29 Mart 2024 Cuma

Birgün KÖŞEBAŞI - 29 MART 2024 -

 

Kıbrıs'taki sahte diploma soruşturması durduruldu mu?(Gözde Bedeloğlu)

Yaklaşık iki aydır Kıbrıs'ın kuzeyi 'sahte diploma ve yolsuzluk' skandalıyla çalkalanıyor. MHP Mersin Milletvekili Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal'ın kurduğu Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde (KSTBÜ) yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanıp serbest bırakılan üniversitenin Genel Sekreteri Serdal Gündüz'ün ifadesine göre, sahte not girişleri yapılarak 600'ü aşkın kişiye sahte diploma verilmiş. Kademe ve maaş artışı için yüksek lisans diploması alanların arasında polis, asker ve devlet memurlarının adı geçiyor. Ayrıca KKTC Meclisi'ndeki bazı milletvekillerinin diplomalarının da şaibeli olduğu söyleniyor. Soruşturmaya ismi karışanlar arasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın yakın koruması polis Şerif Avcil, okulun mütevelli heyeti başkan yardımcısı ve eski bakan Kemal Dürüst, eski bakanlık müdürü Meray Dürüst, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı mensubu Yarbay Özgür Alp, Ulusal Birlik Partisi (UBP) vekili Emrah Yeşilırmak, TRT Kuzey Kıbrıs temsilcisi Sefa Karahasan, Polis Müdürü Barış Sel, Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr.Turgay Avcı, YÖDAK Genel Sekreteri Derviş Refiker ve YÖDAK eski üyesi Prof. Dr. Mehmet Hasgüler var. Polisin elinde yüzlerce kişilik bir liste olduğu konuşuluyor. 

∗∗∗

Sahte diploma, Kıbrıs ve Türkiye'de ilk kez gündeme gelen bir konu değil. Birgün'ün Serhat Boztaş imzalı 24 Eylül 2010 tarihli haberinde, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu'nun sözleriyle “sahte diploma ve denklik belgeleriyle mimarlık yetkisi kullanan organize bir sahtekarlıkla karşı karşıya olunduğu” aktarılmıştı. Muhcu, sahte diplomalar ile odaya kayıt yaptıran şahısların ortak özelliğinin ellerindeki diplomaların KKTC'deki üniversitelere ait olduğunu söylemiş ve durum ortaya çıkana kadar mimarlık hizmeti sunup mimari projelerin altına imza attıklarına dikkat çekmişti. Türkiye, bu ciddi soruna rağmen Kıbrıs'ın kuzeyinde ard arda üniversite açılmasını teşvik etmiş ve KKTC hükümetlerinden yatırımcılara arazi tahsisi ve vergi indirimleri gibi imtiyazlar sağlanması istenmişti. 2016 yılında MHP'li Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal tarafından kurulan KSTBÜ'ye 2017'de YÖK tarafından denklik verildi. KTSBÜ mezunlarının diplomaları Türkiye'de kabul görüyor ve tıp fakültesi mezunları hekimlik yapabiliyor.

∗∗∗

T.C hükümeti olayın aciliyetini tesbit etmiş ve KKTC hükümeti de sahte diploma skandalıyla ilgili çözümü 'ana vatanın' desteğinde görmüş olacak ki YÖK heyeti YÖDAK ile birlikte teknik çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs'a gitti. Küçücük adaya neden bu kadar çok üniversite açıldığı ya da yıllardır süren sahte diploma sorununa neden ilgi gösterilmediği tartışmalarına hiç girmeye gerek duymadan, eski Başbakan ve UBP milletvekili Faiz Sucuoğlu, adada çok fazla denetimsiz üniversite izni verildiğini, bazılarının tabela üniversitesi şeklinde kaldığını, bir nevi olaya ticari açıdan bakıldığını söyledi ve ekledi “bu diplomaları terfi için kullanalar ayrı ama bir de hiç bir yerde kullanılmamış diplomalar için ayrı bir şey yapmak lazım, çünkü iş farklı boyutlara gidecek gibi görünüyor ve bu büyük bir zarar verecektir.” Haliyle insan merak ediyor; okullar neden denetimsiz bırakıldı, YÖDAK yetkisiz bir kurum mu yoksa yetkisizleştirilmiş bir kurum mu, sahte diploma alıp kullanmayanlar da suç işlemiş olmuyor mu, işin gideceği farklı boyut ve zarardan kasıt nedir ve bu sadece ticari açıdan bakılan olayda kara paranın izi var mı? Kıbrıs'taki Avrupa Gazetesi'nin 25 Mart Pazartesi günü yayınladığı haberin başlığında söylendiği gibi yoksa “tutuklamalar buraya kadar mı”? Polisin elinde yüzlerce kişinin adının geçtiği uzun bir liste olduğu söylenirken YÖK'ün devreye girmesiyle konu kapandı mı? KKTC hükümeti operasyonların daha ileriye götürülmemesi için Ankara'yla mı anlaştı?

∗∗∗

Gelin filmi biraz başa saralım. 2022'de, YÖDAK üyesi Prof. Dr. Hasret Balcıoğlu'nun diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı. YÖDAK, başkan Turgay Avcı dahil tüm üyelerden ve üniversite rektörlerinden diploma ve transkript belgelerini istedi. Ancak Avcı, Prof. Dr. Mehmet Hasgüler başkanlığında görevlendirilen araştırma heyetine, not dökümünü içeren transkriptini sunmadı. Konu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın “ben gördüm, diploma gerçek” deyip onaylamasıyla kapandı. Turgay Avcı'nın mühendis olarak çalışabilmesi için meslek odasına kayıt yaptırması zorunluyken herhangi bir kayda rastlanmaması da şüpheleri artırdı. Yine Avrupa Gazetesi'nde dün yer alan diğer bir habere göre KKTC üniversitelerinden Türkiye'deki bazı üst düzey yetkililere de hakkı olmayan ünvanlar verildi. Bunlardan biri, Mehmet Hasgüler'in ortaya çıkardığı, Türkiye'nin eski Tokyo büyükelçisi Umut Arık'a ait. Arık, Japonya'da kendisine verilen 'onursal doktora' ile Kıbrıs'taki Lefke Avrupa Üniversitesi'nden önce yardımcı doçentlik ardından doçentlik aldı. Üniversite, YÖDAK'ın doçentliğin iptal edilmesi yönündeki talebini reddetti. Bunun üzerine polise giderek şikayetçi olan ve Arık tarafından tehdit edildiğini iddia eden Hasgüler'in çabası sonuç verdi, Arık'ın doçentliği iptal edildi.

∗∗∗

O halde akla takılan bir diğer soru şu; bu iki örnek ile sahte diploma konusuna ciddiyetle yaklaştığı anlaşılan Prof. Dr. Mehmet Hasgüler nasıl oldu da KSTBÜ'de başlayan soruşturmaya dahil edildi? Hasgüler, üniversite bünyesinde açılan tıp fakültesine verilen 'hızlandırılmış' izin için rüşvet almakla suçlanıyor. Suçlamayı reddeden Hasgüler, iznin YÖDAK'tan önce hükümet tarafından verildiğini ve bunun kanıtının da KSTBÜ'de çalışan iki akademisyenin Bakanlar Kurulu tarafından tıp ve eczacılık fakültesi temsilcileri olarak ilan edildiği karar olduğunu belirtiyor. Tutuksuz yargılanan Mehmet Hasgüler adadaki sahte diploma skandalıyla ilgili cevapsız bırakılan sorular olduğunu söylüyor ve ciddi iddialarda bulunuyor. Kıbrıs ve Türkiye dışında hangi ülke vatandaşlarına ve ne kadar diploma satıldı? Hasgüler'e göre skandal KSTBÜ ile sınırlı değil, şu an soruşturmaya dahil edilmeyen başka üniversiteler de var ve bunlar Türkiye'deki bürokratlara, daire başkanlarına doktora verdi. Görevdeyken YÖDAK olarak, YÖK, YÖDAK ve Eğitim Bakanlığı'ndan izinsiz açılan lisans ve yüksek lisan programlarını durdurduklarını söyleyen Hasgüler oralardan kaç kişinin sahte diploma aldığının araştırılması gerektiğini belirtiyor. Polisin içinde bu diplomaları alanların sayısı kaç? Kaç tane ordu mensubu, müsteşar, müdür bu yolla  barem yükseltti? İddia edildiği gibi İran ordusuna da diploma satıldı mı? Cevap bekleyen bunun gibi daha pek çok soru varken Türkiye'nin krize el koyması soruşturmada sona gelindiğinin bir işareti mi, göreceğiz.

                                                                  /././

İlk kadın başkan olacak (Nurcan Gökdemir)
Eskişehir, CHP’nin en güçlü olduğu kentlerden. 25 yıldan bu yana belediye başkanlığı koltuğunda siyasetin duayen isimlerinden Yılmaz Büyükerşen oturuyor. Büyükerşen’in yerini bıraktığı Genel Sekreteri Ayşe Ünlüce, kentin ilk kadın belediye başkanı olmaya en yakın isim.

Eskişehir, Yılmaz Büyükerşen; Yılmaz Büyükerşen Eskişehir’le anılır. Sadece siyasette değil başta Anadolu Üniversitesi olmak üzere kentin simgesi niteliğindeki pek çok alanda damgası görülen Büyükerşen, son 25 yılda da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Büyükerşen, ilerleyen yaşının yol açtığı dezavantajlar nedeniyle bu yerel seçimde aday olmadı. Son beş yılda kentin yönetimini fiilen üstlenen Genel Sekreteri Ayşe Ünlüce’yi "Eğer eğitimde, şehircilikte emeklerim olduysa hakkımı sizlere helal edebilmek için Ayşe Hanım’a oy vermenizi istiyorum" diyerek Eskişehirli seçmene emanet etti. CHP Genel Merkezi’nin, yeniden aday olmayı istediği bilinen Büyükerşen’e vefasızlık göstermemek için sabırla kararını beklediği Büyükerşen’in adaylıktan vazgeçmekte gecikmesi nedeniyle yarışa biraz geriden başlayan Ünlüce, yoğun bir kampanya ile bu gecikmeyi telafi etmeye çalışıyor. Bu yerel seçimler, Büyükerşen’in aday olduğu dönemlerde yaşanan “sonucu baştan belli” seçimleri gibi değil. Ünlüce, adaylığının kesinleştiği gün itibarıyla soluksuz bir kampanya yürütüyor. Ancak uzun yıllardır ilk kez “Eskişehir’de belediye el değiştirir mi?” sorusu da sorulmuyor değil.

Büyükerşen kadar rahat bir seçim kampanyası yaşamıyor Ayşe Ünlüce. Yapılan tüm anketlerde CHP yine önde ancak aradaki farkın yüzde 2’ye kadar düştüğü sonuçlar da yayımlanıyor. Son 25 yılın aksine bu seçimdeki tedirgin havanın nedenlerine ilişkin anlatılanlar şöyle: “Büyükerşen isminin eksikliği hissediliyor. Ayşe Ünlüce’nin, belediyeciliği iyi bilen, çalışkan, sosyal ilişkilerinde güçlü bir isim olmasına karşın adaylığının açıklanmasında gecikilmesi kampanya açısından olumsuzluk yarattı. Büyükşehir için CHP’nin Büyükerşen’den sonra akla gelen iki ismi Odunpazarı ve Tepebaşı’nın başarılarıyla tanınan isimleriydi ve bu isimler yerine Ünlüce’nin aday gösterilmesi örgütte kırgınlık yarattı. Ancak büyük ölçüde bu sorun aşıldı.” 

Son yerel seçimde Millet İttifakı ortağı İYİ Parti bu seçimde kendi adayıyla yarışıyor. Genç bir iş insanı olan Melih Aydın’ın adaylığı da CHP’nin son yerel seçimde yüzde 52 olan oy oranına ulaşmasını imkânsız hale getiriyor.

AKP’NİN TRANSFER ADAYI

Ayşe Ünlüce’nin en yakın rakibi İYİ Parti’den istifa ederek AKP’ye katılan eski milletvekili ve iş insanı Nebi Hatipoğlu. AKP’ye katılım süreci; milyon dolarlarla ifade edilen transfer ücreti, ihale ve teşvik iddialarına konu olan Hatipoğlu, tüm bunlara karşın Ünlüce’yi başkanlık yarışında zorluyor. Seçilmesi durumunda gazetecilere maaş vereceği yönündeki açıklamalarıyla tepki çeken Hatipoğlu’nun kampanyasında kullandığı “kentsel dönüşüm, trafik sorunu ve pahalı su” sorunlarının halkta karşılık bulduğu ancak kazanmasına yetmeyeceği yorumları yapılıyor.

AKP’nin CHP’nin kalesi olarak bilinen bu kentin belediye başkanlığını kazanabilmeyi önemsediği biliniyor. Özel önem verilen tüm diğer kentler gibi bakanlar bu kentte de kampanyaya destek veriyor. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kente gelmesinin AKP’nin bu kenti kazanmayı çok istediğini gösterdiği yorumları yapılıyor.

YRP, AKP’Yİ ZORLUYOR

YRP’nin sevilen bir isim olan eski Vali Kadir Çalışıcı’yı aday göstermesi de AKP oylarını tehdit eden bir faktör olarak öne çıkıyor. Partisine kızan AKP’li seçmenin protesto oylarının bu isme gitmesinin AKP açısından olumsuzluk yaratacağı görülüyor.

Eskişehir yerel seçim sürecinin sonucu merak edilen illerinden. “25 yıllık CHP dönemi sona erecek mi, CHP Ayşe Ünlüce ile yerel iktidarını koruyacak mı?” sorusunun yanıtının görülmesine kısa süre kaldı. Ancak Ünlüce’nin son yerel seçimdeki yüzde 52’lik oy oranını yakalamasının zor olacağı ifade edilmekle birlikte Eskişehir’in CHP’de kalacağı görüşü kente hâkim.

∗∗∗

“ESKİŞEHİR’İN GÜZEL HİKÂYESİNİN 2’NCİ BÖLÜMÜNÜ YAZACAĞIZ”

31 Mart yerel seçimlerinde belediye başkanlığına aday oldunuz. 25 yıllık Yılmaz Büyükerşen belediyeciliğinin ardından bu göreve aday olmak sizin için ne anlama geliyor?

Sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye’de “Yılmaz Büyükerşen belediyeciliği” diye bir gerçek var. Bu kavram aslında yerel yönetimlerin de el kitabı niteliğinde. 1999 yılından bugüne, her dakikası paha biçilmez bir öğreti içeren bu belediyecilik anlayışının temelinde, sorunları çözme becerisi ve bunu da her türlü imkânsızlığa ve zorluğa göğüs gererek başarmak var. “İktidar desteği olmadan belediyecilik yapılamaz” sözünün geçerli olmadığı şehirdir Eskişehir.

Ben de bu başarı hikâyesinin son 5 yılında Genel Sekreter olarak Yılmaz Hocam ile çok yakın çalıştım. 25 yılın ardından bu vizyoner, halkçı ve sosyal belediyecilik bayrağının bana devrediliyor olması elbette çok onur ve gurur verici.

Diğer yandan baktığımızda bu adaylık sıradan bir başkan adaylığı değil. Burada 25 yıllık büyük bir emeğin emanet edilip, “Haydi şimdi Eskişehir’i daha ileriye taşıma sırası sende” denmesi gerçekten çok kıymetli. Sorumluluğumun farkındayım. Eskişehirliler ile bu güzel hikâyenin ikinci bölümünü birlikte yazmaya devam edeceğiz. Tüm Türkiye’ye ilham kaynağı olan bozkırın ortasındaki bu şehircilik başarısının çağdaş, Atatürkçü, aydın bir Cumhuriyet şehri olan Eskişehir’imizde kesintisiz bir şekilde sürdürüleceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Eskişehir’in ilk kadın Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmamda Sayın Genel Başkanım Özgür Özel, parti meclisimiz, Yılmaz Hocam ve Eskişehirlilerin bana olan inancı ve güveni, hayatımın en anlam yüklü görevlerinden biridir. Bu görevi Başkanlıkla taçlandırarak 1 Nisan sabahı güzel şehrimle büyük bir aşkla hizmet edecek olmanın heyecanını ve mutluluğunu şimdiden hissediyorum diyebilirim..

Eskişehir’in yoksulluk başta olmak üzere temel sorunlarına yönelik çözüm önerilerinizi paylaşır mısınız?

Yakın zamanda yaptığımız lansman toplantısında projelerimizin detaylarını kamuoyu ile paylaştık. 70’ten fazla proje içeren Dengeli Kalkınma Modeli ile Eskişehir’de her bireyi kapsayan, merkezden kırsala dengeli ve birlikte büyümeyi hedefliyoruz. Diğer yandan ülkemizdeki derin yoksulluk can acıtan bir noktaya ulaşırken Eskişehir’de başta kadınlar ve dezavantajlı gruplar olmak üzere istihdamı önceleyen, bireylerin ekonomik bağımsızlığını amaçlayan bir yol izleyeceğiz.

Engelli bireyler, yaşlılar, çocuklar ve dezavantajlı gruplar için eğitim, sosyal, kültür-sanat, destek çalışmalarını hayata geçireceğimiz Kıdemliler Yaşam Merkezi, Emek Lokali, Otizm Yaşam Merkezi, Ekolojik Çocuk Kreşleri, Kadın Destek Merkezleri, kültür sanatın kalbi olacak Aura Parklar, Gelenek Parkı ile farklı bir aşamaya taşıyacağız. Ulaşımda raylı sistemler, bisikletli ulaşım, elektrikli otobüslerle çevreci ulaşım gibi uzayıp giden ve birbirini destekleyen projeler zinciri hazırladık. Tabi hepsinin önünde elbette ekonomik tablonun yarattığı ortam var. Keşke hiç ihtiyaç olmasa dediğim yeni Halk Ekmek Fabrikamızı günlük 300 bin ekmek üretecek şekilde hayata geçirdik. Yeni aşevi kuruyoruz. Bunun yanında sosyal kart ile bu alanda önemli bir desteği de sağlayacağız. Sosyal konut projeleri ile dar gelirli vatandaşlarımızın barınma sorununa çözüm olacağız. Diğer yandan halk et ve halk bakliyat ile halkımıza ucuz gıdaya erişimi sağlayacağız. Bunu da kırsaldaki vatandaşlarımızla sözleşmeli tarım ve sözleşmeli hayvancılık modeli ile yaparak ekonomik bir döngü kuracağız. Tarım ve hayvancılığı güçlendireceğiz. Kooperatifleşmeye destek vererek e-ticaret konusunda yol gösterici olacağız ve yerel markalar oluşturup ürünlerin pazar sorununu aşacağız. Kent yoksulluğunu azaltmak üzere lokomotif görevini üstleneceğiz.

Genç işsizliğe karşı ise teknoloji ve inovasyon merkezini kuracağız. Öğrenci lokantaları, konukevleri, gençlik merkezleri, sosyal kütüphaneler ile gençlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Nitelikli insan gücünü şehrimizde tutmaya kararlıyız. Şehir turizmini kent-kırsal bütünlüğü ile büyük bir ekonomik kazanca dönüştüreceğiz. Ulaşım altyapısını güçlendirecek, enerjide güneş enerjisi yatırımlarına ağırlık vereceğiz.

Projelerimizi tek tek anlatırsam daha da uzayabilir. Temelinde belediyeciliği bilen, işin mutfağından gelen birisi olarak şunu çok net söylemek istiyorum. Sorunların çözümüne odaklanan, ayağı yere sağlam basan, sırf oy uğruna verilmiş vaatlerle değil toplumumuzun ve kamu yönetiminin gerçekleri ile örtüşen ve uygulanabilir projelerle şehrimizi her alanda geliştireceğiz. Bu gelişim sadece ekonomik, sadece sanatsal, sadece spor ve sosyal açıdan olmayacak. Projelerimizin hepsi bir pazılın parçaları gibi yerli yerinde ve herkesin mutlu olduğu bir şehir hedefiyle aşama aşama hayata geçecek.

Seçilmeniz durumunda Eskişehir’in ilk kadın belediye başkanı olacaksınız. Kadınların ihtiyaçlarını ve deneyimlerini gözeten eşitlikçi ve destekleyici bir kentsel planlama ve yönetim yaklaşımı açısından neler planlıyorsunuz?

Yıllarca sivil toplum kuruluşlarında görev almış, hak temelli kadın çalışmalarında aktif rol üstlenmiş birisi olarak bu alanda çok büyük deneyimlerim oldu. Eskişehir Barosu Yönetim Kurulu Üyeliği ve Kadın Hakları Komisyonu Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonu (TÜBAKKOM) Yönetim Kurulu Üyeliği ve İç Anadolu Bölge Temsilciliğinin yanında Eskişehir Kadın Platformu’nda aktif olarak çalıştım. Yerel Gündem 21 hareketinin Kent Konseyi sürecinde Kadın Meclisi Yürütme Kurulu başkan yardımcılığı ile Eskişehir için büyük bir kazanım olan Büyükşehir Belediyesi Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi’nin kurulmasında aktif rol aldım. Burada da uzun yıllar gönüllü hukuk danışmanlığı yaptım. Kaldı bu merkezi kurduğumuzda henüz ülkemizde bu konu konuşulmuyordu.

O merkez ile Eskişehir’de 40 binden fazla kadına eğitim verildi, hukuki destek sağladık. Halen de devam ediyor. Özellikle kadınların ekonomik özgürlüğüne yönelik kadın kooperatiflerini desteklemeyi sürdüreceğiz. Sağlıktan eğitime, istihdamdan kadına yönelik şiddetin önlenmesine kadar uzanan çeşitli müdahale alanlarında kadınların asla yalnız olmadığını gösteren kadın dayanışmasını her alanda güçlendirmeyi sürdüreceğiz.

Kadınların kamu ya da özel sektör fark etmeksizin yönetim kademelerinde eşit temsiliyet mücadelesini cesaretlendireceğiz. Yollar, kamusal açık alan ve parklar, toplu taşım araçlarının kullanımı ve özellikle de tek başlarına kullanımları açısından kadının gücüne inanan Eskişehir’in lider kent olma yolunda projelerimizi kadını önceleyen bir bakış açısıyla hayata geçireceğiz. Mekânsal kısıtlamaların olmadığı, kırsaldan kente kadının her alandaki varlığını kentin yönetim politikasının merkezine konumlandıracağız.  Sivil Toplum Kuruluşları Merkezi ile kadınların örgütlü mücadeleye daha çok dâhil olmasını sağlayacağız.

Yeni dönemde kadın merkezlerinin sayısını arttıracağız, kadının özgürleşmesi, eğitimde, iş hayatında yükselmesi için çalışacağız. Kadını desteklemek adına yaşlarını, farklılıklarını, önceliklerini gözeterek Eskişehir’de her noktaya hizmet götüreceğiz. Kadın elinin değdiği bir şehir sözünün geçtiği her yerde ilk akla gelen şehir Eskişehir olacak. Bunu da Eskişehirli kadınlarla birlikte başaracağız.

Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme ve eşit yurttaşlığın önündeki bakım yükü engelinin kaldırılması açısından nasıl projeleriniz bulunuyor?

Kadınların sosyal hayata eşit katılımı ve statülerinin iyileştirilmesi ancak ücretli, güvenceli işlere kavuşmaları ile mümkün olacaktır. Bu konudaki çalışmalara baktığımızda kadınların çalışma hayatına düşük katılımının başta gelen sebebinin ücretsiz ev emeği ve bakım sorumluluklarından kaynaklandığını gösteriyor. Kadın evde eş, anne, bakıcı, aşçı, temizlikçi gibi çeşitli kategorilerde görünmeyen emeğiyle geride bırakılmasını önlemek, çok önemli bir görev olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye'de Kadın Erkek Eşitliğine Duyarlı Planlama ve Bütçelemenin Uygulanması projesine seçilen pilot illerden biri Eskişehir’dir. Bu konuda Eşitlik Birimi ile Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelemeyi başarıyla uyguluyoruz.

Tabi bakım yükünün kaldırılması konusunda engelli ve bakıma muhtaç bireylere yeni destek merkezleri, ESMEK ile mesleki eğitimlere ve kurslara katılmak isteyen kadınların çocuklarına yönelik oyun evleri, ücretsiz kreş imkanı, kıdemliler yaşam merkezi ile yanlarında olacağız. Kadınların aile ekonomisine katılmasını sağlayacak istihdam yaratıcı tarımdan sanayiye, hayvancılıktan turizme kadar geniş bir yelpazede projeleri hayata geçireceğiz. Kooperatifleşme, şirketleşme, e-ticaret gibi alanlarda kadın girişimcilere pozitif ayrımcılık yaparak onların cesaret ve iham veren gücünü ortaya çıkarmasını sağlayacağız. Kadının ekonomik özgürlüğünün yolunu açacağız. Sosyal, kültürel ve sanatsal olarak desteklemeyi sürdüreceğiz.

Kadınlarımızın donanımlarıyla, üretimleriyle, eğitimleriyle, geleceği dönüştürecek vizyonuyla eşit yurttaşlık önündeki bütün engellerin kaldırıldığı bir şehir, en büyük hedeflerimizdendir.

Eskişehir’de taban ittifakını sağlayabileceğinize inanıyor musunuz?

Şunu çok net söyleyebilirim ki; sahada bunu sağladığımızı görüyorum. Tabi ben buna taban ittifakı yerine Eskişehir İttifakı diyorum. Adaylığımın açıklandığı 10 Ocak tarihinden bu yana gece gündüz Eskişehir’in her noktasında ziyaretler yapıyoruz. Gittiğimiz yerlerde hangi partiye gönül verirse versin, hangi partiye oy verirse versin tüm hemşehrilerimden büyük bir ilgi ve sevgi görüyorum.

Aramızda çok sıcak ve güzel bir bağ oluştu. Eskişehir’in geleceğinin belirleneceği bu seçimin önemi konusunda partisi, görüşü ne olursa olsun herkes çok duyarlı. Konuşmalarımız salt bir seçim çalışması gibi olmuyor. Köyde, ilçede, mahallede, sokakta, kahvehanede nerede olursak olalım dertleşiyoruz, nasıl bu sorunu çözeriz diye fikir alışverişi yapıyoruz. Seçim sürecinde birbirimize sımsıkı tutunarak Eskişehir’i daha yukarılara çıkarmanın heyecanını yaşıyoruz. Nereye gitsek, “Eskişehir’e kadın belediye başkanı çok yakışır. Yılmaz Hoca’dan sonra sizi destekliyoruz.” sözleri ile karşılaşıyorum. Son dönemde çeşitli anketler yayınlanıyor. Oysa gerçek anket sokakta. Ben sokağın sesine bakıyorum.

Sadece Büyükşehir değil merkezde Odunpazarı ve Tepebaşı, kırsalda bulunan 12 ilçeden de büyük kısmını kazanacağımızı düşünüyorum.  Buna tüm kalbimle inanıyor ve bunu da sahadaki gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Eskişehir İttifakı, tüm ülkeye en güçlü mesajı sandıkta verecek.

Ayşe Ünlüce olarak diyorum ki; 31 Mart’ta Eskişehir için kazanacağız.

                                                           /././

Sandığa sırt çevirme!(Zafer Arapkirli)

Yalana - dolana, hileye - hud'aya, sahtekârlığa başvurmadan siyaset yapan insanların anlatımlarına ve çağrılarına yeterince olumlu tepki vermeyen, ama bunun tam tersini yapanların sürekli olarak ve değişen parti isimleri altında iktidar oldukları bir ülkede, halkın "sandıklı - seçimli demokrasiye" güveninin erimesi normaldir.

İlk cümlenin girişinde sözünü ettiğim görüşte ve kalibredeki insanların her defasında hayal kırıklığına uğradığı ve hep "Demek ki biz anlatamıyoruz" diye, bence yanlış yorum yaptıkları bir ülkede siyasetten "iki taraflı soğuma", yani adayın da seçmenin de umudunu yitirmesi de anlaşılabilir bir tepkidir.

Ama, sandığa güvenin yitirilmesi ile umudun sıfırlanması söz konusu olduğunda (ki bunun çok güçlü emarelerini etrafımızda çok sık görmekteyiz) verilecek tepkinin, yani "sandık boykotunun" bireysel düzeyde hayata geçirilmesi hiçbir şey ifade etmez.

Bunu örgütlü ve etkili biçimde, dahası sonucu tayin edici oranlarda yapamadığımız takdirde, muktedirlerin umurunda bile olmayacağı gibi, bu çürük ve iğdiş olmuş sistemin devamında da rol oynaması kaçınılmazdır.

Yakın geçmişteki her seçimde olduğu gibi bu kez de "Ortaya konulan sandık ve oy kullanma sistemi ile oyların sayım sisteminin çok büyük ve ağır hileye ve manipülasyona açık olduğunu, propaganda sürecinden ve imkanlarından başlayarak sonuçların tasnifine kadar büyük bir adaletsizlik ve usulsüzlük yaşanabileceğini" ben de savunuyorum.

Ancak bu gerçeğe, bu olguya dikkat çekmem, örgütsüz biçimde bu seçimlerin boykot edilmesini savunmak anlamına da gelmez.

Çünkü, bu koşullarda "sandığa sırt çevirmenin, demokrasiye sırt çevirmek anlamına geleceğini", sorunlarımızın çözümüne de katkı bulunmak yerine erteleyeceğini, hatta daha ciddi sorunlar içine düşmemizi beraberinde getireceğini de anlamamız gerekiyor.

∗∗∗

Pazar günü, mahalli idareler seçimi için sandık başına gitmeyip evimizde oturmak ya da "Pikniğe, yazlığa, yurtdışına filan kaçmak" açıkça, bu ülkede (bütün arızalarına rağmen, paldır küldür de olsa işletilmeye çalışılan) demokrasiyi sahipsiz bırakmak anlamına gelecektir.

Pazar günü sandıktan uzak durmak, emeklinin ve emekçinin hakları için verdikleri mücadeleyi "boşlukta bırakmak", hak hukuk ve adalet için verilen mücadeleyi, adaletsizliklerin ve katliamların hesabının sorulması için verdiğimiz savaşı da sahipsiz bırakmak olacaktır.

Pazar günü yerelde de olsa "anahtarı - mührü" kime teslim edeceğine ya da teslim etmeyeceğine karar verme yetkisinden feragat etmek, soygun ve hırsızlık düzenine, yağma düzenine karşı bir tek sesin bile eksilmesi, dolayısıyla daha cılız bir ses çıkmasına yardımcı olmak anlamına gelecektir.   

Pazar günü "Bana ne? Batsın bu ülke" denebilecek bir tavrın altına imza atmak, ödediğimiz vergilerin, vatandaş olarak bize hizmete dönüşmesini değil de, hırsızların, 5'li 10'lu 20'li çetelerin ve rantiye tayfasının cebine hortumlanmasını kabul etmek sayılacaktır.

Pazar günü "Bir oydan ne olacak abi? Nasıl olsa yine bildiklerini okuyacaklar"  diye sessiz kalıp bir köşeye çekilip izlemek, son 22 yılda uğradığımız tüm haksızlıkların ve adaletsizliklerin, yıkılan hayatların, söndürülen ocakların devamına onay vererek, daha da katmerlenmesi için bir tuğla da bizim koymamız demek olacaktır.

Pazar günü oyumuzu attıktan sonra, sırtımızı dönüp hayatımıza devam etmek,  (bizzat sayım ve tasnif aşamasında da aktif olarak bulunup) sandığa sahip çıkmamak bile, hırsıza ve uğursuza meydanı bırakmakla eşdeğer sayılmalıdır.

∗∗∗

İşte bütün bunları düşünerek, o gün oy verme yeterliliğine sahip herkesin bu bilinçle hareket etmesi ve sandığa sırtını dönmek yerine, bu topraklarda "çarpık ve arızalı" bile olsa demokrasiye sahip çıkıp, makus talihimizi yenebilmek için önümüze gelen bu periyodik fırsatı bu kez daha iyi kullanmak gerektiğine inanmalıyız.

En başta da yazdığım gibi, "sandığı boykot" da demokrasilerde kimi zaman bir direniş biçimi ve meşru bir tavırdır. Ama bunun kitlesel, örgütlü ve tayin edici, ses getirici olmayan boyutta yapılmasının hiçbir yararı yoktur. Şu an böyle bir örgütlülük ne parti ne de başka tür bir örgütlenme bazında gerçekleştirilebilecek durumda değildir.

O nedenle sandığa, geniş kitlelerin; ezilen, sömürülen, hor görülen, itilip kakılan, iliği kemiği emilen kitlelerin inisiyatif alıp, oy kullanıp "nobran, ceberut ve faşist muktedire bir ders verme" fırsatı olarak değerlendirmesinin zamanıdır.

Medyamızda bir süredir "moda haline gelen" ve bence gazetecinin asla yapmaması gereken "Oyumu kime vereceğim" beyanında bulunmayı yanlış bulurum. Gazeteci milleti olarak, parti - kurum - cemaat vs. oluşumlar ile mesafeli duruşu ve "oy yönlendirmeye" tevessül etmediğimi her seçimde beyan ederim.

Ancak bu seçimde, geçmişte de olduğu gibi, "Kime/kimlere verilmeyeceğini"  gayet iyi bildiğimizi ve bu nedenle oyu kullanırken bu "istenmeyeni" hatırlamak gerektiği ortadadır.

Vatana, millete hayırlı olsun.

Ama pazar günü yataktan kalkar kalkmaz ilk işimiz oyumuzu kullanmak, sonuçlar belli olana kadar da vereceğimiz oya sahip çıkmak, hırsıza hakkımızı yedirmemek, görevimiz olsun.

(BİRGÜN)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder