Bütün dünyanın bir istismar ve pedofili pandemisi ile kaplanmasının esas nedeni sermaye sınıfının mutlak olarak gericileşmesidir.
Geçen ay Almanya Protestan Kilisesi’nde 1946’dan bu yana 9 binden fazla çocuğun veya gencin cinsel istismara uğradığı açığa çıktı. Yazılarımızda değindiğimiz kapitalizm altında giderek çürüyen dünyanın başka ama çok acı dolu bir yanına işaret ediyor bu veri.
Ancak dünyada ve Türkiye’de dini kurumlarda gerçekleşen çocuk istismarlarına göz atmadan önce fenomen kavramını tanımlamalıyız.
Düzen kültürü her yanıyla yozlaştırdığı için felsefi kavramların da anlamı çarpıtılıyor. Önemli bir felsefi kavram olan fenomen bugün “youtube” üzerinden ünlü olup köşeyi dönmeye çalışanlara verilen isim oldu. Oysa fenomen veya görüngü, maddenin belli formlarda ve sıklıkta tanımlanabilir olmasıdır. İsterseniz olgu da diyebiliriz.
Konu daha iyi anlaşılsın diye bir örneği ele alalım. ABD başta olmak üzere batı ülkelerinde okullara genç bir insanın silahla saldırması, öğrenci ve öğretmenleri öldürmesi bir fenomen haline gelmiştir. Bunlar münferit olaylar değildir, belli koşullar devam ettiği sürece bu olgu da devam edip gidecektir.
Fenomenleri önce yüzeysel olarak tanımlarız, ama sonra özlerini, içindeki çelişkileri ve nedenlerini araştırarak kavramaya başlarız. ABD ve diğer ülkelerde, silaha çok kolay ulaşılması, çocukların şiddet içeren videolara bağımlı hale gelmesi ve gerçeklik duyularını kaybetmeye başlaması, parçalanmış aile, aile içi şiddet ve uyuşturucu gibi sorunların yükselmesi, gençleri kapsayacak bir amacın yokluğu bir araya geldiğinde okul cinayetleri belli bir sıklıkla tekrarlanacaktır.
Şimdi dini kurumlar aracıyla çocuk istismarı bir fenomen midir, bakalım. Önce belirli bir sıklıkla benzer şekilde karşımıza çıkması gerekiyor.
Burada kaynak verilmeyecektir, ama isteyen arama motorlarına yazsın, çok sayıda rapora ulaşacaksınız.
2021’de Kilisede Cinsel İstismar Bağımsız Komisyonu Fransız Katolik Kilisesi’nde son 70 yılda 216 bin çocuğun kilise görevlileri tarafından istismara uğradığını açıkladı. Mağdurların çoğu 10-13 yaş arasındaki erkek çocuklardı.
2023’te İspanya’da 1940’dan bu yana 200 binden fazla çocuğun Katolik din adamlarınca istismara uğradığı rapor edildi. Din adamlarının yanı sıra kilise personeli dâhil edildiğinde istismara uğrayan çocuk sayısının 400 bin olduğu tahmin ediliyor. İspanya halkının %0,6’sının bu tacize uğradığı belirtiliyor. Çok korkunç değil mi?
İsviçre’de Katolik Kilisesi’ne yönelik soruşturmada 1950’den bu yana 1000 cinsel taciz vakası saptanabildi. Taciz vakalarının yarıdan fazlasının günah çıkarmada, kilise görevlerinde, kiliseye ait yetimhane ve okullarda gerçekleştiği vurgulandı.
Aşağıda afişi verilen “Spotlight” (Spot Işığı) filmi 2001 yılında ADB Boston’da yaşanan gerçek bir olayı anlatıyor. Bir gazetenin araştırma ekibi kilisede yaşanan bir çocuk tacizini takibe alıyor. Başlangıçta 13 rahibin bu işe bulaştığı düşünülürken kilise mensuplarını tedavi eden bir psikoterapist rahiplerin %6’sı kadarının istismar vakalarına katıldığını söylemesi üzerine araştırma derinleştiriliyor. Boston’daki 1500 rahipten 83’ünün istismara karıştığı saptanıyor. Gazeteciler belgeleriyle birlikte bu olguyu yayınlar ve haberin çıktığı sabah acaba protestocular gazetenin kapısına dayanacak mı diye beklerler. Oysa gazetenin telefonları durmadan çalmakta ve zamanında yaşadığı yaralanmanın bütün acısını içinde taşıyan istismara uğramış kişiler gazeteyi aramaktadırlar.
2015’te yönetmen Tom McCharty tarafından çekilen film bir belgesel gibi 2001 yılında bir gazetenin Boston’da Katolik Kilisesinde çocuk tacizlerinin açığa çıkarılmasının gerçek öyküsünü anlatıyor.Portekiz, İrlanda, Avusturalya… Son yıllarda ortaya çıkan bütün raporları burada saymanın anlamı yok. Bir fenomenden bahsediyoruz.
Ve fenomenin dört önemli yanı var. Birincisi bütün raporlar saptanabilenin buzdağının tepesi olduğunu, olayın çok çok daha vahim olduğunu söylüyor. İkincisi ise, her durumda kilisenin durumdan haberdar olduğu ve üstünü örtmeye çalıştığı belirtiliyor. Üçüncüsü, kiliselerin yönettiği okullar bu süreçte önemli bir rol oynuyor. Dördüncüsü ise istismara uğrayanlar hemen her zaman yoksul kesimlerden geliyor.
Raporlar bu fenomende rahiplerin aşırı şekilde kutsallaştırılmaları, cinsel ilişkinin yasaklanması veya kısıtlanmasının rol oynadığını belirtiyor. Yine bu okullarda yetişen rahiplerin de çocukken tacize maruz kalmaları söz konusu, bir alt istismar kültürü yaratılıyor.
Ayrıca çocuklarda vicdan gelişiminde yasakçı, cezalandırıcı tutumun çok zarar verici olduğu eğitim bilimciler ve psikologlar tarafından söyleniyor. Bir çocuk araştırarak, nedenini sonucunu anlayarak vicdanını geliştirmeli. Ancak dini kurumların cezalandırıcı, baskıcı tavrı sorgulayan bir vicdanın gelişimini önlüyor, sağlıksız ve sert olan daha çabuk kırılıyor, çocuklara yaşattıkları acıyı değerlendiremiyorlar.
Arama motorlarına tarikat ve çocuk istismarı diye yazın, Türkiye’den sayısız vaka döküldüğünü göreceksiniz. Burada sıralamak aklı yorar sadece. Fenomenin buzdağının tepesi, gerçeğin örtülmesi, din kurumlarına bağlı okul ve yoksullara musallat olması dörtlemesini aklınızda tutun okurken.
Burada bütün din adamlarını karalamak gibi bir niyetimiz yok tabi ki. Din görevlileri de ücretle geçinen, içlerinde vicdanları olan üyeleriyle toplumsal bir tabaka oluşturuyor. Hatta kendi ülkesinde emekçi sınıflarının ve devrimlerin yanında yer almış din görevlileri olduğu biliniyor.
Spotlight filminde gazetenin sorumlusu tepeden aşağıya inceleyeceğiz diyor ve sonuçta tek tek rahipleri değil Kiliseyi suçluyorlar. Ancak ne de olsa bir Hollywood filmi, şurayı saklıyor. Fenomeni incelemeye egemen sınıftan başlamak gerekiyor, neden burjuva devrimlerinden sonra dini kurumlarla uzlaştılar, bu kurumları bu kadar özgürleştirdiler ve korudular diye.
Yanıtını biliyoruz, hırsızların kabahatlerinin üstünü örtecek bir örtüye ihtiyacı olur her zaman. Bütün dünyanın bir istismar ve pedofili pandemisi ile kaplanmasının esas nedeni sermaye sınıfının mutlak olarak gericileşmesidir.
Şimdi Türkiye’de ÇEDES üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığı anaokulundan liseye bütün okulları yönetmek için büyük bir çaba içinde. Öyle ki imamlar okulun içinde öğretmenleri tehdit edebiliyor.
Okullarımızdan ve çocuklarımızdan uzak durun, bunun altında kalırsınız, bu başka şeye benzemez.
Erhan Nalçacı / soL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder