8 Mart 2024 Cuma

T-24 KÖŞEBAŞI - 8 MART 2024 -

 

Çocukların yemek bütçesi nerede?(Çiğdem Toker)

Anaokuluna giden bütün çocuklara bir öğretim yılı boyunca çıkarılacak bir öğün ücretsiz yemeğin, devlete toplam bedeli 11 milyar 200 milyon TL. Bu nasıl bir tutar biliyor musunuz? Devleti soyan sahte fatura, paravan şirket çetesinin, kamuya verdiği zararın yarısı bile değil

Çocukların okullarında, günde en az bir öğün sağlıklı ve doyurucu yemeğe ulaşabilmesi, iktidarın harcama tercihleriyle ilgilidir. Başka hiçbir şeyle değil.

Çocukların beslenme çantaları boşsa, harçlık alabilen, kantinlerde niteliksiz gıdalara para harcamak zorunda kalıyorsa bu, trilyonlarımızı yöneten iktidarın, bütçe kaynaklarını çocuklar için harcamak istemediği, öncelikleri arasına girmediği anlamına gelmektedir.

"Kaynak yok" kadar büyük bir aldatmaca azdır. Buna hiç kanmayın. Bütçenin, mali konuların teknik diline de bakmayın. Bir iktidar çocukların aç kalmamasını dert ediyorsa, kaynağı da bulur. Daha doğrusu bu, zaten aranması gereken bir harcama kalemi değildir. Orada durmaktadır. Gelir İdaresi teşkilatının büyük özverilerle topladığı (ya da toplayamadığı) vergiler nerede duruyorsa, orada.

Büyük siyasal dikkat

Bütün mesele, adeta yedi yirmi dört "millilik de millilik" diyenlerin yüzünü nereye döndüğü, büyük siyasal dikkatin nereye odaklandığıyla ilgilidir. Örneğin büyük siyasal dikkat, git git bitmeyen koridorlarıyla şehir hastanelerine, paralı otoyollara, tünellere, havalimanlarına odaklanmışsa; Hazine ve bakanlıklar, bizim ortak varlığımız olan bütçeyi, dolar "üç lirayken beş lirayken" finans sistemine borçlu kılmışsa, bu; siyasal tercihin o şirketler, o bankalar için kullanıldığı anlamına gelir.

Bütçeden milyarlarca lira önce bu hastaneleri, yapan şirketlere aktarılır. (Sonra da içeriği halktan kaçırılan 25 yıllık sözleşmelerin süresi, 3-4 yıl düşürmekle övünülür.)

Çocuklara günde bir öğün ücretsiz yemek sağlanması, bir önceki yazının konusuydu. Bunun kamusal bir sorumluluk olduğunu, bunun en çok iktidarın bütçe tercihleriyle ilgili olduğuna dair saptamayı dile getirmiştim. İlgi gördü ve paylaşıldı.

O yazıda çocukların sağlıklı büyüyüp gelişmesine katkıda bulunacak devlet kaynaklarının aslında fazlasıyla var olduğunu belirtmiştim.

Devleti dolandıranlar

Demir Yumruk operasyonunu hatırlar mısınız? Demir çelik piyasasını sahte faturalarla manipüle ederek bozan, paravan şirketler kurup devleti sahte faturalarla milyarlarca lira zarara uğratan firmalara yönelik bu operasyon, 2022 yılında düzenlendi. Başta Ankara olmak üzere, 29 ilde düzenlenen bu operasyonla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamesi tam 1354 sayfaydı.

Kamyon kamyon belge, mücevher, bavullar dolusu para ele geçirilmiş, 105 milyar liralık sahte faturayla devletin 25 milyar lira zarara uğratıldığı haberlere yansımıştı.

O iddianamede en sık (çok sayıda şüpheli ve çok sayıda firma olduğu için onlarca kez) tekrarlanan bölümü aktarıyorum:

Devlet mamelekinin aktif kısmını eksiltmek

"Suç örgütü faaliyeti kapsamında

- gerçekte ticari bir alım olmamasına rağmen gerçek bir ticaret varmış gibi tanzim edilen sahte faturaların düzenlendiği; (…);

- sahte faturaların komisyon karşılığında satıldığı; hileli hareketin ortaya çıkmaması amacıyla gerçek bir ticari ilişkinin var olduğu izlenimi verilebilmesi için çek keşide edildiği; çekin suç örgütü faaliyeti kapsamında suç örgütü yöneticilerinin emir ve talimatları doğrultusunda keşideciden teslim alındığı ve kurye, şüpheliler tarafından arka yüzlerinin belli bir sistematik izlenerek ciro edildiği;

- son cironun da şüpheli kuryeler tarafından yapıldığı ve çeklerin suç örgütü üyesi kuryeler tarafından bankadan tahsil edilerek paranın geri keşideci şirkete teslim edildiği;

- bu yolla sahte fatura satan şirketin komisyon ücreti şeklinde haksız menfaat temin ettiği; sahte fatura satın alan şirketin KDV iadesinden kaynaklı haksız menfaat temin ettiği; gerçek bir ticaret olmaksızın gerçekleştirilen hileli hareketler neticesinde KDV iadesi yapan Devlet mamelekinin aktif kısmının eksildiği; kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun bu yöntem ile işlendiği"

Bayburt grubu faturaları da var

Devleti dolandırmaya yönelik bu sistemde çok sayıda şirket yer aldı. Gözaltı ve tutuklamalar oldu. Bu davanın iddianamesi, devletin nasıl dolandırıldığı, hangi yöntemlerin nasıl kullanıldığı açısından öğretici. Şirket isimleri kullandıkları sahte senetlerin örnekleri, görsellerinin de yer aldığı şirketler arasında, geçen hafta patronunun dolandırıcılıktan ceza aldığını yazdığım Bayburt Grubu şirketleri de var. (İddianamenin 317, 333, 334, 341. Sayfalarında ayrıntılı olarak anlatılıyor.)

25 milyar liralık zarar ve çocuk yemeği

Devletin bu sahte fatura düzeni kuranlar tarafından uğratıldığı 25 milyar liralık zarar çok büyük bir tutar. 8 milyondan fazla emekliye 3 bin liralık bayram ikramiyesi ödenecek kadar. Yani bu şirketler, kurdukları sahte fatura düzeniyle emeklinin maaşından çocukların yemeğinden çalıyor aslında.

Basit bir hesap daha yapalım. Bugün İBB'nin Kent Lokantaları'nda sunduğu üç öğün yemeğin bedeli 40 TL. Devletin bir çocuğa bir öğün için yapacağı harcamada bu tutarı esas alırsak 22 gün üzerinden ayda 880 TL, 9 ayda yaklaşık 8 bin TL'ye karşılık geliyor.

Bu dönemin başında Milli Eğitim Bakanlığı'nın ücretsiz yemeği kestiği ana okullarındaki öğrenci sayısının yaklaşık 1 milyon 400 bin olduğu belirtiliyordu. Yine 40 TL'yi ve 1 milyon 400 bin anaokulu öğrencisini esas alalım.

Anaokuluna giden bütün çocuklara bir öğretim yılı boyunca çıkarılacak bir öğün ücretsiz yemeğin, devlete toplam bedeli 11 milyar 200 milyon TL.

Bu nasıl bir tutar biliyor musunuz?

Devleti soyan sahte fatura, paravan şirket çetesinin, kamuya verdiği zararın yarısı bile değil. Üstelik o şirketlerin bir kısmına, TMSF kayyım olarak atansa bile, bir kısmı hâlâ faal ve piyasada iş yapıyor. (Sahte faturayla devleti dolandırmanın, kamu inşaatlarında malzemeden çalmak anlamına da geldiğine hiç değinmiyorum bile…)

Misal, iktidar, devleti bu kadar rahat dolandırabilen şirketlerin bu kadar rahat hareket etmesini önceden önlese bu zarar oluşmayacak.

Anlaşılıyor mu "kaynak yok" demek, neden büyük bir yalandır.

"Kaynak yok"un doğru söylenişi, "Kaynağı iyi yönetemedik, devletin zarara uğratılmasına engel olmadık olamadık, kaynağı oraya değil buraya kullanmayı tercih ettik, siz onun için yoksulsunuz, açsınız"dır.

                                                               /././

Küresel asgari kurumlar vergisi (I): Dev şirketlerin kârlarının vergi cennetlerine gitmesi önlenebilir mi? (Binhan Elif Yılmaz)

Küresel düzeyde asgari kurumlar vergisi hayata geçmek üzere. Neden böyle bir uluslararası irade oluşuyor? Ulaşılması hedeflenen amaçlar neler? Küresel asgari kurumlar vergisi nasıl uygulanacak? Beklenen vergi geliri ne kadar? Küresel asgari kurumlar vergisinin şirket sermayesi ve kararları üzerindeki ilk etkiler neler olacak? Türk şirketleri nasıl etkilenecek? Tüm bu soruların cevaplarını aradığım bir yazı dizisi hazırladım. Bugün ilkini okuyacaksınız...

Dev şirketlerin büyük miktardaki kârları vergi cennetlerine aktarılmaya devam ediyor. AB Vergi Gözlemevinin hazırladığı 2024 yılı Küresel Vergi Kaçakçılığı Raporuna göre, 2022 yılında vergi cennetlerine aktarılan kâr, 1 trilyon dolar. Bu tutar, çok uluslu şirketlerin ana merkezlerinin bulunduğu ülke dışındaki tüm kârlarının yaklaşık yüzde 35'i kadar.

Vergi cennetlerine giden kârların ardından ortaya çıkan kurumlar vergisi geliri kaybı da oldukça ciddi düzeye ulaşmış durumda. Kayıp, küresel olarak toplanan kurumlar vergisi gelirlerinin neredeyse yüzde 10'una eşdeğer.

ABD'li çok uluslu şirketler, küresel kâr değişimlerinin yaklaşık yüzde 40'ından sorumlu. Rapora göre bu durumdan en çok etkilenenler Batı Avrupa ülkeleri.

Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi, cennet birden fazla. 2004 yılında İsviçre bu alanda en iyi konumdayken izleyen yıllarda cazibesini kaybetmiş görünüyor. Asya ülkeleri ise 2004 yılından sonra vergi cenneti olma kapasitesini bir hayli geliştirmiş durumda.

Kaynak: Küresel Vergi Kaçakçılığı Raporu-2024 (AB Vergi Gözlemevi)

Yine aynı rapora göre 2001 yılında küresel milli gelirin yüzde 9,4'ü vergi cennetlerindeki küresel finansal zenginlik iken bu pay 2020'de yüzde 14'e kadar yükseldi. 2022 itibariyle küresel milli gelirin yüzde 12'si vergi cennetlerindeki küresel finansal zenginliklerden oluşuyor. Ayrıca bu zenginlikler yüksek servet sahibi kişilere ait.

Haliyle bu zenginliklerin önemli bir kısmı vergi otoritelerine beyan edilmiyor. Rapordaki hesaplamalara göre yalnızca vergi cennetlerindeki bu finansal zenginliklerin yaklaşık yüzde 25'i vergi dışı kalmış durumda.

Zengin demişken; özellikle milyarderler ödediği tüm vergiler itibariyle daha düşük vergi oranlarına tabi olabiliyorlar. Teknik olarak milyarderlerin düşük vergi oranlarına sahip olmalarının temel nedeni, çoğu ülkede özellikle gelir ve kurumlar vergisinden kaçınmak için kendilerine ait dev şirketleri kullanabilmeleri. Vergi cenneti ülkelerde dev şirketler kurarak, birden fazla şirkete bölünerek, kâr payı dağıtan halka açık şirketler oluşturarak kâr payları üzerinden vergi ödemekten kaçınmaları/kaçırmaları mümkün olabiliyor.

Aşağıdaki grafik de oldukça çarpıcı. Amerika, Fransa ve Hollanda'da servet sahipliği arttıkça tabi olunan vergi oranları da düşüyor. Oysa vergide adaleti sağlamak için az kazananın az çok kazananın çok vergi ödemesi gerekiyordu.

Kaynak: Küresel Vergi Kaçakçılığı Raporu-2024 (AB Vergi Gözlemevi)

Örnekler, grafikler çoğaltılabilir. Bir yandan adaletin sağlanması ve toplum vicdanının rahatlaması için bu kârların görünür hale gelmesi ve vergilendirilmesi gereği ortada. Diğer yandan devletlerin kamu geliri ihtiyacı giderek artıyor.

Çok uluslu dev şirketlerin kârlarının vergi cennetlerine gitmemesi için bir yol haritası var mı?

Yukarıda bahsettiğim bu tür vergi uyumsuzluklarının azalması için uluslararası irade şart görünüyor. OECD'nin 2012 yılından bu yana BEPS Eylem Planı var. Bu plan, çok uluslu şirketlerin sınır ötesi işlemlerde vergi düzenlemelerini ihlal etmesini önleyici Matrah Aşındırması ve Kâr Kaydırması Eylem Planı'dır. Ayrıca 2017 yılında OECD bünyesinde 38 ülkeyi kapsayan çalışmalar başlamıştı.

Küresel asgari kurumlar vergi, Birleşmiş Milletler Üst Düzey Paneli (FACTI) tarafından 2021 Şubat ayında sunulan Sürdürülebilir Kalkınma İçin Finansal Bütünlük Raporu'nun da ana tavsiyelerinden biriydi.

Ayrıca Ekim 2021'de 140 üye ülkeden 136'sının kabul ettiği OECD/G-20 BEPS Kapsamlı Çerçevesi ortaya çıktı. Vergileme alanındaki bu sorunu aşmada iki sütunlu bir yaklaşıma yer verildi. Birinci Sütun, temelde dijital hizmet sağlayıcısı çok uluslu teknoloji şirketlerinin vergi ödeyeceği yere vurgu yaparken, İkinci Sütun küresel asgari kurumlar vergisinin ilkelerini belirliyor.

Ancak BEPS planının ilerlemesine rağmen küresel kâr değişimlerinin çok az değiştiği görülüyor. Bu değişim nedeniyle küresel vergi geliri kaybının, toplanan kurumlar vergisi gelirinin yaklaşık yüzde 10'unda sabit kaldı. Küresel düzeyde bir asgari kurumlar vergisini hayata geçirmek bir çözüm olabilirdi.

Küresel asgari kurumlar vergisi düşüncesi nasıl doğdu?

Hükümetler, pandemiyle mücadelede yavaşlayan ekonomik aktivite seviyesini arttırmada genişletici para ve maliye politikalarını uyguladılar. Tüm bu önlem ve destekler, mali disiplinden uzaklaşmayla sonuçlandı ve ekonomik göstergeler derinden etkilendi. O nedenle hükümetlerin yeni gelir kaynakları arayışına başlamaları kaçınılmaz. Ayrıca dünya artık daha kirli, iklim değişiklikleriyle mücadele ve sürdürülebilirlik çok maliyetli hale geldi. Kaynak arayışları çoğu zaman borçlanmayı bir finansman aracı olarak karşımıza çıkarsa da devletlerin temel ve vazgeçilmez gelir kaleminin vergiler olduğu unutulmuyor.

Küreselleşmenin sermaye önündeki engelleri kaldırması ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yıllar itibariyle artışı, ülkelerin birbirlerinden bağımsız bir şekilde vergi politikası izlemelerini engelliyor. Ülkeler, vergi politikalarını düzenlerken diğer ülkelerin vergi politikalarını da göz önüne almak durumunda kalıyor.

ABD seçimlerinin ardından başkanlık koltuğuna geçen J. Biden, Covid-19 ile mücadelede açtığı destek paketlerinin finansmanı için kendinden beklenmeyen bir alanda, vergi alanında bir mücadele başlattı. J. Biden, küresel kurumlar vergisi oranının asgari yüzde 15 olması önerisini getirdi. Bu konuda uzlaşma çağrısı cevap buldu, G-7 ülkeleri de destek verdi ve süreç küresel vergi reformuna dönüştü.

Küresel düzeyde asgari kurumlar vergisinin hayata geçirilebilmesi için G-20 ülkelerinin de uzlaşmaya destek vermesi gerekiyordu. Ülkelerin maliye-para politikası yetkilileriyle yapılacak toplantılarda alınan kararlar ve anlaşma hükümleri ulusal parlamentolarda onaylanırsa, 2024 yılı gelmeden hayata geçeceği 2021 yılı sonlarına doğru kesinleşmiş gibiydi. Geçtiğimiz hafta G-20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları Brezilya'nın Sao Paulo kentinde toplandılar. Bu konu yine gündemdeydi.(Yazı dizisi devam edecek, görüşmek üzere.)

                                                                /././

Tutuklanan mühendis anlatıyor: İliç’te “o” sabah neler yaşandı? “Ben, bakanlık tarafından denetim görmedim” (Tolga Şardan)

Toprak altında kalan dokuz kişinin cansız bedenlerinin bulunmasından da umut kesildi

İliç’te Anagold firmasının sahibi olduğu altın madeninde yaşanan facia halen gündemdeki yerini koruyor.

Dokuz kişinin, kayan toprağın altında kalarak yaşamını yitirdiği olayla ilgili her gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor.

Facianın ardından başlatılan adli soruşturma çerçevesinde tutuklanan firma personeli var.  Savcılık soruşturmasında son olarak geçen hafta sonu tutuklanan iki mühendisin ifadeleri oldukça önemli bilgiler içeriyor.

Mühendis Akpolat’ın anlatımlarından anlaşılacağı üzere, 13 Şubat sabahı altın madeninde ne yaşandığı net biçimde görülüyor.

Aynı ifadeye göre, şimdiye kadar kulakta kulağa yayılan ancak somut olarak ortaya konulamayan bakanlık denetimi konusu da aydınlığa kavuştu böylelikle.

Sözü çok uzatmadan tutuklanan Anagold firması mühendisi Kaan Murat Akpolat’ın anlatımlarına geçeyim.

Firmada 17 aydır “asistan proses mühendisi (süreç yöneticisi)” olarak çalışan Akpolat’ın ifadesinin özeti şöyle:

“(...) Yığın liçin başlayış tarihini tam olarak bilmemekle birlikte 10 yıldır yapıldığı hakkında durum almıştım. ABD firması olan GRE firması tarafından bir dizayn projesi hazırlanır. Bu hazırlanan proje Türkiye’de onaylanır. Bu onay işleminden sonra Anagold AŞ’nin proje departmanına gelir ve bu departmandaki haritacılar tarafından liç alanının sınır bölgeleri belirlenir.

Bu sınırlara göre kırıcı biriminden malzeme geçirilerek aglemeratör cihazından gerekli karışım ve işleminden sonra bant sistemi ile liç alanına malzeme yığılmaya başlanır. Malzeme yığıldıkça yayılma işlemi dozerler ve iş makineleri vasıtasıyla yapılır. Sonra boru döşeme işlemi yapılır ve borulara solüsyon verilir. Ben işlemlerin bu şekilde yapıldığını biliyorum.

“Bakanlık tarafından denetim görmedim”

İki – üç aylık ara dönemlerde çok küçük boyutta çatlakların görüldüğü ve denetçi firma olan GRE firmasına bunların fotoğraflarının gönderildiği, firma tarafından da çatlakların kendi malzemesi ile harmanlanarak çatlakların kapatılması hususunda tavsiye alınıyordu. Bu kapatılan çatlaklar, doğal çatlaklardır. Daha önce büyük çatlaklar görülmedi. GRE firması yaklaşık 3 ayda bir denetlemeye gelir.

Ben bakanlık tarafından denetim görmedim. Belki müdürlerimiz tarafından bu denetim gözlenmiştir. Liç sahasından oksit proses birimi, çevre departmanı, iş sağlığı birimi, jeoteknik birimi ve proje departmanı sorumludur.

Sabah 08.00'de neler yaşandı?

Olayın meydana geldiği 08.00 sıralarında yığın liçi operatörü olan Nazım Köse, üretim müdürü Şenol Demir’i aradı. Şenol Demir ile ben aynı odayı paylaşırım. Nazım Köse, Şenol Demir’e yığın liçi serim alanında kırıklar olduğunu söyledi.

Daha sonra ben ve Şenol Demir, doğrudan bize bildirilen kırıkların olduğu sahaya gitmek için yola çıktık. Nazım Köse, Şenol Demir’i daha tecrübeli olduğunu gördüğü için onu aramış olabilir. Zaten bir kişiye haber verildiğinde yeterli oluyor. Sahaya çıktıktan sonra zaten biz de amirimiz olan Murat Bayrakdar’a çatlaklarla ilgili bilgi vermiştik. Alana vardığımız zaman günlük yapılan üretim toplantısına Time’s programı üzerinden katıldık. Hatırladığım kadarıyla, arabayı ben kullanıyordum. Benim telefonumdan mı, yoksa Şenol Demir oturumu üzerinden toplantıya katıldım hatırlamıyorum.

“Otuz işçi çalışıyordu”

Toplantıda yığın liçi süpervizörü Kenan Öz, yığın liçte oluşan kırıklardan oksit baş mühendisi Murat Bayrakdar’a bilgi verdi. Çünkü Kenan Öz’ün de yığın liç alanı kontrol görevi vardır. Biz zaten çıktığımızda kendisi oradaydı.  Murat Bayrakdar ise, herkese bilgi vererek sahaya geleceğini söyledi. Şenol Demir ve ben şu anda sahada olduğumuzu buraya gelmeleri gerektiğini Murat Bayrakdar‘a söyledik. Soysal Doğan da o sırada orada bulunmaktaydı.

Toplantıdan hemen sonra kendi aramızda görev dağılımı yapıldı. Ben jeoteknik bölümünden asistan mühendis Berkay Mısır’ı aradım. Üstü olan Ali Rıza Kalender’i de alarak sahaya gelmesi gerektiğini söyledim. Bu talimatı Murat Bayrakdar’ın talimatı olarak verdim. Toplantı bittikten sonra ben ve Şenol Demir arabadan inerek kırıkları incelemeye başladık. Yaklaşık 30 kadar proje departmanına bağlı işçi mebran serme işleri yapıyorlardı.

“Alanı boşaltın, yolu kapatın”

Daha sonra kırıkların olduğu yere İSG’den mühendis Gizem Gazcı, çevre departmanından mühendis Recep Çalı, oksit başmühendisi Murat Bayrakdar geldi. Biz jeoteknik ekibini beklerken, Murat Bayrakdar alanı boşaltmamızı ve yolu kapatmamızı söyledi.

Yığın liç giden iki yol vardır. Biri ocak tarafından, diğeri borulama ofislerinin olduğu yerdedir. Yolu borulama ekibi ofislerinin önünden kapatılması, gelenleri borulama ekibinin bulunduğu yere gitmesi Murat Bayrakdar söyledi. Ocak tarafındaki yol üzerine iş makinesi, malzeme götürüp daha sonra dubalar konuldu. Borulama ekibinin bulduğu ofisin önüne de dubalar konuldu.

Alanda bulunan işçiler, proje departmanı işçileriydi, kendilerine çıkmalarını söyledik. İşçiler malzemelerin olduğunu söylediler. Ben, boşaltmanın hızlandırılması ve bilgilendirme amacıyla proje departmanında çalışan mühendis İshak Aslan’ı arayarak bilgi verdim. İshak Aslan da sahaya geldi.

“Müdürler toplantısı”

Murat Bayrakdar, saat 10:00’da yapılacak olan müdürler toplantısında bu gördüklerini anlatacağını söyleyerek alandan ayrıldı. Biz de bu sırada alanın boşaltılması ve kapatılma işlemlerini, malzemeleri güvenli alana çekme işlemlerini yapıyorduk. Alanla ilgili tüm talimatları bize Murat Bayrakdar verdi. Daha sonra Şenol Demir de alandan mail atmak için ayrıldı.

Şenol Demir yol kapatma bilgilendirme mailini 10:50’de iş güvenliği departmanı, bakım departmanı,  oksit proses operasyon departmanı, sülfit proses operasyon departmanı, maden departmanı ve Anagold bünyesinde çalışanların bulunduğu İliç White isimli ortak mail grubuna, yolun ikinci bir bildirime kadar kapatıldığına dair mail gönderdi.

“Radar haritasında gördük”

Bildiğim kadarıyla bu İliç White gelen mail bildirimden taşeron yetkililerin bilgisi yoktur. Biz alanı boşalttıktan sonra jeoteknik departmanından Berkay Mısır ve tanımadığım iki kişi alana geldiler ve inceleme yaptılar. Radar haritasını bana Berkay Mısır gösterdi ve durumu bana anlattı. Bir hareketin olduğunu ancak asıl departmandan sorumlu Ali Rıza Kalender’in gelip bakması gerektiğini, Ali Rıza Kalender’in geleceğini söyledi. Bana radar haritasının fotoğrafını gösterdi. Daha sonra Murat Bayrakdar, İSG başmühendisi Burak Artal, çevre mühendisi Can Serdar Hastürk, operasyon başkan yardımcısı Ian Guille ile birlikte olay yerine gidip keşif yapmakta iken, Murat Bayrakdar’ın beni çağırması üzerine, bu keşfe daha sonra katıldım.

“Görüntüleri gönderdim”

Burada bulunanlara Berkay Mısır’ın bana anlattıklarına anlattım ve gönderdiği radar görüntüsünü gösterdim. Berkay Mısır bana tam bir anlam veremediğini, olayın önemi ile alakalı Ali Rıza Kalender’i işaret etti. Ian Guille, görüntüleri mail olarak atmamı istedi. Saat 10:52’de mail yoluyla görüntüleri gönderdim. Alanda iken Murat Bayrakdar alanı kapatıldığını, ara ara saha denetimi yapılmasını Ali Rıza Kalender geldikten sonra beraber sahayı inceleyeceğini söyledi.

Murat Bayraktar, Ian Guille’ye alanda bulunan solüsyonu nasıl yönetilmeyeceğini kesilip kesilmeyeceği ile ilgili oksit departmanı ile bir toplantı yapılacağını, karar için Ian Guille’ye sorulacağını söyledi. Saatini tam hatırlamadığım bir zamanda, ancak saat 12:00 civarı olabilir, Ali Rıza Kalender şirkete geldi. Murat Bayraktar, Ali Rıza Kalender, ben ve tanımadığım bir kişi alana çıktık. Ali Rıza Kalender, alanı inceledi. Alanda yığın liç çalışmaların durması gerektiğini, inşaat işlerinin çalışabileceği alanda oturma hareketi meydana geldiğini, bu yarıkların çimento ile birlikte iş makinaları ile kapatılabileceğini söyledi.

“Toplantı yaptık”

Ali Rıza Kalender, böyle bir tavsiyede bulunabilir ancak biz liç alanındaki talimatları Murat Bayraktar’dan alırız ve ona göre iş durdurması veya başka bir iş yaptırabiliriz. Murat Bayraktar, Ali Rıza Kalender’in mail olarak gönderilmesini ve teknik bir bilgilendirme göndermesi gerektiğini yoksa dediklerini yapmayacağını söyledi.

Biz aşağı indik ve solüsyonu nasıl yönetileceğine dair toplantı yapmaya saat 13:20 civarında başladık. Bu toplantıda ben, Şenol Demir, asistan proses mühendisi Elif Reyhan, ADR süpervizörü Adnan Keklik, borulama süpervizörü Soysal Doğan vardı. Biz, bu toplantıda solüsyonun kesilmesi halinde nasıl yönetilebileceğini aktardık. Bu konuştuklarımızı Murat Bayraktar’a söyledik.

“Çimento ile düzeltilir”

Murat Bayraktar bunu soracağını ve kararı bize söyleyeceğini söyledi. Çok kısa süre sonra bize döndü ve ‘solüsyonu kesin’ dedi. Biz de solüsyonu kestik. Adnan Keklik, kendi birimine bağlı bir kişiyi arayarak solüsyonu kesmesi gerektiğini söyledi. Ali Rıza Kalender, oluşan yarıklarla ilgili bir mail gönderdi. Ancak yukarıda alanda söylediği işçilerin girebileceğini yönelik bir bilgi yoktu. Alanın çimento ile düzeltilebileceği söyledi. Yığın liçi operasyonunun durmasını bildirdi.

“Borulardan ses geldi”

Bu olay, Murat Bayraktar’ın solüsyon kesim için Ian Guille’den onay almaya gittiği sırada gerçekleşti. Maili kendi bilgisayarından Murat Bayraktar’ın söylediklerini yazarak ve Murat Bayraktar’a mail olarak gönderdim. 15-20 dakika sonra ismini hatırlamadığım bir kişiden ‘borulardan ses geldiği’ söylendi. Ben, Elif Reyhan ve Adnan Keklik, borulama ofisinin oraya doğru yola çıktık. Borulardaki solüsyon akışından Adnan Keklik sorumlu olduğu için ben ve Elif Reyhan da liç sahasında kontrol görevimiz olduğu için beraber gitme kararı aldık.

“Kırıklar artmış, çıkmayın”

Adnan Keklik’in kendi görevi olduğu yönünde bir değerlendirme yaptığını düşünüyorum. Zira, Murat Bayrakdar bana böyle bir talimat vermedi. Bu sırada Berkay Mısır’la karşılaştık. Berkay Mısır bize ‘kırıklar artmış, bence çıkmayın’ dedi. Biz alanı biri inşaat müdürü (farklı firma, ismini Patrik olarak biliyorum) ve tanımadığım diğer iki yabancıya bu kişilerin inşaat işinden anladıkları ve inşaatın durumuna bakacaklarını söylediler.

Ben de bu alanda yetkili olduğum için beraber çıkmıştım. Bu sırada Murat Bayrakdar’ın talimatı ile olduğunu bildiğim Kenan Öz, Ramazan Çimen, Soysal Doğan,  İshak Demir ve bir operatör daha denetimdeydi. Biz onları alanı boşaltmalarını söyledik. Ben söyledikten 5 -10 dakika sonra kayma meydana geldi. Murat Bayrakdar, bana alandan çatlak fotoğraflarını göndermemi istedi. Ben sadece Soysal Doğan ve İshak Demirel’e, liç 30’da fotoğraf çekmelerini söyledim.

“Günde 7-8 ton malzeme yığılıyor”

Ben, Elif Reyhan ve üç yabancı inceleme yapmak için en üst liç koduna çıktık. Burada bulunduğumuz sırada toprak kaymaya başladı. Olay bu şekilde meydana geldi. Benim zamanımda fazla yükleme olmadı. Sadece su birikintisi ara ara oldu ama küçük işlemlerle giderildi. Şu sıralar, günde yaklaşık 7 - 8 ton malzemenin yığıldığını biliyorum. Zaten bu, mail yoluyla bildirilmektedir. (...)”

* * *

Mühendis Akpolat’ın anlatımlarıyla İliç faciasının röntgeni net biçimde çekildi kanımca.

Yazının girişinde dikkat çektiğim gibi; aynı ifadeyle, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın maden alanında en azından 17 aydır denetleme yapmadığı da anlaşıldı.

Ve, toprak altında kalan dokuz kişinin cansız bedenlerinin bulunmasından da umut kesildi.

(T-24)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder