25 Mart 2024 Pazartesi

T24 KÖŞEBAŞI - 25 MART 2024 -

 

KDV’nin tahsilat seyri (Murat Batı)

KDV’nin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının son yedi yıl ortalaması yüzde 6,87’dir

1 Ocak 1985 yılında uygulamaya geçen 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesiyle işlemlerin Türkiye’de gerçekleşmesi şartıyla ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı ve diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetler olmak üzere üç başlık altında KDV’nin konusu hüküm altına alınmıştır.

KDV açısından genel oran yüzde 20’dir. Ayrıca iki ayrı oranın (yüzde 1 ve yüzde 10) uygulandığı iki ayrı liste daha bulunmaktadır: (I) ve (II) sayılı liste. 

(I) sayılı listede genel olarak bazı gıda ürünleri bulunmakta ve bu listede olan ürünler için KDV oranı yüzde 1 uygulanmaktadır.  

Diğeri (II) sayılı listedir ve (II) sayılı listede konaklama, eğitim gibi ürünler bulunmadır. Bu listede olan ürünler için KDV oranı yüzde 10 uygulanmaktadır. 

Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz’ın KDV genel oranıyla alakalı yaptığı açıklamalara ilişkin değerlendirmemi bu yazıda yazmıştım. 

İkisinin de bu söylemlerinden anladığım şey KDV genel oranın değişmeyeceği ama (I) ile (II) sayılı listede bulunan ürünlerin bu listelerden çıkarılırsa bu ürünlerin KDV oranının direkt yüzde 20’ye yükseleceğidir. 

Bu konuyla alakalı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi sosyal medya hesabından (Twitter-X) Bakan Şimşek’in kura müdahale edileceğini veya ÖTV ve KDV’de artış olacağını söylediği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır" şeklinde bir bilgilendirme paylaştı. 

Ancak listelerin daraltılabileceği hususuyla alakalı bir açıklama henüz yapılmış değil. Umarım bu yönde bir açıklama yapılır ve biz de rahat bir nefes almış oluruz. 

KDV tahsilatının seyri

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere son yedi yıldaki KDV tahsilatları bulunmaktadır. Ancak özellikle son üç yılın tahsilat tutarları önceki yıla nazaran gösterdiği artış oranları hatırı sayılır bir şekilde yükselmiş vaziyettedir. 2024 yılı verileri 2024 yılı Bütçe Kanunu’ndaki tahminlerden oluşmaktadır.

2024 yılının ilk iki ayında ise dahilde alınan KDV 173 milyar TL, ithalde alınan KDV 192 milyar TL ve toplamda 365 milyar TL KDV tahsil edilmiş. Yıl sonu tahsilat hedefi ise dahilde alınan KDV 827 milyar TL, ithalde alınan KDV 1 trilyon 671 milyar TL, toplam KDV tahsilat hedefi ise 2 trilyon 498 milyar TL’dir. Bu tahsilat hedefi toplam vergi gelirinin yüzde 30’una denk gelmektedir. 

Öte taraftan mahalli idare ve fon payları ile red ve iadeler dahil tutarlar ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 

2024 yılı Bütçe Kanunu’na göre red ve iadeler dahil hedeflenen dahilde alınan KDV tutarı 1 trilyon 670 milyar 600 milyon TL, ithalde alınan KDV 1 trilyon 671 milyar 300 milyon TL ve toplamda 3 trilyon 341 milyar 900 milyon TL’dir.

Ezcümle

Yukarıdaki tablolarda tahsilat ve hedeflenen tutarlar açıkça görülmektedir. Vergi sistemimiz için oldukça önemli bir yere sahip olan KDV’nin en önemli sorunu ise literatürde tersine artan oranlı denilen bir yapıya sahip olmasıdır. Yani aynı ürünü satın alan kişilerin gelirleri farklı ise aynı ürüne ödenen KDV’nin düşük gelirlinin üstünde yaratacağı vergi yükünün fazla olmasıdır. 

Örneğin; Ali’nin yıllık geliri 240 bin TL, Ahmet’in yıllık geliri ise 400 bin TL olsun. İkisi de 6 bin TL’lik bir (aynı) ürünü satın aldıklarında (6 bin TL’lik ürünün KDV’sinin yüzde 20 yani bin TL olduğunu varsayalım) ödenen bin lira KDV’nin Ali’nin geliri içindeki payı (bin/240 bin) yüzde 0,41; Ahmet’in geliri içindeki payı ise (bin/400 bin) yüzde 0,25 olacaktır. Özetle gelir düştükçe KDV’den dolayı vergi yükü artacaktır. Bu durum vergide adaletsizliğin en belirgin özelliklerinden biridir. 

KDV’nin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının son yedi yıl ortalaması yüzde 6,87’dir. 

Öte taraftan; 2024 yılında red ve iadeler hariç tahsil edilmesi hedeflenen 2 trilyon 498 milyar TL’dir. 2024’ün ilk iki ayında tahsil edilen tutar ise 365 milyar TL’dir. Yani hedeflenenin sadece yüzde 14,61’i tahsil edilmiş. Son yedi yıldaki tahsilat tutarlarının toplam vergi gelirleri içindeki payının ortalaması ise yaklaşık yüzde 30’dur. 

Sanıyorum bu verileri yorumlamama artık daha fazla gerek yok.

                                                     /././

Yapay zekâ ve seçimler (Mustafa Durmuş)

Yapılan bir araştırmaya göre, yaygın bir hak mahrumiyeti yaşanmasa bile, hükümetler, yapay zekâyı daha büyük ölçekte kullanarak seçimlere olan güveni sarsıyorlar ve seçmenlerin seçimlere olan güvenini azaltarak demokrasiye zarar veriyorlar

Bir önceki yazımızda da değinildiği gibi, yapay zekânın vaat edebileceği her türlü avantaj, bu tartışmalı yeni teknolojinin dehşet verici tehlikeleri tarafından gölgede bırakılıyor.

Daha da önemlisi, insanlığın istenmeyen olumsuz sonuçları kısa vadeli faydalarından çok daha ağır basacak olan bu teknolojik devrimi durdurmak için şansı giderek azalıyor. Çünkü yapay zekâ, yüksek hızı onun özünü oluşturduğundan ve makine öğrenimi yoluyla kendi kendini geliştirdiğinden, diğer büyük teknolojilerden daha hızlı metalaşıyor, ticarileşiyor, yaygınlaşıyor. 

Aşırı genetik mühendisliğini hızlandırması, sentetik organizmaların üretimini kolaylaştırması, finansal piyasaları ve ekonomiyi sarsması, savaş sanayindeki uygulamaları (katil robotlar), insanları işsiz bırakması ve gelir ve servet adaletsizliğini iyice derinleştirmesi, yüksek enerji, toprak ve su kullanma eğilimi nedeniyle olumsuz çevresel etkileri, yüz yüze insan etkileşimini daha da nadir hale getirmesi ve kuşkusuz seçimleri manipüle etmekte kullanılabilmesi, yapay zekânın insanlığa, emeğe, demokrasiye, barışa ve doğaya karşı şu ana kadar görülen en önemli tehditlerinden önde gelenlerini oluşturuyor. (1)

Sahte söylemler, yaşanmamış olaylar

Henüz yeni olan ChatGPT ve Sora gibi güçlü üretici yapay zekâ aparatları, sosyal medya araçlarının yoğun olarak kullanıldığı ülkelerde siyasal propaganda ve dezenformasyonun artmasına yol açarken, aynı zamanda ikna edici derin sahtecilikler (deepfakes) üretmeyi kolaylaştırıyor. Böylece örneğin, politikacıların ağzından gerçekte söylemedikleri sözler çıkıyor ve gerçekte yaşanmamış olaylar gözlerimizin önünde yeniden oynatılıyor.

İşin kötü yanlarından biri de, seçmenlerin kandırılma olasılığının ve belki de en az bunun kadar endişe verici biçimde, internette gördüğümüz hiçbir şeye güvenemeyeceğimiz hissinin de giderek artmasıdır. Bu da “entropi yasası” bağlamında kaos ortamından yararlanan ve seçmenlerde, yalan da olsa, belirlilik sunan sağcı otoriter ve faşist liderliklere ve adaylara daha fazla yönelimle sonuçlanıyor.

Demokratik süreçlerden kopuş

Yani yaratıcı yapay zekânın iletişimde yanlış bilgi ve sahte görüntüler yayma yeteneği demokratik seçimler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Zira yapay zekâ neyin gerçek, neyin gerçek olmadığını ayırt etmedeki mevcut zorlukları derinleştirebilecek, halkın tükettiği iletişime güvenmesini zorlaştırabilecek, toplumsal kutuplaşmaya neden olabilecek, hatta demokratik süreçlerden tamamen kopmalarına yol açabilecektir.

Yaratıcı yapay zekâ ve büyük dil modellerinin yanlış bilgiyi çok daha yükseklere taşıması da mümkündür. Sık sık dile getirilen “internette arayın” ifadesi, yanlış haberlerin önemini azaltmak yerine daha da artırabilir. Böyle bir “süper seçim yılı”nda, insanların bir haber güvenilmez bir kaynaktan geliyorsa, en iyi seçeneğin onu görmezden gelmeleri olduğunun onlara anlatılabilmesi zorlaşacaktır (2)

Yapay zekâ aracılığıyla seçimlerde hile yapmak

Seçim sonuçlarını etkilemek için; seçim bölgesinin sınırlarını yeniden çizmek, seçilme yeterliliğine sahip olmayan seçmenlerin listelerde yer almasını sağlayarak sahte oy kullanılmasına izin vermek gibi seçim hileleri yaratıcı yapay zekâ ile kolayca hayata geçirilebilen hilelerdir.

Bu kuşkusuz seçim dürüstlüğünün zedelenmesine, seçilme yeterliliğine sahip seçmenlerin listelerde yer almamasına, bu kişilerin seçme haklarından mahrum kalmalarına ve halkın gerçek iradesini yansıtmayan seçim sonuçlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Yapılan bir araştırmaya göre (3), yaygın bir hak mahrumiyeti yaşanmasa bile, hükümetler, yapay zekâyı daha büyük ölçekte kullanarak seçimlere olan güveni sarsıyorlar ve seçmenlerin seçimlere olan güvenini azaltarak demokrasiye zarar veriyorlar.

Yapay zekâ, biyopolitika ve seçmen davranışları

Demokratik toplumlarda siyasal iktidar demokratik seçimlerle kazanılır ve bunun en temel yolu da seçmenlerin ikna edilmesidir. Seçimler iktidarın el değiştirmesiyle (ya da sağlamlaştırılmasıyla) sonuçlanabileceğinden, seçmenlerin özgürce düşünme ve oy kullanma imkânlarını koruyabilmeleri çok önemlidir.

Diğer yandan, yaratıcı yapay zekâ gibi teknolojiler aracılığıyla siyasetçiler ve sermaye zihnimizin nasıl çalıştığı konusunda bizden çok daha fazla şey biliyor. Öyle ki zihnimizi bypass ediyor, önyargılarımızı harekete geçiriyor, bize subliminal mesajlar veriyor, bizi düşünmeden bilgi paylaşmaya itiyorlar.

Dikkatimizi bağımlılık noktasına kadar kontrol edebildiklerinden, bu ikna süreci bir manipülasyona dönüşüyor. Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal medya ortamları zihnimizin nasıl çalıştığına dair bilgiyi kullanarak dikkatimizi dağıtabiliyor, düşünme cesaretimizi kırıyor ve sosyal medyadaki linçlerle eleştirel düşüncenin cezalandırılmasını kolaylaştırıyor.

Teknoloji şirketleri ve “ters sansür”

Yeni teknolojiler sadece düşüncenin cezalandırılmasını kolaylaştırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda düşüncelerimizi güçlü bir şekilde manipüle etme potansiyeline de sahipler.

Günümüzde beyin taramaları ya da nöral arayüzler yoluyla düşünceleri tespit eden beyin okuma teknolojisi bu sırrı açığa çıkarma tehdidinde bulunuyor. Geleneksel olarak devletler özgürlüklerimize yönelik başlıca tehdit olarak görülmekteydi. Bugün ise büyük sermaye, özellikle de medya ve teknoloji şirketleri gibi bilgi akışını kontrol eden şirketler bu konumdalar. Öyle ki bu tür şirketler hangi bilgileri görüp görmeyeceğimiz konusunda bizleri etkiliyorlar. Ayrıca bizi çok fazla içeriğe boğarak düşünme yeteneğimize zarar veren “ters sansür” yaratabiliyorlar. (4)

Nitekim 2023 yılında, 2013 ve 2018’deki İtalyan genel seçimlerinde sahte haberlerin popülist partilere verilen oylar üzerindeki etkisini araştıran bilimsel bir çalışma yapıldı. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, popülist partilere önceden verilen destekten bağımsız olarak, sahte haberlere maruz kalmak popülist partilerin lehine bir durum oluşturdu. (5)

Dezenformasyon ve kararsız seçmen

Buradaki önemli bir soru, “hangi seçmen gruplarının diğerlerine göre dezenformasyondan daha fazla etkilenerek oy davranışlarını değiştirdiğidir”.

İnsanların sahte haberleri, kendi siyasi inançlarına uygun olduğunda, doğru olarak kabul etme eğiliminde oldukları biliniyor. Bazı araştırmalarsa, kararsız seçmenlerin sahte haber başlıklarını güvenilir bulma ihtimalinin kararlı seçmenlere kıyasla daha yüksek olduğunu gösteriyor (ancak bunun tam tersi de görülüyor yani kararsız seçmenler siyasi yalan haberlere daha az duyarlı olabiliyorlar).

Yine de, özellikle de başa baş giden bir seçimde, kararsız seçmenler açık hedeftir. Ancak kararsız seçmenlerin profilini doğru bir şekilde çıkarmak da kolay değildir (özellikle de insanlar oy verme niyetlerini ve bunun arkasındaki nedenleri açıklama konusunda temkinli davrandıklarında).

Diğer taraftan, politikacılar ya da seçim kampanyalarını yürütenler kararsız seçmenleri etkilemek için saldırgan negatif kampanyalarda dezenformasyon kullandıklarında, insanları seçim sürecinden bütünüyle kopartabilirler ve bazı insanları daha da kararsız hale getirebilirler.

Özetle, çoğu araştırma sahte haberlerin kararsızların oy verme niyetlerini kökten değiştirmese de, mevcut inanç ve görüşleri pekiştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. (6)

Sınıf bilinci ve bilimsel bilgi aşısı gerekiyor

Yapay zekâ ile yönlendirilen dezenformasyonun, diğer dezenformasyon biçimleri gibi oy verme üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını söylemek mümkün değil. Çünkü yalan haberler kontrolden çıkmış bir salgın gibi işlev görüyor. Bunlara karşı seçmenlerin sınıf bilinci ve bilimsel bilgi ile aşılanması gerekiyor.

ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken, bir dizi sahte ses ve video kaydının yayınlanma olasılığı, ülkedeki burjuva demokrasisini pamuk ipliğine bağlı hale getirebilir. “Aday bunu gerçekten söyledi mi?”, sorusunun cevabını öğrenmek zaman alırken, doğruluk kontrolünün kendisinin yapay zekâ tarafından üretilip üretilmeyeceği ise henüz bilinmiyor.

Küresel siyaseti etkileyecek bir kapasiteye sahip bulunan Hindistan’da bu yıl yapılması planlanan ulusal seçimlerde ise, seçim öncesinde Modi liderliğindeki Hindutva faşizmi altında iktidar yapay zekâ tarafından üretilen ve sonuçları açısından son derece aldatıcı ve yıkıcı olabilecek siyasi içerikleri deniyor.

Türkiye’de de, çevrimiçi sahteciliğin tuzağına düşen, dezenformasyondan, devlet destekli trollerden ya da özel trollerden, demokrasi ve barışa karşı önyargılardan, yalanlardan ve derin sahtecilikten oluşan dijital merkezler tarafından her gün ideolojik saldırıya uğratılan milyonlarca seçmen var.

Üstelik bu seçmenler son 22 yıldır ciddi bir biçimde yoksullaştırılarak sosyal yardımlar aldı altında sadaka kültürüne boyun eğdirilmiş, ağır biçimde borçlandırılmış ve siyasal İslam’ın tahrip edici etkisi altında özgürce düşünmekten büyük ölçüde uzaklaştırılmış durumdalar. Bu seçmenlere hakikatlerin söylenmesi ve bu konuda uyarılmaları gerekiyor.

Tek sorun yapay zekâ ve dezenformasyon değil

Ancak aleyhte çıkan seçim sonuçlarının tek nedeni olarak dezenformasyonun gösterilmemesi gerekir. Zira dezenformasyona bu denli yüksek bir güç atfedilirse, öncelikle, insanların özgürce oy verme tercihlerinde bulunma iradelerinin varlığı inkâr edilmiş olur. Oysa özgür iradeye olan inanç, birçok seçmenin demokrasiyi desteklemesinin en başta gelen nedenidir. Bunu inkâr etmek demokrasiye sosyal medyada dolaşan birkaç sahte haberden daha fazla zarar verebilir.

Bir önceki yazımızda geniş biçimde ele aldığımız dezenformasyonun tamamının yüksek teknoloji ürünü olmadığını da hatırlamakta fayda var. Çünkü demokratik seçimlere saldırmanın başka yolları da var. Örneğin, seçim sürecinin dürüstlüğüne ilişkin söylentiler ve komplo teorileri bunlardan bazılarıdır (sinsice).

Keza, seçmen kaydırmalar, seçmenlerin bizzat sandıklara gitmesini önlemek için kolluk kuvvetleri aracılığıyla yapılan fiziki engellemeler, belediyelere yaygın kayyum atamaları, sandık kaçırmalar ve diğer seçim hileleri ve YSK’nın hukuksuz kararları derin sahtecilikten önce ele alınması gereken konulardır.

İkinci olarak, dezenformasyonu seçimi kaybetmenin tek nedeni olarak göstermek muhalefet partilerinin kendi ideolojilerindeki, paradigmalarındaki, politikalarındaki ve örgütsel anlayışlarındaki yanlışlıkların da gizlenmesi anlamına gelir ki bu da en az seçimi kaybetmek kadar kötüdür.

Özellikle de işçi sınıfından ve ezilen halklardan kopuk siyaset yapan ama muhalefetteymiş gibi görünen bazı ana akım siyasal partilerin Türkiye’de içine düştükleri durum tam da budur: Kendi hatalarını görmek yerine, dezenformasyon ve yanlış bilgi ile aldatılan seçmeni yenilgilerden sorumlu tutmak.

Sonuç olarak

Bir teknolojik yenilik olarak yapay zekâ ne iyi ne de kötüdür, sonuç büyük ölçüde onun hangi sınıfların ve hangi tür devletlerin denetimi altında olduğuna bağlı olarak değişecektir. Yani bu teknolojiler insanlığın hizmetinde olarak kullanılabildiği gibi, diktatörlükler tarafından insanlığa karşı da, seçimlerde dezenformasyonu daha etkili hale getirmek amaçlı olarak da kullanılabilmektedir.

Nitekim henüz yeni olsa da, yapay zekâ etkili bir propaganda makinası olarak bilhassa seçim dönemlerinde kullanılıyor. Öyle ki rıza üreten klasik propaganda makineleri artık neredeyse yüzde yüz yapay zekâ güdümlü olarak işliyorlar. Üstelik bu işi yapan sadece bir devlet ya da sermaye grubu değil, daha önce hiç görmediğimiz bir kültürel ölçekte yapay zekânın dil kapasitesidir.

Diğer yandan, kesin olan bir şey var ki, o da yapay zekânın küresel bir karmaşıklık ve belirsizlik çağını başlatmış olması ve bunun da bir bütün olarak demokrasiyi ve barışı ortadan kaldırma riski gibi risklere sahip olmasıdır. 

İşin kötüsü yapay zekânın tehditleri kolayca düzeltilebilir bir dizi hatadan kaynaklanmıyor. Bunlar teknolojinin içsel doğasının kaçınılmaz ifadeleridir (gizli iç işleyişi ve işlevin kendi kendine evrimi) ve bunlar önemsiz tehlikeler değil, varoluşsaldır. Duruma kapsamlı ve nesnel bir bakış, yapay zekânın şu anda doğayı ve insanlığı tehdit eden tüm olumsuz eğilimleri muhtemelen hızlandıracağını gösteriyor.

Bu nedenden dolayı da bazı bilim insanları yapay zekâ teknolojisinin gelişiminin “güvenli bir seviyede” durdurulması, teknolojinin silah araştırmaları, yüz tanıma ve dezenformasyon gibi “kötü” uygulamalarının denetim altına alınması çağrısında bulunmaktan ziyade, bu teknolojinin uygulamalarının küresel çapta durdurulması gerektiğini savunuyorlar. (7)

Bu bağlamda, kuşkusuz yapay zekâ ile ilintili derin sahtecilik gibi uygulamaları önlemeden bağımsız olarak, seçimlerin adil ve erişilebilir olmasını sağlamak, seçim sistemlerini ve siyasal partileri halkın iradesini daha iyi temsil edecek ve bu iradeye yanıt verecek şekilde yeniden tasarlamak, yargıyı bağımsız kılmak gerekiyor. Ayrıca daha katılımcı, sivil ve resmi kurumlar inşa etmek ve sermayenin siyaset üzerindeki etkilerini asgariye indirecek yeni demokratik düzenlemelere de ihtiyaç var.

Yakın zamanda Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan “Yapay Zekâ Yasası” ile bu alanda önemli adımlar atılmış olsa da, yapay zekâ teknolojisinin, özellikle de seçmen davranışlarının manipülasyonu, demokratik aşınma ve kutuplaştırma gibi olumsuz sonuçlarına karşı küresel çapta önlemlerin alınması gerekiyor.

Çünkü yeni bir teknoloji ortaya çıktığında, olağan uygulama, düzenlemeleri uygulamadan önce beklemek ve olumlu ve olumsuz sonuçlarını görmektir. Ancak yapay zekâ daha da gelişene kadar beklediğimizde artık sorumluluk bizde olmayacaktır. Yani yarattığımız teknolojinin kontrolünü yeniden ele geçirmemiz imkânsız hale gelebilir.

Ayrıca bilimin olduğu gibi teknolojinin de küresel sermayenin ve bazı emperyalist devletlerin kontrolünde olduğu bir dünyada, böyle bir küresel çabanın nasıl gerçekleştirileceği, üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gereken önemli bir başka sorundur.

Son olarak, ülkede parlamentoya sıkışmış muhalefet 31 Mart yerel seçimlerinin yanı sıra, 4 yıl sonraki genel seçimlerde iktidarı değiştirmeyi umut ediyor ama bunun yapılabilirliği konusunda bir kez daha düşünmelidir. Zira baskı, yoksulluk, gericilik ve yapay zekâ teknolojisi güdümlü dezenformasyon ve derin sahtecilik ile otoriter- faşizan iktidarları, demokratik olma özelliğini de yitirmiş olan genel seçimlerle değiştirmek artık daha da zorlaşacaktır.

Bu yüzden de emek, demokrasi ve barış mücadelesini seçim dönemlerine sıkıştırmadan, çağın koşullarının gerektirdiği gibi,  toplumsal muhalefetin hiçbir öznesini ve sokak, mahalle, işyerleri gibi hiçbir mekânını dışarıda bırakmayan birlikte, yeni mücadele yol ve yöntemleri geliştirilmelidir.

Anahtar sözcükler: Dezenformasyon, Deepfakes, Kararsız seçmen, Sahte haber, Seçimler, Yapay zekâ.

Dip notlar:

(1) https://observatory.wiki/Why_Artificial_Intelligence_Must_Be_Stopped_Now (24 March 2024).

(2) “How online misinformation exploits ‘information voids’ — and what to do about it”, https://www.nature.com (9 January 2024).

(3) https://theconversation.com/ai-could-help-cut-voter-fraud-but-its-far-more-likely-to-disenfranchise-you (8 February 2024).

(4) https://theconversation.com/freedom-of-thought-is-being-threatened-by-states-big-tech-and-even-ourselves-heres-what-we-can-do-to-protect-it (8 January 2024).

(5) https://theconversation.com/disinformation-is-often-blamed-for-swaying-elections-the-research-says-something-else (26 January 2024).

(6) Agm.

(7) https://observatory.wiki/Why_Artificial_Intelligence_Must_Be_Stopped_Now (24 March 2024).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder