15 Mart 2024 Cuma

Birgün KÖŞEBAŞI - 15 MART 2024 -

 

Kartı sınırlamak kime zarar verir? (Ozan Gündoğdu)
İktidar kredi kartlarına sınırlamalar getirerek ya da nakit avansı yasaklayarak sözüm ona enflasyonu düşürme hayalleri kuruyor. Halbuki, bu hayatta kalma mücadelesi veren kesimlere büyük darbe vuruyor.

14 Mayıs Seçimleri’nin ardından politika faizinin yüzde 8,5’ten yüzde 45 düzeyine çekilmesi enflasyonu dizginleyemedi. 2024’ün ilk çeyreğine seçim ekonomisinin damga vurması, enflasyonu düşürme programını da akamete uğrattı. Gelişmeler seçimden sonra kemer sıkma politikasının sertleşeceğini gösteriyor. Ekonomi yönetiminin hedefinde ise bireysel kredi kartları var. Henüz resmi düzenleme yapılmadı ancak bankalar şimdiden kredi kartlarından nakit avansa sınırlama getirmeye başladı. Kimi bankalar ise tümüyle nakit avans vermeme yolunu seçti. Seçimden sonra kredi kartlarında taksit seçeneğinin tümüyle ortadan kaldırılacağı konuşuluyor.

Peki tüm bu önlemler kimin kemerini sıkıyor? Bankalararası Kart Merkezi’nin ve Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin verilerinden hareketle, Türkiye’de kredi kartlarının fonksiyonuna daha yakından bakalım.

KREDİ KARTLARINA İLGİ YOKSULLUKLA İLİNTİLİ

5 yıl geriye gidelim… 2019 yılının ocak ayındayız. O tarih itibariyle Türkiye’de 66 milyon 137 bin adet kredi kartı bulunuyor. Bu kadar kredi kartıyla 2019’un ocak ayında 326 milyon 886 bin kez alış veriş yapılmış. Kimi marketten ihtiyacını gidermiş, kimi mobilyasını yenilemiş, kimi çocuğuna bilgisayar almış. İrili ufaklı alışverişlerde 327 milyon kez kredi kartı kullanmışız.

Fakat, son 5 yıl, toplumun kredi kartıyla olan ilişkisini de etkilemiş. Araya pandeminin girmesiyle birlikte e-ticaret artmış. Enflasyonla birlikte nakit sistemi bozulmuş, nakit taşımak yerine kredi kartları daha kullanışlı hale gelmiş. Bu kullanışlı halde temassız ödeme gibi seçeneklerin etkisini de atlamamak gerekir. Fakat tüm bunlar, verileri açıklamaya yetmiyor. Türkiye’nin kredi kartlarıyla kurduğu ilişkiyi belirleyen temel dinamik ne pandemi ne nakit sistemindeki bozulma ne de temassız ödeme kolaylığı. Bunlar etkileyici olmakla beraber temel dinamik yoksullaşma…

Verileri takip etmeye devam edelim. 5 yıl önce, 2019’un ocak ayında yaklaşık olarak 66 milyon kredi kartıyla 327 milyon kez alışveriş yapmışız. Peki, 2024’ün ocak ayında durum ne? Kredi kartı adedimiz 119 milyona yükselmiş. Son 5 yılda 67 milyon kredi kartına 52 milyon daha eklenmiş. Daha çarpıcı olan ise alışveriş adetleri… 5 yıl önce bir ayda 327 milyon kez kullandığımız kredi kartlarını, bu yılın ocak ayında 768 milyon 313 bin kez kullanmışız.

“Tüm bu verilerin yoksullaşmayla ilgisi yok” denebilir. Gerçekten de pandeminin e-ticareti etkilemesi, enflasyon nedeniyle nakit taşımanın zorlukları, bunun yanında temassız ödeme kolaylıkları kredi kartı kullanımını artırması muhtemel gelişmeler. O halde bir de kredi kartından yapılan nakit çekimlere bakalım.

KREDİ KARTINDAN NAKİT PARAYI KİM ÇEKER?

Kredi kartından ne zaman nakit para çekilir? Aylık faizi yüzde 4’ün üzerinde olan, en çok 3 ay içinde ödenmesi gereken bir paradan bahsediyoruz. “Kişinin banka hesabında para olsa, böyle bir maliyete katlanarak kredi kartından nakit çekmeye çalışmaz” desek yanlış bir yorum yapmamış oluruz. Peki kredi kartından ne kadar nakit para çekiyoruz?

5 yıl önce, 2019’un ocak ayında, 8 milyon 660 bin kez kredi kartlarından nakit avans çekmişiz. Bu yılın ocak ayında bu sayı tüm zamanların rekorunu kırarak 23 milyon 661 bine yükselmiş. 5 yıl önceye göre nakit çekim adedi yüzde 173 artmış. Banka hesabında parası olan bir kişi, aylık yüzde 4’e varan faiz oranıyla nakit çekmeyeceğine göre, nakit avanstaki bu artışın “ihtiyaçtan” kaynaklandığını söylemek gerekir.

Peki, banka hesaplarında gerçekten para yok mu? Bu veriyi de teyit etmek gerekir. Milyonlarca banka hesabının içinde hiç para yok ama bu veri bize hakikati göstermeyecektir. Çünkü Türkiye’de banka hesabı açtırmak çok kolay.

BANKA HESABI EKSİYE DÜŞENLER YALNIZ DEĞİL

O halde, içinde hiç para olmayan pasif hesaplarla kafamızı karıştırmak yerine, eksiye düşmüş aktif hesaplara odaklanmakta fayda var. Eksiye düşmek, kredili mevduat hesabı kullanmak anlamına geliyor. Kişinin banka hesabında hiç para yoksa bu kişi bankasından kredili mevduat hesabı talep edip hesabını eksiye düşürebiliyor. Tıpkı kredi kartından nakit avans çekmek gibi, kredili mevduat hesabı da bu haliyle ihtiyaç halinde kullanılıyor.

2024’ün ocak ayı itibariyle kredili mevduat hesabı bakiyemiz 181 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bir başka ifadeyle, hepimizin eksi bakiyeleri toplansa, 181 milyar TL eksideyiz demek gerekir. Geçen yıl ocak ayında 81 milyar TL eksideydik. 2022’nin ocak ayında 39,8 milyar TL’ydi… Enflasyon nedeniyle tutarın artması normal ama eksi bakiyelerdeki büyüme enflasyondan çok daha hızlı seyrediyor. TÜİK’e göre 2022’nin ocak ayından 2024’ün ocak ayına dek yaşanan enflasyon yüzde 156. Buna karşın eksi bakiyelerdeki büyüme oranı yüzde 354.

Enflasyon kafamızı karıştırmasın. Kim kredili mevduat hesabı kullanmak ister? Çok açık ki, banka hesabında sıfırı tüketen kişiler… O halde kaç kişi bu hesaptan faydalanmış ona bakalım. 2022 Ocak ayında hesabı eksiye düşen kişi sayısı tam 26 milyonmuş. 2023 Ocak ayına dek bu sayı 27,6 milyona yükselmiş. Bu yılın Ocak ayında ise 28,9 milyonla yine tarihinin rekorunu kırmış.

İktidar kredi kartlarına sınırlamalar getirerek, taksit imkanını kaldırarak ya da nakit avansı yasaklayarak sözüm ona enflasyonu düşürme hayalleri kuruyor. Halbuki, tüm bu önlemler, hayatta kalma mücadelesi veren kesimlere büyük darbe vuruyor. Enflasyonun nedenini, geçinebilmek için nakit avans çekenlerde, banka hesabını eksiye düşürenlerde aramak hiç değilse vicdansızlıktır. İktidar seçimden sonra kendi sorumluluğunu geniş yoksul kesimlere yıkma telaşındadır.

                                                             /././

Ya dışardan para gelmezse? (Yalçın Karatepe)

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu hafta İngilizce paylaştığı bir Twitter mesajında, yerel seçimlerden sonra çok uzun bir süre yeniden seçim olmayacağını bu nedenle orta vadeli programı uygulamalarının önünde bir engel kalmayacağını söyleyerek başımıza ne geleceğini yabancı fon yöneticilerine çok net bir biçimde ifade etti. Mesajın İngilizce olması hedef kitlenin kim olduğunu gösteriyor: yabancı fon yöneticileri. Peki, Bakan Şimşek, yabancılara “uzun bir süre seçim olmayacak” mesajını niye veriyor? Bununla ne kast ediyor?

İşte bu soruya verilecek yanıt, başınıza neler geleceğini net bir biçimde gösterecek. Seçimden sonra paranızı getirmekten korkmayın. Getirdiğiniz para üzerinden iyi bir getiri elde edeceksiniz. Bunu sağlamamızın önünde de bir engel yok çok seçim olmayacağı için rahatlıkla vatandaşa bedel ödettirebiliriz. Yeni ekonominin yönetiminin göreve gelmesinin üzerinden on ay gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen bekledikleri hiçbir sonuç ortaya çıkmadı. Faizlerin ve kurların artmış olmasına rağmen, yurtdışından gelmesini umdukları döviz girişi olmuyor. Geçen yıl bir miktar giriş olsa bile artık o da durdu. Ocak ayı verilerine göre doğrudan yabancı girişi sadece 661 milyon dolar olmuş. Ama bunun büyük çoğunluğu yabancıların gayrimenkul alımından oluşuyor ve devamı da gelmeyecek gibi. Mesela, şubat ayında yabancılara konut satışı geçen yıla göre yüzde 45 oranında düşmüş. Artık oradan da para gelmiyor. Tek umutları portföy (sıcak para) girişi.

İktidarın bel bağladığı ve başta enflasyon olmak üzere bütün dertlerimize çare olarak gördükleri döviz girişinin olmadığını vatandaş da görüyor. Kurların seçimler öncesinde baskılandığını bilen vatandaşlar, elinde avucunda ne varsa döviz ve altın alıyor.

Hem kurlar hareketli hem de altın fiyatları. Bu artan talebi karşılamak üzere Merkez Bankası’nın döviz sattığı da anlaşılıyor. Yılbaşında bugüne 22 milyar dolar sattıkları ama özellikle son haftada bu satışların daha da hızlandığı görülüyor. Hem Kapalıçarşı hem de bankacılık sistemi üzerinden döviz talebi yüksek. BDDK’nin verilerine göre bankalardaki döviz tevdiat hesaplarında mart ayının ilk on gününe yaklaşık 8,5 milyar dolarlık bir artış olduğu görülüyor.

Anlaşılan o ki MB, seçimlere kadar döviz satmaya devam edecek. Ama bunu sürdüremeyeceklerini bildikleri için seçimlerden sonra ne yapacaklar ve bunun kurlar üzerindeki etkisi ne olacak hep birlikte göreceğiz.

FAİZ ARTIŞI

Faiz artışının olacağını herkes tahmin ediyor. Ne kadar olacağı ise artık tartışma konusu bile değil. 500 baz puan ana beklenti oldu. Hatta bazıları “önden yüklemeli” diye söze başlayarak bundan daha fazla bir artış yapılması gerektiğini söylüyorlar.

Biliyorsunuz aralık ayından beri faiz artışlarının kredi kartı faizlerine yansımasını engelliyorlar. Seçimden sonra bu işi de sonlandıracakları için kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarının faiz oranlarında önemli bir artış olacağını da söyleyebiliriz.

Peki, bunun sonucu ne olacak? Siz borçlanmak zorunda olduğunuz için bütçenizin daha büyük bir kısmını faiz ödemesine ayırmak zorunda kalacaksınız. Artık geri kalanı ile ne yaparsınız ona da siz karar veririsiniz.

İktidarın seçimlerin geride kalmasını neden heyecanla beklediğini anladınız mı?

                                                          /././

İşçiler varsa umut da var (Yaşar Aydın)
BirGün’ün sorularını yanıtlayan DİSK Başkanı Çerkezoğlu “Türkiye işçi sınıfı varsa umut var, yan yanaysak bütün demokrasi güçleri olarak umut her zaman var” dedi.

AKP iktidarı uyguladığı ekonomi politikalarıyla en büyük zararı işçi sınıfına verdi. Ücretli çalışan işçilerin alım gücü düştü, birçoğu işsiz kaldı. Bu tablo işyerlerinde mücadelenin de yükselmesini sağladı. Ancak yerel seçimler sonrasında işçi sınıfını çok daha kötü günler bekliyor.

BirGün TV’ye konuk olan DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile yerel seçimleri ve işçi sınıfının mücadelesini konuştuk. Çerkezoğlu şunları anlattı:

SİYASET DÖRT DUVAR ARASINDA YAPILIYOR

Seçim atmosferi yok bunu alanda görüyoruz. İki nedeni var. Birincisi Türkiye'de ekonomik tablo çok ağır. İktidarın ekonomik tercihlerinin sonucu olarak yaşadığımız özellikle de 2018 sonrası çok ciddi bir yıkıma yol açan, bütün çalışanları işçileri emekçileri halkı açıkça açlıkla yoksullukla yüz yüze bırakan tablo var. İkincisi de aslında daha yapısal. Türkiye'de esas olarak en geniş toplum kesimleri başta işçi sınıfı olmak üzere halk tümüyle siyasetin dışında bırakıldı. Siyaset 5 yılda bir sandıkta oy kullanmak oldu. TBMM ve siyasi partilerin dört duvarı arasında yaşanan bir şeye dönüştü. Orada yaşanan başarısızlık toplumun doğrudan gündemi haline gelmesini engelledi. Oysa olması gereken siyasetin dört duvar arasına hapsedilmesine izin vermemek, hayatın kendisi olduğu bilinciyle bütün toplumun katılımına açık hale getirilmelidir.

SEÇİM SONRASI VİTES BÜYÜTÜLECEK

14-28 Mayıs seçimlerinden sonra AKP'nin kendi sınıfsal ve siyasal tercihlerinin sonucu olarak geniş halk kesimleri açısından ağırlaşan bir tabloyu yaşıyoruz. İktidar sözcülerinin de ifade ettiği gibi 31 Mart seçimi öncesi kısmen fren yapılan uygulamalara hız verilecek ve tablo daha da ağırlaşacak. OVP arkasından 12. Kalkınma Planı hazırlandı. Buradaki tercihler gelir dağılımında ve vergide adaletsizliği körükledi. Şimdi seçimden sonra vites büyütmeye hazırlanıyorlar. Türkiye'de sistemin bütün çarkları düzenin bütün çarkları zengin daha zengin yoksulu daha yoksul yapmak üzere dönüyor. Türk lirasının değersizleşmesi ve emeğin ucuzlatılması üzerine kurulu şimdi bu politikalardaki ısrarın da artarak devam edeceğini söylememiz gerekiyor.

Şimşek sosyal medya hesabından ifade ettikleri, İTO başkanının söyledikleri emek karşıtı politikaların devam edeceğini net bir şekilde gösteriyor. Özellikle İTO başkanının kıdem tazminatı, iş güvenliği konusunda söyledikleri bir anlamda iktidarın politikalarının hangi yöne ilerleyeceğini de gösteriyor. Yani sadece iktidar politikaları sadece yoksullaştırmayacak aynı zamanda kazanılmış haklarımıza da saldırıya geçecekler.

SORUMLULUĞUMUZUN FARKINDAYIZ

DİSK olarak birlikte mücadele ettiğimiz sınıf kardeşlerimizle birlikte bütün bu saldırılara karşı mücadeleyi büyütmeye ve haklarımıza sahip çıkmaya hazırlanıyoruz.

İktidar sözcüleri 31 Mart'tan sonra 4 yıl seçimsiz bir süreç olduğunun özellikle altını çiziyorlar. Yani “4 yıl seçim yok biz bu politikaları kararlı biçimde uygulayacağız” diyorlar. 4 yıl seçimsiz olur olmaz bilmiyorum. Bu konular tabii biraz tartışmalı. Bütün bu kazanılmış haklarımıza başta kıdem tazminatı olmak üzere yönelen tüm saldırılara karşı en geniş işçi sınıfı bileşenleriyle birlikte bir mücadeleyi örgütleyeceğiz. Gelirde adalet vergide adalet diye 2 yıldır yürüttüğümüz eylemler etkinlikler yürüyüşler iş yerlerinden başlayan mücadele sürecini önümüzdeki dönemde devam ettireceğiz.

Bunun yetmeyeceğinin bilincindeyiz. Cumhuriyetin 2. yüzyılına girdik diyoruz. Cumhuriyetin bütün taşıyıcı kolonlarını ortadan kaldırılan bir dönemden geçiyoruz. Cumhuriyet cumhurun egemenliğidir, toplumun egemenliğidir.  Emekçilerin olmadığı bütünüyle siyasetten karar mekanizmalarından dışlandığı düzene Cumhuriyet denmez. Dolayısıyla işçi sınıfının olmadığı yerde işçi sınıfının örgüttü olmadığı yerde Cumhuriyet olmaz demokratik bir Cumhuriyet hiç olmaz. O nedenle demokrasi için demokratik bir Cumhuriyet için en temel kazanılmış haklarımıza sahip çıkmak için ve hepsinden önemlisi kendi hayatımız hakkında emeğimiz ekmeğimiz ve memleketimiz hakkında söz ve karar sahibi olabilmek için, başta sendikalaşma olmak üzere örgütlenmenin önündeki bütün engellerin kaldırıldığı bir demokrasi için herkesle birlikte omuz omuza mücadele vereceğiz.

Neo liberal politikaların bütün hedefi işçi sınıfının bütün örgütlerini dağıtmaktır. Bu nedenle demokrasi için savaşması gereken en önemli güçlerden biri sendikal harekettir, sınıf hareketidir. Demokrasi talebi ve emeğin hakları için verdiğimiz mücadele tüm dünyada da artık yeni bir toplumsal düzen talebiyle sürüyor.

Neo liberal politikaların bütün hedefi işçi sınıfının bütün örgütlerini dağıtmaktır. Bu nedenle demokrasi için savaşması gereken en önemli güçlerden biri sendikal harekettir, sınıf hareketidir. Demokrasi talebi ve emeğin hakları için verdiğimiz mücadele tüm dünyada da artık yeni bir toplumsal düzen talebiyle sürüyor.

Tüm bu koşullara rağmen umutlu olmak için çok fazla nedenimiz var. Biz varsak umut var diyoruz. Türkiye işçi sınıfı varsa umut var, yan yanaysak bütün demokrasi güçleri olarak umut her zaman var umut hiç bitmez.

Umudu büyütmek örgütlemek ve birbirimizden güç kuvvet almak son derece önemli hani bu aşının örneğin önümüzde 1 Mayıs var. Türkiye'de demokrasi mücadelesinin en önemli gündemlerinden bir tanesi de örneğin 1 Mayıs'ın ve Taksim'in özgürleştirilmesidir.

Seçim sonucu ne olursa olsun biz tüm kararlılığımızla hayatın her alanında mücadele içinde olmaya devam edeceğiz.

(BİRGÜN)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder