halkTV "Köşebaşı" -11 Aralık 2025-

 F-35 programına dönüş! Kıbrıs'ta istihbarat yarışı... Gazze ve Suriye diplomasilerinde gelişmeler -Serra Karaçam- 

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar bugün Washington’da Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile görüşüyor.

İki ülke arasında en önemli başlıklar Gazze barışı ile Suriye-İsrail arasındaki barış.

The Wall Street Journal , ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şaraa’yı güçlendirmeye çalışırken Washington ile İsrail arasındaki görüş ayrılıklarına ve barış anlaşmasının tıkandığına dikkat çekiyor.

“ABD, Suriye ile İsrail arasında uzun vadeli bir barışın temelini oluşturabilecek bir güvenlik anlaşması için arabuluculuk yapıyor, ancak görüşmeler tıkanmış görünüyor.

… İsrail, 7 Ekim 2023 Gazze saldırılarından şu dersi çıkardı:

Komşularını ya da hatta Washington’ı memnun etmek için kendi güvenlik çıkarlarını masaya süremez.

Şimdi, ABD destekli 2005 Gazze’den ve 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmeleri, Hamas ve Hizbullah gibi militan gruplara sınır ötesi saldırılar için hazırlık imkanı veren hatalar olarak görüyor.”

Zaten HAMAS'ın silah bırakacağına dair sinyal de yok.

***

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack da yakın zamanda İsrail’in bir demokrasi olup olmadığını sorgulayan ifadeler kullandı.

Türkiye’nin ABD öncülüğündeki Gazze Uluslararası İstikrar Gücü’ne katılımını destekleyen son açıklamaları da Cumhuriyetçi milletvekilleri tarafından eleştiriliyor.

Cumhuriyetçi Louisiana Senatörü John Kennedy, “Bence İsrail bir demokrasidir ve Ortadoğu’daki tek gerçek dostumuzdur” derken;

Barrack’ın Türkiye’nin ISF’ye katılmasına verdiği desteğe dair görüşü sorulduğunda, “Türkiye’ye güvenmiyorum” ifadelerini kullandı.

Senatör Lindsey Graham ise Barrack’ın İsrail yorumları hakkında;

“Eğer size güçlü bir demokrasi örneği vermem gerekseydi, bu İsrail olurdu. Eğer hükümeti beğenmiyorsanız biraz bekleyin, bir ay içinde yenisi gelir” ifadelerini kullandı.

(Bizde yenisi gelmiyor. Halk neden değiştirmiyor? Top kimde? Oyunu kim kuruyor? SEÇSİS ve veri girişi tartışmaları ayrı konular.)

Tom Barrack Rusya cephesinde Ukrayna ve Karadeniz’de Rus gemilerini hedef alan drone hareketliliği sürerken, S-400'lerden ve F-35’lerden bahsetti…

Bayram değil seyran değil dün şu paylaşımda bulundu:

“ABD, Türkiye’nin F-35 programına yeniden katılma isteği ve Rus yapımı S-400 hava savunma sistemine sahip olması konusunda Ankara ile görüşmelerini sürdürüyor.

ABD yasalarında belirtildiği üzere, Türkiye’nin F-35 programına geri dönebilmesi için S-400 sistemini artık işletmemesi ve elinde bulundurmaması gerekiyor.

Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki olumlu ilişki, işbirliği açısından yeni bir atmosfer yarattı ve bu konu hakkında neredeyse on yıldır en verimli görüşmelere zemin hazırladı.

Umut ediyoruz ki bu görüşmeler, önümüzdeki aylarda hem ABD’nin hem de Türkiye’nin güvenlik gereksinimlerini karşılayan bir ilerleme sağlayacaktır.”

ABD’de Barrack’ı İslami bir yönetimi desteklemekle suçlayanlar çok.

Hatta “yargılanacaksın” diyenler de var…

(Bu arada Trump yönetimi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni Başkan Trump ve üst düzey ABD yetkililerini soruşturamayacak şekilde kurucu belgesini değiştirmeye zorluyor. Ayrıca Gazze savaşı nedeniyle İsrailli liderlere yönelik ve eski ABD askerlerinin Afganistan’daki eylemleri soruşturmalarını kapatması isteniyor.)

F-35’e dönmek için Türkiye’nin S-400leri Pakistan’a, Suriyeye gönderme gibi planlar bir yana; asıl Rusya’nın Türkiye ile olan ilişkileri temel belirleyici. belirleyicilerden.

Suriye'de zaten ABD’ye göre daha IŞİD tehdidi bitmiş değil.

Şaraa hala güven telkin etmeye çalışıyor.

F-35'lerin bir PR harikası olduğuna dair tespitleri ise daha önceki yazılarımdan bilirsiniz...

Biz hala satışı onaylanmış F16’ların fiyatı konusunda mutabık kalamamışken yeni bir yola girmek, Patriot hava savunma sistemi olmadan NATO bataryaları yokluğunda, yeniden saldırı odaklı yüklü bir alım yapmak ne kadar doğru tartışmalı.

***

ABD’nin Irak politikası da İran odaklı değişebilir.

ABD Temsilcisi Joe Wilson yeni bir çıkış yaptı:

“Başkan Trump, Orta Doğu halklarına çatışma değil ticaret; barış ve refah dolu bir gelecek getiriyor.

Irak, Amerika Birleşik Devletleri, Körfez ülkeleri, Suriye, Türkiye ve diğerleriyle güçlü ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurarak bunun parlak bir örneği olabilir.

Ancak bu, Irak İran’ın kuklası gibi davranmaya devam ederse mümkün değildir. Irak’ı İran’dan özgürleştirme zamanı geldi.”

Wilson’a göre , gerçek ve kalıcı bir çözüm için İran’ın kukla milislerinin tamamının kesin olarak silahsızlandırılması gerekiyor.

Ayrıca, “Irak, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin güvenliğine saygı göstermeye devam etmeli ve İran destekli kuklaların KBY’ye saldırmasına izin vermeyi veya bunu teşvik etmeyi durdurmalıdır.”

***

“Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nin istihbarata kurumları; CIA ile MİT, Orta Doğu’yu izlemek için gizli bir hava üssü planlıyor…”

Bu bir iddia ve bağımsız doğrulama yok.

ABD ve Türkiye’nin dış istihbarat servisleri, Intelligence Online’ın 8/12/25 tarihli haberine göre, "Orta Doğu’yu daha yakından izleyebilmek için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden birlikte çalışma planları yapıyor."

"CIA ile Türk istihbarat servisi MİT, gizli bir hava üssü kurmayı planlıyor. Bu tesis Orta Doğu’nun gözetlenmesi için kullanılacak."

Habere göre; bu işbirliği bağlamında CIA, aracılar aracılığıyla ikinci el C-130 Hercules nakliye uçakları edinmeye çalışıyor.

Amaç, tespit edilmesi zor, düşük profilli operasyonlar yürütmek.

Güney Kıbrıs, İsrail etkisine girmek ve İngiliz istihbarat faaliyetlerine zemin sağlamakla biliniyordu. Özellikle Güney'de Akrotiri üssündeki hareketlilik de zaten açık kaynaklarca doğrulandı.

Türkiye’den İncirlik üssünden de adadaki üslere hareketlilik olduğu biliniyor.

En son Pentagon’a yönelttiğim soruda, Incirlik’e yönlendirilmiş ve uçuşların rutin kargo uçuşları olduğu cevabını almıştım.

Kimilerine göre bu üs haberleri bölgede İngiliz-İsrail dominantlığına karşı gözleri Türkiye’ye çevirmek için yayılıyor.

Intelligence Online Fransız bir yayın kurumu.

ABD Güney’de İsrail ve İngiltere'den bağımsız Orta Doğu’yu dinlemek durumunda…

Her ne kadar MI6 ve CIA arasında ortaklık olsa da bağımsız bilgi hakimiyeti önemli.

Bu arada Karadeniz illeri de Rusya’yı dinlemek için Amerikan askeri istihbaratı için son derece önemli.

***

Üniversite gazetesinde İsrail karşıtı bir görüş yazısının ortak yazarlığı nedeniyle sınır dışı edilme girişimiyle karşı karşıya kalan Rümeysa Öztürk için, Massachusetts’ta Federal yargıçtan güzel bir haber geldi.

Yargıç vizesini koruyabilmesi ve üniversitedeki çalışmalarına devam edebilmesi için ihtiyati tedbir talebini kabul etti ve göçmenlik makamlarının SEVIS kayıtlarını yeniden düzenlemesini emretti.

Önde gelen sivil özgürlükler kuruluşları, Müslüman kuruluşlar ve 20’den fazla Yahudi Amerikalı kuruluş Rümeysa’ya destek olmuştu.

***

Başkan Donald Trump’ın, Müslüman Kardeşler’in dünya çapındaki şubelerinin olası terör örgütü olarak tanımlanması için inceleme yapılmasını öngören son başkanlık kararnamesi kapsam olarak Lübnan ve Ürdün kollarına odaklandı.

Katar ile Türkiye’ye yönelik inceleme dışarıda bırakıldı.

Zira Erdoğan Trump’ın dostu.

Trump son verdiği röportajda “NATO’da olmaması gerektiğine inandığınız ülkeler var mı” sorusuna “Erdoğan zor biri ama bence NATO’da olmalı” mealinde cevap verdi.

Trump’ın kararnamesi, Müslüman Kardeşler’i bütün olarak terör örgütü ilan etmek yerine önce bireysel şubelere bakıyor.

Kongre de hem Müslüman Kardeşler’in Yabancı Terör Örgütü olarak tanımlanmasına yönelik yasaya, hem de Antisemitizm Farkındalık Yasası’na odaklanacak.

***

Doha Forum Katar’da pek çok Amerikalıyı bir araya getirdi.

Marka başarısı ve istikrar olarak Doha Forum gerçekten başarılı.

Katardaki bir diğer isim ise FBI Direktörü Kash Patel idi…

Katar’a yaptığı ziyarette mevkidaşıyla iki ülke arasında iki mutabakat zaptı imzaladı...

Patel geçmişte Katar adına lobi faaliyetlerinde yer almış bir isim.

Katar İçişleri Bakanı ve ülkenin İç Güvenlik Gücü başkanı Şeyh Halife bin Hamad bin Halife Al Tani, sosyal medya paylaşımında “Bu adım, Katar Devleti ile dost Amerika Birleşik Devletleri arasındaki stratejik ortaklığın derinliğini vurgulamakta ve 2026 FIFA Dünya Kupası’nın güvenliğini sağlamaya yönelik ortak çabalarımızı güçlendirmektedir.” ifadelerini kullandı.

***

Bu arada ABD'de bir numaralı gündem marketlerde fiyatların bir türlü düşmemesi.

Miami de de 30 yıllık gelenek bozularak Demokrat bir belediye başkanı, Eileen Higgins seçildi. Trump’ın onayladığı Cumhuriyetçi aday kaybetti.

Bu, new Jersey ve New York belediye başkanları ve Virginia vali seçimleri ardından Cumhuriyetçilere bir mesaj daha.

Sağlık sigorta primlerinde Obamacare’e alternatif getiremezlerse veya Obamacare’i uzatmazlarsa Trump’ın reytingleri iyice düşebilir.

Ancak aşırı solcu olarak da nitelenen, Mamdani gibi demokrat adayların liberal eyaletlerde kazanması merkez demokratları endişelendiriyor.

Bu çizginin Kongre ara seçimlerinde kendilerine kaybettirebileceğine inanıyorlar.

Zira ABD genelinde bölgelere göre düşünce biçimleri farklılık arz ediyor ve aşırı sol profiller merkez demokratları korkutarak cumhuriyetçilere yönlendirebilir…

***

Son olarak; Paramount Skydance’ın 108 milyar dolarlık Warner Bros Discovery’yi düşmanca satın alma teklifine üç Körfez devletine ait varlık fonu dahil oldu.

Eğlence sektörü ve medya ne kadar önemli varın siz düşünün…

 İş güvenlik uzmanı kozmetik atölyesine hiç gitmemiş -İsmail Saymaz- 

Dilovası’nda, 6’ı kadın, 7 işçinin can verdiği Ravive Kozmetik faciasında her gün yeni bir skandal patlak veriyor.

Ravive Kozmetik’e iş güvenlik uzmanı ve işyeri hekimi sağlamakla yükümlü Küresel Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB), bir gün olsun denetime gitmemiş.

Bilirkişi raporuna göre Küresel OSGB ile Ravive Kozmetik, 5 Ağustos 2025’te sözleşme imzaladı. Seyfullah Çelik iş güvenlik uzmanı, Muhammet Dayıoğlu iş yeri hekimi olarak atandı.

Bu sözleşme faciadan üç gün sonra, 11 Kasım’da sonlandırıldı.

Kağıt üzerinde denetim

Üç aylık sürede ne bir kayıt tutuldu…

Ne rapor yazıldı…

Ne de uygunsuzluk saptandı.

Çünkü bir gün olsun iş yerine denetime gitmediler.

Şu veri bile sorumsuzluğun boyutu hakkında fikir veriyor:

Küresel OSGB tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bildirilen çalışan sayısı sekiz. Ancak olay günü işyerinde 13 işçi vardı ve yalnızca biri sigortalıydı.

Bilirkişi raporunda, kağıt üzerinde denetim yapıldığı belirtilerek, şöyle deniyor:

“OSGB hizmetinin kağıt üzerinde yürütüldüğü, sahada hizmet verilmediği, uzman ve hekimin işyerinin gerçek risklerini değerlendirmediği, kaçak üretim yapılan üst katın tamamen denetim dışında bırakıldığı anlaşılmaktadır.”

Küresel OSGB’nin işleteni Ümit Aslan ve mesul müdürü Ünal Aslan’ın tali ağır, Çelik ve Dayıoğlu tali kusurlu görüldü.

Adresinde bulamamışlar!

Aslan, ifadesinde, Ravive Kozmetik ile imzalanan sözleşmede, işyeri için ‘Mimar Sinan Mahallesi Asalet Caddesi No:28’ adresinin gösterildiğini belirtti.

Bu, Ravive Kozmetik’in eski adresi…

Aslan, iki uzmanın sözleşme yapıldıktan 5-10 gün sonra adrese gittiğini anlatarak, şöyle dedi:

“Ağustos ayının 10’u - 20’si arasında iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi adrese gitmişlerdi. Adreste Ravive’nin faaliyet göstermediği, başka bir firmanın olduğu bildirildi.”

Derhal iş yeri sahibini aramaları icap ederdi.

Küresel OSGB, böyle yapmadı.

Ne hikmetse 25 Eylül’e kadar beklemeyi tercih ettiler.

Aslan, o gün Ravive Kozmetik yetkilisi İsmail Oransal’ı aradığını, ancak kendisine ulaşamadığını iddia ediyor. Oransal’a ulaşamayınca bizzat adrese gitttiğini anlatarak, şöyle devam ediyor:

“Dilovası’ndaki Asalet Caddesi No: 28’deki yere gittim, ancak burada başka bir firma vardı. Oransal’ı aradım, ulaşamadım. Mesaj çektim. Yarım saat bekledim. Dönüş alamayınca internetten şirketin Ataşehir’deki merkez adresini buldum. Aynı gün Ataşehir’e gittim. Adresin önünde Oransal’a mesaj attım. Oransal, ‘Ben ilgilenmiyorum, Mustafa bey ilgileniyor’ dedi. Mustafa beye mesaj attım. Dönüş alamayınca aradım. Tehditkar şekilde, zaten iş güvenliği uzmanının olduğunu, eski bir firma ile çalıştıklarını, yeni taşınılan iş yerine gitmemem gerektiğini, işverenin asabi bir insan olduğunu, sıkıntı çıkarabileceğini belirterek, benimle tartıştı. Gerekirse sözleşmeyi feshedeceklerini dile getirdi. Biraz bekledim ancak dönüş olmayınca tehditkar söylemleri nedeniyle şirket merkezinin önünden ayrıldım.”

Normalde, Küresel OSGB’nin iş yerinde meydana gelebilecek kaza ya da ihmalde sorumluluğu üstüne almamak için sözleşmeyi feshetmesi gerekirdi.

Yedi işçiden üç gün sonra feshettiler

Küresel OSGB, ya en baştan Ravive Kozmetik’le “Birbirimizi görmeyelim” diye anlaştıkları ya da alacakları paradan olmamak için susup göz yumdu.

Aslan, ifadesinde, bu gerçeği saklıyor.

Küresel OSGB’nin yetkilisi Ümit Çelik, “Ravive’nin sözleşmeyi feshetmesini bekleyelim” dediği için durduklarını iddia ediyor.

Günün sonunda, sözleşmeyi fesheden, Küserel OSGM olmuş.

Fakat ne zaman?

Yedi işçi can verdikten üç gün sonra, 11 Kasım’da.

Aslan:

“Sözleşmeyi feshetmelerini bekledik ancak etmediler. 8 Kasım günü yangın meydana geldi. Burayla ilgimiz olmadığı, karşı taraf da fesih bildirimi göndermediği için 11 Kasım’da sözleşmeyi feshettik.”

Aslan, bilirkişi raporunda hatırlatılan, görevleri yerine getirmemiş olmalarının sorumluluğunu Ravive Kozmetik’e yıkıyor. Adresine ulaşamadıkları için iş yerini denetlemediklerini savunarak, şöyle diyor:

“Bu yere gidip inceleme yapamadığımız ve yetkimiz olmadığı için raporda belirtilen hususları tanzim edemedik. Bunun nedeni, şirket yetkilileri ve çalışanlarının eylem ve söylemleridir. İncelediğimiz yerde iş güvenliği hususunda acil durum gerektirecek eksiklikler ve usulsüzlükler tespit ettiğimizde işverene tebliğ ederiz. İşveren eksiklik ve usulsüzlükleri tamamlamazsa Çalışma Bakanlığı İl Müdürlüklerine bildiririz. Ancak iş yeri adresine ulaşamadığımız için bu işlemleri yapamadık.”

Aslan, 4 Aralık’ta tutuklandı.

‘Para için’

Emekli İş Başmüfettişi Şeref Özcan, Küresel OSGB ile Ravive Kozmetik’in danışıklı hareket ettiğini düşünüyor. “Adresi bulamamışlarsa sözleşmeyi feshetmeleri gerekirdi. Neden bu sorumluluğu taşıyasın?” diyor.

Neden mi?

Yanıtı yine Özcan veriyor.

“Muhtemelen gelecek ayın parasını almak için.”

Özcan:

“Piyasada uzmanlardan beklenen, denetimde noksan hususları yazmamak. Hayati risk içeren noksan yazarsa bakanlığa bildirmesi gerekir. Bu yüzden hayati risk içeren noksanları yazması istenmiyor. Ola ki bir müfettiş denetime gitti, şirket uzman çalıştırmıyorsa cezayı yer. Kayıtlarda uzman görünüyorsa cezadan kurtuluyor. OSGB şirketi bu işten payını alıyor.”

Açığa alınan zabıta en önde oturuyor

Dilovası’nda yakınlarını kaybedenlerin avukatı Recep Dursun, oldukça endişeli. Çünkü hiçbir kamu görevlisinin yargılanmayacağını düşünüyor.

Dursun, şöyle konuşuyor:

“Süreci soğutarak, unutturarak, yanan vatandaşlarımızın suçlu ilan edilmesine varacak pişkinlik yaşanıyor. Dilovası Belediyesi’nde açığa alınan Zabıta Müdürü Nizamettin Bağcı, meclis toplantısında önde meydan okur gibi oturuyor.”

Dursun, kamu görevlileri hakkındaki ilgili dosyanın ayrıldığını ancak halen savcı atanmadığını ifade ediyor.

Dursun’a haksız diyebilir miyiz?

Kamu kurum ve kuruluşlarının kastı, dahli, ihmali veya kusuru olmasa Dilovası’nda yedi işçi hayatlarını bu kadar ucuz kaybeder miydi?

Dilovası Belediyesi, kaçak binaya dört yıl göz yummasa…

Zabıta bir kutu parfüm için suça kör olmasa…

Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, “Doymaz iş yeri sahibini yüce devletimize şikayet ediyorum” ihbarına sırtını dönmese…

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, “Adrese gittik, bulamadık” demese…

İş-Kur, bir bina yanındaki kaçak atölyeye işçi göndermese bu cinayet işlenebilir miydi?

 Saray'ın politikası: Stratejik sabır!-Ayşenur Arslan- 

Hangisi doğru, bilemiyorum.
Erdoğan “kendi ayağına” mı sıkıyor.. Gözünü bu kadar karartıp Türkiye’yi cezaevine çevirmeye karar vermiş olabilir mi?
Yoksa birileri “onun ayağına” sıkıyor da.. Gerçeklerden soyutlayıp görmemesini mi sağlıyor?
Son bir yıldır taş toprak yoruldu Saray operasyonlara doyamadı!
Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı adayı olacak diye neler yaşadık, neler yaşıyoruz.
Geldiğimiz.. Daha doğrusu getirildiğimiz yer şu:

“ Kırklareli Üniversitesi, öğrencilerinin il genelinde din hizmetlerine destek sunması için müftülük ile anlaşmaya vardı. Karar'ın haberine göre, Protokol üniversite öğrencilerinin Kırklareli İl Müftülüğü bünyesindeki merkez ve ilçe kurumlarında, camilerde, Kuran kurslarında ve gençlik merkezlerinde yürütülen din hizmetleri ile "manevi danışmanlık" faaliyetlerine "katkı sağlamasını" hedefliyor.”

Onca imamın, hocanın, yüksek ücretlerle istihdam edildiği memlekette, yetmemiş üniversite öğrencileri “din hizmetine” koşulacakmış!

Protokolde öğrencilerin nasıl “kullanılacağı” belli değil. Gönüllü mü olacaklar? Hizmet karşılığı puan -yani not- mu alacaklar?

Rektör Rengin hanımefendinin “ÖRTÜK PROGRAM” diye nitelediği sistemden kasıt bu mu?

Bir üniversitenin görevi, gençlere akıl ve bilimin yolunu açmak mıdır, yoksa dine hizmet için kullanmak mı?

Maliye Bakanı Şimşek tabloyu tamamlamak için tam zamanında yetişti. 350 milyon Euro tutarındaki son borçlanmayı, akıl yolları tıkalı olanlara neredeyse “MÜJDE” gibi sundu:

“Uluslararası finansal kuruluşların programımıza olan güveni devam ediyor. Bu kapsamda, uygun koşullu dış finansman sağlama çalışmalarımız sürüyor."

Dış finansmanın ne olduğunu hemen anladık da.. Uygun koşullardan neyi kastediyor acaba Şimşek Bey?

“Ayağınız alışsın” diye faiz falan istemeyen bir ülke, kurum falan mı keşfedildi?

Yoksa..

Benim bildiğim, dış finansman diye geçiştirilen meselede ana para da faiz de ya dolar ya Euro üzerinden geri ödenir.

Sık sık yaptığım gibi, döviz grafiklerine göz gezdirdim.

Dolar, 12 Eylül günü, yani yaklaşık üç ay önce 41.36 TL imiş.

Bugün 42.58 TL

Dolar şimşek gibi çaka çaka yükseliyor. Paramız da inliye inliye düşüyor. Bu yüzden dün aldığını bugün alamıyorsun.. Yıllardır kullandığın ve daha yıllarca kullanmak zorunda olduğun ilaçları bulmak için kapı kapı eczane dolaşıyorsun.. Gençler bu yüzden karanlık yollara savruluyorlar..

Buna bir de kapımızdaki sınır ötesi harekatın masraflarını ekleyin. Gerçekten de “YAPARSA AKP YAPARMIŞ”..

* * *

Genelkurmay’a göre sınır ötesine geçen zırhlı araçlar “rutin” bir hareketlilikten ibaretmiş.

Oysa Saray’a en yakın isimler açık açık yazıyor.

Hande Fırat mesela, kum saati benzetmesiyle “harekata sayılı günler kaldı” diyor.

Erdoğan’ın “en sevdiği” Abdülkadir Selvi de şu notları iletiyor:

“ PKK’nın Suriye kolu olan SDG’nin kontrol ettiği bölgede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hareketliliği artmaya başladı. 10 Mart’ta Şam yönetimi ile SDG arasında varılan anlaşmaya rağmen sahada herhangi bir ilerleme olmadı. SDG’ye yılsonuna kadar tanınan süre 21 gün sonra dolacak. Ama sahada en ufak bir gelişme yok. Tam aksine Mazlum Abdi, İsrail’i göreve davet ediyor. ABD’nin kendilerini desteklemeye devam etmesini talep ediyor. Yani hâlâ oyun peşinde. Terörsüz Türkiye sürecine olumsuz etki yapmaması için stratejik sabır uygulanıyor. Ama sabır taşı çatlamak üzere. SDG’nin müzakereler yoluyla Suriye yönetimine entegre olması yönündeki beklentiler azalıyor. Ankara ile Şam arasındaki koordinasyonda SDG’ye yönelik askeri operasyon eğilimi ağırlık kazanıyor.”

Bayılıyorum bu söz oyunlarına.. “STRATEJİK SABIR” ifadesinde İletişim Başkanlığı’nın katkısı var mı diye merak ettim. Bununla her şeyin üstü ne güzel örtülüyor, değil mi!

Trump’ın SESİ Barrack efendi ve İsrail’e iki çift laf edilmiyorsa, meğer stratejik sabır politikası yüzündenmiş..

Saray medyasının üstün hizmet madalya sahipleri Barrack’a saydırırken çok rahat.

Oysa Saray’ın çıtı çıkmıyor. Barrack efendi, hep söylediğim gibi, koloni valisi stilinde Türkiye’nin bugünü ve yarınına dair olmadık şeyler söylüyor.. Saray tısssss!

Hani yalandan bir “sabrımızı test etmeyin” çıkışı bile yok. Tam aksine onlar bizim sabrımızı sınıyor sanki!

Ama iktidar susmakta kararlı!!!!

Ne de olsa farkındalar: Türkiye’ye MUZ CUMHURİYETİ muamelesi yapan Barrack Trump’ı temsil esiyor. Haliyle onu kızdırmaya gelmez.

Hatırlayın; Trump Erdoğan’ı sevip övmelere doyamazken doğalgaz bağlantısından AB’nin üstünde gümrük vergisine.. Ve özellikle Reis’in kalbini hicranla yaralayan KAAN motoruna.. Amiyane tabirle ne kazıklar yedik.

Trump’ın sevgisi böyleyse, herhalde Erdoğan “O’nun kızgınlığından" rabbine sığınıyordur.

Öyle ya! Rahip Brunson vakasında öyle bir gerilim yaşandı ki, dolar ilk büyük atağını o zaman yaptı, hatırlarsınız. Hatta sonrasında Trump, meseleyi gündemde tutup “ekonominizi mahvetmiştim, yine yaparım” bile dedi.

Saray kalemşörlerinin “heeeyt” deyişine bakmayın. Erdoğan’ın Trump’a ve İsrail’e karşı çıkamayacağını bizden daha iyi biliyorlar. Elbette nedenlerini de!

Nedeni, Halk Bankası dosyası mıdır, yoksa ABD’nin elinde daha kişisel dosyalar mı vardır.. Erdoğan ve gözü dönmüş destekçileri eğer dönüp dolaşıp her sıkıntıyı, krizi CHP’ye bağlıyor… Atatürk’ü yok etmeye uğraşıyorsa dosyaların ağırlığını tahmin edebilirsiniz.

Memlekette yazılıp çizilenlerle, daha önemlisi YAPILANLARLA.. Barrack Efendi’nin sözleri ve temennileri örtüşüyorsa.. Bu tabloyu da Türkiye’nin Arap dünyası ile elele İsrail’in yanına koşması tamamlıyorsa.. “NETLİK AYARI” için daha ne lazım?

Bakın, bu ülkenin Dışişleri ve Maliye bakanları her gün bir Arap kentinde ortaya çıkıyor. Ya aslında var olmayan ateşkes / barış sloganıyla Türkiye’nin Gazze katkısını anlatıyorlar.. Ya da -ağırlıklı olarak- borç istiyorsa.. Erdoğan ve ekibi daha çok susar.. Sustukları belli olmasın diye de operasyonlarla her gün yeni bir gürültü kopartır.


“ÖNEMLİ NOT:”

Dünkü yazımda MHP GENEL Başkan yardımcısı Feti Yıldız’ın Türkiye’deki adalet sistemi ve işleyişi üzerine sözlerine yer vermiş.. “Eylem” çağrısında bulunmuştum.

Aynı gün, AİHM KARARLARINA RAĞMEN tam 2 bin 962 gündür cezaevine olan Osman Kavala da Yıldız’ın sözlerine dikkat çekerek, “ihlalin giderilmemesi ihlalin yaratılmasından daha büyük bir hukuksuzluk” dedi.

Son 1 yılın en önemli çıkışlarından biri gündemin kaosunda unutulup gidecek mi derken.. Feti Yıldız, bütçe görüşmeleri vesilesiyle TBMM kürsüsüne çıkıp partisinin iktidar ortağına ve adalet arayanlara mesajını tekrarladı. Bir bakıma çarpıcı bir eyleme imza attı:

“Bütün yargılama önlemleri gibi tutuklama da geçici niteliktedir. Tutuklama bir ceza değil maddi gerçeğe ulaşmada ceza davasının yürütülmesinde ya da ileride verilecek bir olası cezanın infazını sağlayan geçici bir araçtır.

Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin sınırladığı için çok dikkatli hareket edilmeli, bin düşünerek bir kere karar verilmelidir.

Suçsuzluk karinesinin esas alındığı, şüpheden sanığın faydalandığı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde doğal hakimlerin görev yaptığı, duruşmaların haleli, davaların makul sürede sonuçlandığı, delillerin vasıtasız olduğu, insana saygının duyulduğu, kurucu adaleti kuran yargı denetimine bağlı olan özel aktüel geçici bir durum gözetmeyen, önceden saptanmış, soyut şekilde uygulayan, insan onurunu koruyan ceza hukukunun bir cezalandırma hukuku değil koruma hukukunu benimseyen devletler hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir.”

Umarım!!!

/././

halkTV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem"-11 Aralık 2025-

 Devletçiliğin yeni adı tekno-endüstriyel devlet mi?-Füsun Sarp Nebil-  ABD'nin CFR raporu, ekonomik gücün artık ulusal güvenlikle iç iç...