Tüm vaatleri tıpkı çoraplarında olduğu gibi renkli bir masaldan ibaretti. Varadkar, yedi yıl boyunca bir masal sattı ve ülkeyi bir nefret dalgasının eşiğinde bıraktı.İrlanda Başbakanı Leo Varadkar ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau. Varadkar, kameralara renkli ve desenli çoraplarını gösteriyor.
Leo Varadkar, göçmen bir babanın oğlu. Liberal ideolojiyi tüm benliğiyle hangi siyasi temsil ediyor diye sorulsa gösterilecek altın çocuklardan biriydi. Yedi koca yıl boyunca İrlanda siyasetini domine etti, birbirine hiç benzemeyen siyasi unsurları meclis siyasetinin içinde başarıyla tuttu. Partisi Fine Gael'in kısa tarihine değinmeden önce Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile verdiği fotoğrafa bakalım. Bu fotoğraf, bir döneme damgasını vuran liberal siyasetin tarihi belgelerinden biri. Demir elin yerini, kadife eldivene ya da renkli çoraplara bıraktığının bir vesikası...
Çağımızın en büyük yoksunluklarından biri 'tarih'. Yaşadığımız çağı bir akılsızlaşma çağına götüren şey bu: 'Tarihsizleştirme'. Fiziki ihtiyaçlarımızdan (yeme ve içme) nasıl yoksun bırakılıyorsak, aklımızın gıdası olan temel yöntemlerden ve düşünme pratiklerinden de yoksun bırakılıyoruz. Öyleyse Varadkar'ı tanımak için önce partisi Fine Gael'i tanımak zorundayız. Fine Gael, 8 Eylül 1933'de kuruldu. Bugünkü gibi o günlerde de Avrupa'da Nazizm canavarı kendisini göstermeye başlamıştı. Dünya, İspanya İç Savaşı trajedisine doğru yol alıyordu. Parti, böylesi bir siyasi atmosferde yazar arkadaşım Liam Cahill'in çok güzel bir biçimde özetlediği şekilde Katolik kilisesi, toprak ağaları ve şehirli bir grup burjuva tarafından kurulmuştu. İrlanda'yı tanımayan insanımız her ulusun yaşadığı birbirine çok benzeyen trajedileri görmezden geliyor (iç savaş ve devrimci muhalefetin iğdiş edilmesi). Maalesef şerefle ve gururla yâd ettiğimiz tarihlerimize milliyetçiliğiyle kan ve gözyaşı bulaştıran ve bu tarihleri kirleten olaylar mevcut. Emperyalistler tarafından yağmalanan ve onlara karşı direncimizle yazdığımız bu tertemiz tarihi kirletenlerden arındıracak tek güç ise devrimcilerdir. İrlanda iç savaşında kurşuna dizilen cumhuriyetçi ve sosyalistler boş yere kurşuna dizilmemiştir. Sahne hızla Fine Gael rejimi için hazırlanmıştır. O zamanlar devletin eli buz gibi ve demirdendir. Partinin kurucularından Eoin O'Duffy roma selamıyla, mavi gömleklileriyle ve İspanya iç savaşına gönderdiği gönüllü faşist birliklerle nam salmıştır. İspanya iç savaşı üzerine çalışan Liam Cahill'e aramızdan ayrılmadan önce bu konuyu sormuştum. Gerçekten rahatsız olmuş ve bu konu hakkında genel yorumların dışına çıkmak istememişti. Aradan geçen zamanda cumhuriyetçi saflarda savaşan yiğit İrlandalıların hikâyesini araştıran ve yazan adama tarihin bu karanlık yönünü hatırlatmanın ne kadar rahatsız edici olduğunu şimdi daha iyi kavrıyorum. Yine de bir ülkenin sadece ışık saçan yönüne odaklanıp, bir 'sus' konsensüsü olan konularına eğilmemenin bugünü anlayabilmemizin önüne büyük setler çektiğine inanıyorum. Kısacası halklarımızı 'tarihsizleştirme' belasından kurtarmak bizim görevimiz. Fine Gael, O'Duffy'nin karanlık mirasını 'kelt kaplanı' mucizesinden sonra hızlı bir halkla ilişkiler operasyonuyla silmeye ve düzeltmeye çalıştı. Leo Varadkar, bunun için biçilmiş kaftan gibi görünüyor. Esmer teni, renkli çorapları ve LGBTİ kimliğiyle kadife eldiven çağının parlayan yıldızıydı. IRA'nın ehlileştirildiği, herkesin parlamenter siyaset çevresinde 'aktivizm' yaptığı bir refah toplumunun sembolü oldu Varadkar. Katolik kökleri güçlü bir toplumda, yıllarca katolisizmin temsilcisi olmuş bir partinin lideri olarak Leo Varadkar, kürtaj referandumuna öncülük ederek ilericiliğini kanıtlıyor ve partisinin artık muhafazakar köklerinden uzaklaştığını muştuluyordu. Partinin köklerinden uzaklaşmadığını sözde gönüllü devrilişinde (istifasında) acı bir biçimde deneyimledi mi? Bu soruya kendisinden başkası elbette yanıt veremez. Ülkede görünürde yapılan tüm siyasi değişimlerin çoğu pratikte karşılık bulmadı. Kürtaj onlardan sadece biri. Pratikte karşılığı olmayan bu değişimlerin 'halkla ilişkiler' dışında bir işe yaramadığı açık. İrlanda zengin, İrlanda özgür ve İrlanda çılgın... Yeni özgürlükler başkentinde yani Dublin'de yoksulluk ve yoksunluk sinsice ilerliyordu. Ülkenin kuruluşundan beri başına bela olan mülk sahipleri, yoksul ve fedakâr İrlandalıya kan kusturmaya devam ediyordu. Elbette mülk sahibi sınıfların partisi olan Fine Gael, bu renkli demokrat maskesini daha fazla yüzünde tutamazdı. Sınıfsal gerçekler bu şeffaf perdeyi bir gün kaldıracaktı... Perde kalkarken, hedef şaşırtılması gerekiyordu ve Varadkar kendisini iktidara taşıyan tüm ideolojik unsurları bir kenara iterek, ırkçı grupların yükselişi için alan temizliği operasyonlarına izin verdi. Mülk sahibi sınıfların zalimliklerinin sorumluluğu mültecilere ve kritik işlerde çalışan göçmen adamın sırtına bırakıverilecekti. Oysa tarih bize ne söylüyor? Ken Loach'un İrlanda temalı filmlerinde işlediği gibi İrlanda Cumhuriyet Ordusu, İngiliz emperyalizmine karşı bağımsızlık mücadelesi verirken o mücadelede canını ortaya koyan insanların aileleri kiralarını ödemedikleri gerekçesiyle evlerinden atılıyordu. Bu tarihi hafife alanlar, gerçeği sinsi bir milliyetçilik örtüsüyle örtmek isteyenlerdir. İrlandalı yoksul adamı evinden atan insanlar kimdir? Bu sorunun cevabı belirsizdir. Tüm dünyada kapitalizmin yüzyıllardır işlettiği emek transferinin kazananı kimdir? Bu sorulara cesur yanıtlar üretecek cesareti kalbinde taşımayan insanların James Connolly adını kin ve nefret siyasetiyle kirletmeye hakları yoktur. İrlanda için büyük değere ve öneme sahip bu yiğit adamların göç deneyimini (mültecilik-siyasi sürgün) doğrudan yaşadıklarını ve Amerika'da, İrlanda'nın bağımsızlığı için nasıl örgütlendiklerini biliyoruz.
James Connolly, 1 Mayıs 1908'de 8 bin kişinin karşısında Amerikalı işçilere sesleniyor.Enternasyonalizmi ve emek transferinin (zorunlu göçün) anlamını İrlandalı adamdan başka kim bilebilir? Bu deterministik sorunun atladığı şey zamandır. Tarihin çürütemeyeceği ve kendi potasında eritip, yabancılaştıramayacağı hiçbir şey yoktur. Refah toplumunun tadına varan İrlanda orta sınıfı, Varadkar efsanesine sarılmıştır. Belki şu işçi sınıfını kasıp kavuran Covid-19 salgını ve büyük emperyalist güçlerin sağda solda çıkardıkları savaşlar yüzünden yola düşen milyonlar olmasa Leo Varadkar efsanesi bir 7 yıl daha yaşayabilirdi. İrlanda, bu acı rüyadan hızla uyandı ve ülkenin siyasi atmosferi kadife eldivenin rafa kaldırılacağına işaret ediyor. Kimsenin bir anlam veremediği, katılımın oldukça düşük olduğu ve cinsiyet eşitliği getirdiği iddia edilen 8 Mart referandumu ırkçıların küresel kapitalist komploya başkaldırdığı bir propaganda zeminine dönüştü. Koalisyon ve muhalefet sözde tüm unsurlarıyla bu referandum için 'evet' çağrısı yaptı. Oysa kimse sokakta çalışma yürüten ve anayasal değişikliğin ne anlama geldiğini anlatan birilerini görmedi. Şimdi, adını tek tek yazamayacağım ırkçı gruplar 24 saat esaslı kin ve nefret kustukları sosyal medyadan sürekli 'hayır' oyu verilmesi çağrısında bulundular. Böylesi demokratik özgürlük dünyada görülmüş şey değil. Elde kamera gördükleri yabancıya 'neden buradasın?' diye sorma özgürlüğünü her gün biteviye tattılar. Oysa benzer zamanda soykırım suçu işleyen İsrail'in büyükelçiliği önünde devrimcilerin yaptıkları eylemlere nasıl yaklaşıldığını biliyor muyuz? Elçiliğin duvarlarına kırmızı boya atanlar, elçiliğin içinde esir alındı ve Filistin için eylem yapanlar elçiliğe yaklaştırılmadı. Ukrayna savaşı çıktığında Rusya elçiliğinin önünde yapılan eylemlere ilişkin yaklaşımla, bu yaklaşımı karşılaştırın farkı rahatlıkla anlarsınız. Daha fazla bu yazıyı uzatmadan temel başlıkları sıralayıp, Varadkar'ın arkasında nasıl bir ülke bıraktığını ortaya koyalım.
- Tüm dünyada düğmeye basılmışçasına 'mültecilik' başlığına oynayan ırkçılar (bunlar liberallerin sulandırdığı insanlar değil, baya baya ırkçılar. Nazilerle bağı elbette sorgulanmalı ve NATO doktrini doğrultusunda hareket ettiklerine dikkat edilmeli) küresel bir 'komünist' komplo içerisinde olduğumuzu iddia ediyorlar. Fine Gael, Fianna Fáil, Green Party ve Sinn Fein'in bu komünist komplonun bir parçası olduğunu söylüyorlar. Nazi kuramlarını bilenler tarihin tozlu sayfalarına bir göz atsınlar bakalım benzer ideolojik argümanlarla karşılaşacaklar mı? Fine Gael'in 'komünist' komplunun bir parçası olduğunu iddia etmek ve birilerini buna inandırmak 'tarihsizleştirme' işlemi yapmadan mümkün mü? İşte insanları böyle alıklaştırıyorlar.
- İrlanda'nın NATO'ya resmi olarak üye olabilmesinin Varadkar ile mümkün olmadığı görüldü. Demek ki daha sert ve daha milliyetçi görünümlü bir iktidar ancak bunu gerçekleştirebilir. Renkli çoraplar maalesef savaş açlığını gidermekte yeterli bir unsur değil. Ülkesinin ırmağının akışına ölen faşist elemanların İrlandalı yoksul çocuklarının savaşlarda ölmemesinin sebebinin ne olduğu hakkında bir fikirleri var mı? Elbette var ve aptal değiller. Ancak Türkiye'de olduğu gibi sahiplerine daha fazla hizmet etmek istiyorlar ve yoksul çocukların NATO şemsiyesi altında oradan oraya savrulmasını ve emperyalizmin geleceği için ölmesini istiyorlar. Kendilerine sorarsanız çoğu NATO karşıtı çıkacaklardır. İktidara gelince Meloni gibi neler yapacaklarını göreceğiz.
- Leo Varadkar, şirketlerin kârına kâr kattı. Koca teknoloji şirketleri ülkeyi adeta vergi cenneti (offshore) adası gibi kullandı. Milliyetçi ahmakların elbette bu taraflarla bir ilgisi yok. Ellerine kamera alıp kolaylıkla güç geçirebilecekleri insanları her gün kayda alanların Apple binasına gidip 'bu ülkeye ne kadar vergi ödüyorsunuz?' sorusunu soracak cesaretleri yok. Keşke bir gün cesaret etseler ve o zamana kadar demokrasi diye kendilerine göz yuman güçlerin nasıl davrandığını bir izleyebilsek. Göçmenlerin konakladıkları yerleri ya da muhtemel konaklayacakları yerleri yakan ama ne hiktmetse tek bir kişinin adalet karşısına çıkarılmadığı soruşturmalardan bahsediyorum. "Medeni Avrupa'da olmaz öyle şey!" diyenleri duyar gibiyim. Sivas'ta otel yakan faillerin, Avrupa'da mülteci kamplarını yakan faşistlerin tamamı demokratik haklarını yakma ve öldürme hürriyetlerini sınırsızca kullanabildiklerine tanıklık etmeye devam ediyoruz.
- Leo Varadkar, iktidara geldiği günden beri konut krizi katlanarak arttı. Sermaye sınıfına hizmet etmekle görevli olduğu için bir türlü sosyal konut inşa edemedi. Tüm vaatleri tıpkı çoraplarında olduğu gibi renkli bir masaldan ibaretti. Varadkar, yedi yıl boyunca bir masal sattı ve ülkeyi bir nefret dalgasının eşiğinde bıraktı. İşte aşağıdaki görselde Fine Gael hükümetlerinin bu konudaki performansını net bir biçimde görebilirsiniz.İrlanda'da 2011'de 3 bin 744 olan evsizlerin toplam sayısı 2024 yılında rekor düzeye ulaşarak 13 bin 531'e ulaştı.
İşte Leo Varadkar'ın İrlanda rüyasının sonu. Başbakanlık görevinden ve partisinin liderliğinden istifa eden Varadkar, partisinin gerçek kimliğini daha fazla gizleyemeyeceğini hissetti. Referandum bu siyasi çatlağı gösteren biricik işaret oldu. Şimdi, Fine Gael içinde yükselen sesler artık liberalizm oyunun sonuna gelindiğine işaret ediyor. Küresel bir savaşın eşiğinde parti yine kuruluş kodlarına doğru dümen kırıyormuş gibi görünüyor.
Tüm bunlar yaşanırken Fine Gael'in liderliğine ise Simon Harris geldi. Elbette bu parti için tatmin edici bir değişim gibi görünmüyor; ancak ülkenin genel seçimlere biraz daha yumuşak ilerlemesi Harris tarafından sağlanabilir. Fine Gael, liderliği şimdilik emaneten idare edilecekmiş gibi görünüyor. İrlanda'nın yeni başbakanı (Taoiseach) 9 Nisan'da İrlanda meclisinde (Dáil Éireann) yapılacak oylama sonucunda bir süpriz olmazsa Simon Harris olacak.
Ukrayna savaşı, Avrupa'nın siyasi terazisini tehlikeli bir biçimde sarstı. Kıtanın önemli ekonomi devleri, varlığını ucuz göçmen sömürüsüne borçlu. Nasıl ki ABD'de durgunluk sürekli gelen göçle önleniyor ve Dünya Bankası bunu açık bir biçimde not ediyorsa sermaye bu göç olmadan yapamaz. Bu yüzden yeni faşist hareketin nefreti hangi düzeye kadar yükseltebileceğini göreceğiz. Leo Varadkar ise tüm liberal görüntüsüne rağmen Ukrayna savaşı sırasındaki korkunç ifadeleriyle hatırlanacak. Ukraynalı mültecilere sunulan imkanların sorgulandığı bir toplantıda, Ukraynalıların Avrupalı, beyaz ve hristiyan kimliğine yaptığı atıf hafızalardan silinebilecek bir şey değil. Ne olmuştu, renkli çoraplar giyen ve cinsiyet eşitliğini savunan o güzel çocuğa? Almanya'da Nazi deneyimini doğrudan yaşayan entelektüellerin işaret ettikleri önemli bir nokta vardı: 'Liberaller'. On dokuz yaşında genç bir adamken bu deneyimleri okuduğumda sürekli özgürlüklerden bahseden liberallerin nasıl Nazileri iktidara taşıyan önemli bir rol oynadığını idrak etmekte zorlanırdım. Şimdi, Avrupa siyasetinin doğrudan içine baktığımda ve yaşanan değişimlerin baş döndürücü hızına tanıklık ettiğimde görüyorum ki liberaller için yazılanların eksiği var, fazlası yok diyebiliyorum. Yeni bir küresel savaşın ve yeni bir faşizmin eşiğinde duruyoruz. Yeni diyorum ama siyasi söylemlerini tarihsel faşizmin köklerinden alan bir çıldırmanın önüne geldik duruyoruz. Bolşeviklerin tarihe bir mesaj olarak bıraktıkları parola artık her zamankinden daha fazla güncel. Ya devrim ya da savaş; insanlık için başka bir yol yok.
Çağdaş Gökbel / soL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder