Cambaza bakma: Asgari ücrette 'komisyon' tartışması neyi örtüyor?-Emre Alım/soL-

Asgari ücret masasında bu yıl işçi tarafının koltuğu boş. Tartışma da bu noktada düğümlendi. Oysa masanın görünen üyeleri değişse de, kararı verenler aynı kaldı. Hükümet, patronlar ve uluslararası finans tekelleri milyonlarca emekçinin açlık sınırının altında tutulmasında uzlaştı.

Asgari ücret tartışması Türkiye’de her yıl aynı sahneyle açılıyor.

Bir masa kuruluyor, sandalyeler sayılıyor, kim geldi kim gelmedi üzerinden uzun bir tartışma başlatılıyor. Kameralar masaya çevriliyor, kamuoyu orada olup bitenlerin milyonların hayatını belirleyeceğine ikna edilmeye çalışılıyor. Oysa bu sahnede asıl iş, çoğu zaman masanın dışında çoktan görülmüş oluyor.

2026 yılı asgari ücretini belirlemek üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yaptığı ilk toplantılar da bu açıdan bir istisna değil. Bu yıl farklı olan, işçi tarafını temsil ettiği iddia edilen Türk-İş’in masaya hiç oturmaması. Bu tercih ilk bakışta “itiraz” gibi sunulsa da, daha yakından bakıldığında başka bir işlev görüyor.

Cambaza bakma

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ilk toplantısını 12 Aralık, ikincisiniyse 16 Aralık’ta düzenledi. Bu yılki süreci önceki yıllardan ayıran en dikkat çekici gelişme, masanın "işçi tarafını" temsil eden Türk-İş heyetinin toplantılara katılmaması oldu. Türk-İş Başkanı Ergun Atalay, bu tavrı "konu mankeni olmamak" ve "komisyonun antidemokratik yapısına tepki" olarak sunsa da, madalyonun öbür yüzü oldukça farklı bir tabloyu işaret ediyor.

Bugüne kadar hükümetin çizdiği sınırların dışına çıkmayan, pek çok kritik eşikte işçinin değil iktidarın yanında saf tutan sarı sendikalar, bu yıl asgari ücrette yaşanacak tarihi reel kaybın faturasından kaçmaya çalışıyor. Masada yer almayarak sorumluluğu üzerinden atan Türk-İş, aslında gündemi komisyonun yapısı üzerine bir tartışmaya kilitleyerek, işçinin asıl meselesi olan sefalet ücretini ve arkadaki büyük soygunu gölgeliyor. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’ın Türk-İş ve Hak-İş’i sırayla ziyaret ederek "görüşlerini aldık" açıklaması yapması da "usulün yerini bulması"ndan ibaret.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde asgari ücret masasında patronları temsil eden TİSK'in Genel Kurul toplantısına katılıp yaptığı konuşmada, "Kefenin cebi yok. Öbür dünyaya mal mülk değil, adalet ve dürüstlük üzerine yaşanmış bir hayat götüreceğiz" demişti. Ancak kulislere göre Erdoğan'ın fetvası patronlar üzerinde etkili olmamış gibi görünüyor. İktidara yakın gazeteler asgari ücrete mevcut enflasyondan düşük bir zam yapılacağını açıkça dile getiriyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan'ın “Asgari ücrette gerçekler doğrultusunda memnun edecek bir karar çıkacaktır” sözleriyle kendilerini mutlu edecek bir tabloya duyduğu iyimserlik de bunu doğruluyor.

Komisyonun varlığı da yokluğu da bir 

Bu yıl kurulan masada işçi kesiminin iktidara yakın konfederasyonlar tarafından temsil edilip, edilmemesi sonucu değiştirmeyecek. Çünkü bizzat Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan bunu itiraf etti. Geçtiğimiz hafta Türk-İş ve Hak-İş'i ziyaret eden Bakan, sonrasında gazetecilere "İşçi kesiminin komisyonda yer almaması çok büyük bir eksiklik değil" dedi.   

Asgari Ücret Tespit Komisyonu yıllar içinde göstermelik de olsa işleyen bir "müzakere organı" olmaktan tamamen çıkarıldı. 2018 yılında başkanlık sistemine geçişle birlikte, komisyon sessiz sedasız bir biçimde İş Kanunu kapsamından çıkarılarak doğrudan Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içine alındı. Bu idari değişiklik, komisyonun yapısının bir gece yarısı kararnamesiyle değiştirilebilmesinin önünü açtı ve asgari ücret tespit sürecini fiilen "cumhur hukukuna" uyarladı.

Bu süreçte komisyon fiilen lağvedildi, asgari ücret iktidar tarafından tek taraflı belirlenip komisyona sadece onaylatılan bir noter belgesine dönüştü. Nitekim 1974’ten bu yana yapılan 50 görüşmenin 27’sinde işçi tarafının muhalefetine rağmen, hükümet ve patron blokunun ittifakıyla kararların alınmış olması, komisyonun kimin lehine işlediğinin en somut kanıtı. 2018'den bu yana ortaya çıkan tablodaysa patronların hiçbir itirazının olmadığı görülüyor. 

1Kaynak: DİSK-AR

Masanın 'gizli' üyeleri

Asgari ücret masasında sadece hükümet, patron ve sendika bürokratları oturmuyor. Masanın asıl iradesini belirleyen "gizli" üyeler, uluslararası sermaye merkezleri. 

Finans tekelleri Şimşek Programıyla beraber başladıkları "hedef enflasyon" dayatmasını sürdürüyor. Enflasyonu "zamların" tetiklediğini savunan finans tekelleri, bu yüzden zamların gerçekleşen enflasyon yerine hükümetin gelecek yıl gerçekleşmesini umduğu hedef enflasyona göre yapılmasını dayatıyor.

IMF Türkiye Misyonu Başkanı Jim Walsh "yüksek artışın bu yıl olmamasını umuyoruz" diyerek niyetini açıkça ifade ederken, Moody’s "geriye dönük endekslemeye son verilmeli" çıkışında bulunuyor, Deutsche Bank ise "yüzde 25 artış idealdir" raporlarıyla koroya eşlik ediyor. JP Morgan, Morgan Stanley ve Fitch gibi uluslararası finans merkezleri yüzde 31'lik enflasyona rağmen asgari ücrete yüzde 20-25 zam yapılması gerektiğini dillendiriyor. 

Hedeflenen enflasyon oyunu, işçinin bugün yaşadığı gerçek hayat pahalılığını değil, hükümetin kağıt üzerindeki (ve çoğu zaman gerçekleşmeyen) pembe tablolarını esas alarak ücretlerin sistematik olarak eritilmesi anlamına geliyor.

Komisyon aldatmacası kayıpları gizliyor

"Cambaza bak" oyunu sürerken işçinin gerçek kaybı giderek büyüyor. 2025 yılında asgari ücrete ara zam yapılmaması, yüksek enflasyon koşullarında işçinin alım gücünü önemli ölçüde buharlaştırdı. DİSK-AR verilerine göre, 2025 yılı boyunca asgari ücretlinin birikimli alım gücü kaybı toplam 50 bin lirayı aşmış durumda. 

Ekim 2025 itibarıyla net 22 bin 104 lira olan asgari ücret, BİSAM’ın belirlediği 26 bin 925 liralık açlık sınırının dahi yüzde 18 altında. 93 bin lirayı aşan yoksulluk sınırıysa artık ulaşılamaz noktada. Patronlara bütçeden 67 milyar dolar SGK prim desteği sağlanırken, işçinin üzerine yıkılan vergi ve enflasyon faturası 1,8 trilyon lirayı buluyor.

Ücretin miktarı değil, düzenin kendisi sorun

Cambaza bakarken, cebimizden çıkanın ne olduğu görünmez kılınıyor.

Oysa asgari ücret süreci, sendikaların katılım düzeyiyle ya da komisyonun sembolik meşruiyetiyle açıklanamayacak kadar çıplak bir gerçekliği barındırıyor. Masaya oturulsun ya da oturulmasın patronlar ne kadar vereceğini, iktidar ne kadarına izin çıkacağını, uluslararası finans çevreleri de bu sınırların nerede başlayıp nerede biteceğini baştan ilan ediyor. Geriye, bu kararı “müzakere edilmiş” gibi gösterme işi kalıyor.

Öte yandan asgari ücret süreci, teknik bir “fiyat belirleme” meselesi değil, aynı zamanda milyonlarca emekçinin yaşam hakkının hangi sınırlar içinde tutulacağına dair siyasal bir karar süreci. Bu yüzden tartışmayı birkaç puanlık zam oranlarına ya da komisyonun biçimsel yapısına sıkıştırmak, asıl meseleyi ıskalamak anlamına geliyor.

Bugün asgari ücret, çoktan bir “taban” olmaktan çıkıp fiili bir ortalama ücrete dönüşmüş durumda. Toplumun yarısından fazlası bu ücretle yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyor. Bu tablo, sorunun yalnızca yoksulluk değil, sistematik bir sömürü olduğunu açıkça gösteriyor. Ücretler baskılanırken sermaye destekleniyor, enflasyonun ve verginin yükü işçinin sırtına bindiriliyor.

Oysa yaşam pazarlık konusu yapılamaz. Yaşamın fiyatı olmaz, hakkı olur.

Emre Alım/soL

Açlık sınırının altında, kâr hırsının kıskacında: Asgari ücretlinin kaybı ne?-Emre Alım-https://haber.sol.org.tr/haber/aclik-sinirinin-altinda-kar-hirsinin-kiskacinda-asgari-ucretlinin-kaybi-ne-404293

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Trump, "İsrail'e verdim" demişti: Golan Tepeleri, yeni Suriye haritasından çıkarıldı-BİRGÜN-

Suriye Dışişleri’nin Sezar Yaptırımları'nın kaldırılmasına ilişkin paylaşımında Golan Tepeleri’nin haritada yer almaması dikkat çekti. A...