’dan Hizbullah’la İşbirliği Suçlaması: Maduro’ya dört koldan baskı -Mustafa K. Erdemol- 

“Kıyılarımızdan ülkemize uyuşturucu sokuyor” iddiası Venezüela’yı “şeytanlaştırmaya” yetmemiş olacak ki ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan yeni herzeler gelmeye başladı. Rubio, önceki gün Fox TV’ye yaptığı açıklamada İran ile Hizbullah'ın Venezuela'da bir dayanak noktası oluşturduğunu, bunun ABD'nin güvenlik endişelerini artırdığını söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın uyuşturucu iddiası inandırıcı olsaydı Rubio’nun ağzından bu tür bir “suçlama” duymayacaktık gibi geliyor bana. Son günlerin moda deyimiyle “tüm tuşlara basıyor” ABD yönetimi anlaşılan. Hangisi tutarsa artık.

Hiçbirinin tutması da şart değil kaldı ki, açık denizlerde uyuşturucu taşıyor diye ABD tarafından vurulan teknelerin çoğunun Venezüela’ya ait olmamasına nasıl aldırılmadıysa, “iddiaların yanlış çıkmasını da” kimse umursamayacak nasılsa. Gücü yetenin hukukunun geçerli olduğu bir çağdayız, malum.

Rubio, İran -Venezüela işbirliği iddiasına kendisinden başka itibar eden olmadığını biliyor ki “bu konu yeterince konuşulmamaktadır” diye yakınıyor da üstelik.

Açıklamanın zamanlaması da tabii ki iyi “ayarlanmış”. ABD'nin Karayipler ile Doğu Pasifik Okyanusu'nda uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddia edilen teknelere yönelik saldırılarının başlamasından aylar sonra yapıldığına dikkat çekerim Rubio’nun açıklamalarının. Dediğim gibi Venezüela’nın “uyuşturucu” ticareti ya da kaçakçılığı yaptığı iddiasına inandırdıklarının sayısı az demek ki Başkan Trump’ın.

İran da Venezüela da bağımsız iki ülke. Kuşkusuz siyasal sistemleri birbirinden çok farklı. Ancak her ikisi de ABD’nin “en çok nefret ettiği” ülke durumunda. Mevcut ortamın İran ile Venezüela arasında işbirliği doğurmasından daha doğal ne olabilir? Yani, kabul edilmiş diplomasi ilkeleri çerçevesinde kurdukları ilişkileri var. Karakas ile Tahran arasındaki işbirliği de böyle bir şey. Ötesi yok.

ABD'nin yaptırımları altında olan iki ülke 2022'de Tahran'da 20 yıllık bir işbirliği planı imzalayarak petrol ile savunma başta olmak üzere birçok konuda ortaklık sözü verdiler birbirlerine. Yani gizli kapaklı bir ilişki yok aralarında. Maduro, ABD'nin son kışkırtcılığı dahil yaptığı hamleleri hükümeti devirme girişimi olarak değerlendirdiğinde İran’ın Venezüela’ya destek vermemesi düşünülebilir mi? Nitekim İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD’nin tutumunu “zorbalık yaklaşımı” olarak nitelendirdi.

Rubio’nun İran destekli Hizbullah’ın Venezüela başta olmak üzere Güney Amerika’da uzun süredir varlığını sürdürme iddiasını dile getiren - Arjantin dışında -bir başka bölge ülkesi de yok benim bildiim kadarıyla. Hatta, Trump kopyası Javier Miley’nin yönetimindeki Arjantin’in Güvenlik Bakanı Patricia Bullrich’in Şili ile Bolivya'da Hizbullah'ın varlığının tespit edildiğini öne sürmesi Bolivya hükümetini çok kızdırdı. Sert bir açıklama yaparak suçlamaların bir dayanağı olmadığı gibi delil ile belgeden de yoksun olduğunu belirten Bolivya yönetimi bununla da yetinmeyerek, Arjantin Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırıp açıklama istedi.

“Şeytanlaştırma”yla başlar bu tür işlere ABD. Gerisinin kolay geleceğine inanır çünkü. Uzun zamandır “pişirilen” bir iddiayı Rubio’nun gündeme getirmesi bundan. “Bu konu az konuşuluyor” derken de daha Ekim ayında konunun ABD Senatosu’nda konuşulduğunu anımsamıyor bile şaşkın.

“Şeytanlaştırma” için çok iyi iki malzemedir “uyuşturucu” ile “terör”. İran/Hizbullah ile Venezüela’yı bu iki malzemeyle suçlamakla şansını bir kere daha deniyor. Ama sonuçta Rubio’nun açıklaması Venezüela’ya yönelik uyuşturucu kaçakçılığı iddiasının tek başına inandırıcı olmadığını gösteriyor kesinlikle.

Bu da tutmazsa bir şeyler daha uydururlar.

Bekleyelim…

/././

halkTV


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı" -4 Aralık 2025-

 İşte faturalar: Şirketi kurduğu gibi ESK ile anlaştı! ‘Genç boğalar’ hep ondan alınmış -Bahadır Özgür-  Et ve Süt Kurumu (ESK) Genel Müdürü...