Vicdan Kararı mı, Cüzdan Kararı mı? (Işık Kansu)
Anayasa Mahkemesi, geçen ekim ayının ortalarında Yargıtay ve Danıştay üyelerinin aylıklarını yakından ilgilendiren bir karar verdi.
Karara konu olan dosya, Hâkimler ve Savcılar Yasası’nda değişiklik yapılarak ek tazminatın hesaplanmasında Yargıtay ve Danıştay üyeleri için (40.000), diğer tüm yargıç ve savcılar için ise (15.000) gösterge rakamı öngörülerek, özellikle birinci sınıf yargıç ve savcılar aleyhine önemli ölçüde gelir farkı yaratılması üzerineydi.
Anayasa Mahkemesi kararında, bu durumun, adli ve idari yargı sisteminde yer alan mahkemeler arasında yargı hizmetinin yerine getirilmesinde huzursuzluk ve kırgınlığa neden olacak, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin birinci sınıf yargıç ve savcılardan tamamen farklı bir statüde olması sonucunu doğuracak nitelikte olduğu vurgulanmıştı. “Anayasada güvence altına alınan ‘hâkimlik teminatı’ bakımından farklılıkları bulunmayan birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasında çalışma barışını bozacak düzeyde olup söz konusu farklılığın makul ve orantılı olduğu söylenemez” görüşüne varılarak ve ilgili yasa değişikliği anayasaya aykırı bulunarak oyçokluğu ile iptal edilmişti.
Eski Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun’un ifadesiyle, Yargıtay üyelerinin “cüzdanı”nı olumsuz etkileyen bu karar, Anayasa Mahkemesi’nce 11 Ekim’de verilmişti.
Aradan yaklaşık bir ay geçti. Yargıtay 3. Dairesi, geçen kasım ayının başında Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin hükmüne uymamayı karar altına aldı.
Ne büyük rastlantı değil mi?
Kamuoyunda yapılan bir bölüm yorumlara bakılırsa, Yargıtay 3. Dairesi’nin kararı, Gezi direnişinden hınç almayı öngören Saray’daki AKP’linin etkisi altında verilmişti.
Yani, kararı alan Yargıtay üyeleri açısından vicdan söz konusu değildi.
PAYANDALIK KİME?
DEM milletvekili Sırrı Sakık, “İki seçimdir CHP’nin adaylarına oy verdik ama bize yapılan antidemokratik saldırılara karşı güçlü bir destek göremedik” açıklamasını yaptı.
Selahattin Demirtaş da kendisini cezaevinde ziyaret eden Sırrı Sakık’a “DEM Parti kimsenin payandası değil” demiş.
Geçen hafta bu köşeden, DEM’in temsil ettiği etnikçi siyasi hareketin yakındığı antidemokratik uygulamalardan sorumlu olan Saray yönetimiyle yürüttüğü gizli görüşmelerde ele alınmış kimi önerileri sıralamıştık:
“AKP’ye destek olacak adımlar atılması karşılığında Selahattin Demirtaş cezaevinden çıkarılacak. Kobani davası, yargılananlar açısından olumlu sonuçlandırılacak. Cezaevlerinde bulunan ve siyasi kadroların çoğunlukta olduğu 15 bini aşkın tutuklu serbest bırakılacak.”
DEM’in büyük kentlerde aday çıkarma kararının, şimdiye değin yalanlanmayan bu pazarlığın sonucu olduğunu bilmeyen kalmadı.
Bu da demektir ki DEM’in temsil ettiği etnikçi siyasi hareket, bu kez AKP’ye payanda olma peşindedir.
TUTARLILIK GEREK
CHP, geçen yıl yaşanan depremle ilgili olarak iktidarı, yetkililerinin sorumluluklarını yerine getirmemekle suçluyor.
O halde çuvaldızı kendisine de batırmalı.
Hatay’da Lütfü Savaş’ın hiç mi suçu yok da yeniden aday gösteriliyor?
CHP, tutarlıysa, bu adaylığı yeniden gözden geçirir.
/././
CHP seçimin ertelenmesini istiyor! (Miyase İlknur)
Seçime sayılı günler kalmışken yarışı kazanmak için hamle üstüne hamle yapılıyor. Ortalık kulis haberlerinden geçilmiyor. Özellikle TV ekranlarında kulis aktaran gazeteciler şu aralar pek makbul. Kanal kanal dolaşıp, olmadı Skype bağlantısıyla aldıkları kulis bilgilerini ballandıra ballandıra anlatıyorlar.
İtiraf edeyim ki bu konuda meslektaşlarımın hayli gerisinde kaldım. Bu bende ciddi bir travma da yaratmadı değil. İşi gücü bırakıp kulis bilgisi almak ve meslektaşlarımı atlatmak, hatta hasetten çatlatmak amacıyla telefonumda ne kadar siyasi varsa aradım. Tabii en çok da hiçbir sırrın gizli kalmadığı CHP kanadını yokladım.
Öyle bir kulis bilgisi aldım ki adeta bomba. Aldığım duyumlara göre CHP yerel seçimlerin birkaç ay ertelenmesi için Meclis’te diğer partilerle görüşmelere başlamış. Temsilcisi aracılığıyla YSK’ye de bu konuda başvuru yapmak üzere nabız yoklaması yaptırmış.
CHP yönetimi seçimlerin ertelenmesine yönelik talebini “Kurultayımızı yeni yaptık ve partimizde bir değişim oldu. Daha hangi odada kimin oturacağı meselesini bile çözemedik. Adayların belirlenmesi konusunda takvim sıkıştı. O nedenle adaylarımızı belirleyemedik” gerekçesine dayandırdı.
KUPON BELEDİYELER SEÇİMDEN SONRA
TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerden ve YSK’den bu konuda anlayış bekleyen CHP’nin erteleme dışında ikinci bir talebinin olduğu da öğrenildi. CHP’nin kalesi olarak görülen kupon belediyelerde adayın seçimden sonra belirlenmesi yönünde ikinci bir talebi daha olmuş. CHP’liler, “Bu belediyeleri yine bizim kazanmamız kuvvetle muhtemel. Ceketimizi assak yine kazanıyoruz. Dolayısıyla adayımızın kim olacağı seçmeni çok da ilgilendirmiyor. Diğer partiler de zaten bu il ve ilçelerde bir iddiası olmadığına göre adayımızı geniş zaman dilimi içerisinde belirleme konusunda bize yardımcı olacağını umuyoruz” demişler.
CHP, seçiminin ertelenmesi konusunda AKP’yi ikna etmek için de şu argümanı kullanmış:
“Seçimin ertelenmesi size de fırsatlar sunuyor. Mesela; her ekrana çıktığında yaptığı gaflar yüzünden mide krampları geçirmenize neden olan Murat Kurum’u değiştirebilirsiniz bu sayede. Talepleriyle Reis’i sinir krizlerine sokan YRP lideri Erbakan’la müzakerede zaman kazanmak da cabası.”
ANKET FİRMALARI ERTELEMEYE KARŞI
Meclis’in ve YSK’nin CHP’nin, bu talebine ne cevap vereceği bilinmiyor ama bildiğimiz bir şey var ki o da CHP ile çalışan anket firmalarının seçimin ertelenmesine tepkili olduğu. CHP’ye aday adayları anketleri yapma konusunda anlaşan firmaların seçimin ertelenmesine yönelik tepkileri için “ne alaka” diyebilirsiniz.
Biz de sizin gibi düşünüp CHP’nin çalıştığı birkaç anket firmasının yöneticilerini aradık. Adlarının gizli kalması koşuluyla tepkilerinin nedenini şöyle anlattılar:
“Bir seçim bölgesinde ‘Şu isim önde çıksın’ dendiği için oranları ona göre dağıtıp götürdüğümüzde ‘O isimden vazgeçtik, şu ismi yukarı çek’ deniyor. Bu kez oranları yeniden hesaplayıp yüze tamamlıyoruz. O isim açıklanıyor. Kamuoyundan ve partiden tepki gelince sil baştan. Bu kez başka bir ismi listeye al ve onu çıkar, onu çıkar bunu al’ denmesinden bıktık. Bir de seçim ertelenirse yandık valla.”
Anket firmaları gerekirse iş bırakma dahil çeşitli protesto yöntemlerini kendi aralarında tartışıyorlar.
En ilginç protestoyu da İzmir bölgesinde anket yapan bir firmanın yöneticisi dile getirdi. İzmir bölgesi anketlerini aldığına bin pişman olan anket şirketi yöneticisi, “Kafamı kızdırmasınlar ‘Her ankette pavyon gülü Dilber çıktı’ diye bir sıralama yaparım ha” diyerek tepkisini dile getirdi.
Siz benim bu kulis bilgilerime inanmadınız galiba.
Evet, işkembe-i kübradan salladım. Sanki diğerlerinin kulis diye verdiği bilgiler çok mu doğru çıkıyor? Ama itiraf edin ki eğer seçim erteleme imkânı olsaydı hâlâ adaylarını belirleyemeyen CHP’nin bu adımı atacağına siz de kalıbınızı basardınız değil mi?
/././
‘Dost bariyerler’ yaygınlaşmalı (Murat Ağırel)
Bugün belediyeciliğin yaşamlarımıza nasıl doğrudan etki ettiğini anlatmak istiyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından “Motorcu Dostu Bariyer uygulaması sonuç verdi. Bir bariyer binlerce hayat demek” diye yazdı ve yapılan bariyerlerin görselleri ile motorcuların yorumlarına yer verdi.
Bu konu motor kullananların hayatı için çok önemli... Biliyorum trafikte motor kullananlara kiminiz sinir oluyor, kurallara aykırı ve ani hareketleri nedeniyle trafiği tehlikeye attığını düşünüyor olabilirsiniz. Ancak bunu araçlarıyla yapanlar da var. Burada mesele kurallara uymak ve hız sınırlarını aşmamaktan ibaret. Benim anlatmak istediğim ise insan hayatının önemiyle ilgili.
Motosiklet, özellikle salgın döneminde artan kurye hizmetleri, insanı çileden çıkaracak duruma gelen trafik-zaman ve yürüyen vergi dairesi olmamıza sebep olan akaryakıt fiyatları İstanbul gibi kentlerdeki en büyük problemlerden biri olan park yeri sıkıntısı ve araç fiyatlarının zirvelere çıkması nedeniyle yurttaşların tercih ettiği ulaşım aracı haline geldi. Bir nevi Pakistan’daki gibi trafikte artık milyonlarca motor var. Motoru keyif için doğada, seyahatlerinde sürenler ayrı tabii.
TÜİK verilerine göre Türkiye’deki trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı 2002 yılında 1 milyon, 2016 yılında 3 milyon, 2018 yılında 3.2 milyon, 2019 yılında 3.3 milyon, 2020 yılında 3.5 milyon, 2021’de 3.74 milyon 2022’de 4.14 milyon, 2023 yılında ise 5.1 milyona çıktı. 2024 verileri hariç 5.1 milyon motosiklet kullanıcısı var ülkemizde. Türkiye’deki trafiğe kayıtlı toplam araç sayısı 28 milyon. Kayıtlı araçların yüzde 17.7’si motosiklet. Trafikte her 5 motorlu araçtan 1’i artık motosiklet. Ancak gelin görün ki ülkemizde trafik kanununda motosikletin tarifi bulunmuyor. Motosikletler için yol ve park alanları yok. Yurtdışına çıkan yurttaşlarımız eminim ki motosikletler için yapılmış ayrı yolları ve park alanlarını görmüşlerdir. Motosiklet trafiğin bir unsuru olarak kabul edilmiş ve buna göre kanunlar hazırlanmış. Hatta o ülkelerde motosikletli taksi uygulaması dahi var.
Tek sorun bunlar değil tabii ki. Ülkemizde motosiklet eğitimleri de yetersiz ve motosikletli kullanıcıların farkındalığı yok. Kanunda da eksikler olduğu için motosiklet kullanıcıları yetersiz eğitimle trafiğe çıkıyor.
KDV DÜZENLEMESİ
Hepiniz sosyal medya uygulamalarında veya haberlerde görüyorsunuz. Zafer Akçay Hoca’nın YouTube videolarında motosiklet kullanıcılarının hatalarını, yaşanan kazaları izliyoruz. Yine bazı motosiklet kullanıcıları farkındalık yaratabilmek amacı ile kendi sayfalarını kurup yayınlar yapıyorlar.
Kazalarda can kaybının önüne geçecek olan önlem elbette ki kurallara uymak. En az kurallara uymak kadar önemli olan bir durum ise koruyucu motosiklet ekipmanları. Çünkü motosiklet kullanıcısının kaportası vücududur. Ancak bu ekipmanlar o kadar pahalı ki çoğu insan aslında kaza anında bir koruyuculuğu olmayan ancak trafik cezasından kurtulmak adına çok ucuz olan ekipmanları kullanıyor. Gerçekten koruyucu bir kaskın fiyatı neredeyse asgari ücret düzeyine gelmiş durumda.
Mont, eldiven, pantolon, ayakkabı gibi ekipmanlar dahil edildiğinde toplam fiyat 2-3 aylık asgari ücrete denk geliyor. Markalı ürünlerden bahsetmiyorum bile. Motosiklet ekipmanlarında yapılacak bir KDV düzenlemesi, kuralların motosiklet kullanıcılarını da içine alacak şekilde yenilenmesi olası kazaları, kazalardaki can kaybını ve ağır yaralanmaları en az seviyeye indirecektir.
İşte Ekrem İmamoğlu’nun biraz önce bahsettiğim paylaşımı önemli. Çünkü motorculara göre yapılan yol kenarlarındaki bariyerler kazaların büyük bir bölümünün önüne geçiyor. Ölümcül kazaların hafif yaralarla atlatılmasını sağlıyor.
İmamoğlu’nun “Motorcu Dostu Bariyer” uygulaması yıllardır motorcuların arzuladığı bir istek. Bu tüm İstanbul’u hatta tüm Türkiye’yi de kapsamalı. Daha önce Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, yaptığımız bir sohbette, motorculara duyarsız kalmayacaklarını ve ilçede proje hazırlayacaklarını belirtmişti. Lütfen trafikte motorlara dikkat edelim. Belediyesi, toplumu, motoru, arabasıyla kurallı bir trafik çağdaşlık göstergesidir.
/././
Siyasetle seçmen başka başka tellerden çalıyorlar (Şükran Soner)
Sokaklardaki mırıldanmalar, itiraz sesleri giderek yükseliyor. En değerlisi de kulak tırmalamak yerine, toplumsal davranış kalıpları içinde daha gür seslerin yükseldiği eylemlerde artış yaşanıyor. Abarttığımı düşünebilirsiniz ancak kişisel gözlemim seçimlere yaklaştıkça siyasal erkten, tavandan gelen zorlamaların yerine, tabandan gelen seçmenin iç seslenişlerinin yükselişine tanıklık edeceğiz.
Uydurmuyorum, sokaktan gelen sesleri dinleme alışkanlığım, pratiğimle, her gün tanıklık ettiğim güncel ilişkiler, diyaloglar üzerinden çıkarım yapıyorum. Siyasetçiler bizden daha deneyimli olarak, bildim bileli seçim zamanları yaklaştı mı kadınlardan gelen seslere daha çok kulak verirler. En önemlisi de siyasette bir yerlere gelebilmelerine hep kapıları kapatıyor olarak seçim kampanyalarında kadın seferberliğini yeğlerler. İşin özeti kapı kapı dolaşarak sandık başlarında koşturan ağır işçiliklerin sorumluluğu kadınlarda, koltukların paylaşımında ise ağırlık hep erkeklerdedir.
Dikkatimi çeken ülkemizde toplumsal, sosyal değişimlerin yaşandığına tanıklık ettiğimiz geçmişteki anlamlı süreçlerin herbirinde olduğu üzere, kadınların bu seçimlere dönük sokak davranışlarındaki güçlü özgürleşme, özgünleşme. Uzun yılların sorunlarının birikimi ile en ağır bedelleri yüklenenler olarak, bu dönemdeki çıkışlarında öyle verilen talimatlara papuç bırakacak niyetten, tıynetten kopmuş, davranışları sergiliyorlar.
***
Bana inanmıyorsanız ekranların sipariş canlı yayınlarına kulak asmadan, tümünün birden güncel haberleri, gelişmeleri verdikleri kısa görüntülü, kadın ağırlıklı eylemlerin görüntülerin, şöyle yakın plandan karelerine dikkat edin. Öncelikli birebir sorunlar üzerinden, hak aranan eylemlerden, saklanamayan görüntülerinden söz ediyorum. Her sınıf, her kültür, her kimlikten kadınlar, kol kola girmiş, birlikte kararlı, çok coşkulu haykırışlarını paylaşıyorlar.
Geçmişin belleğime kazınmış, sonuçlarını hep birlikte paylaştığımız örnekleri çağrıştırıyorlar. Örneğin Ecevit’in seçim sonuçlarında patlama yarattığı dönemden, İstanbul Kocamustafa Paşa Caddesi’nde gerçekleşmiş bir mitingin görüntüleri belleğimde capcanlı kalmış. Yaşamın yükünü, sorunlarını yüklenmiş kadın ağırlığının çok çarpıcı olduğu coşkulu kalabalıklar, sloganları. Zonguldak direnişinden, bir avuç merkezlerden, yan işlerde çalışan kadınlara, halktan, ailelerden katılan, en ön saflarda direnmede hiç yorulmayan kadınlar... Bir gün öncesinin uzun yürüyüşünde ayaklarında toplanmış kabarcıkları, iğne ile patlatıp yeniden çoraplarını, ayakkabılarını giymiş olarak en önde, “Ölmek var dönmek” yok sloganı ile erkekleri direnmeye zorlayan kadınlar.
İşçi sınıfının, solun genel yükselişi yıllarından, 15-16 Haziran türü eylemlerden örneklerle uzatacak değilim. Elde, çantada keklik kuşatılmış medya yayınlarının çatlak sesli havalar yayma çabalarına sakın ola ki aldanmayalım. Evlerde ocaklar çalışmıyor. Kadınlar öncelikle çocuklar, yaşlılarının karınlarını doyuracak çareleri üretemez noktada, isyan bayraklarını çıkarıvermişler. Ülkemiz, dünya örneklerinin her biri için, her zaman geçerli olduğu üzere birlikte toplumsal patlama üretmenin yol yordamları ile yola çıkmışlar. Ülkemiz için umut verici Aydınlanmanın yolunu açmışlar..
(Cumhuriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder