Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız
Bu Ramazan ayında, bildiğim kadarı ile bir ilk yaşanıyor; hurma tane ile satılıyor. Alım gücümüzü sürekli azaltan bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Araştırmacılar, enflasyonun, son yıllarda halkımızın yüzde 56'sı için en büyük korku unsuru haline geldiğini belirledi. Anlaşılan, ona boşuna enflasyon canavarı demiyorlar.
Geçenlerde, TÜİK tarafından enflasyon rakamları açıklandı, Şubat ayı için yüzde 4.53 ve yıllık yüzde 67. Bu dönemde, TÜRK-İŞ'e göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı aylık 52,955 TL seviyesindeyken, aylık asgari ücret 17,002 TL.
Kısa bir tanım yapmak gerekirse; enflasyon mal ve hizmetlerdeki fiyat artışıdır. Yani, enflasyonu, gizli bir vergi olarak da düşünebiliriz. Enflasyonun nedenleri ve çeşitleri ile ilgili tartışacak pek çok konu var. Örnek vermek gerekirse, enflasyon için para politikası, stratejik yatırımlar, cari açık, üretimde verimsizlik ve tüketim alışkanlıkları önemli başlıklardır. 1991 yılında Başbakan Süleyman Demirel, enflasyonun en kötü yanının, ahlakı bozması olduğunu söylemişti.
Meraklısı için not: Enflasyon ile birlikte, deflasyon, dezenflasyon, hiperenflasyon, stagflasyon, multiflasyon, skimpflasyon ve shrinkflasyon gibi kavramları merak edenler, TC Merkez Bankası internet sitesine ve Dr. Mahfi Eğilmez'in yazılarına başvurabilirler. Dr. M. Eğilmez "Tüketim Çılgınlığı ve Diderot Etkisi" başlıklı yazısında, Diderot'nun kırmızı sabahlığını anlatmıştı. Hikâyede, evindeki bütün eşyalarını, yeni satın aldığı pahalı sabahlığına uydurabilmek için yenileyerek parasız kalan Diderot'dan bahsediyor. Onun bu davranışını, "gösteriş tüketimi" olarak tanımlıyor. Prof. Dr. Jared Diamond'ın "Çöküş" kitabında da tarih boyunca gösteriş tüketimi yani israf yüzünden başarısız olan toplumların hikayelerini okuyabiliriz.
TÜİK'e göre, Türkiye'nin mal ve hizmet ihracatı azalırken ithalat artıyor. Yani dış ticaret açığımız büyüyor. 2023'te Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYF) yüzde 4,5 artarken, hane halkı tüketim harcamaları yüzde 12,8 artmış. Yüksek teknoloji ürünleri ve enerji kaynakları dış ticaret açığında önemli yer tutuyor. Ülkemizin geleneksel tarım ürünlerinden olan buğday, mercimek, pirinç ve nohudu bile ithal ediyor olmamız, çok düşündürücü. Son yıllarda, ne yazık ki ülkemizde çiftçilik ve hayvancılık terk ediliyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken büyük ölçüde dış ticaret açığı vermek, yani üretmeden tüketmek sürdürülebilir değil. Enflasyonu kontrol altına almak için hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda, enflasyonu körükleyen bazı kaynak israflarına değineceğim. Önce, ekonomik sorunların yaşandığı dönemlerde verilen en önemli kayıpların başında gelen, insan kaynakları ve doğal kaynaklarından bahsedeceğim.
Beyin göçü ve can kaybı
Ülkemizde ne eğitimde ne de işte olan, yani boş oturan gençlerin oranının yüzde 21.4 olduğu bildiriliyor. Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması ise yüzde 9.6. Anlaşılan, eğitilmesi gereken gençlerimizin zamanını boşa harcıyoruz. Onları küresel ölçekte başarılı bir geleceğe değil asgari ücretli işlere hazırlıyoruz. Her yıl yapılan PISA gibi uluslararası testler de gençlerimizin iyi eğitim almadığını gösteriyor.
Meksika sınırından kaçak yollarla ABD'ye girmeye çalışan vatandaşlarımızın sayısı artıyor. Almanya'ya iltica başvurusu yapan vatandaşlarımız da rekor kırıyor. Ülkemizin beyin göçüne verdiği kayıplar arasında özellikle doktor ve mühendisler dikkat çekiyor. Aileler, büyük zorluklarla ve masraflarla yetiştirdikleri evlatlarını kaybediyorlar.
Kız çocuklarına eğitimde eşit fırsat verilmemesi de nüfusun yarısının beyninden yeterince faydalanmamak anlamına geliyor. Öte yandan, kadın cinayetleri haberleri de Türkiye'nin gündeminden hiç düşmüyor.
Avrupa'da iş kazalarında en çok ölümler Türkiye'de gerçekleşiyor. Örneğin, kömür madenlerinde sıklıkla canlarımızı kaybediyoruz.
Doğa ve çevre israfı
Evsel atıklar kaynağında ayrılmadığı için, mutfak çöpleri ile kâğıt, cam ve plastik atıklar birbirine karışıyor. Onların dönüştürülerek değerlendirilmesi zor ve pahalı hale geliyor. Kentlerde oluşan katı atıkları yok etme sorunu giderek büyüyor.
İç denizimiz Marmara'yı evsel ve sanayi atıkları ile kirletmeye devam ediyoruz. Uzmanlar yakın geçmişte yaşadığımız korkunç musilaj riskinin hala devam ettiğini söylüyor.
Maden alanları açılırken ormanlara ve çevreye verilen zarar yeterince dikkate alınmıyor. Fabrikalardan ve madenlerden çevreye yayılan atıklar, ormanlara, hayvanlara ve su kaynaklarına zarar veriyor. Geçenlerde, bir fay hattı üzerinde ve Fırat nehri havzasında olduğunu öğrendiğimiz İliç altın madeninden milyonlarca ton siyanürlü toprağın çevreye yayıldığına şahit olduk.
Deprem kaybı
Yer bilimciler tarafından öngörülen ve uyarılar yapılan Kahramanmaraş depremi gerçekleşti. Ne yazık ki, hazırlıksız yakalandığımız bu faciada, on bir ilde on binlerce canımızı kaybettik. Yıkılan binalarla birlikte ailelerin maddi ve manevi birikimleri kaybedildi. Bölgede sanayi, ticaret ve turizmin geçmişteki seviyelere ulaşması yıllar alacak.
Benzer bir deprem riski, İstanbul ve Marmara bölgesi için de var. 1999 depremlerinden bu yana, beklenen İstanbul depremi için de yeterli önlem alınmadı. Riskli binaların sayısı ürkütücü seviyede. Yatay mimariye geçilmesi beklenirken, halen yapılmakta olan binaların yüksekliğini ve sıklığını sorgulamamız gerekiyor.
Olası bir deprem için, toplanma alanları ve yardımların ulaşması için karayolları hazır değil. Dikey yapılaşma depreme hazırlığı zorlaştırıyor. Ciddi bir yıkım ve ulusal ölçekte ekonomik sorunlarla karşılaşma olasılığı için önlem almayarak, hazırlık zamanını kaybediyoruz.
Organize kayıplar
Son aylarda, güvenlik güçleri tarafından çökertilen organize suç çetelerinin sayısı 400'ü aşmış bulunuyor. Başka ülkelerde kırmızı bültenle aranan kişilerin, Türk pasaportu alarak ülkemize yerleştikleri görülüyor. Bu tabloya bakılırsa çok güçlü bir kayıt dışı ekonomi olduğu söylenebilir.
Türkiye özellikle Afganistan ve Güney Amerika kaynaklı uyuşturucu madde trafiğinde önemli bir geçit noktasına dönüşmüş bulunuyor. Uzmanlar ülkemizden geçen uyuşturucu miktarının katlanarak arttığını söylüyor. Daha da kötüsü, bağımlı gençlerimizin sayısı yükseliyor. Örneğin, Narkotik Polisi Raporuna göre, metamfetamin ilişkili olay sayısı 2020'den 2022'ye kadar iki katına çıkmış bulunuyor. Uyuşturucu sorunu sadece kullanıcılarla sınırlı değil, aile ve arkadaş çevresi için de kriz yaratıyor.
Çiftlik Bank ve kripto para gibi saadet zincirlerini kullanan organizasyonlar, halktan para toplayarak ortadan kayboluyor. Bu şekilde zengin olanlar abartılı yaşam tarzı sergiliyor. Nasıl zengin oldukları tam olarak anlaşılamayan, fenomen denilen gösterişli bir grup da türemiş bulunuyor. Meşhur futbolculara yönelik bir organizasyon bile gündeme geldi.
Bence enflasyonun yarattığı en ciddi sorunlardan biri de icralık olan vatandaşlarımızın sayısında anormal artış. İcra dosyalarının sayısı 24 milyona ulaştı. Ekonomik sorunlar işyerlerinin kapanmasına neden oluyor.
Hapse giren vatandaşlarımızın sayısı artmaya devam ediyor. İnşa edilen yeni hapishaneler yeterli olamıyor. Avrupa'da, nüfusa oranla en fazla mahkûmun Türkiye'de olması düşündürücü.
Sonuç olarak, uyuşturucu ticareti ve suç örgütlerinin varlığı kayıt dışı ekonomiye ve kara para aklanmasına işaret ediyor. Bu tip sorunların yaşandığı ülkeleri tanımlayan Gri Liste'den bir türlü dışarı çıkamıyoruz.
Seçim ve kutlamalarda israf
Seçim faaliyetlerinde etrafa asılan, resimler, bayraklar ve afişlere yapılan harcamalar yükselmeye devam ediyor. Hep merak etmişimdir, bu abartılı görsellere masraf yapmadan seçim olmaz mı?
Ben, bangır bangır bağıran seçim otobüslerine ve afişlere bakarak fikrini değiştiren kimseye henüz rastlamadım.
Bu vesile ile düğünlerde, bayramlarda ve diğer kutlamalardaki israfa da değinmek gerekiyor. Özellikle de kullanılan havai fişekler ve atılan kurşunlar çevreye zarar vermekle kalmıyor, can ve mal kayıplarına neden oluyor.
Trafikte gerginlik hatta tehlike yaratan ışıldaklı veya çakarlı binek araçlara değinmeden geçemem. Başka hiçbir ülkede bu kadar çok çakarlı binek aracının olduğunu düşünemiyorum. Onların pek çoğunun resmi araç bile olmadığı anlaşılıyor ve "çakma çakar" olanlar engellenmeye çalışılıyor.
Gıda tüketimi ve kuyruklar
Değerli dostum TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş gıda ürünlerinin israfında dünyada üçüncü sırada olduğumuzu söylüyor. Türkiye'de tarladan masaya gelene kadar gıda maddeleri büyük ölçüde fire veriyor. Restoran ve evde tüketim sırasında da gıda maddelerinde kayıplar veriyoruz.
Serpme kahvaltı gibi abartılı yemek masalarından çöpe giden gıda maddeleri ciddi bir israfa neden oluyor. Obezitede de Avrupa'da ilk sırada olduğumuz ortaya çıktı. Türkiye'de yetişkinlerin yüzde 66,8'i fazla kilolu. Anlaşılan, gıda temin sıkıntısı olmayanlar da doğru beslenmeyi bilmiyor.
Et, süt ve ekmek fiyatlarının yüksekliği kuyruklara neden oluyor. Ramazan ayında Halk Ekmek büfelerinin önünde ucuz pide almak isteyenler diziliyor. Et ve Süt Kurumu şubeleri önünde geceden kuyruğa giren emekliler, soğuk havada sabaha kadar beklediklerini söylüyor. Hatta, beklemelerine rağmen, bazen et alamadan eve gittiklerini ifade ediyorlar. Kuyruklarda bekleyenlerin zaman kaybı da ayrı bir sorun.
Son söz: İsraf sebep, enflasyon sonuç
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, yüksek enflasyonun kontrol altına alınması gerekiyor. Bu yazıda enflasyonu yükselten etkenlerin bir kısmından bahsettim. Örnekler çoğaltılabilir.
Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayından dolayı, meraklılar için bir not: Kuran'da faizden daha fazla, israf ve ifrat için uyarı yapan ayetlerin olduğunu hatırlamakta yarar var.
Talat Çiftçi / T24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder