"Birkaç ay önce haberleşmiş, telefonda konuşup özlem gidermiştik. Bana, 'İstanbul’da, burada her zaman bir evin olduğunu unutma, her zaman gelebilirsin' demişti telefonu kapatırken…"
Kaybettiğimiz Sanatçı Sevda Ferdağ benim için sadece bir sinema oyuncusu değildi, benim çok kıymetli ‘ablamdı’. Bana ablası Ferda Ferdağ’ın yadigarıydı. Çokça vakit geçirip sohbetler ettiğimiz bir arkadaş, dost, ablaydı.
Sevda Ferdağ ile tanışmam ‘90’lı yılların ortasına uzanır. Gençlik yıllarımda beyaz perdede hayranlıkla izlediğim Sevda Ferdağ ile tanışmam, arkadaş, zamanla ‘abla-kardeş’ olmam benim için rüya gibiydi. Ablası Ferda Ferdağ ve oğlu Baklan’la daha önce tanışmış, kısa sürede çok iyi arkadaş olmuştuk.
Filmlerde güzeller güzeli Sevda Ferdağ ile tanışmam ise acılı bir ortamda, hastane kapısında gerçekleşmişti. Çok sevdiği ablası Ferda Ferdağ’ın beyin kanaması geçirdiğini, komada olduğunu duyduğumda hemen hastaneye koşmuştum. İlk karşılaşmamız böyle olmuştu. Çok acı çekiyor, üzüntüsünden yerinde duramıyordu. Ferda yoğun bakımdaydı. Kalbinin durduğu sabaha karşı 3’e kadar başında bekledik. Acı haberi öğrendiğimizde Sevda Ferdağ’ı güçlükle sakinleştirebilmiştik. Sonraki karşılaşmalarımızda sohbetlerimizin baş konusu bir dönem Ferda Ferdağ olmuştu hep.
“Biz iki kardeş gibi değil de iki aşık gibi büyüdük. Aramızda fazla yaş farkı da yoktu. Ferda bana çok düşkündü. Aynı yatakta yatardık, hayallerini anlatırdı. Türk edebiyatını, yazarları ondan öğrendim. Benim için dünyadaki en güzel insandı o, en güzel ablaydı” demişti ablası için.
Sevda Ferdağ için de Selim İleri şöyle yazmıştı “Hatırlıyorum” adlı kitabında “Usul usul fark ediyorum ki Sevda, herkesin başka bir kadın veya başka bir erkek olmayı denediği, bunun için var gücüyle çabaladığı sinema ortamımızda salt kendisi olabilmenin mücadelesini veriyordu. Bütün gücünü, bütün sanatlık sezgisini, duyarlığını asıl bu mücadeleden almaktaydı.
Benzemek istediği hiç kimse yoktu. Beğenilmek, önemsenmek, alkış toplamak hiçbir zaman sorunu olmamıştı. Bireyliğini yaşamaktı seçeneği. Selim İleri “Hatırlıyorum” adlı kitabında Sevda Ferdağ ile ilgili bunları yazmıştı. Selim İleri bir dönem en yakın ve iyi dostlarındandı. Sadri Alışık ve Çolpan İlhan da… Aslında sinemacı olmak istemiyordur Sevda Ferdağ. Ablası Ferda sürekli ne yapmak istediğini sorar. Ferda’nın sinemacı, tiyatrocu arkadaşları “Sevda büyüyünce sinemacı olacak, tiyatrocu olacak” derler. Sevda da sürekli “hayır” diye yanıtlar onları. Fakat 1958’de ilk filmini çeker. Aynı kıza aşık olan iki fakir gencin öyküsünün anlatıldığı “O Günden Sonra” filmiyle oyunculuğa başlayan Sevda henüz 16 yaşındadır o zamanlar. Sonra 5 yıl kadar ara verir. ’58’de sinemaya döndüğünde ilişkileri, sinemanın fukaralığını hiç sevmez. Sinema parasızlık demekti, yalnızlık demekti. O yıllarda Ferda’nın bir Almanya serüveni olur kardeşini de aldırır yanına. Hep sinemacı ya da tiyatrocu olmasını istiyordur kardeşinin. “Ben de bu işi yapacaksam, gider kendi ülkemde yaparım” der Sevda Hanım ve Türkiye’ye dönüp Atıf Yılmaz’ın çektiği “Azrailin Habercisi”nde oynar. Sonrası gelir.
Sevda Ferdağ sinemada tanıdığı arkadaşlarını, dostlarını çok sever. Bu dostluklar içinde Sadri Alışık’ın çok özel bir yeri vardır. “Sinemanın şartlarını ne kadar sevmesen de zamanla alışıyorsun zorluklara, ödenmeyen paralarla film çekmeye. Derken ben arkadaşlarımı sevmeye başladım. Sadri, Ayhan Işık, Vahi Öz, Diclehan Baban, Ayfer Feray... Onlar benim ailem gibi oldular. Eve dönünce onları özlüyordum. Sinema zor koşullarda yapılıyordu. Sonra anladım ki, Türkiye’de her şey ne kadarsa sinema da o kadardı. Politika, gazetecilik, doktorluk ne kadarsa, senin istediğin kadar olağanüstü yeteneğin de olsa o kadar olabiliyorsun. Bu bir ülke sorunuydu. Ben yıllarca sandım ki sinemacılar yapmıyor. Bazılarına gerçekten düşman da oldum” demişti.
1968 yılında Türk sanat müziği solisti olarak sahneye çıkar. Sahneye çıktığı yıllarda filmlerde oynamamıştır. Yollarda Kemal Film, Arzu Film yazan minibüslere rastladığında gözleri yaşarır. Sonra yine sinemaya döner. Yıldız sistemini hep dışlamıştır, yıldız olmak istemez. Ödün vermeyi sevmiyordur. “Beni yıldız olmak hiç ilgilendirmedi, asla istemedim. Çünkü taviz vererek yaşamak istemiyordum. Her zaman özgür oldum. Ben yıldız olmadım ama kendimi hep yıldız gördüm. Hiçbir sinemacıyı da suçlamıyorum. Ben sadece niye iyi film yapmıyorlar diye suçladım. Sonra bunun bir ülke sorunu olduğunu anladığımda hepsi benim arkadaşım oldu. Ayrıca ben birini aşmaya çalışmaktan hoşlanmıyorum. Ben kendim olmaktan hoşlanıyorum. Yaptığım şu kadar filmle hâlâ Sevda Ferdağ’sam bu önemli bir şey. Oyunculuk çizgimde de şöyle bir tuhaflık vardır benim. “Kelebekler Çift Uçar” filminde masum kızı oynadım. Sonra masum kız rolü sevimsiz geldi. Bu kadar masumluk masal kahramanlarında olur. Kötü kadın ya da vamp diyorlar, o tür rollerde oynamaya başladım. Artık İyi oyuncular kötü oyuncular var. İyi bir hikaye, iyi bir yönetmen filmi var. Bunların hepsi var. Yıldız dönemi bitti.”
Çok duygusal ve tutkuludur Sevda Ferdağ. Sinemada olduğu gibi ilişkilerini, dostluklarını da tutkuyla yaşar. Kimseye benzemek değil kendi olmak istiyordu hep. Söyleyeceği sözü varsa sakınmazdı. Hayırla, eveti çok iyi dengelemekten yanaydı. Ona göre evetler daha az olmalı, insanlar hayır demeyi başarabilmeliydi. “Yoksa çektiğiniz acı ve yalnızlık daha da fazlalaşır” diyordu.
Birkaç ay önce haberleşmiş, telefonda konuşup özlem gidermiştik. Bana, “İstanbul’da, burada her zaman bir evin olduğunu unutma, her zaman gelebilirsin” demişti telefonu kapatırken.
Yeşilçam “aykırı Sevda’sını” ben çok değerli bir ablamı kaybettim. Sinemanın, sevdiklerinin başı sağ olsun. Tüm sevenlerine sabır diliyorum. Onu çok özleyeceğim, özleyeceğiz ve unutmayacağız.
Mesut Kara / Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder