18 Mart 2024 Pazartesi

Birgün KÖŞEBAŞI - 18 MART 2024 -

 

Memurlar ve emeklileri için büyük kayıp kapıda: Tehlikenin farkında mısınız? (Aziz Çelik)

Kamu görevlilerini ve emeklileri Temmuz 2024’ten itibaren büyük bir şok bekliyor. Toplu sözleşme hükmü nedeniyle resmi enflasyonun altında zam alabilirler! 2024 ve 2025’te memurların birikimli kaybı 72 bin TL’yi aşabilir! Sözleşmesi nedeniyle kamu görevlilerinin hak ettiği 280 milyardan fazla para Hazine’ye kalacak.

Kamu görevlilerini ve emeklilerini Temmuz 2024’ten itibaren büyük şok bekliyor! 2024 ve 2025’te memurların birikimli maaş kaybı 72 bin TL’yi aşabilir. Hatalı toplu sözleşme hükmü (Hakem Kurulu kararı) nedeniyle memurlar ve memur emeklileri için Temmuz 2024 ve sonraki üç aylık dönemlerde resmi enflasyonun bile altında kalma tehlikesi var.

Ocak 2024’te yüzde 37,57’lik altı aylık resmi enflasyona karşılık önceki dönem enflasyon farkıyla birlikte yüzde 49,25 zam alan kamu görevlileri (memurlar) ve memur emeklileri 2024 Temmuz, 2025 Ocak ve 2025 Temmuz dönemlerinde resmi enflasyondan daha düşük artış ve büyük kayıp bekliyor.

Geçen haftaki yazımın sonunda Memur-Sen’in memurlar ve memur emeklilerine yaşattığı kayıpları anlatmaya devam edeceğimi yazmıştım. Bu yazıda aylar önceden, seçim öncesi milyonlarca kamu görevlisi ve onların emeklilerini bekleyen tehlikeyi ele alacağım. Bir erken uyarı yazısı. Yazı biraz teknik olacak ama konunun anlaşılmasının başka yolu yok.

TOPLU SÖZLEŞMENİN GARABETİ

Yıllardır toplu sözleşmelerde yer alan ve Memur-Sen’in itiraz etmediği enflasyon farkına ilişkin hüküm enflasyon ile toplu sözleşme zammının mahsup edilmesini öngörüyor. Enflasyonun dönem başında alınan toplu sözleşme zammından yüksek çıkması durumunda zam enflasyondan düşülerek enflasyon farkı bulunuyor.  Bu hüküm enflasyon oranının toplu sözleşmede bağıtlanan zam oranından düşük veya aynı olduğu dönemlerde resmi enflasyona göre önemli bir kayba yol açmıyordu. Dahası enflasyonun arttığı son yıllarda seçimlerin de etkisiyle hükümet kanuni düzenleme yoluyla sözleme hükmünün getirdiği kaybı kısmen ortadan kaldırıyordu.

Ancak 31 Mart seçimleri sonrasında dört yıl boyunca seçim olmaması ve uygulanan sıkı maliye politikası nedeniyle toplu sözleşmeye yama yapılması pek olası değil. Dolayısıyla Temmuz 2024’te milyonlarca kamu görevlisi ve onların emeklileri büyük şok yaşayabilir.

Bilindiği gibi Ocak 2024’te memur ve memur emeklileri için toplu sözleşme gereği yüzde 49,25 zam söz konusu olurken işçi ve Bağ-Kur emeklileri için yasa gereği son altı ayın enflasyonu olan yüzde 37,6 oranında zam gündeme gelmiş ve bu durum tepkilere yol açmıştı. Bunun üzerine Hükümet işçi ve Bağ-Kur emeklilerine önce 5 puan ilave etmiş, tepkiler dinmeyince yüzde 49,25’e tamamlamıştı.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan işçi ve Bağ-Kur emekli emekli aylıkları ile ilgili gelen eleştirileri yanıtlarken ve yüzde 5’lik ilave artışı duyururken (16.01.2024) şöyle ilginç ve kritik bir cümle kurmuştu: “Yılın ikinci yarısındaki maaş artışlarında memur emeklileri enflasyon farkını alırken SSK ve BAĞKUR emeklileri enflasyonun tamamını alacaklar.”

Memur ve memur emeklilerinin Temmuz 2024 ve sonraki dönemlerde yaşayacağı şok bu cümlenin arka planında yatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan memurları ve memur emeklilerini ilgilendiren 7. dönem toplu sözleşmesinde yer alan enflasyon farkıyla ilgili hükmü hatırlatmış ve “merak etmeyin Temmuz’da işçi ve Bağ-Kur emeklileri memur emeklilerinden daha fazla zam alacak aradaki fark kapanacak” demeye getirmişti. İşte meselenin püf noktası Cumhurbaşkanının hatırlattığı bu düzenlemedir.

İNCE HESAP!

Memur-Sen konfederasyonu ve Kamu Görevlileri Hakem Heyeti ile Hükümetin ortak ürünü olan 7. dönem toplu sözleşmesindeki acayip zam düzenlemeleri nedeniyle Temmuz 2024, Ocak 2025 ve Temmuz 2025 dönemlerinde memurlar ve memur emeklileri resmi enflasyonun altında zam alacaklar ve toplam birikimli kayıpları 72 bin TL’yi aşacak.

Önce 7. Dönem toplu sözleşmede yer alan “Enflasyon farkı” ödemesi başlıklı maddeye bakalım. Maddenin Temmuz 2024 dönemine ilişkin bölümü şöyle:

“MADDE 7- (l) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan 2003-100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin;

b) 2024 yılı Haziran ayı endeksinin 2023 yılı Aralık ayı endeksine göre altı aylık değişim oranının 4 üncü maddenin birinci fıkrasında 2024 yılının birinci altı aylık dönemi için öngörülen %15 oranını,

aşması halinde, 4 üncü maddenin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan katsayılar, sözleşme ücreti artış oranları ve ücret tavanları ile 6 ncı maddede yer alan ortalama ücret toplamı üst sınırı, söz konusu altı aylık dönemlere ilişkin enflasyon rakamının ilan edildiği ayın 1 'inden geçerli olmak üzere aşan kısım kadar artırılır.”

Diğer dönemler için de benzer düzenleme söz konusu. Sözleşmenin bu maddesi nasıl uygulanacak ve bu işlem nasıl yapılacak? Anlatayım.

7. dönem toplu sözleşmesinin 4. maddesine göre göre memur ve memur emeklilerine öngörülen zamlar şöyledir:

• 2024 ilk 6 ayında yüzde 15

• 2024 2. altı ayında yüzde 10

• 2025 ilk altı ayında yüzde 6

• 2025 2. altı ayında yüzde 5

Yukarıda 7. maddede anlatıldığı gibi geçmiş altı ayın TÜFE oranı (resmi enflasyon) öngörülen bu artışlardan fazla olursa aradaki fark memur maaşlarına ve memur emekli aylıklarına eklenecek. Toplu sözleşmenin 4. maddesine göre 7. maddedeki durum ortaya çıkarsa Hazine ve Maliye Bakanlığı zam oranlarını enflasyon farkını yansıtacak şekilde belirler ve duyurur. Hazine ve Maliye Bakanlığı yıllardır yayımladığı Mali ve Sosyal Haklara İlişkin Genelgeler ile enflasyon farkını uyguluyor.

Örneğin 2024 Ocak zammı şöyle hesaplandı: 137,57/106*115=149,25 (yüzde 49,25 artış).Bu formülün izahı şöyledir: Temmuz 2023-Aralık 2023 arası resmi enflasyon 100’den 137,57’ye çıktı. Maaşlara ise Temmuz 2023’te yüzde 6 toplu sözleşme zammı yapılmıştı. Maaşlar toplu sözleşme zammıyla 100’den 106’ya çıkmıştı. 

Böylece 137,57/106 işlemi ile yüzde 29,78 oranında enflasyon farkı bulundu. Bu farka Ocak 2024 toplu sözleşmede yer alan oranda (%15) artış yapıldı ve toplam artış yüzde 49,25 oldu.

KAYIP 72 BİN TL’Yİ AŞACAK!

Yüksek enflasyon dönemlerinde toplu sözleşme zam formülü hayati öneme sahip. 7. dönem toplu sözleşmesinde öngörülen zam formülüne göre toplu sözleşme zamları  (enflasyonun yüksek çıkması durumunda) enflasyondan düşülüyor. Öte yandan her altı ayda bir toplu sözleşme zam oranı da kademeli olarak düşüyor (%15, %10, %6, %5 gibi). Böylece bir önceki altı aylık dönemde uygulanan toplu sözleşme zam oranı (daha yüksek bir oran) geçen 6 ayın resmi enflasyonundan düşülüyor.

Bu modele göre Temmuz 2024’te memur ve memur emeklilerinin olası zamları ne olabilir?

2024’ün ilk altı ayının resmi enflasyonu yüzde 25 olursa (sadece ocak ve şubat ayı toplamı 11,54 oldu) hesaplama şu şekilde olacak: (Son 6 ayın TÜFE endeksi/son 6 ayın toplu sözleşme zammı endeksi*Temmuz 2024 toplu sözleşme zammı). Formülün uygulaması şöyle: 125/115*110=119,56 (yüzde 19,56).  Enflasyonun yüzde 25 olması durumunda Ocak 2024’te yapılan yüzde 15 zam bundan düşülecek ve yüzde 10 Temmuz 2024 zammı eklenecek. Oranlara 100 eklenmesinin nedeni artışla birlikte gelinen toplam seviyenin yani endeksin bulunmasıdır. Örneğin % 25 enflasyon endeks olarak 125’tir.

Böylece Temmuz 2024’te memurlar ve memur emeklileri resmi enflasyonun  (%25-%19,56) 5,44 puan altında zam alacaklar. Bu düşüş sonraki altı aylık dönemlerde de devam edecek. 7. dönem toplu sözleşmesinin kalan üç dönemi boyunca (2024-2025) memurlar ve memur emeklileri resmi enflasyonun altında zam almış olacak (Tablo).  

Kamu görevlilerinin 2024 ve 2025 birikimli kayıpları yaklaşık 72 bin TL olacak. Nasıl mı? İşte böyle: Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığı (SBB) verilerine göre Ocak 2024 ortalama memur maaşı 37 bin 332 TL’dir. Eğer bu maaş sadece tahmini resmi enflasyona oranında artarsa 2025 Temmuz ayında 64 bin 398 TL olacaktı. Ancak toplu sözleşmedeki hatalı hüküm nedeniyle 7. dönem sonunda ortalama maaş 58 bin 779 TL’de kalacak. Sadece 2024 yılı Temmuz-Aralık kaybı 12 bin 185 TL olurken birikimli kayıp üç dönem sonunda 72 bin 301 TL olacak  (Ayrıntılar tabloda).

Üç dönemin toplam kaybı ise bugünkü fiyatlarla 280 milyar TL’den fazla olacak. Hatalı toplu sözleşmesi hükmü nedeniyle kamu görevlilerinin hak ettiği 280 milyardan fazla para Hazine’ye kalacak! Benzer bir kayıp memur emeklileri için de söz konusu olacak. Dahası memur maaşları ile memur emekli aylıkları arasındaki fark daha da açılacak.

Tablo: 7. Dönem Toplu Sözleme Kayıpları

Kaynak ve açıklama: 7. dönem toplu sözleşme zamları esas alındı. Ocak 2024 ortalama memur maaşı Cumhurbaşkanlığı SBB verisidir. 2024 ve 2025 enflasyon oranları tahminidir. Birikimli maaş kaybı önceki dönem kayıplarının eklenmesiyle bulundu.

Oysa olması gereken toplu sözleşme zammının geçmiş enflasyon üzerine eklenmesiydi. Böyle olsaydı Temmuz 2024’te 6 aylık resmi enflasyon yüzde 25 olduğunda memur ve memur emeklisi zammı yüzde 35 olurdu. Böylece memurlar ve emeklileri refah payı almış olurdu. Şimdi refah payı bir yana resmi enflasyonun altında kalacaklar! Nasıl toplu sözleşme ama!

7. dönem toplu sözleşmesinde ciddi bir tuzak var. Memurlar ve memur emeklileri Temmuz 2024’ten itibaren bu gerçekle yüzleşecekler. Bu durum yüksek enflasyon dönemlerinde toplu sözleşme zamlarının nasıl formüle edilmesi gerektiğini bilmeyen ve bu konuda mücadele etmeyen yetkili ama iş bilmez konfederasyon Memur-Sen ile Kamu Görevlileri Hakem Heyeti ve Hükümetin memurlara ve memur emeklilerine armağanıdır!

Anayasa Mahkemesinin memurların bir bölümüne verilmediği için ayrımcı bularak iptal ettiği toplu sözleşme ikramiyesinden kaynaklı 345 TL kayıp için yaygara koparan, hükümeti ve TBMM’yi göreve çağırmak yerine AYM ve CHP’yi suçlayan ve kendi sebep olduğu bu durum için CHP önünde eylem yapan Memur-Sen memurları ve memur emeklilerini bekleyen büyük kayıp karşısında ise susuyor! Bakalım Memur-Sen iktidar partisinin önüne gitmeye cesaret edebilecek mi?

Ben şimdiden, seçim öncesinde uyarayım. Bakarsınız yetkili sendikanın veya Maliye ve Çalışma bakanlıklarının yetkilileri çıkar beni yalanlar, hata yaptığımı söylerler. Umarım öyle olur! Ancak özellikle Memur-sen seçim öncesi suskunluğunu bozacak ve hükümeti uyarmaya cesaret edecek mi? Merakla bekliyorum! Kendi sebep olduğu 345 TL’lik kayıp için yanlış adreste kıyameti kopartan Memur-Sen, bakalım 70 bin lirayı aşma ihtimali olan bu kayıp için ne yapacak?

                                                    /././

Sen ölüyorsun, insanlık değil! (Selçuk Candansayar)

Özellikle okumuş yazmış insanların yaşlandıkça kapıldıkları bir akıl tutulması var. Yaklaşan sonlarını kendilerinin değil de insanlığın sonu geliyor sanmak. Hele de yenilmiş hissediyorlarsa, ideallerinin onlar yaşarken gerçekleşmeyeceği karamsarlığına kapılmışlarsa. Son dönemde “dünyanın sonu geliyor, büyük savaş kapıda, küresel ısındırma doğa kıyametine neden olacak” çözümlemelerinin yaygınlaşmasını sağlayan etkenlerden biri de bu galiba. Dünyanın ekonomi-politik ve iklim durumu güllük gülistanlık değil elbet. Tarihte olup biten büyük krizler, felaketler ve yıkımlardan çok daha vahim bir durumda mıyız? Tartışılır.

Nasıl yaşlılar kendi sonları ile Dünya’nın sonunu eş tutuyorlarsa, insanlık da kendi sonunu Dünya’nın sonu zannetmeye eğilimli. Misal, küresel ısındırma geri döndürülemez eşiği aşsa ve yeryüzündeki canlı hayat ortadan kalksa, dünyanın değil olsa olsa canlılığın sonu gelmiş olur. Diyelim, Covid 19’dan çok daha bulaşıcı ve ölümcül bir pandemi ortaya çıksın. Etkene yönelik aşı geliştirilemese ve 8 küsür milyar insanın tümü ölse, Dünya ya da evren için bu yıkım hiçbir şey ifade etmez, canlılık öyle ya da böyle sürer. Belki bir kaç milyon yıl içinde yeni bir “akıllı” canlı türü evrimleşir ya da bir kaç milyar yıl boyunca bir daha hiç akıllı canlı türü evrimleşmez. Kendimizin ve evrenin farkında olan biziz, evren ise ne bizim ne de kendisinin farkında.

İnsanlık buzul çağından çıktı ve ne Dünya ne de insanlık yok olmadı. “Kara ölüm”, veba, Avrupa ve Asya’da neredeyse insan bırakmadı ama ardından Aydınlanma yeşerdi. Avrupa’da veba salgınlarının yol açtığı kıyım, iki dünya savaşının yıkımından daha büyüktü. İnsanlık devam etti. Ama her büyük yıkım başka türlü bir üretim ve bölüşüm, başka türlü bir yönetim ve insan anlayışını doğurdu. Söz ettiğim yaratıcı yıkım kavramı değil. Her şey karşıtıyla birlikte gelişiyor, her şey kendi karşıtını bağrında büyütüyor.

∗∗∗

Sormak istediğim soru şu: Çoğu “yaşlının” endişeyle gözlediği “yükselen faşizm”, gençleri de “yaşlılar” kadar korkutuyor mu? Yoksa yaşlıların endişelendikleri şeyi onlar bir tür “çıkış yolu, kurtuluş, hayatta kalma çaresi” olarak görüyor olabilirler mi?

“Yaklaşan felaket” senaryolarının gençlerde ve yaşlılarda yarattığı etkinin aynı olmasını bekleyemeyiz. Dünya’nın sonu geliyor senaryolarını yaklaşan kendi sonları ile eşleştirdikleri için yaşlıların karamsarlaşmaları ve çaresizlik hissetmeleri anlaşılabilir. Gençlerde ise aynı felaket senaryolarının neden olduğu karamsarlık çaresizliğe değil hayatta kalmanın yollarını arayışa ve olası bir “ölüm-kalım savaşına” hazırlığa evirilebilir. Geleceği belirsiz ve tekinsiz hisseden, iş, aş ve barınma güvencesi olmayan gençler çaresizce ölümü beklemezler. Hayatta kalmak için canlarını dişlerine takarak mücadele etmeye hazırlanırlar. Onlar için ilk elde önemli olan nasıl bir dünyada yaşadıkları değil, dünya nasıl olursa olsun hayatta kalmalarıdır. 

Yaşlılar da yaklaşan sonları ile dünyanın sonunu birleştirdikleri için aynı sonuca ulaşırlar. Dünya’ya ne olacağı umurumda değil, yeter ki ben “biraz daha” yaşayayım. Bazı yaşlıların kendi bakımlarını üstlenen çocuklarına yönelik bencillikleri çok benzer bir durumdur. Bakım veren çocuklarının yanlarından ayrılmasına tahammül edemezler ya, aynı akıl yürütme geçerlidir. “Ben nasılsa öleceğim, şimdi sadece bana baksın, kendi isteklerini ve hayatını ertelesin, çünkü onun daha çok zamanı var!”

∗∗∗

İşte solun, asıl olarak zor zamanlarda önemli olmasının nedeni de bu karmaşada yatar. Kaçınılmaz bir felaket yaklaşıyorsa nasıl hayatta kalırım sorusu aynı zamanda ahlaki bir sorudur ve sol tam da bu ahlak ihtiyacına verdiği yanıtla ayrışır. Yaşlılar, benim sonum Dünya’nın da sonu o yüzden Dünya’ya ne olacağı umurumda değil diye düşünürlerken, gençler, ben de Dünya da yaşamaya devam edeceğiz, Dünya’nın sonu gelmiyor, Dünya nasıl olursa olsun ben yeter ki yaşamaya devam edebileyim diye düşünürler.

Gençlerde kendi varkalımlarıyla insanlığın varkalımını aynılaştırma ve ayrıştırma potansiyeli vardır. Sol, bu potansiyeli “ben ve insanlık aynı” pratiğine dönüştüren ahlaki manivela işlevi görür. Sağ ise ahlakı dinselleştirerek, araçsallaştırır ve tüm insanlığın değil kendi gibi olanın varkalımı için kendinden olmayanı düşmanlaştırır.

Yazının değerini düşürecek belki ama Bahçeli’nin dünkü MHP kurultayında RTE’ye seslenişi de bu bağlama örnek maalesef...

Demem o ki gençleri faşizme çağıran kendi bekalarının peşine düşen yaşlılardır. Sol, “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” derken, sağ “kurtulmak istiyorsan, önce dünyayı düşmanlarından temizle” der. Yaşlıların siyasi analiz ve öngörülerine kulak asmayın, gençlikten sağcılarsa zaten uzak durun, hele ki soldan dönmelerse arkanıza bile bakmadan uzaklaşın…

                                                            /././

İttifak boyu kısaldı: MHP+Dinciler+Çıkar Şebekesi, kazanmaya yetecek mi? (Yaşar Aydın)
                             Erdoğan Elazığ’daki mitinginde Mehmet Ağar tarafından karşılandı.

Saray’ın seçimi kazanmaya ihtiyacı var. O nedenle başta İslamcılar olmak üzere kurduğu ittifaktan fire vermek istemiyor. Ama sorun şu ki bu kolay olmayan yolu aşsa bile seçimi almasına yetmeyebilir. Erdoğan’ın bundan fazlasına ihtiyacı var.

Seçime 2 haftadan az bir süre kaldı. Görünen o ki Cumhur İttifakı için bir kez daha iş Erdoğan’ın şapkasından çıkaracağı tavşana kalmış durumda. Sürenin kısıtlılığı ve yerel seçimin kendi dinamikleri nedeniyle güvenlik meselesi üzerinden “kara propaganda” temel aparat olarak kullanılmayacak. Bu seçimlik mitinglerde ve toplantılarda muhalefet seçmenini bölmek için söylenen bir söz düzeyinde kalacak. O zaman akılda tek soru kalıyor: Kalan 2 haftada biz neyi izleyeceğiz?

AĞAR’LA SORUN YOK, MHP’YLE YOLA DEVAM

Erdoğan’ın uzun iktidar yolculuğunda sürekli ittifak değiştirdiğine tanık olduk. AKP ile en uzun yol arkadaşlığını rekoru hâlâ Fethullah Gülen ve onun örgütünde. Özellikle bu örgütle yaşanan ayrılıkla birlikte devreye MHP’nin girdiğini hepimiz biliyoruz. Bahçeli ile Erdoğan arasında devam eden ilişkinin öyle bir seçimlik olmadığı rejimin bekası için gerekli bir ilişki olduğunu yaşayarak gördük. Tüm gerilimlere rağmen bu ikili var olukça birliktelik de devam edecek. Dün gerçekleşen MHP kongresinde Bahçeli’nin ağzından Erdoğan için dökülen “Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın” cümlesiyle bir daha teyit etmiş olduk.

Rejime destek veren çeşitli örgütlerin de Erdoğan’ın arkasında durmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. 40 yıldır Türkiye’nin en karanlık anlarında sürekli adı anılan Mehmet Ağar’ın Elazığ’da verdiği fotoğraf bunun kanıtı. Yargılandığı davadan beraat ettirildiği gün Erdoğan’la ortak fotoğrafı adeta rejimin sahiplerin de gösterir nitelikteydi.

Görünen o ki Saray rejimini ayakta tutan iki ana kolonda bir sorun yok. Yakın bir süreç içinde çıkacak gibi de görünmüyor. Geriye Erdoğan’ın kendi tabanı olan muhafazakâr seçmen kalıyor.

‘BENSİZ OLMAZ’ ŞANTAJI ESAS SÖYLEM OLUYOR

Erdoğan’ın 15 gün önce 31 Mart yerel seçimi için söylediği “Final seçimim” sözü çok tartışıldı. İlk günlerde sözün ciddiyeti sorgulanırken daha sonraki günlerde kamuoyu neredeyse aynı kanaatte birleşti. Erdoğan bu sözü kendi tabanına söylüyor ve açıkça “Macera aramayın” diyerek tehdit ediyordu.

Bu üslup mitinglerde farklı cümleler kurarak devam etti. Örneğin Erdoğan’ın bir aydır devam eden mitinglerin en başarılısı sayılabilecek olan Erzurum’da ifade ettikleri bu anlamıyla önemli. Kendi tabanına yine mesajları vardı. Açıkça “Ben gidersem kazanılan her şey gider” derken bu söylemi, tabanın CHP alerjisini tetikleyerek güçlendiriyordu.

Erdoğan’ın seçim taktiğinin baştan beri böyle bir söyleme oturmadığı açık. Hatta aklından bile geçmiyor olabilir. Ama anlaşılan o ki özellikle Yeniden Refah’la yaşanan sorun ve orada gerçekleşen birikme Erdoğan’a seçim kampanyasını değiştirmek zorunda bırakacak bir boyuta ulaştı.

Artık DEM’in muhalefete verdiği destekten çok Yeniden Refah’ın CHP adaylarına seçimi kazandırma ihtimalinden konuşur oldu. Sorun şu ki tüm bu çıkışlara rağmen Yeniden Refah cenahında bir çözülme yok.  

BİRAZ DAHA BÖLMEK YA DA YENİ MÜTTEFİK

Yerel seçimin rejimin kader çizgisini belirlemede tayin edici olmadığını biliyoruz. Bununla birlikte moral değerler açısından öneminin de altını çizmek lazım. Özelikle İstanbul 2028 seçimlerine doğru ilerlerken muhalefetin bir arada durma eğilimini kuvvetlendirecek sonuçlar üretme şansı var. Anayasa değişikliği ya da erken seçim kartını elinde tutmak isteyen bunun içinde muhalefetin dağılmasını bekleyen Erdoğan için bu durum hiç de iyi bir haber olmaz. O nedenle yerel seçimleri ve özellikle de İstanbul’u almak için her yolu deneyecek. Kendi blokunu firesiz tutsa bile –ki durum şu an itibarıyla öyle değil- kazanması için yeterli oyu toplamayabilir. O koşulda geriye iki yol kalıyor ya tabanda bir araya gelen muhalefeti parçalamanın yolunu bulacak ya da yeni ittifaklar edinecek.

Tanıdığımız Erdoğan bize iki başlığın gerçekleşmesi için uğraşacağını söylüyor. Bu demektir bir yandan “kara propaganda” diğer yandan muhalefet partileri ile istişareyi hızlandırmak olacak. Burada da tezat gözükse de DEM ve İYİP’in tabanı ilk hedef olacak gibi duruyor.

∗∗∗

KÜRT HAREKETİNDEN GELEN ÇAĞRI

Diyarbakır’da yapılan Barış Konferansı’nda DEM Eş Başkanı Hatimoğulları, Demirtaş ve Ahmet Türk’ten gelen “Muhatap Erdoğan” sözleri yerel seçim öncesi gözlerin Kürt hareketine çevrilmesine neden oldu. Bu açıklamaların açık bir ittifak ya da destek çağrısı olduğunu söylemek doğru değil. Ama 2019 ve 2023 seçimlerinden başka bir tutuma işaret ettiği gerçeği ise ortada. Kürt hareketinin önemli isimlerinden gelen çağrıların seçime nasıl bir etki göstereceğini kestirmek zor. Bununla birlikte Kürt seçmen tavrını belirleyecek olan sadece bu açıklamalar değil, Erdoğan’ın bunlara vereceği yanıt olduğunu geçmiş deneyimlerinden biliyoruz. Irak, Suriye, İsrail hattında yaşananlar Türkiye’nin konuya ilgisi ve heyetlerin ABD ziyareti seçime yetişmezse bile yeni bir hamle için gözlerin bir kez daha Erdoğan’a çevrilmesine neden oldu.

(Birgün)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder