Muhasebede görünmeyen 1 milyar TL’lik taşınmazlar (Murat Ağırel)
Seçimlere giderken Sayıştay’ın hazırladığı belediye raporlarını okumaya devam ediyorum. Belediyelerin taşınmazlarının muhasebe kayıtlarında neden düzgün tutulmadığını bir türlü anlamıyorum, anlayamıyorum. Bu bir yöntem haline gelmiş.
Sayıştay’ın Kastamonu Belediyesi raporlarını okuyorum aynı sorun var. Belediyenin mülkiyetinde olan taşınmazlara ilişkin muhasebe programından alınan taşınmaz formlarında 2.3 milyar TL değerinde taşınmaz yer almasına karşın mali tablolarındaki taşınmaz hesaplarında 1 milyar 55 milyon TL tutarında varlık gözüküyor. Yani toplam 1.3 milyar Türk lirası tutarındaki taşınmaz muhasebe kayıtlarına yansıtılmamış. Tapu müdürlüğünden alınan kayıtlarda belediyenin 1387 adet taşınmazı olduğu, muhasebe programından alınan veride tapuya kayıtlı olan taşınmazların 1199 adet olarak yer aldığı görülmüş. Yani 188 adet taşınmaz belediye kayıtlarında yok.
Hatta bırakın taşınmazları taşıtlarda da sorun var. Belediyenin taşıt envanter kayıtları ile Kastamonu İl Emniyet Müdürlüğü trafik tescil kayıtları karşılaştırılmış. Belediyeye ait 22 adet taşıtın emniyet kayıtlarında bulunmasına karşın, envanterinde bulunmadığı ve bu taşıtların akıbetinin bilinmediği tespit edilmiş. Yani 22 araç yok... Sayıştay denetçisi kayıp mı, çalındı mı belli değil demiş.
Kastamonu Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu, belediye meclisinde bir açıklama yapmış. Bahsi geçen araçların belediye envanterinden yıllar önce çıkarıldığını ancak Emniyet kayıtlarından düşürülmediğini belirtmiş. Bu durumun araç plakalarının hâlâ aktif görünmesine neden olduğunu ifade etmiş. Ayrıca söz konusu araçların hurdaya çıkarıldığını ve bunun kendi dönemleriyle ilgisi olmadığını vurgulamış. Ancak 1 milyar liralık taşınmazlarla ilgili bir şey söylememiş.
DİYANET’E SATTIK
Belediyelerin kendilerine ait taşınmazları, asli görev ve hizmetlerinde kullanılmak üzere bedelli veya bedelsiz olarak sadece mahalli idareler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına devredebilir veya tahsis edebilir. Yapılan incelemelerde belediye beş adet taşınmazın mevzuata aykırı olarak dernek ve vakıflara tahsis edildiği tespit edilmiş. Yani aykırılık tespit edilmiş.
Devam edelim... Tosyahaber’in 10 Mart 2017 tarihli haberi. Aktekke Mahallesi’nde bulunan üç katlı konak restore edilmiş ve TÜGVA’ya tahsis edilmiş. Açılışa vali, belediye başkanı, Bilal Erdoğan, milletvekilleri, TÜGVA genel başkanı katılmış. Ayrıca belediyeye ait çadır kafe yine 10 yıllığına TÜGVA’ya bedelsiz olarak verilmiş.
Milliyet’in haberine göre TÜRGEV Genel Müdürü Ali Çevik’in talebini görüşen Kastamonu Belediye Meclisi, Kuzeykent Mahallesi 1299 ada 7 no’lu parselde kayıtlı 5 bin 750 metrekare arsanın yurt binası yapılması için bu kuruma 25 yıllığına tahsis edilmesini oyçokluğuyla kabul etmiş. Teklife MHP grubundan altı üye ret oyu vermiş. Tahsis edilen araziye yurt inşaatı başlamış ancak yarım kalmış. Bunun üzerine CHP il başkanı Hikmet Erbilgin, Vidinlioğlu’nu ziyaret ederek buranın belediyeye bağlı kız yurduna dönüştürülmesi halinde destek vereceklerini söylemiş. Ancak bir anlaşmaya varılamamış...
Kastamonu Açıksöz gazetesinin haberine göre TÜRGEV’e tahsis edilen sözkonusu yer için ihale yapılması, oybirliğiyle geçen yıl kabul edilmiş. İhale bedeli de 11 milyon TL olarak belirlenmiş. Denetimlerde bu durum, mevzuata aykırı, uygulamayı sonlandırın denmiş.
Bu kadar olaydan sonra Belediye Başkanı Sayın Rahmi Galip Vidinlioğlu ile görüştüm.
Önce araçları sordum. Araçların 1960 model olduğu ve hurdaya ayrıldığını söyledi. Ancak göreve geldiğinde araçların kayıtlarda gözükmediğini ve trafik kayıtlarından da düşemediğini, hatanın buradan kaynaklandığını anlattı. “22 araç da bu şekilde hurda mı” diye sordum. “Evet” yanıtını aldım. Taşınmazları sordum. Muhasebede bir hata olduğunu ve düzeltmek için önlem aldıklarını aktardı.
TÜRGEV’e tahsis edilen araziyi de sordum. Başkan, “Yurt yapılan arazi yarım kaldı. Biz de ihale yolu ile satılığa çıkardık. 11 milyon TL bedel ile Diyanet’e sattık” dedi.
/././
Ya şu terör olmasaydı ve AKP’nin becerdiği imkânsızlık üzerine (Orhan Bursalı)
Yine karşıma çıktı aynı olay... “Oğlum ne veriyorsun bana CHP kâğıdını, adamlar teröristle birlikteler...”
Tam başucumda oldu ama bu kez dayanamadım durdum, nereden duydun dedim, Erdoğan ve adamları söylüyor ya dedi, koskoca ülkeyi yönetenler yalan mı söyleyecek...
Peki dedim, o koskoca adamların hiç başka konularda yalan söylediğini duymadın mı?
Yüzüme baktı, kekeledi, emekli olabilir miydi bilmiyorum, sormadım... Ama sayayım mı sana yalanları diye sordum… Bi sürü konuda yalan söylüyorlar da CHP’nin PKK ile kol kola ve işbirliği içinde olduğu da bir yalan olamaz mı, mesela CHP’yi suçlarken kendisi geçen seçimlerde Apo’nun mektubunu okutmadı mı, TRT de kardeşini çıkarmadı mı ekranlarına, bu aklına hiç gelmiyor mu...
Baktım sinirleniyorum, sadece “Gövden üzerinde bir kafa ve içinde beyin taşıyorsun, arada sırada onu çalıştır, yoksa sıkıntıdan ölecek dumura uğrayacak ota dönüşecek”, dedim, mel mel mi desem yoksa mal mal mı, bakarken uzaklaştım.
HEP AYNI HİKÂYE
Geçenlerde Ahmet Yavuz ile sohbette ona da söyledim, ya bu PKK terörü AKP’nin can simidi. Bitmesini istediklerini hiç sanmıyorum. Seçim dönemlerinde sınır ötesinde azıyor, askerlerimiz şehit oluyor, buna paralel olarak içeride ana muhalefeti terörle, PKK’ci olmakla, teröre destekle, işbirliği ile suçlama alıp başını gidiyor.
Sokakta mel mel bakan gözler de bunu alıp sindiriyor.
Sadece onlar mı... İktidar ekranlarında boy gösteren bayağı cismaniler de tıpkı sokaktaki mel beyinler.
Bir kanalda Cin Ali pozisyonunda altı kişi DEM Parti’nin CHP’ye yerel seçim kıyakları üzerine zehir gibi parlak düşüncelerini birbirlerine söylüyordu. Tek bir soru hepsini darmadağınık ederdi oysa: DEM Parti İstanbul’la zerre ilgisi olmayan, üstten bakışçı, yoksul dışlayıcı ve aşağılayıcı Kurum isimli adaya desteğini açıklasaydı, onlar için bir tartışma konusu olur muydu, yoksa, helal DEM doğru yolu buldu hatta Türkiye partisi oldu biçiminde ahkâm mı keserdiler?
MİLYARLARCA DOLARI YOK ETTİLER
Ülke tam bir fetret devri yaşıyor. Ahlaksızlık, vurdumduymazlık, hukuksuzluk, yalancılık, vurgunculuk... Tam bir Yağma Hasan’ın Böreği...
Yoksa 2003’te iktidara geldiklerinde ekonominin IMF parasıyla yola girmeye dengelerin kurulmaya başladığı, üstüne üstlük 2005 Avrupa üyeliği perspektifi ile hem 200 milyar doları aşan doğrudan yatırım hem trilyonları aşan doların girdiği-çıktığı ve 2012’de kişi başına milli gelirin 12 bin doları aştığı bu ülkenin çökmesi mümkün değildi, değildir...
Kimse o durumdan bu duruma Türkiye’yi düşüremezdi...
Bunu sadece AKP ve yöneticileri başarırdı.
Ve bu imkânsızı becerdiler.
Yoksulun, emeklinin bugünkü hali pürmelalini bu ülke hiç yaşamadı.
YOKSULLARIN OYLARI
Yoksulların bir kısmını iktidar; bakanlığı, belediyeleri, zengin ettiği şirket adını taşıyan vurgun şebekelerin seçim desteği olarak AKP’ye siyasi rant olarak geri ödediği nakdi ve ayni yardımlarıyla besleyerek oy deposu olarak elinin altında tutuyor.
Yüzde 33/35’in önemli kısmı onlar. Geri kalanı AKP’nin yarattığı kendi orta ve üst sınıf oyları.
Buna da yoksulluğun yönetimi deniyor.
Kent lokantalarını ve yoksullarını aşağılayan birisini de yandaş kanalların adamları yağlama yıkama ile seçimi kazandırmaya çalışıyor.
Yahu hiçbir arlanma, utanma, sıkılma yok mu sizlerde?
***
Başladığımız noktada bitirelim: AKP terörü bitirmez, çünkü oradan besleniyor.
/././
Şeriat dedikleri... (Özdemir İnce)
“Şeriat, Kuran ayetleri ile Hz. Muhammed’in söz ve fiillerinden oluşan naslardan âlimler sınıfının (fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dini kanunlar, İslamda ibadetler (farz-vacip kabul edilen), muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar.”
Yani günümüzün Medeni Kanun’u ile borçlar ve benzeri yasaların karşılığı olan ve naslar yani asla değişmeyen yasalar. Oysa toplumların ve bireylerin değişen yaşamında değişmeyen yasalar akla ve gerçeklere aykırıdır.
Bu nedenle şu Cumhuriyet yasasını da okuyalım: 8 Nisan 1924 tarihli ve 469 sayılı Mehakimi Şeriyenin İlgasına ve Mehakimin [Mahkemelerin] Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun (Şeriye mahkemeleri kaldırılmış ve çağdaş mahkemeler teşkilatı kurulmuştur).
Dikkat buyurulsun: 8 Nisan 1924 tarihli ve 469 sayılı yasa ile şeriat mahkemeleri kaldırılınca şeriatın da hükmü kalmamıştır. 8 Nisan 2024 günü, R.T. Erdoğan “cumhurbaşkanı” sıfatıyla bu kutlu ve mutlu günü Cumhuriyetimizin yargı alanında gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden biri olarak makam gereği kutlamak zorundadır. Bekleyip görelim!
Başta AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan olmak üzere küçüklü büyüklü bütün şeriat goygoycularıyla hesaplaşmak zorundayız. Adliye koridorlarında atılan şeriat sloganları, mitinglerde açılan hilafet bayrakları gündemden düşmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çok çarpıcı bir açıklama geldi. Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi’nde konuşan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, adliye koridorlarında şeriat sloganları atan ve mitinglerde hilafet bayrağı açan gruplara sahip çıktı ve şunları söyledi:
“Farklı maskeler altında şeriat düşmanlığı var. İslamın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık esasında dinin bizatihi kendisine husumettir. İnanıp inanmamak, yaşayıp yaşamamak elbette bir tercih meselesidir. Ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur.”
Bu çıkışmanın hukuk ve yasa karşısında herhangi bir değeri yoktur. Tersi geçerlidir! “Laik” Cumhuriyetin anayasa ve yasaları şeriatı yasaklamıştır. Ama “dil uzatanlar” R.T. Erdoğan’a göre din düşmanıdır (!). N’olacak şimdi? Şu olacak: 2024 yılının Türkiye’sinde şeriat yasadışı olduğu gibi anakroniktir (tarih dışıdır), kutsal değildir!
İşin hukuk ve yasal gerçekleri böyledir, şimdi şeriatı “uygulanabilirlik” sınavına sokalım.*
- “İslamiyetten gayrı bir dine yönelenler sapıktır.” (Âl-i İmran, ayet 19, 85) - “Müşrikleri nerede görürseniz öldürün.” (Tevbe, ayet 5)
- “Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmeyin.” (Tevbe, ayet 23)
- “Kitap verilenlerden (Yahudiler, Hıristiyanlar)... hak dini (İslamı) din edinmeyenlerle boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye (kafa parası) verene kadar savaşın.” (Tevbe, ayet 29)
- “Ey Müslümanlar, Yahudileri ve Hıristiyanları dost olarak benimsemeyin; onlar birbirlerinin dostudur; sizden kim onlarla dost olursa, o da onlardandır.” (Maide, ayet 51)
- “Allah onları (Yahudileri, Hıristiyanları vs.) yok etsin.” (Tevbe, ayet 30) - “(Yahudiler ve Hıristiyanlar) nerede bulunsalar, onlara alçaklık damgası vurulmuştur.” (Âl-i İmran, ayet 112) - “Allah ve peygamberlerine karşı gelenlerin (münafıkların)... cezası, öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir.” (Maide, ayet 12)
- “İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir.” (Bakara, ayet 228)
- “(Mirasta) erkeğe, kadına nispetle iki pay verilir.” (Nisa, ayet 176) - “(İtaatsizlik, inatçılık) etmelerinden endişelendiğiniz (kadınları) dövün.” (Nisa, ayet 34) - “Bana cehennem gösterildi, çoğunluğu kadınlardı.” (hadis)
-Şeriata göre kölelik de doğaldır (Nahl, ayet 75).
Umum şeriat taraftarına hediyem olsun:
“Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur; fakat onların çoğu bilmezler"
“Nas” diye şeriatı savunmanın, uygulamanın bedeli ağırdır. Ossat deliğe girerler. Baş pehlivan Cumhuriyet yasalarıdır.
İlhan Arsel, Şeriat Devleti’nden Laik Cumhuriyet’e, Kaynak Yayınları, 6. Basım, s. 20-21.
/././
Alamanyalı Türkiyeliler (Şükran Soner)
Yıllardır Berlin’de yaşayan Ahmet Tevfik Ortaç, Türkiye doğumlu, yıllarını Berlin merkezli uluslararası gazeteci, Cumhuriyet de içlerinde çoklu gazete, TV yayınlarında çalışmış.
Alman vatandaşı kimliği ile de eski Yeşiller Partisi başta olmak üzere solda, siyasetin içinde yerini almış bir arkadaşımız. Ülkemizden yoğun, seçmeli işçi alınan 1970’li yıllardan günümüze, kapı komşumuz olan ülkede. Berlin, siyasetin odağında olunca ne de çok ortak paylaşılmış yıllarımız olmuş.
Berlin Duvarı’nın yıkılışı tarihlerinde, yıkılmış duvardan parçalar anı olarak ellerimizde ne çok fotoğrafımız olmuş. Arkasından Çernobil’in Almanya’yı kasıp kavurduğu yıllar yaşanmış. Üstüne emekli olmuş birinci kuşaktan işçilerimizi Türkiye’ye gönderebilme düşüne kapılınınca, SPD’nin para önerileri ile geri gönderebilme projeleri. Benden, sonrasında yakın arkadaş olduğumuz Prof. Dr. Harun Gümrükçe rehberliğinde en yetkin Alman siyasetçileri, sosyal örgütlenmelerinin yöneticileri ile görüşmelerle hazırlanmış beş haftalık çalışmaların sonucu bir özel rapor.
“Dönmeyecekler, dönemezler” olarak özetleyebileceğim raporu şaşkın, ancak saygılı... Sonuçlarını bir dizi olarak ülkemizde, gazetemizde yayımladığımızda “Alamanyalı Türkiyeliler” başlığını severek kullanmıştım. Gönülleri ülkemizde, yaşamları Almanya’da kalanların öyküsünden ilginç tanıklıklar söz konusuydu. Ülkemize, annesi başta iki yanlı yakın akrabalarını görmeye her gelişinde kapımıza çalmasına alışık, telefon edince, gitmeden YouTube’daki “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar” söyleşimize katılmasını diledim. Sorumlu gazetecilik kimliği ile ikiletmedi.
Alamanya’da hep oralarda yaşanan güncel sorunları konuşup durduğumuz için ilk kez, sağlık teknisyeni kimliği ile göç etmiş olduğunu yeni öğrendim. Bir yandan çalışarak oradaki eğitim basamaklarını yükselte yükselte, fakülte eğitimlerini de tamamlamayı atlamadan, çevre teknolojisi, ekoloji, insan ağırlıklı çevre sorunları uzmanlıklarını kazanmış. Almanya’nın Sesi radyosundan, BBC’ye uzanan, Hollanda da içinde, Alman kentlerinden yapılan Türkçe yayınlar ağırlıklı, ilk Türk çevre gazetecisi, uzmanı olarak da görebilirsiniz.
Doğal olarak orada siyasetin içinde de aktif görevler alması ile gelişen, Alman Federal Bakanlığı’na uzanan çalışmaları da atlamadan, en çok o dönemlerin gerçek değerleri ile Yeşiller Partisi içinde yapmış olduğu çalışmalardan onurlanıyor. Çevre danışmanlığı görevlerini önemsiyor. Federal Çevre Bakanlığı, Çevre Federal Dairesi çalışmalarını paylaşıyor. Sonrasında, ağırlıklı son yıllara uzanan, pandemi dönemlerini de içine alan toptancı çevre erozyonlarının acılı sonuçlarını paylaşıyor.
En yalın haliyle Batı demokrasilerinin dayanağı olan, Sosyalist Manifesto ile Liberal Manifesto’ya bağlı kalınmış, ilkeli demokrasi yıllarından gerilere yuvarlanışın da özetini yapmış oluyor. Demokrasinin en yerleşik değerlerinin geçerli olduğu Avrupa topraklarında bile, son yılların aşınması içinde yaşanan değerler erozyonunun ağırlığının altında ezinilen uzun yılların ardından, insandan, tüm canlılardan yana olanların yeniden ittifaklarını güçlendirme zorunluluğu vurgusu ile girilmesi için verilen çabalar ittifakının altını çiziyor...
(Cumhuriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder