27 Mart 2024 Çarşamba

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 27 MART 2024 -

 

CHP’nin Erdoğan’ın evinden umudu(Barış Pehlivan)

“Kasımpaşa ve Kısıklı... Deyim yerindeyse, onur meselesi bizim için. Çok önem veriyoruz ve kazanacağımıza inanıyoruz.” 

Konuştuğum CHP kurmayı böyle diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğduğu Beyoğlu ile yaşadığı Üsküdar’ı kastediyor. İki ilçenin de yönetiminin ana muhalefet partisine geçmesini bekliyorlar. 

Seçime günler kaldı. Ve kuşkusuz en büyük merak konusu, İstanbul’un kaderinin nereye evirileceği. Bunun için de hep aynı soru kapıyı çalıyor: Sandık güvenliği nasıl sağlanacak? 

Yanıt için İstanbul’da en iddialı parti olan CHP yöneticileriyle görüştüm... 

Önce, 31 Mart seçimlerinde ilk sınavını verecek olan CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’i aradım. Çelik, sandık güvenliği ile ilgili yaklaşık iki ay önce çalışmalara başladıklarını söyleyip şu bilgileri verdi: 

“İstanbul’da 33 bin 227 sandıkta oy kullanılacak. Daha önce sandıkta görev alan insanları teker teker aradık. Yeniden görev almayacakların yerine yenilerini görevlendirdik. Ve tüm sandık sorumlularının isimlerini eksiksiz biçimde 24 Şubat’ta ilçe seçim kurullarına teslim ettik. Sonra 39 ilçede asil ve yedek sorumlular için eğitim süreçlerini başlattık. Bu birinci aşamaydı...” 

Araya giriyorum... Ekrem İmamoğlu’nun dört gün önceki çağrı videosunu hatırlatıyorum. İmamoğlu o videoda “Sandıklarda daha kalabalık olmaya ihtiyacımız var” diyerek müşahitlerden ve avukatlardan destek istemişti. Keza bu satırlar yazılırken İstanbul özelinde yaklaşık 100 avukata daha ihtiyaç olduğuna dair duyumumu da paylaşıyorum. CHP il başkanı Çelik şöyle anlatıyor: 

“1980 okulda oy kullanılacak. Her okulda mutlaka bir avukatımız var. Bununla birlikte bazı okullarda 40’ın üstünde sandık var. Oralar için diyoruz ki 3-4 avukatımız olsun. Hiçbir eksiklik yok, barodan da destek aldık bu konuda... Fakat şu çağrıyı yapıyoruz: Asil ve yedek sandık görevlisinin dışında bir de müşahit var, biliyorsunuz... Sınıfın içinde sayımın dökümünü takip edecek kişiler neden bir kişi olsun ki? İstiyoruz ki gerekirse 10 kişi olsun! Ekrem başkanın çağrısı bu yüzdendi...” 

CHP’NİN UMUTLU OLDUĞU İLÇELER

CHP’nin YSK Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu’nu da arıyorum... “YSK temsilcisi olarak, ‘31 Mart yerel seçimleri için sandık güvenliği sağlandı’ diyebiliyor musunuz” diye soruyorum. Özetle şu yanıtı veriyor Yakupoğlu: 

“YSK’nin bugüne kadar hazırladığı karar ve genelgelere bakacak olursam, bizim açımızdan bir sorun yok şu aşamada. Peki, o gün nasıl tezahür eder? Mesele biz Şanlıurfa’da hiçbir zaman kafamız gözümüz yarılmadan seçim bitiremiyoruz. Mesela deniyor ki ‘CHP şu kadar sandığa sahip çıkmadı!’ Halbuki, kimse bu iddia neye göre belirleniyor, tartışmıyor. Yanıtı basit: YSK’ye soruyorsunuz, YSK ilçe seçim kurullarına iletiyor, onlar da sandık başındaki siyasi parti üyelerinden ücretlerini alanları sayıyor. Ve misal, gündelik almak için IBAN bilgisini vermediyse ya da talepte bulunmadıysa, bu sandıklar boş gibi düşünülüyor. Yani tutanakta imzası olanlara bakılmıyor.” 

CHP’nin YSK temsilcisi kritik bir vurgu daha yapıyor: 

“Şu anda bana gelen üç büyük ilin verileri var. Hangi ilde hangi siyasi partiler kaç sandığa üye bildirmiş, onlar yazıyor. Baktığınız zaman, AKP ve CHP üç büyük ilde hemen hemen bütün sandıklara üye bildirmiş durumda. Ama şimdi bu 31 Mart’ta bütün sandıklarda üyemiz olacağı anlamına gelmiyor. Zira kişi gitmeyebilir ya da hasta olabilir maalesef... O durumda ne yapıyoruz? Yerlerine yedek üyemizi oturtuyoruz...” 

Yazıyı bitirirken... 

CHP yönetiminin, var olan belediyelerinin haricinde İstanbul’da Beyoğlu, Silivri, Çatalca, Eyüpsultan, Arnavutköy, Üsküdar, Sancaktepe ve Bayrampaşa gibi ilçeleri kazanma konusunda oldukça umutlu olduğunu eklemeliyim.

                                                             /././

Olası bir seçim sonucu (Öztin Akgüç)

Yazı bir seçim tahmini, beklentisi değildir. Tahmin için elde sağlıklı verilerin, dayanakların olması gerekir; beklentiyi öznel öğeler, eğilimler etkiler. Yazı, olabilecek sonuçlardan biridir. Kesin fiili sonuç farklı olabilir.

Olası bir sonuç şöyle özetlenebilir:

- Cumhur İttifakı oy yitirir.

AKP, ekonomik nedenlerden, kişi özlük hakları için tehlikeli görülmeye başlandığından, ötekileştirme, kutuplaştırma politikasından, YRP, DEVA, Gelecek partilerinin kuruluşundan kaynaklanan oy yitirişine uğrar.

MHP, kuruluş amacı çözümlendiğinden, ikili oynandığından, bir yanda vatan, millet, Atatürk, antiemperyalist söylem, öte yanda örtülü şekilde şeriat, hilafet, tarikat, Cumhuriyet karşıtı desteklerinden, söylem=eylem tutarsızlığından faşizm eğiliminden, alternatif partilerin de kuruluşu nedenleriyle oy yitirir.

Cumhur İttifakı’nın oy yitirmesi, muhalefetin dağınıklığı nedeniyle belediye başkanlıklarına yansımayabilir.

- CHP’nin oy oranı yükselir.

Aday belirleme yöntemine, bazı adaylara başkan Özgür Özel’e yöneltilen eleştirilere, parti içi dış kumpaslara 1 Nisan beklentilerine, gereksiz, başarısız ittifak jesti girişimlerine karşın CHP oyu artar. Oy artışı, seçime iştirak oranının 28 Mayıs seçimine göre daha yüksek olmasından, geçersiz, protesto oyunun azalmasından, yaşlı kesimin AKP’ye tepkisinden, genç kesimin değişim bekleyişinden, kurultayla bir eşiğin aşılmasından, oy oranı az küçük olarak nitelendirilen parti seçmenlerinin belediye meclisinde kendi partilerine oy verirken, büyükşehir belediye başkanlıklarına CHP’li adaylara tercih etmelerinden, İYİ Parti’de hâlâ ittifaktan yana olanların varlığından kaynaklanır. 

CHP, arınan partidir, iktidar olmasa da sürekli iktidar adayı olan; işbirlikçilerin, tarikatların, dincilerin, emperyalizmin kuklalarının Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarının, şeriat hilafet destekçilerinin sürekli hedefinde olan bir partidir. Partinin iç ve dış baltalamalara karşın, asırı aşkın süredir, varlığını, etkinliğini sürdürmesi, kökeninin Rumeli-Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin, dayanmasından Kuvayı Milliye ruhundan kaynaklanır.

- İYİ Parti’nin oy oranı geriler.

Oyun kuramına göre İYİ Parti, sürekli değil tek oyunda başarı gösterecek ya da kaybedecek bir oyuncu idi. 14 Mayıs seçiminde Millet İttifakı, altılı masa seçimi kazanır, AKP dağılır. Siyasal düzen parlamenter sisteme verilseydi İYİ Parti, orta sağın temsilcisi konumuna gelir, ittifak gereği yürütme erki, İYİ Parti’ye geçer, Akşener’in başkanlığında bakanlar kurulu oluşurdu. Akşener’in başbakanlık iddiası boşa değildi. Oyun İYİ Parti için tek atılımlık idi, kazançlı olamadı. İYİ Parti artık oyunda kalsa da kazançlı çıkamaz. Oyu, Cumhur İttifakı, DEVA, CHP’ye yönelik olarak azalır.

- DEVA orta sağ temsilcisi konumuna gelebilir.

DEVA, AKP’nin seküler kesiminin oyunu, ürkek, geçmişte AKP destekçisi olan iş insanlarının liberallerin, İkinci Cumhuriyetçilerin oyunu olarak eşiği aşan, oy oranına ulaşabilirse Batı Avrupa desteğiyle de orta sağın temsilcisi olarak oyunda kalır.

- Üç büyük il büyükşehir belediye başkanlığı CHP yönetiminde kalır.

Tugay’ın oy oranı görece azalsa da İzmir, Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Başkanlığı’nı kazanması, AKP iddialarına karşın kesin gibidir. Belediye başkanlığı seçiminde kişiler, halkın hizmet beklentisi de etkiler. Yavaş’ın Ankara’da fark yapması olağan, aksi şaşırtıcı olur. Çekişme İstanbul’da olacaktır. 2019’da görünen aday B.Yıldırım, 2024’te M. Kurum olmasına karşın gerçek, gizli aday Erdoğan’dır. Erdoğan’ın İBB’ye özel önem verdiği saklanmamaktadır. İmamoğlu’nun 1994-2019 dönemine kıyasla başarılı olması yalnız CHP’nin değil, diğer partilerin seçmenlerinin de oyunu en az bir bölümü olacak olması, ayrıca İmamoğlu gönüllülerinin varlığı İmamoğlu’nun kazanma olasılığını yükseltmektedir. Yeter ki sandıklara güven sağlansın. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” senaryolarının bir kez daha sahnelenmesine, YSK’nin müdahil olmasına engel olunsun.

- Balıkesir, Bursa, Manisa, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Zonguldak, Giresun belediye başkanlıkları seçimi çekişmeli geçecek.

CHP’nin galebesi erken genel seçim olasılığını da getirecektir.

Sonucu; öngörü değil, vatandaşın özlük haklarını, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, özgürlüğü, egemenliği, çevre korunmasını ne ölçüde benimsediği belirleyecektir. İktidarın özlediği faşizme, gidişe geçit verilmesin.

                                                 /././

Halkevi Tiyatroları (Sinan Meydan)

HALKEVLERİNİN KURULUŞU

Atatürk, kurduğu laik Cumhuriyet ile Türkiye’de gecikmiş bir Rönesans başlatmak istedi. 

Cumhuriyet, halkı bilim, kültür ve sanatla buluşturmak için Halkevlerini kurdu. İlk Halkevi 19 Şubat 1932’de Ankara’da Türk Ocağı binasında açıldı. O gün ülke genelinde -Konya’dan Van’a- 13 Halkevi daha açıldı. 1940’tan itibaren köylerde ve kasabalarda da Halkodaları kurulmaya başlandı. Halkevlerinin kapatıldığı 1951’de yurt genelinde 478 Halkevi merkezi, 5 bin Halkevi şubesi ve 4 bin Halkodası vardı. (1) 

Kültür sanat merkezleri durumundaki Halkevlerinde dokuz kol vardı: Bu kollar şunlardı: 1. Dil, Edebiyat, Tarih, 2. Güzel Sanatlar, 3. Temsil (tiyatro ve seyirlik oyunlar), 4. Spor, 5.  Sosyal Yardım, 6. Halk Dersaneleri ve Kurslar, 7. Kütüphane ve Yayın, 8. Köycülük, 9. Müze ve Sergi. Her Halkevi bu dokuz koldan en azından üçünde örgütlenmek zorundaydı.(2) 

DÖNEMİN KÜLTÜR MERKEZLERİ

Türkiye’de güzel sanatların yaygınlaştırılması görevi Halkevlerine verildi. İsmet İnönü, Halkevlerinin 3. açılış yılı söylevinde bu kurumların ülkede güzel sanatların gelişmesi ve sevilmesi için çalışmaları gerektiğini söyledi.(3) 

Halkevi binaları ilkokul, belediye binası ve hükümet konağı ile birlikte ana caddelerde veya kent meydanında kamu binalarıyla birlikte konumlandırıldı. Her Halkevinde tiyatro, sinema, konser, vb. etkinlikler için temsil salonu, açık ve kapalı spor alanı, gazino (büfesiyle birlikte), derslikler, kütüphane, (okuma odası, kitap odası), kapalı jimnastik salonu, müzik çalışma odası, konaklama bölümü (misafirhane) ve idari kısım (başkan ve yönetim kurulu odası) ile komitelerin çalışma odaları standart olarak yer aldı. Büyük Halkevlerinde bir müze ve kıyı kentlerindeki Halkevlerinde su sporları için kayıkhaneler vardı. Halkevleri suyu, elektriği, aydınlatma araçları, ısıtma sistemi olan örnek yapılardı. 

İnsanlar Halkevlerinde kitap, dergi ve gazete okuma, radyo dinleme ve film izleme olanağına sahipti. Halkevlerinde çok çeşitli sahne oyunları sergilendi, çeşitli konserler verildi, resim, heykel ve fotoğraf sergileri açıldı. Okuma yazma, müzik, resim ve çeşitli bilgi beceri kursları düzenlendi. Sağlık, bilim, kültür, sanat, tarım konularında halk konferansları verildi. Çok sesli Batı müziği icra edebilecek orkestralar ve korolar kuruldu. Tarih araştırmaları ve türlü derlemeler yapıldı. Mimar Sinan’dan Ziya Gökalp’a Türk büyükleri anıldı. Zafer, Cumhuriyet ve Dil Bayramları ile Ağaç, Toprak ve Köylü Bayramları kutlandı. Halkevi Sosyal Yardım Kolları hastaları tedavi ettirdi, ücretsiz ilaç verdi. Halkevi Spor Kolları, çeşitli spor etkinlikleriyle halka spor alışkanlığı kazandırdı. Halkevleri kütüphaneleri halkın kitaba, gazeteye, dergiye ulaşmasını sağladı. Her Halkevi kendi yayınlarını çıkardı. Halkevlerinin Ağustos 1944’e kadar çıkardığı eserlerin sayısı 492 bine ulaşıyordu.

(4) 

1930’larda Diyarbakır Halkevi   

Orkestrası salonları “hıncahınc¸ dolduran” büyük kalabalıklara klasik müzik konseri vermekteydi

HALKEVLERİNDE TİYATRO VE SAHNE SANATLARI

Halkevleri Talimatnamesi’nde, Halkevi Temsil Kolu’nun görevleri şöyle sıralanıyordu: 1. Halkı tiyatro aracılığıyla yetiştirmek, 2. Gezici veya yerli, sesli veya sessiz sinemalardan yararlanarak halkın kültürel ve artistik sevgisini yükseltmek, 3 Kukla, karagöz, ortaoyunu gibi ulusal oyunları düzenleyip, bunlardan halk terbiyesi bakımından yararlanmak. (5) 

Halkevleri Talimatnamesi’nin III. bölüm, 46. maddesi dikkat çekiciydi: “Piyeslerdeki kadın rolleri hiçbir bahaneyle erkeklere verilemez.” (6) 

Halkevleri, tiyatro başta olmak üzere aralarında opera ve balenin de bulunduğu her türlü sahne sanatını ülke geneline yaydı. Böylece hem halkın modern ve geleneksel sahne sanatlarını tanımasını hem de birçok genç sanatçının yetişmesini sağladı. (7) Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa, Afyon, Kayseri, Diyarbakır Halkevleri başta olmak üzere Halkevleri bulundukları illerin tiyatroları halini aldı. Ayrıca Halkevi Temsil Kolları düzenledikleri turnelerle tiyatroyu ülkenin en ücra köşelerine kadar götürdü. (8) Halkevi Temsil Kolları, salon, sahne, ışık gibi araçları en yalın hale getirip halkın ayağına giderek köy meydanlarında, pazarlarda, panayırlarda oyunlarını halka ulaştırmayı başardı. (9) Halkevleri Temsil Kolları sayesinde Elazığ, Muş gibi doğu illeri de tiyatroyla tanıştı. Örneğin 1936’da Elazığ Halkevi’nin temsil kolu altı ay içinde tam 92 temsil verdi. (10) Halkevleri sayesinde çok sayıda tiyatro eseri halkla buluştu. Bir anlamda modern Türk tiyatrosunun temelleri Halkevlerinde atıldı. Atatürk, bu gerçeği, “Nerede bir Halkevi sahnesi varsa orada gerçek Türk tiyatrosu vardır” sözleriyle dile getirdi. (11) 

                     1934 Sivas Halkevi tiyatrokolu “Kağnı” piyesini sahneler. ( Hayat Ağacı dergisi)

Türkiye Cumhuriyet’inde ilk bale gösterisi ve ilk opera da Halkevlerinde sahnelendi. Dünyanın en ünlü bale öğretmenleri 1930’larda Halkevlerine konuk oldu. Halka açık ilk dans dersleri Halkevlerinde verildi. Örneğin, 1934’te Ankara Halkevi’nde Bayan Marga Melike tarafından küçük kızlara dans ve ritmik jimnastik dersleri verildi ve bu çocuklardan başarılı olanlar temsillerde yer aldı. (12) Türkiye’nin ilk dansçıları da Halkevlerinden çıktı. Örneğin Türkiye’nin ilk baleti Orhan Esenil, Eminönü Halkevi’nde yetişti. (13) Atatürk’ün isteği üzerine hazırlatılan ilk Türk Operası “Özsoy”, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti sırasında 19 Haziran 1934’te Ankara Halkevi’nde sergilendi. (14) “Özsoy”dan sonra Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 15. yıldönümü anısına 27 Aralık 1934’te “Taşbebek” ve “Bayönder” operaları da yine Ankara Halkevi’nde sergilendi. (15) 3 Haziran 1941’de Ankara Devlet Konservatuvarı ilk mezunlarını verdiğinde opera öğrencileri de ilk gösterilerini 24 Haziran 1941’de Ankara Halkevi sahnesinde sergilediler. W. A. Mozart’ın tek perdelik “Bastien und Bastienne” adlı operası ile Puccini’nin “Madamme Butterfly” operasının ikinci perdesini sahnelediler. Bu oyunları, Beethoven’in “Fidelio”, Smatena’nın “Satılmış Nişanlı”, Mozart’ın “Figaro’nun Düğünü”, Puccini’nin “La Boheme”, Verdi’nin “Maskeli Balo”, Bizet’in “Carmen”, Rossini’nin “Sevil Berberi” operaları izledi. (16) 

Halkevi sahnelerinde oynanacak oyunların ve piyeslerin yazımına da büyük önem verildi. CHP, oyun yazarlarına oyun sipariş etti, çok sayıda oyun yarışması açtı. Hükümetin teşvikleri sonunda 1950’ye kadar, dörtte üçü yerli eserlerden oluşan, 100’e yakın tiyatro oyunu yazıldı. (17) 

Halkevlerinde, Atatürk’ün “Fikirler ve inkılâplar sanatla yayılır” düşüncesi doğrultusunda, devrimin ilkeleri, tiyatro oyunlarıyla, piyeslerle halka ulaştırılmak istendi. Halkevlerinde ve Halkodalarında daha çok Türk tarihini, Türk kültürünü, köy hayatını, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan, hurafeleri, yobazlığı, eleştiren oyunlar oynandı. (18) Oyunların adlarına, konularına ve içeriklerine bakılınca Cumhuriyetin “uluslaşma” ve “çağdaşlaşma” hedefine yönelik bir repertuvar oluşturulduğu görülecektir. Oyunları yazanlar, sahneleyenler ve oynayanlar halkın içinden insanlardı. 

Halkevleri tiyatronun yanında diğer sahne sanatlarına da önem verdi. Örneğin Ankara Halkevi, operakukla ve ortaoyununa yer verdi. Şişli ve Eminönü Halkevleri radyoda temsil verdi. Ankara, Balıkesir, İzmir ve Şehremini Halkevleri çocuklar için Karagöz gösterileri yaptı. Ankara, Balıkesir, Zonguldak, İzmit, Bingöl, Elazığ, Kayseri, Kırşehir, Adapazarı, Tefenni, Siirt ve Dinar Halkevleri film gösterdi. (19) 

Halkevleri çeşitli konserlere de sahne oldu. Dünyaca ünlü yabancı sanatçılar da Halkevlerinde konserler verdi, bu konserleri yüz binlerce kişi dinledi. Örneğin, 23 Kasım 1935’te Almanya’nın ünlü sanatçılarından B. Pol Grummer, Ankara Halkevi’nde bir konser verdi. (20) 7 Nisan 1936’da da Berlin Operası sanatçılarından Maria Müller, piyanoda kendisine eşlik eden Münih Devlet Operası’ndan Dr. Franz Hallasch’la birlikte yine Ankara Halkevi’nde bir konser verdi. Sanatçılar, Halkevi salonunu dolduran kalabalığın sürekli alkışlarıyla karşılandı. (21) 

Her yıl Halkevi sayısının artmasına paralel üye ve etkinlik sayıları da arttı. Örneğin 1940’ta Halkevlerinde 2.200 temsil sergilendi, 1.150 konser düzenlendi, 1.950 film gösterildi. 1940’ta Halkevleri toplam 10 milyon 645 bin 720 kişiye hitap etti. 1941’de Halkevlerindeki üye sayısı 145 bini buldu. O yıllardaki ülke nüfusu dikkate alındığında Halkevlerinin etki alanının genişliği çok daha iyi anlaşılacaktır. Halkevleri, Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğunu kültür, sanat, spor etkinlikleriyle buluşturmayı başardı. 

Erken Cumhuriyet döneminde Halkevleri ve Halkodaları, 18 yıl boyunca, her türlü geri düşünceye ve cehalete karşı kültür, sanat ve spor etkinlikleriyle Türkiye’nin toplumsal aydınlanma evleri oldu. Halkevleri, antik dönemden binlerce yıl sonra Anadolu’da halkı tiyatroyla buluşturdu. 

Demokrat Parti iktidarı, 8 Ağustos 1951 tarihli ve 5830 sayılı yasa ile Halkevlerini ve Halkodalarını kapatarak binalarını Hazine’ye devretti. Böylece erken Cumhuriyet dönemindeki 18 yıllık Halkevi-Halkodası aydınlanması sona erdi. 

DİPNOTLAR/KAYNAKLAR

1. Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Ankara, 2008, s. 607,610; Firdevs Gümüşoğlu, Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2005, s.145. 

2. CHP Halkevleri Talimatnamesi, Hâkimiyeti Milliye Matbaası, Ankara, 1932. 

3. İsmet İnönü, “Yeni Halkevlerini Açma Nutku”, Ülkü, C.V, S.25, Mart, 1935, s.401.

4. Uluğ İğdemir, “Halkevleri ve Halkodaları”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1974, s. 129. 

5. CHP Halkevleri 1940, Ulusal Matbaası, Ankara, 1940, s. 6. 

6. Nurhan Karadağ, Halkevleri Tiyatro Çalışmaları (1932-1951), Ankara, 1998, s. 96. 

7. Çağlar Tunçay, Atatürk Döneminde Müzik Alanında Yapılan Çalışmalar, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü (Yayımlanmamış) Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2009, s. 101. 

8. Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, Ankara, 2010, s. 464. 

9. Haydar Ediskun, “Bir Halkevi Nasıl Çalışabilir”, Halkevleri Dergisi, S.38, Ankara, 1969, s.9 

10. “Elaziz’de Tiyatro Vaziyeti”Son Posta, 1 Eylül 1936, s.5. 

11. Anıl Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu Halkevleri, İstanbul, 2000,s.133. 

12.  “Kızlarımızın Dans Dersleri”Ulus, 26 Aralık 1934, s.6. 

13. Gümüşoğlu, s. 140. 

14. “Şehinşah Hz. Şerefine Verilen Temsil”, Cumhuriyet, 20 Haziran 1934, s. 5. 

15. “Dün Ankara’da Verilen Müzikal Festival”, Cumhuriyet, 29 Birincikanun 1934, s.1, 5. 

16. Uluskan, s.399. 

17. Uluskan, s. 461-462 

18. Halkevlerinde oynanan belli başlı oyunlar şunlardı: “Akın”, “Mavi Yıldırım”, “Mete”, “Kahraman”, “Atatürk’e İlk Kurbanlar”, “Ana”, “Gönüllerin Türküsü”, “Devrim Yolcuları”, “Vatan ve Vazife”, “Özyurt”, “Atilla’nın Düğünü”, “Sümer Ülkeleri”, “Bir Yavrunun Şarkısı”, “Yanık Efe”, “Çoban”, “Tohum”, “Kanun Adamı”, “Şeriye Mahkemesinde”, “Tırtıllar”, “Mahçuplar”, “İnsan Sarrafı”, “İkizler”, “Yanlış Yol”, “Kozanoğlu”, “Hissei Şaia”, “Bayaz Kahraman”, “Kızıl Çağlayan”, “Yarım Osman”, “Bir Yağmur Gecesi”, “Erkek Kukla”, “Para Delisi” ve “Yapışkanlar.”  (Karadağ, s. 114; Semra Şen, “Atatürk, Cumhuriyet ve Tiyatro”, Erdem, C.XI, S. 32, Eylül 1988, s.624; Uluskan, s. 462-463.) 

19. “Halkevleri”Ulus Gazetesi Eki, Teşrinievvel, 1937,s.4. 

20. “B. Pol Grummer’in Konseri”Ulus, 23 Kasım 1935, s. 3. 

21. “Maria Müller’in Halkevi’ndeki Konseri”Ulus, 8 Nisan 1936, s. 3. 

22.  Ziya G. Mugulkoç, “Halkevlerinin Gelişme Dönemi (Sosyal Bir İnceleme)”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Ankara, 1974s, 144. 

23. Kadri Kaplan, “Halkevleri”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Ankara, 1974, s.137; İğdemir, s. 129

                                                             /././

Fatih, Moskova, kontrolsüz göç ve terör (Zülal Kalkandelen)

Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2021’de satın alarak aslına uygun biçimde onardığı Bulgur Palas’ı görmeye gittim. 1912 yılına tarihlenen ve yurttaşların kullanımına kapalı özel mülk olarak duran Bolulu Habib Bey’in konağı, kütüphane, sergi ve çok amaçlı etkinlik alanları, restoran ve seyir terası ile tüm İstanbullulara hizmet veren bir kamusal yaşam alanına dönüştürüldü. 

Bu başarılı iş nedeniyle emeği geçen herkesi kutluyorum. Mutlaka görülmesi gereken görkemli bir alan yaratılmış. 

Ancak bugün anlatmak istediğim asıl konu bu değil; şehrin yedinci tepesi olarak tanımlanan Kocamustafa Tepesi’ndeki Bulgur Palas’a giderken geçtiğim yollardan, İstanbul’un Fatih ilçesinden söz etmek istiyorum... 

FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ İSTANBUL’A İHANETTİR

Her yerde karşınıza çıkan Arapça yazılar, tabelalar, kulağınıza çarpan birçok farklı dil nedeniyle sokaklarında yürürken başka bir ülkedeymiş gibi hissettiren bir ilçe Fatih. Bulgur Palas’a giderken ve dönerken yolu uzatıp Aksaray’a, Çarşamba’ya da düşürdüm yolumu. 

İstanbul’un orta halli bir semtinden de farklı görünen, tarikatların ve cemaatlerin üslendiği, dökülen bina duvarlarında sık sık 4-6 yaş arası çocuklar için Kuran kursu ilanlarını gördüğünüz, tek tük kadına rastladığınız, derin bir yoksulluk ile koyu bir gericiliğin tüm izlerini yansıtan bir bölge burası... 

Bizans surları, Haliç ve Marmara’nın çevrelediği bu tarihi yarımadanın ihmal edilmişliği, öyle bir aşamaya varmış ki bu artık İstanbul’a karşı affedilmez bir ihanet! 

Göç dalgasının vurduğu bu bölgede, CHP İstanbul Fatih Belediye Başkanı Adayı Mahir Polat’ın verdiği bilgiye göre 100 bin kaçak göçmen var. Her dört kişiden birinin kaçak göçmen olduğunu söylüyor Polat. 2020’de bir genelge ile Fatih’te göçmen yerleşimi yasaklansa da uygulamada bunun etkin sürdürülmediği açık. Kaçak göçmenler yoğun olarak Fatih’e yerleşirken kira fiyatları birkaç katına çıkınca, zaten yoksulluk sınırının altında kalan yerli nüfustan 110 bin kişi bu merkez ilçeyi terk etmiş. 

KAÇAK GÖÇMEN SORUNU

Moskova’daki konser salonuna silahlı saldırıda bulunan IŞİD teröristlerinden birinin de Fatih’te dolaştığım bölgede, kısa bir süre önce yaşadığı ortaya çıktı. O sokaklarda rahatça gezip sosyal medya hesabında paylaşımlar yaptığı, Moskova’ya İstanbul’dan gittiği yabancı medyada da yer aldı. 

Ne yazık ki bu bir ilk değildi. Ankara gar katliamı, Reina saldırısı, Taksim saldırısı gibi birçok olayda da Türkiye’deki kaçak göçmenlerin neden olduğu terör saldırılarında yüzlerce insanı kaybettik. Çok açık ki bu durum ciddi bir güvenlik sorunu yaratıyor. 

Irak ve Suriye’deki iç savaşlar yüzünden ülkemize gelen her göçmen elbette terörle ilişkilendirilemez, bir bölümü savaş mağdurudur. Ancak herkes biliyor ki AKP’nin pazarlık ederek AB’den aldığı paralar ve oy deposu olarak görüp önünü açtığı kontrolsüz göç sonucunda gelen milyonlar arasında katiller ve cihatçı militanlar da var. Bunlar terör örgütlerinin uyuyan hücreleri! 

Bu duruma derhal çözüm bulunması şarttır. Öncelikle AKP iktidarının sınırlardaki açık kapı politikasını sonlandırması gerekiyor. Kendi emellerine ulaşmak için Ortadoğu’yu kana bulayan emperyalist devletlerle hiçbir şekilde işbirliği yapmamak, komşu ülkelerin topraklarını işgal edenlerin yanında durmamak ve yabancı ülke askerlerinin Suriye’den çıkarmak gerekiyor. 

Suriye ve bölgedeki diğer ülkelerle gereken temasların kurulup insanların ülkelerine insani koşullarda geri dönmelerinin sağlanması ve burada olanların da ucuz insan gücü olarak sömürülmesine son verilmesi gerekiyor. 

Kaçak göçmen sorununa ilişkin gerçekleri dile getirmek ırkçılık değildir. Bu duruma hızla müdahale edilmezse, Türkiye, hem kendi vatandaşlarının güvenliğini tehlikeye atan hem de tüm dünyada terörist yuvası olarak bilinen bir ülke olacaktır.

(Cumhuriyet)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder