AKP’nin iktidara gelir gelmez ilk el attığı iş, Emlak Konut’u yeniden yapılandırmaktı. Çünkü kamu malına çökmenin, sermaye grupları yaratmanın ve bu çıkar evrenini siyasi ve hukuki bir rejimle örmenin tarihsel yolu hep Emlak Konut’tan geçmişti. Emlak GYO devasa bir gayrimenkul şirketi olmuştu. 2009-2018 arasında da Murat Kurum’a emanet edildi. Kurum, 5 yıl da bakan olarak tüm bu inşaat rantı makinesini yönetti.
Murat Kurum’un bütün kariyeri tek cümleyle özetlenebilir. O, bir nevi Osmanlı’daki ‘ceyb-i hümayun’un (padişahın cebi) başı gibidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin arsaları üzerindeki tasarruf hakkı şu an tek bir kişiye aittir. Ve o hak çerçevesinde inşaat rantı yaratıp dağıtmaktan yıllardır Murat Kurum sorumludur. Nitekim 9 yıllık Emlak GYO deneyimi de devletin tapularına belli bir siyasi zümreyi ve her türden inşaat sermayesini ortak etmek üzerineydi. Emlak GYO’yu sadece inşaatla sınırlı bir kurum olarak görmeyin. Zira hikayesi, sermaye ve servet transferleriyle bir siyasi rejimin nasıl inşa edildiğinin de tarihidir.
Türkiye’de inşaat rantının ilk kaynağı yetimlerin hakkıydı. Osmanlı’da, Tanzimat döneminin önemli reformlarından birisi bu konudaydı. 1851’de, Emval-i Eytam (yetim) Nezareti adıyla yeni bir idari birim kuruldu. Sürekli savaş halinde olan bir ülke tepeden tırnağa yetim doluydu. Dolayısıyla onların mirasının vasiler, bürokratlar ve özellikle kadılar tarafından yağmalanmasının önüne geçilmek isteniyordu. Bunun için nezarete bağlı olarak yetimlere kalan mirasın finansal sistem içinde değerlendirilmesi ve buradan elde edilecek gelirin yine yetimler için kullanılması amacıyla ‘eytam sandıkları’ oluşturuldu. Böylece hem mirasın değeri korunacak hem de ömür boyu yetimler muhtaç kalmayacaktı.
Yetim mallarından sağlanan sermaye tüccar, esnaf ve memurlara kredi olarak dağıtılıyordu. Tüm taşraya da yayılan eytam sandıkları ağı kısa sürede bir yağma, yolsuzluk alanı haline geldi. Buradan yeni zenginler doğdu. Öyle ki, İngiliz ve Fransız işgal güçleri dahi ele geçirdikleri yerlerdeki sandıkları yağmalamıştı. Yani Türkiye’deki yeni sermaye sınıfının ilk birikimi, yetim hakkına dayanıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti de Ormanlı geleneğini sürdürdü. 3 Haziran 1926’da Emlak ve Eytam Bankası’nı kurdu. Amaç yine yetim hakkını korumak ve inşaat teşebbüslerinin finansmanını sağlamaktı. Yetim malı bu sefer de Cumhuriyet’in ilk döneminde memuriyetten müteahhite evrilen yeni bir kesimin birikimi için kullanılıyordu. Yetim malı, Ankara’nın başkent olarak özgün bir mimariyle inşasının da ana kaynaklarındandı. Bugün AKP iktidarının el koyup yıkmaya çalıştığı ünlü Saraçoğlu Mahallesi, 1946’da yetim sandıklarından gelen gelirle yapılmıştı. Aynı yıl bankanın adındaki ‘yetim’ (eytam) kelimesi de atılıyor ve Türkiye Emlak Kredi Bankası oluyordu.
Türkiye ekonomisinde liberalleşmenin başladığı ve Batı sermayesine bağımlılığın yoğunlaştığı 1950’deki Demokrat Parti iktidarında banka ile konut inşası ayrıldı ve bankaya bağlı Emlak Konut (1953) kuruldu. Yetimi filan hatırlayan yoktu elbette. Daha pek çok kamu kaynağının yanında Emlak Konut, siyasi iktidarla içli dışlı hale gelmiş tüccar sınıfının ve toprak ağalarının inşaat sermayesine, holdinglere, sanayi ve finans sermayesine geçiş yapmasının önemli dinamiklerinden birisiydi. 80’ler ve 90’lara ise Emlak Konut skandalları damgasını vuruyordu. “Vatandaşa konut yapıyoruz” yalanıyla örtülmüş bürokratik ve siyasi yozlaşmanın simgesiydi artık. Güvenilmez, sorgulanan, sadece rüşvet ve yolsuzlukla gündeme gelen bir kurumdu.
Lakin AKP’nin iktidara gelir gelmez ilk el attığı iş, Emlak Konut’u yeniden yapılandırmaktı. Çünkü kamu malına çökmenin, sermaye grupları yaratmanın ve bu çıkar evrenini siyasi ve hukuki bir rejimle örmenin tarihsel yolu hep Emlak Konut’tan geçmişti. 2003 yılında Emlak Konut, gayrimenkul yatırım ortaklığına (GYO) dönüştürüldü. 2010 ve 2013’te yapılan halka arzlarla toplam yüzde 50.6’sı borsaya açıldı. Çoğunluk hissesini yabancılar aldı. Emlak GYO devasa bir gayrimenkul şirketi olmuştu. 2009-2018 arasında da Murat Kurum’a emanet edildi. Başkanlık rejimine geçildikten sonra Kurum, 5 yıl da bakan olarak tüm bu inşaat rantı makinesini yönetti.
Kurum döneminde Emlak GYO’nun bütün faaliyeti, kamunun ne kadar değerli arazisi, arsası varsa ‘gelir paylaşımı modeli’ adıyla inşaat sermayesine açılmak üzerineydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapulu mallarına, bir siyasi zümre ve inşaat sermayesi doğrudan ortak edildi, ediliyor. Türkiye’de hiçbir faaliyet onun kadar zahmetsiz ve geniş çapta rant yaratamıyor, sermaye birikimi sağlayamıyor. Bütün servetleri tahtın etrafında toplayıp, dağıtabiliyor.
Kurum döneminde özellikle İstanbul’da kamunun elindeki değerli araziler, AKP iktidarının etrafına kümelenmiş, siyasi bağları güçlü inşaat şirketlerine ihalelerle aktarıldı. Milyarlarca liralık bir ranttan bahsediyoruz. Emlak GYO’nun faaliyet raporunda yer alan ve hala devam eden şu projelerden şirketlerin 2023 değerlemesine göre elde edeceği gelire bir bakın: 179 milyar lira. Buradan Emlak GYO’nun elde edeceği gelir 54 milyar lira civarında. Bunun gibi daha pek çok projenin de geçmişte yapıldığını hatırlatalım. Deprem korkusuyla titreyen İstanbul’u iki kere dönüştürecek kaynak nereye gitti?
Bu tabloya bakınca İstanbul’un AKP için niye önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Bütçe olanaklarının daraldığı, inşaat maliyetlerinin müteahhitleri zorladığı bir süreçte, hızlıca rant elde edilebilecek yerler olarak İstanbul’un merkezinin şantiyeye çevrilmesi, hayati önemde. Saray’ın etrafına örülü çıkar ağının huzuru için de gerekli bu. Dolayısıyla Erdoğan bizzat ‘ceyb-i hümayun’un başını İstanbul’a atayarak, rejimin ortaklarına da bir mesaj vermiş oldu. Kentsel dönüşüm yasasında yapılan yeni değişikliklerle imar rantının aşağı sınıflara da damlayacağının mesajıyla süslenmiş halde İstanbul pastası, en cazip haliyle bir kez daha masaya sunuldu.
Bahadır Özgür / duvaR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder