Çuvaldaki milyon dolarlar (Ayça Söylemez)
Her şey beklendiği gibi gerçekleşti: Mehmet Ağar ve şürekâsı önce ağır ceza mahkemesinde beraat etti, sonra karar, istinaf mahkemesince onandı.
166 sayfalık gerekçeli kararın sadece 6,5 sayfası mahkemenin hükmünden ibaret. Geri kalanı, o karara düşülen şerh.
Şerhin sahibi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi üyesi Ayhan Altun, daha metnin başından dosyada olup bitenin tartışmaya mahal vermeyecek derecede açık olduğunu belirtiyor: “Zira, sanıkların ekseriyetinin iş bu yargılamanın ya da istinaf incelemesinin konusu olsun ya da olmasın birilerini öldürdükleri; suç örgütünün yöneticisi konumunda olan sanıkların da infaz emrini verdikleri tartışmasızdır.”
Şerhin 91. sayfasında daha net çiziyor çerçeveyi: “Sanıklar zamanaşımı veya diğer bir sebeple cezalandırılmamış olsalar ya da mahkumiyete dair kararlar sonradan kaldırılmış olsa bile suç işlemek için kurulmuş bir suç örgütünün varlığı tartışmasızdır. Dolayısıyla hakkındaki (infaz edilmiş ve adli sicil kaydından silinmiş) hüküm kaldırılmış olsa bile sanık Mehmet Ağar suç örgütünün yöneticisi, bu suç nedeniyle haklarında herhangi bir dava açılmamış; hüküm kurulmamış bulunan dosyamız sanıkları polisler ve sivil kişiler ise suç örgütünün üyeleridir. Böylece, silahlı suç örgütünün yöneticileri olan sanıklar Mehmet Ağar, Mehmet Korkut Eken ve İbrahim Şahin’dir.”
PARA TRANSFERLERİ
Bahsettiği suç örgütünün kuruluş nedenini de hamasete düşmeden açıklıyor. Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu’na atıfta bulunarak, Savaş’ın, Mehmet Ağar’ın başında bulunduğu “yeni oluşum”a sunulan ilk maddi kaynağı tespit ettiğini ifade ediyor.
Şerh metninde, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın dosya içindeki 20 Kasım 1998 tarihli yazısıyla, “suç örgütünün kuruluşu aşamasındaki hukuksuz kamu desteğinin ortaya konduğunu” belirtiyor. (Yazıda, 1993’te, MİT Müsteşarı’nın emriyle, Ziraat Bankasında bozdurulan çekle alınan 12,5 milyon doların dört çuval halinde alınarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Ağar’a elden teslim edildiği ve devamındaki benzer para transferleri bilgisi yer alıyor.)
Elden teslim edilen milyon dolarlarla silah ve teçhizat alındığını, polisin susturucu alamayacağı gibi sebeplerle paranın kaynağının yasadışı olduğunu da ekliyor: “Parası ödenen silah ve teçhizatın hibe gösterilmesindeki gereklilik ise… en önemlisi de bir hukuk devletinin Emniyet Hizmetlerinde kullanılmak üzere ‘susturucu’ ve benzeri teçhizat alamayacağına; almaması ve kamu görevlilerinin bu teçhizatı kullanmaması gerektiğine ilişkin ‘yargısal’ beklentiyi boşa çıkarmamak olmalıdır.”
RANT PAYLAŞIMI
Nedeni demişken, bunca uğraşın asıl amacının “vatanseverlik” olmadığını da açıklıyor:
“Suç örgütünün yeniden organize olduğu; olmak zorunda kaldığı yer İstanbul’dur. İnfazlar sonrası yüklü şekilde para ve uyuşturucu ele geçirilmesi, rantın paylaşımındaki anlaşmazlıklar, ayrışmanın ve reorganizasyonun sebebidir. Elde edilen rant ve bunun paylaşılmasındaki uyuşmazlıklar suç örgütünü değiştirmektedir. İlk elde ‘Devletin Bekası’ için yola çıkanlar rant uğruna ‘listelerini’ delmeye başlamışlardır. Biraz sonra birbirlerine düşeceklerdir.”
Yani ortada bir suç örgütü var.
Suç örgütünün lideri ve üyeleri belli.
Nasıl suç işledikleri de.
En önemlisi, amacı da.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Eh, her şey ortadaymış”.
Haklısınız. Halen de öyle.
Biz de heyecanını yitirmiş bir dizi gibi izliyoruz.
/././
Vahap Seçer: Türkiye 31 Mart’ta Mersin’i konuşacak (Berkant Gültekin)CHP’nin kazanmasına kesin gözüyle bakılan kentlerden Mersin’de, Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer de oldukça iddialı. “Halk hizmete oy verecek” diyen Seçer, açık farkla kazanacağını ve Türkiye’nin 31 Mart’ta Mersin’i konuşacağını söylüyor. Seçer ayrıca, gelecek 5 yıla yönelik hedeflerini ve Türkiye siyasetine dair gözlemlerini BirGün’e anlattı.
Mersin, CHP’nin yerel seçimlerde en rahat olduğu kentlerden biri. Yapılan araştırmalar, yeniden aday gösterilen CHP’li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in, Cumhur İttifakı’nın MHP’li adayı Serdar Soydan karşısında açık farkla önde olduğunu gösteriyor. 2007 ile 2015 yılları arasında iki dönem CHP’den Mersin milletvekili seçilen Seçer, DEM Parti ve İYİ Parti’nin yanı sıra AKP ve MHP’den de önemli oranda oy çekmeyi başarıyor.
Fakat Başkan Seçer yine de dizginleri sıkı tutuyor. Her gün ilçe ilçe gezip köylere, beldelere giderek seçim çalışmalarını ara vermeden sürdürüyor. Çünkü ilçelerde oy artırmak, hem büyükşehirde hem de yerelde CHP’ye yeni kazanımlar getirebilir.
22 Mart günü Vahap Seçer’in seçim çalışmasını takip ettik. Seçer, MHP’nin yönetiminde olan Gülnar ve Mut’ta ciddi bir kalabalık topladı. Bu iki ilçedeki gezilerinde önü sürekli kendisine destek verenler tarafından kesilen Seçer, yaptığı konuşmalarda “ayrımcılık yapmadan hizmet etme” sözü verdi.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ile Gülnar-Mut yolunda yerel seçimlere dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
“BÜROKRASİDEKİ İŞLERİMİZ AKSADI”
Son 5 yılınızı nasıl özetlersiniz, geride kalan dönemin sizin için öne çıkan başlıkları nelerdir?
Bizim çıkışımız sosyal politikalarla başladı. Özellikle pandemi sürecinde sosyal politikalarda çok etkili olduk. İlk kez yeni bir başkan ve yeni bir belediye anlayışı o zaman kendini gösterdi. Krizi iyi yönettik. Zaten bu dönem bizim için krizler dönemi oldu.
Başta pandemi, daha sonra birçok afet yaşandı. Her yere yardımcı olmaya gayret ettik. Orman yangınlarından sellere kadar… Ve deprem afeti… Bizim şehrimizi en çok etkileyen gelişme oydu. Çünkü ilk etapta 400 bin depremzede Mersin’e gelmişti. Mersin nüfusu resmi nüfusun çok üzerinde. Biliyorsunuz sığınmacı sorunumuz da var. 2,5 milyondan az değil şu anda nüfusumuz. Oysa resmi olarak 1,9 milyon görünüyor.
Diğer taraftan ekonomik krizle boğuşuldu. Türkiye’de ekonomik kriz varsa doğal olarak herkes etkileniyor. Biz de etkileniyoruz. Siyasi gerginliklerden de etkilendik. Özellikle seçim öncesi ortalık çok gerildi. Seçime 1-1,5 sene kala bürokraside işlerimiz aksadı. Örneğin işte metro, dış finans kullanım izni 2 yıl bekledi. Tam 2 yıl kaybettik. O 2 yıl içinde de çok kaybımız oldu. Piyasalar altüst oldu, döviz kurları patladı. Hükümetten, Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan onay alamadık. Seçimden sonra onayladılar.
“530 MİLYON DOLAR BORCUMUZ VARDI”
Finansman sorununu nasıl aşıyorsunuz?
Bizim borçlanma imkânımız çok rahat değil çünkü meclis çoğunluğumuz yok. Belediyenin bütçesini kullandık. Bir de bir önceki dönemin bize bıraktığı kötü bir miras vardı. Bir de onlarla uğraşıyorsunuz. Bir de onları rahatlatıyorsunuz. 530 milyon dolar borcumuz vardı bizim. Hem sular idaresi hem de belediye için söylüyorum… Şu anda her ikisinin borcunu toplasan 150 milyon doları bulmaz. Bu anlamda da başarılı bir süreç götürdük.
Bütçeleri reel yapıyoruz. Bütçelerde gerçekleşme oranı çok yüksek, hep yüzde 90’ın üzerinde. Bu belediye yüzde 99,5’i gördü. Üstelik ekonomideki dalgalanmalardan dolayı ek bütçeler de yaptık. Ona rağmen belediye ekonomik anlamda çok çok iyi durumda. Tartışmasız herkes bu konuda hakkımızı veriyor. Buna dayanarak IBRD [Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası] ve IFC [Uluslararası Finans Kurumu] gibi uluslararası bankalar bize bir hayli fon ayırdılar. İkinci 5 yılımızda hem mali disiplini sağlayacağız hem de altyapı yatırımlarını hayata geçireceğiz.
“İKİNCİ 5 YILDA METROYU BİTİRECEĞİZ”
Altyapı demişken, metro yapımı ne aşamada? Ne zaman hizmete açılacak?
İyi ilerleme sağladık. Onun da finansmanı IBRD ve IFC gibi kuruluşlardan sağlayacağız. Bizim metro ihalesi o günün döviz kurlarıyla 330 milyon avro tutuyordu. Bugünküyle çarpın, bölün… Biz zaten başlamıştık. Bugünün parasıyla da 500 milyon lira biraz daha fazla para harcamıştık. Sonra finansmana erişemeyince akamete uğradı inşaat süreci. Şimdi finansman kullanır kullanmaz inşaat devam edecek, inşallah ikinci 5 yılda Mersin metrosunu bitireceğiz.
Metro çok önemli. Bizim ölçeğimizde bir belediye açısından düşünüldüğünde Cumhuriyet tarihinde böyle bir yatırım yok. 13,5 kilometre yer altı metrosu... Hafif raylı değil. Yani pahalı bir yatırım. Biz bu işe giriştik. Birçok konuda kentin ulaşımı konusunda yatırımlar, yeni bulvarlar, yolların revizyonu… Bunlar ciddi bütçe gerektiren işler.
Bizim raylı sistem konusunda da proje çalışmalarımız oldu. 23 kilometre tramvay, 11 kilometre de hafif raylı sistem… Yeraltı metrosunun dışında projeler yaptık. Bunların ikisi onaylandı. Bir tanesi de ulaşım master planını hazırlamıştık. O da bakanlık tarafından yeni onaylandı. Bu tür projeler zaman alıyor. Biz sonraki yıllarda da Mersin’le ilgili ulaşım çalışmalarını şimdiden başlattık. Onların proje hazırlıklarını şimdiden bitirdik.
Mersin’deki siyasi dengeler
Mersin’de 1 milyon 400 binden fazla seçmen bulunuyor. CHP son genel seçimde kentten yüzde 31’e yakın oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a yüzde 57’ye yüzde 37 gibi net bir üstünlük kurdu. Yani bloklar açısından değerlendirildiğinde burada muhalefetin ağırlığı söz konusu. Yeşil Sol’un son seçimde yüzde 13’ü aştığı hesaba katılırsa DEM Parti’nin de Mersin’de önemli bir güce sahip olduğu ifade edilebilir. İYİ Parti’nin son Mayıs seçimindeki oy oranı yüzde 12’ye yakın. Kentteki 13 ilçenin 10’u Cumhur İttifakı’nın (8’i MHP, 2’si AKP) yönetiminde. Aslında AKP’nin kentteki oy oranı MHP’den çok daha yüksek ama ittifak içindeki paylaşım sistematiğine göre burası MHP’ye bırakılıyor. CHP’nin yönettiği belediyeler sayıca az olsa da Mersin nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i CHP tarafından idare edilen Tarsus, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinde yaşıyor. CHP’nin buradaki hedefi, birkaç ilçe belediyesini daha iktidardan almak. Bunun Vahap Seçer’in yarattığı havanın etkisiyle mümkün olabileceği düşünüyor. Seçer’in 2019’da yüzde 45 olan oyunun yüzde 55’i aştığı, 60’a yaklaşabileceği tahmin ediliyor. İlçelerde MHP’ye oy veren seçmenin bir kısmı, büyükşehirde Seçer’den yana tercih kullanabiliyor. CHP’yi iştahlandıran da bu geçişkenlik dinamiği. Fakat tam tersi de geçerli; Seçer’e oy verilmesi mutlak bir CHP desteği anlamına gelmeyebiliyor. Kaybetme riski olmayan Seçer’in uzak köylere gidip halk buluşmalarına katılmasının temel sebebi ilçelerden CHP’ye daha fazla oy akmasını sağlamak ve ilçe belediyelerini kazanmak.
“SOSYAL KONUTLAR YAPACAĞIZ”
Türkiye’de geniş halk kesimleri ekonomik ve sosyal açından ciddi problemlerle yüz yüze. Bu tek başına belediyelerin çözebileceği bir mesele değil ama siz sosyal demokrat bir belediye başkanı olarak topluma bir nebze daha rahat nefes aldırmak adına ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Sosyal konut, bu önemli. Çünkü Mersin’de kira fiyatları akıl almaz bir şekilde arttı. Özellikle deprem sonrası ve çok sayıda yabancı uyruklu insanın Mersin’de yaşamaya başlaması buna neden oldu. Sosyal konutları hem kira amaçlı hem de satış amaçlı yapacağız. Önemli olan nokta, alt gelir grubuna bu hizmeti sunacağız. Bu projenin gerekçesi, kira artışları ve yükselen konut fiyatları nedeniyle orta-alt gelir grubundaki insanların mağduriyet yaşaması. Bizim birinci derecede hedef kitlemiz alt gelir grupları, daha sonra da orta-alt gelir grupları olacak.
5 yıllık dilim içerisinde ne yaptıysak, aynı uygulamalara devam edeceğiz. Dediğiniz gibi aslında hükümetin açıklarını kapatmaya çalışıyoruz biz. Ama her açığını da kapatma şansımız yok. O zaman kentin diğer sorunlarını çözmede sıkıntı olur. Neticede bir bütçe meselesi. Biz sosyal politikalara ayıracağımız bütçeyi azami düzeyde elbette ayırırız. Ama sonuçta diğer işlerimizin olduğunu da unutamayız. Dengeli bir şekilde sosyal politikalarda varlığımızı sürdüreceğiz. Tarım destekleri, tarım politikaları da bizim için önemli. Bunlarda herhangi bir aksama yaşanmamalı, çünkü 5 yıldır bir çıtamız var. Tarıma çok destek olmuşuz. O çıtayı aşağı çekmeden, mevcudu tahkim ederek üstüne koyarak duruma göre, şartlara göre devam edeceğiz.
“YEŞİL ALANLARI ARTIRACAĞIZ”
Gelecek 5 yılda genel olarak önünüze hangi hedefleri koydunuz?
Metro ve hafif raylı sistemlere ek olarak her alanda yeni projeler belirledik. Birkaçından bahsedeyim. Yeşil alanları artıracağız. Mersin, sahili olan bir kent. Ama kuzeye, yani dağa doğru büyüyor. O hinterlanda 500 dönümlük yeni bir kent parkı yapacağız. Biz istiyoruz ki yeşil alanlar artsın. Çünkü herkes zaman geçirmek için sahile inmek durumunda. Şehrin gelişen bölgelerine de parklar yapmamız, vatandaşların vakit geçirmesini sağlayacak tesisler kurmamız gerek. Müftü Deresi yaşam parkı sözümüz var. İhtiyaç duyan her yere sosyal yaşam merkezi kuracağız. Bizde örnekleri var. İçinde kreşten taziye evine kadar birçok olanak var.
Eğitime de çok önem veriyoruz. 7200 öğrencimiz var bizim. Bütün ilçelerde kurslarımız var. İçinde dershane, okuma salonu, kadın atölyeleri, meslek edindirme kursları gibi birimlerin olduğu sosyal yaşam merkezleri her ilçede olacak. Özellikle alt gelir grubunun yaşadığı bölgelerde bunları yapmayı çok önemsiyoruz. Kreşler olmalı, kadınlara yönelik meslek edindirme kursları olmalı.
Bir de Köyümüz Atölye projesi ve tarımsal GES projemiz var. Sulama kooperatiflerinin en büyük gideri elektrik enerjisidir. Enerji üretmek için, güneş enerjisi projelerine destek vereceğiz. Mersin’de 75 tane sulama kooperatifi var. O nedenle bu da çok önemsediğimiz, anlamlı bulduğumuz bir proje. Köyümüz Atölye projesinde de bir bölgede yetiştirilen ürünlere, yetiştirme tekniğinden paketleme-pazarlama ve coğrafi işaret alımına kadar destek sağlamayı hedefliyoruz.
“AÇIK FARKLA KAZANACAĞIZ”
Peki 31 Mart’a gelelim. Durumunuzu nasıl görüyorsunuz, oy oranı olarak hangi seviyeyi hedefliyorsunuz?
Elimizde fazlasıyla anket var, çok açık ara farkla kazanacağız. 31 Mart’ta Türkiye Mersin’i konuşacak. Mersin hizmete oy verecek. Bunun partim açısından da önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda diğer CHP’li beledilerin de hakkını vermek lazım. Her kesime gittik, hiç ayrımcılık yapmadık. Yaptığımız hizmetlerin sandıkta sayısal olarak partiye oy olarak döndüğünü görülecek. Belki oy şahsımıza verilecek ama bu CHP’nin kazanımı olacak. Çünkü belli algıları da kırıyoruz. “CHP hizmet yapamaz, CHP köye giremez, CHP varoşa giremez, CHP yardımları keser” diye konuşuluyordu. Oysa tam tersi… Bu algıları kaldırıyoruz.
Gerçekten ben de merakla bekliyorum sonuçları. Her noktaya hizmet götürüyoruz. Sadece merkeze değil, her kesime... Aslında siyasal gerçekliği tespit etme açısından oy oranını merak ediyorum. Yoksa başka bir düşünceyle değil bu merakım. Seçimi kazanacağım. 1 puanla da seçim kazanılıyor ama açık ara farkla kazanmak bizi şundan mutlu edecek; verdiğimiz emeklerin ve yaptığımız hizmetlerin karşılığında insanlar size yönelebiliyormuş. Bir değişim, bir dönüşüm olabiliyormuş toplumda.
Başarının sırrı: Halka değen politikalar
Muhalefet ittifak kuramamasına rağmen Vahap Seçer, yüzde 45 oyla seçildiği ve en yakın rakibine 5 puan fark attığı 2019 seçimlerine göre daha güçlü görünüyor. Seçer’in bu güçlü konumunun ardında halka değen sosyal politikaların başat önemde olduğu söylenebilir. Kentte kurulan mahalle mutfakları 3 öğün yemeği 10’ar lira karşılığında sunuyor. Kendi ihtiyacını gidermekte zorlanan yaşlı yurttaşlara bakım hizmetleri veriliyor. Bununla beraber hastasını kent merkezine uzak kırsal bölgelerden hastanelere tedaviye getirenlerin konaklaması için bir ‘Refakatçi Evi’ yapılmış. Büyükşehir Belediyesi, uzak köylere berber-kuaför hizmeti bile götürüyor. Öğrencilere yönelik ise Mersin’in her ilçesinde, toplamda 27 noktada, LGS ve YKS’ye hazırlık merkezleri bulunuyor. Şehirde tüm öğrenciler için toplu ulaşım ücreti 1 lira olarak belirlenmiş.
“CHP’NİN BAŞARI OLMA ZORUNLULUĞU VAR”
Uzun yıllardır siyasetin içindesiniz, 31 Mart yerel seçimleri Türkiye’de ne gibi sonuçlara yol açabilir?
CHP’nin mutlaka başarılı olma zorunluluğu var. Anamuhalefet partisiyiz, anamuhalefet partisinin güçlü olması Türkiye demokrasisi açısından önemli. O yüzden bunun üstünde duruyorum. Mutlaka iyi bir sonuç almamız lazım. Yoksa Türkiye farklı mecralara da gidebilir. Zaten bir hayli kan kaybettik. Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler açısından çok büyük bir geriye gidişin olduğunu görüyoruz. Bunu yapan iktidarsa, iktidar daha da güçlendikçe bunu daha da ileri noktalara götürecek. Eğer demokratik balansı yapamazsak, bugünleri arar duruma geliriz. Onun için başarılı çıkmak zorundayız. Çıkacağımızı da görüyorum.
Ekonomik kriz insanları vurdu. Şu an Türkiye’nin gündemi bu. Ekonomik kriz, gelir dağılımındaki adaletsizlik her geçen gün artıyor. Bir yanda çok kazananlar, bir yanda açlığa mahkûm olanlar. Bu insanlarda doğal olarak tepkiye neden oluyor. Önemli olan muhalefetin o insanlara ulaşarak doğru bir lisanla bunu anlatabilmesi ve desteğini alabilmesi. Şu anki gayretimiz de bu zaten. Kimseyi hırpalamadan, dilimizle, kullanacağımız lisanla da uzun yıllardır iktidara destek vermiş insanları rencide etmeden, onların da desteğini alabileceğimizi düşünüyorum. Bunu başarabilirsek insanların bize ilk defa şans vermelerini sağlayabiliriz.
/././
Yüksek faizin sınıfsal boyutları (Hayri Kozanoğlu)
Merkez Bankası’nın 500 baz puanlık bir artışla politika faizini yüzde 50’ye çekmesi piyasacı yorumcuların bu büyük cesarete alkış tutup, adeta bayram etmesine yol açtı. Enflasyonu düşürmekteki kararlılıktan, Merkez’in araç bağımsızlığını kanıtlamasına kadar çeşitli övgüler yağdırıldı. Halbuki belli ki seçim öncesinde dövize rağbetin önü alınamadı, Saray’a 1 Nisan’a kadar bile tahammül edecek takatimiz kalmadı denildi ve böyle bir hamle caiz bulundu. Daha önceki yazılarımızda bu tarz keskin faiz artışlarının ekonomide nasıl derin bir durgunluğa neden olabileceğini, durgunluk içinde enflasyona kapı aralayabileceğini dile getirmiştik. Fazla geriye gitmeye gerek yok; 2018 Rahip Brunson krizi sırasında politika faizinin bugünkünün yarısının bile altına yüzde 24.50’ye yükseltilmesi dahi, kısa sürede işsizliği tırmandırmış, Mart 2019’da manşet işsizlik oranı 1 yıl öncesine göre yüzde 4 artışla yüzde 14.1’e kadar sıçramıştı.
Geçtiğimiz haftalarda stagflasyon, yani durgunluk içerisinde enflasyona kapı aralayacak sürecin nasıl işleyeceğini irdelemiştik. İsterseniz bu yazımızda da emeklilerden başlamak üzere, yüksek faiz ortamında ekonomideki farklı 10 özneyi nelerin beklediğine odaklanalım. Zaten çok çarpıklaşan bölüşüm ilişkilerinin emek kesimleri aleyhine nasıl daha da bozulacağını irdeleyelim:
1- Emekliler: Uzun yıllar üretim sürecine emek akıtmış, olgun yaşlarında huzur ve mutluluğu hak eden emeklilerin perişan hali ortada. 31 Mart seçimlerine giderken bu gerçeği iktidar sözcüleri dahil herkesin ifade etmesine karşın bir iyileştirmenin gelmemesi, onları daha da kötü bir dönemin beklediğini gösteriyor. Ekonomideki soğuma ek iş bulma şanslarını iyice azaltacağı gibi, dayanışma ilişkileri çerçevesinde destek alabilecekleri ailenin diğer bireylerinin bütçelerini de olumsuz etkileyecek, yoksullaşmayı derinleştirecektir.
2- Kredi kartı (KK) ve ihtiyaç kredisi borçluları: Büyük olasılıkla seçim sonrası KK aylık faizleri artırılacak, limitler daraltılacak ve asgari ödeme tutarı yukarı çekilecektir. Mevcut borçlarını ödemelerinin zorlaşması, borçlanma sayesinde ancak iki yakasını bir araya getirebilen dar gelirlilerin geçim koşullarını ağırlaştıracak, yaşam standartlarını düşürecektir. Sorunlu kredilerin oranı kaçınılmaz biçimde yükselecektir. Yüksek faiz koşullarında bir an önce borçlarımı ödeyeyim diye kaygılanan kişilerin hazır kaynaklarını borç servisine yöneltmeleri, mal ve hizmet taleplerini zayıflatacak, ekonomik daralmayı hızlandıracaktır.
3- Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ): Bu firmalar büyük ölçüde TL kredilerle faaliyetlerini sürdürürler. Zombi diye nitelenen ucuz kredilerle ayakta tutulan işletmeler ilk aşamada iflasa sürüklenip, kepenk indirebilirler. Süre uzadıkça, ayakta kalabilecek şirketler de hem finansman maliyetlerinin keskin artışı, hem de ek sıkılaştırma önlemleri kapsamında aylık kredi artış hızının yüzde 2’yle sınırlandırılması yüzünden krediye erişim sorunu yaşayacaklar. Süre uzadıkça ekonominin soğuması nedeniyle ürünlerine talep zayıflayıp cirolar düştükçe, onlar da iflasın eşiğine gelebilirler.
4- İşsizler: Ekonominin göreceli canlı seyrettiği bir dönemde, en son açıklanan Ocak 2024 verilerine göre atıl işgücü oranı yüzde 26.5’tu. Yani işsiz olan, tam zamanlı çalışmak istemesine rağmen ancak kısmi zamanlı ve/veya geçici bir istihdam olanağı yakalayan, aktif iş aramasa da bir iş olsa çalışırım diyen yurttaşlarımız işgücünün dörtte birinden fazlasını temsil ediyordu. Bir de ekonomik durgunluk başlarsa normal zamanlarda iş bulamayan kişilerin işbaşı yapma şansları iyice azalır. Bu toplumsal sorun daha da derinleşir.
5- Paralarını KKM’de park edenler: Son haftalarda KKM’den çözülmeler yavaşladı, neredeyse durma noktasına geldi. Bu uygulama başladığında zaten döviz hesabı bulunanların kolay kolay bu tutkularından vazgeçmeyecekleri anlaşıldı. Görüldüğü kadarıyla böyle çalkantılı bir dönemde 70 milyar dolar civarında demir atan KKM hesapları kolay çözülmeyecek, ekonominin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek. Döviz kurunun yavaş seyretmesi halinde faiz ödemeleri nedeniyle bu enstrümanın kamuya yükü artacak.
6- İhracatçılar: Şimşek’in dezenflasyon programı büyük ölçüde döviz kurunun enflasyonun altında seyretmesine bağlı. Yüksek faiz marifetiyle bu koşul sağlanırsa, zayıflayan TL üzerinden bir ferahlama yaşayama beklentileri suya düşecek. İç talebin de zayıflamasıyla, iyiden iyiye dış pazarlara bel bağlayacaklar, rekabet güçlerini ancak düşük ücretlerle sürdürebileceklerini görecekler. O nedenle asgari ücretin artırılmamasının, emekçi haklarının törpülenmesinin en sıkı takipçisi haline gelecekler.
7- Anadolu sermayesi: Mevcut iktidara destekleri nedeniyle bugün seslerini fazla yükseltemiyorlar. Seçim sonrası kredi faizlerinin yüksekliğinden şikâyetleri giderek artacak, büyük bir gürültü koparacaklar. İktidarla yeni teşvikler ve vergi istisnaları uygulaması için pazarlığa girişecekler. Saray’ın kendi organik sermaye kesimine vereceği olası tavizler bütçe dengelerini iyice sarsacak. Sosyal harcamalar ve ücretler kalemlerinde kısıntılar görülebilecek.
8- Yabancı sermaye: Ekonomide dengesizliklerin sürdüğü bir süreçte haliyle doğrudan sermaye yatırımları gerçekleşmeyecek. Yabancıların emlak alımları da iyice yavaşladı. Buna karşın sıcak para tabir edilen kısa süreli yatırım için gelen finans sermayesi yüksek faiz koşullarında TL enstrümanlara rağbet edebilir. Olası para girişleri döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltabilir. Ne var ki bu kaçar göçer nitelikli yatırımların bir gözü rezervlerde kur hareketlerinde olacak. En ufak bir tedirginlikte şipşak ülkeyi terk edip tüm dengeleri bozabilirler. Kasım-Aralık 2023’teki sınırlı girişlerinin, son 2.5 ayda çıkışa dönüşmesinin bile bugün yarattığı sarsıntı düşünülürse, ekonomi daha derin çalkantılara sürüklenebilir.
9- Yerli rantiyeler: Bankalar yüksek montanlı mevduatlara ekstra faizler ödüyor. Vadesiz mevduat bir yana bırakılırsa, mevduatın yüzde 55’inin vadesi 3 ay ve altında. Cazip faizlerle bu hesaplara bir miktar para çekebilirse de, vadelerin kısalığı nedeniyle bankacılık sistemi iyice rantiye kesimlere tutsak düşer. Önümüzdeki aylarda faizleri indirmek çok zorlaşır. Yurtiçi yerleşiklerin en son 164 milyar dolar olan döviz ve altın mevduatlarında ise, ancak sınırlı bir çözülme gerçekleşir. Sistem döviz ve faiz arasındaki zigzaglara bağımlılığını sürdürür. Borsanın ise, normalde hem yüksek faizlerin şirketler için bir maliyet kalemi olması, hem de talebin yavaşlama riski nedeniyle ivme kaybetmesi beklenir. Ancak taze yabancı para girişleri umudu endeksi ayakta tutar.
10- Sade yurttaş: Burada fazla bir borcu da bulunmayan, KKM’yle filan işi olmayan istihdam sahibi ücretli kategorisinde ortalama yurttaşı temel alıyoruz. Ekonominin durgunlaşması, durduğu yerde işsiz kalmasına yol açabilir. Bu gerçekleşmese dahi, geçmiş ekonomik krizlerde gözlemlediğimiz gibi, ücretlerinin geç, eksik ödenmesi sosyal hakların budanması, fazla mesailerinin hiç değerlendirilmemesi gibi durumlarla yüz yüze gelebilir. İşgücü piyasasına yeni girecek gençler ise, yeni iş olanakları açılmaması nedeniyle kariyerlerinin başlangıç noktasında hayal kırıklığıyla karşılaşırlar.
(BİRGÜN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder