4 Mart 2024 Pazartesi

T24 KÖŞEBAŞI - 4 MART 2024 -

 

Bir tartışma: Maliye, gecikme faizini yanlış mı uyguluyor? (Murat Batı)

Gecikme faizi, vaktinde tahakkuk ettirilmeyen vergilerin sonradan ikmalen, re’sen ya da idarece tarh edilmesi münasebetiyle verginin normal vade tarihinden tahakkuk tarihine kadar aylık yüzde 3,5 oranında hesaplanan bir tür alacaktır

Sahip olunan paradan mahrum kalma karşılığında faiz alınır. Anayasa Mahkemesi Faiz; ekonomik açıdan, paranın fiyatıdır. Herhangi bir kimse, kendisine ait olmayan bir parayı, hangi isim altında olursa olsun, belli bir süre kullandığında, paranın asıl sahibine 'faiz' ödemek zorundadır. Parayı nakit olarak elinde bulunduran kimse, 'bugünkü' ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi, piyasanın 'yarına dönük' olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu halde bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin, parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur.” şeklinde verdiği kararda[1] faiz almanın gerekçesini vurgulamış.

Aynı kararda "devlet alamadığı vergi borçlarından ötürü bazı hizmetleri yerine getirememekte, dolayısıyla da borçlanmakta ve bu nedenle de mahrum kaldığı bu alacak için faiz uygulamaktadır" demektedir.

Bahsi geçen bu faiz, 213 Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 112’nci maddesinde düzenlenen gecikme faizidir. Hemen belirtelim gecikme faizi, 6183 sayılı Kanun’un 51’inci maddesinde düzenlenen gecikme zammı ile aynı şey değildir, ikisi teknik olarak birbirinden farklı şeylerdir.

Gecikme faizi, vaktinde tahakkuk ettirilmeyen vergilerin sonradan ikmalen, re’sen ya da idarece tarh edilmesi münasebetiyle verginin normal vade tarihinden tahakkuk tarihine kadar aylık yüzde 3,5 oranında hesaplanan bir tür alacaktır.

Buna göre VUK m.112/ilk fıkra uyarınca gecikme faizi “İkmalen, re'sen veya idarece tarh olunan vergiler…” için hesaplanır. Sorun tam da bu noktada başlamaktadır. VUK m.112’de gecikme faizinin sadece vergiler üzerinden hesaplanacağı açıkça belirtilmiştir.

Ancak ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen harç ve resimler üzerinden de gecikme faizi alınmaktadır. Örneğin Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı bütçe istatistiklerine göre Vergi, Resim ve Harç Gecikme Faizlerinden 2023 yılında 1 milyar 328 milyon TL tahsil edilmiş. Bunun ne kadarının harç ve resimlerden alındığı açıklanmadığı için ben de toplam tahsilatı yazdım.

VUK m.112’de geçen vergiler ifadesinden vergi, resim ve harçları mı anlamamız gerekir sorusuna cevap olarak VUK m.1, m.2 ve m.3/A-ilk fıkra gösterilmektedir. VUK m.3/A-ilk fıkra Bu Kanunda kullanılan "Vergi Kanunu" tabiri işbu Kanun ile bu Kanun hükümlerine tabi vergi, resim ve harç kanunlarını ifade eder.” şeklindedir. Bu fıkra, VUK hükümlerinde vergi kanunu geçen yerlerde harç kanunu da anlamalısınız denilmektedir ki doğrusu da budur. Buraya kadar hemfikiriz ancak konuyu lafzen yorumladığımızda farklı bir sonuca ulaşmaktayız ki o da; VUK m.112’de vergi kanunu tabiri geçmemekte ve sadece vergiler ibaresi geçtiği hususudur. Bu nedenle VUK m.112’nin yani gecikme faizinin harç ve resimlere uygulanmaması gerekir gibi bir sonuç mu çıkmaktadır?

Benim anladığım: gecikme faizi sadece vergilere uygulanmalıdır. Çünkü gecikme faizinin düzenlendiği VUK m.112’de sadece “vergi” kelimesine yer verilmiş olup vergi ile sınırlı olması istenmemiş olsaydı “vergi ifadesi yerine “Vergi Usul Kanunu kapsamındaki alacaklar” ifadesine yer verilirdi[2].

Öte taraftan VUK m.112’de geçen vergiler ifadesini daha geniş yorumlayıp harç ve resimleri de kapsayacak şekilde düşünebilir miyiz? Bunun için öncelikle Anayasa’nın 73’üncü maddesine bakmak lazım. Anayasa m.73’e “vergi ödevi başlığı verilmesine karşın bu başlık sadece vergileri değil resim, harç ve benzeri gelirleri yani kamusal güce dayalı tüm mali yükümlülükleri kapsamaktadır. Ancak aynı maddenin sadece kenar başlığı ile ilk fıkrasında geçen vergi kavramı genel anlamda düşünülmelidir. Zira madde hükmünde vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler denilerek her kamu alacağını kendi özelliklerine göre sınıflandırmıştır. Aynı durum 6183 sayılı Kanun’da da bulunmaktadır.

Hatta bir an VUK m.3/A-ilk fıkrada geçen vergi kanunu tabirinin harçları da kapsadığını yani Harçlar Kanunu’nda geçen harçlar üzerinden gecikme faizinin alındığını varsayalım. Bu kez Harçlar Kanunu ek madde 1/5.fıkra dikkatimi çekiyor. Bu madde “Bu maddede sayılan işlem veya faaliyetlerin kısmen veya tamamen gerçekleştirilmemesi hâlinde, gerçekleşmeyen kısma ait alınmayan harç, mükelleflerden, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ceza ve gecikme faizi ile birlikte geri alınır.” şeklindedir. Bu madde uyarınca gecikme faizi sadece bu madde de sayılan alacaklara özgü gibi bir sonuç çıkmaktadır. Yanılıyor muyum? Bilemedim.

Hatta özellikle tapu harçlarının eksik tahakkukundan kaynaklı alınan gecikme faizlerini VUK’un vergi hataları kapsamına alınarak değerlendirilmesi de gerekebilir.

Bu arada amacım burada bu konuyu akademik bir zemine taşıyıp tartışma olanağı yaratmaktır. Zira esas amaç üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değildir. Vergi İdaresinin bu sorunlu konuları bir an önce masaya yatırıp çözmesi gerekmesi kanaatindeyim. Çünkü bu konuyu birçok kıymetli akademisyen ve uygulamacı ile konuştuğumda çok farklı görüşler ortaya çıkmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin 16.10.1990 tarih ve 1990/32 esas sayılı kararı “Yasalar her şeyden önce sözü ile uygulanır. Yasaların metninin, içerdiği sözcüklerin hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılması gerekir. şeklindedir.

Bir başka husus

VUK m.112/3.fıkra 2577 sayılı İdari Yargılama Kanunu’nun 27’nci maddesinin üçüncü fıkrasına atıf yapmaktadır. Ancak İYUK m.27’nin iki ve üçüncü fıkraları arasına 02.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanun m. 57 ile yeni bir fıkra eklenmişti. Bu yeni fıkra üç (3) numarasını almış, VUK m.112/3’ün atıf yaptığı fıkra dört (4) numaralı fıkra olmuştur. Yani VUK m.112/3, hãlã İYUK m.27/3’e atıf yapmakta ama gerçekte atıf yapılan bu fıkra -2012’den bu yanadır- dördüncü fıkradır.

Kanun koyucu bu yeni fıkrayı diğer fıkralardan sonra gelmek üzere eklemek yerine neden araya sıkıştırdığı hususunda da fikrim bulunmamaktadır. Esas sorun VUK m.112/3’te olduğu gibi İYUK m.27/3’e atıf yapan başka kanun var mı bilemiyorum ama en azından bu gözetilerek şu iş doğru düzgün yapılabilirdi.

En azından buradan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı uyarmış olayım: lütfen VUK m.112/3’te yer alan “2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin 3 numaralı fıkrası gereğince….” cümlesini “4 numaralı fıkrası” diye düzeltiniz[3].

-----------------------------

[1] Anayasa Mahkemesinin 27.9.1988 tarih ve E.1988/7, K. 1988/27 sayılı kararı

[2] Mustafa Balcı, Kamu İcra Hukuku ve 6183 sayılı Kanun Uygulaması, Oniki Levha Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, Eylül, 2023, s.195.

[3] Bu konuyu hatırlattığı için Sayın Av. Oğuzhan Aslan’a teşekkür ederim.

                                                                    /././

Çöken bir kent ve 31 Mart yerel seçimleri (Mustafa Durmuş)

Adaylardan birisi, hiçbir ekolojik kaygıya sahip olmadığı gibi, doğayı büyük ekonomik ve siyasal rantlar elde etme aracı olarak gören, Kanal İstanbul Projesi’nin savunucularından olan eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum.

Küresel ısınmanın sonuçlarından birinin deniz suyunun seviyesindeki yükselme olduğu bir gerçek. Bu da son yıllarda giderek hızlanan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sonucunda dünyanın pek çok bölgesinde, aralarında mega kentlerin de bulunduğu yerleşim alanlarının bir süre sonra sular altında kalabileceğini gösteriyor.

Küresel ısınma artıyor

O halde öncelikle, son 2-3 yıldır küresel ısınmanın ne durumda olduğuna bir göz atalım. 2021 yılı Eylül ayında, Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yayınlanan bir rapor, ülkeler tarafından hâlihazırda açıklanan iklim taahhütlerinin dünyayı yüzyılın sonuna kadar 2,7°C’lik ısınmaya doğru bir yola sokacağını öngörüyor. (1)

Daha da kötüsü, son Hükümetler arası İklim Değişikliği Panelince (IPCC) hazırlanan raporun yazarlarının çoğunluğu (214 bilim insanı) çok daha karamsar zira küresel ısınmanın bir krize dönüştüğünü düşünüyorlar. Bu yazarlar gezegenin geleceği konusunda oldukça endişeliler, feci değişikliklerin bizleri beklediğine inanıyorlar.

Nature Bilim Dergisi’nce yapılan bir ankete katılan bu yazarların yaklaşık yüzde 60’ına göre, sanayileşme öncesi koşulları ile karşılaştırıldığında, yüzyılın sonuna kadar dünya en az 3°C ısınacak. Küresel ısınmanın 3°C’yi bulması, her yıl çok büyük sıcak hava dalgalarının ortaya çıkma ihtimalinin yüzde 75 artacağı ve su taşkınları ve sel riskinin iki katına çıkacağı anlamına geliyor. (2)

IPCC’nin 9 Ağustos 2021 tarihli raporunda ise (3) küresel ısınma senaryolarına yer veriliyor. Raporda küresel ısınmanın başta 1,5 °C derece ve 2 °C derece olmak üzere, çeşitli derecelere çıkması senaryoları ve bu senaryolar altında doğa ile ilgili olarak ve ekonomik ve sosyal ne türden etkilerin ortaya çıkabileceği konuları da modelleniyor. Aşağıdaki tablo bu senaryoları özetliyor.

2023 yılı son 125 bin yılın en sıcak yılı oldu

Natura Dergisi’nde geçtiğimiz yılın 10 Kasım’ında yayımlanan bir araştırmaya göre, 2023 yılı şu ana kadarki en sıcak yıl oldu ve dünya genelinde yaklaşık 7,3 milyar insan en az 10 gün boyunca küresel ısınmadan büyük ölçüde etkilenen sıcaklıklara maruz kaldı. İnsanların dörtte biri son 12 ay içinde tehlikeli düzeyde aşırı sıcaklarla karşı karşıya kaldı.

Araştırmacılar, son 12 aydaki ortalama küresel sıcaklığın, 1850-1900 yılları arasındaki sanayi öncesi dönemin 1.32 ºC üzerinde olduğunu ve Ekim 2015-Eylül 2016 arasında kaydedilen 1.29 ºC’lik bir önceki rekoru geride bıraktığını belirlediler. Bu bulgu, Avrupa Birliği'nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin Ekim ayına kadar olan ortalama sıcaklığın sanayi öncesi ortalamanın 1.43 ºC üzerinde olması nedeniyle, 2023’ün kayıtlara geçen en sıcak takvim yılı olacağını öngördüğü sırada ortaya çıktı. Bilim insanı Pershing’e göre, “2023 yılı gezegenimizin yaklaşık 125.000 yıldır yaşadığı en yüksek sıcaklıkları gördü.” (4)

“Devrilme noktalarını” aşıyor muyuz?

Dünyanın dört bir yanından 200 bilim insanı geçen yıl yapılan Dubai’deki COP 28 BM iklim görüşmelerinde sunulmak üzere yeni ‘Küresel Devrilme Noktaları Raporu’nu yayınladı.

Rapora göre, iklim değişikliği dünyayı çok sayıda gezegensel ‘devrilme noktasını’(tipping point) aşma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. Bu noktaların aşılması, insanların geçim kaynakları için hayati önem taşıyan doğal sistemler üzerinde geri dönüşü olmayan etkilere yol açabilir. Raporu yöneten iklim bilimci Tim Lenton, “bu devrilme noktaları, insanlığın daha önce hiç karşılaşmadığı büyüklükte tehditler oluşturuyor, kutup buzulları, mercan resifleri ve diğer dünya sistemleri yakında geri dönülemez eşikleri aşabilir” diyor. (5)

Nitekim, Karayipler’de yetişen mercan benzeri bir sünger olan 300 yıllık Ceratoporella Nicholsoni gibi uzun ömürlü deniz süngerlerinden elde edilen kanıtlar, gezegenin 2015 Paris İklim Anlaşması’nda ulusların kaçınmaya söz verdiği küresel ısınmanın kilometre taşı olan 1,5 °C'yi çoktan geçtiğini gösteriyor. (6) Daha da korkutucu olansa, 8-11 Şubat 2024 tarihleri arasında küresel yüzey sıcaklığının sanayi devrimi öncesi seviyenin 2,0°C üzerinde olduğu 4 günün üst üste yaşanmış olması. (7)

Son olarak, küresel ısınmanın öngörülenin üzerinde artmakta olduğunun bir diğer kanıtı da, örneğin Türkiye’nin birçok bölgesinde Şubat ayında adeta yaz günleri yaşıyor olmamız değil midir?

O halde 1,5 °C derece yerine 2,0 °C ya da daha fazla derecelik ısınma olursa ne olur? 

Öncelikle, aşırı ısınan iklimde giderek daha sık görülen aşırı hava koşulları, insan sağlığı, ekosistemler, ekonomiler, tarım, enerji ve su kaynakları üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. En ölümcül doğal tehlikelerden biri olan sıcak hava dalgaları her yıl binlerce insanı öldürüyor. Yüksek sıcaklıklar orman yangını riskini artırır. Ortaya çıkan kirlilik ve pus milyonlarca kişinin sağlığını olumsuz etkiliyor.

Sağlık sistemleri yetersiz kalabilir

Keza sıcak yaz günleri her zaman sağlık komplikasyonları riski taşır. Ancak iklim değişikliği uzun süreli aşırı sıcak dönemlerinde artışa neden olur. Bu yüzden, daha fazla insan sağlıkla ilgili komplikasyonlar yaşar ve tıbbi bakıma ihtiyaç duyar, böylece artan sıcaklıklarla ilgili hastalık vakalarında bir artış olur. Sıcağa bağlı hastalıklar için ilave ayakta veya yatarak tedavi başvurularında, sıcaklara bağlı hastalık için ek acil servis başvurularında ve çoğunlukla sıcaklıklara bağlı hastalıklar için hastaneye yatışlarda artışlar ortaya çıkar.

Aşırı sıcakların insan sağlığına etkileri

İnsan vücudu, şiddetli soğuğa veya sıcağa maruz kaldığında bile sıcaklığını kendi kendine düzenleyebilecek bir özelliğe sahiptir. Vücut aşırı sıcağa hem artan terleme hem de buharlaşmalı- soğutma yoluyla uyum sağlar. Ancak nem seviyeleri buharlaşmayı engellediğinde ve su ve tuz kaybı kan basıncını düşürdüğünde ve elektrolit dengesizliğine neden olduğunda, vücut uzun süre ısıya maruz kaldığında, termoregülasyon için doğal sistemler başarısız olabilir. Bebekler ve küçük çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılar vücut sıcaklıklarını düzenlemekte daha fazla zorlanırlar ve aşırı sıcak olayları sırasında daha büyük risklerle karşı karşıya kalırlar (tıpkı kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet ve solunum yolu hastalıkları gibi kronik sağlık sorunları olan kişiler de olduğu gibi). (8)

Sıcaklık ile ilgili hastalıklar arasında en çok kramplar, sıcaklık bitkinliği ve sıcak çarpması göze çarpar. Isı krampları, egzersiz sırasında kas ağrısı veya spazmları ve aşırı terleme ile ortaya çıkar. Sıcaklık bitkinliği, vücut normal çekirdek sıcaklıklarını korumak için mücadele ettiğinde ortaya çıkar; Semptomlar arasında hızlı kalp atışı (hızlı nabız), kas krampları, soğuk ve nemli cilt, mide bulantısı veya kusma, yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı veya bilinç kaybı yer alır.

Sıcaklık ile ilgili en ciddi durum olan sıcak çarpması, sıcaklık düzenlemesi başarısız olduğunda ve vücut sıcaklığı 103 Fahrenheit derecenin (39,4°C) üzerine çıktığında ortaya çıkar. Sıcak çarpması nabzın artmasına, terlemenin azalmasına, cildin ısınmasına ve kurumasına neden olur. İnsanlar ayrıca baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi, kafa karışıklığı veya oryantasyon bozukluğu ve bilinç kaybı yaşayabilir. (9)

Ekonomi ve alt yapı üzerindeki etkiler

Ancak aşırı sıcak hava dalgalarının etkileri bireysel sağlığın ötesine geçer. Öyle ki bunların daha geniş sosyal ve ekonomik sonuçları da mevcuttur. Örneğin, aşırı ısı yol yüzeylerine zarar verebilir ve hatta demiryolu raylarının bükülmesine neden olabilir. Isı dalgaları ayrıca elektrik üretimini, mahsul sulamayı ve içme suyu tedarikini etkileyerek su mevcudiyetinin azalmasına neden olabilir. Örneğin 2022'de kavurucu sıcak, Fransa’daki nükleer santrallerin daha yüksek nehir sıcaklıkları ve düşük su seviyeleri soğutma kapasitelerini etkilediği için tam kapasitede çalışamayacağı anlamına geliyordu. Araştırmalar, aşırı sıcakların Avrupa’da ekonomik büyüme üzerinde şimdiden olumsuz bir etkiye sahip olduğunu ve büyümeyi son on yılda binde 5’e kadar düşürdüğünü gösteriyor. (10)

Sosyal ve politik etkiler

Aşırı sıcaklar insan toplumlarını çok daha kötü bir duruma sürükleyebilir. Daha fazla finansal istikrarsızlık, yerinden edilme, çatışma veya kutuplaşmaya neden olacak negatif devrilme potansiyeli de söz konusudur ve bunlar dünya sisteminin daha fazla devrilme noktasını sınırlama çabalarını engelleyebilir. Hatta sürdürülebilirlik geçişlerini tamamen raydan çıkartabilecek daha fazla otoriterlik, düşmanlık ve yabancılaşma ile karakterize edilen bir sosyal sisteme geçişe neden olabilir. (11)

Yükselen sular, sular altında kalacak olan kentler

IPCC’nin yayımlanan son ‘Sentez Raporu’na göre, (12) bu çaptaki bir küresel ısınma, deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı iklim değişiklikleri dâhil olmak üzere, yaygın ve hızlı küresel değişikliklere yol açarak yaşamlara, geçim kaynaklarına ve doğal sistemlere daha yaygın zararlar verecektir. Şimdi doğan bir çocuğun, yaşamı boyunca, büyükanne ve büyükbabalarının çektiğinden ortalama olarak birkaç kat daha fazla aşırı iklim olayına maruz kalması muhtemeldir.

İşin vahim taraflarından biri ise, küresel ısınma 1,5 °C ‘de tutulabilse bile, deniz seviyesinin yükselecek ve aşırı hava koşullarının gerçekleşme oranının 4 kat artacak olmasıdır. Eğer 1,5 °C yerine 2,0 °C’lik bir küresel ısınma söz konusu olursa, 2021 yazında görülen ve eskiye göre 5 kat daha artan sıcak hava dalgaları bu kez 14 kat artacaktır. Deniz seviyesi 2100 yılına kadar 2 metre yükselebilecek ve bu durumda başta New York, Washington ve Şanghay olmak üzere bazı mega kentler sular altında kalacaktır. (13) Kısaca, rapora göre, eğer küresel çapta acil önlemler alınmazsa sonuç tam bir felaket olacaktır.

İşin gerçeği, 2040 yılından önce 1,5 °C’lik bir ısınma gerçekleşirse 2050 yılında ısınma 1,8 °C ve 2100 yılında ise 2,5 °C olacaktır. (14) Bu daha fazla kuraklık, daha fazla su baskını ve sel yaşanacak ve daha fazla ekonomik zarar ortaya çıkacak demektir. Bu felaketlerin birçoğunun (deniz seviyesinin yükselmesi, buzullardaki erime, okyanusların ısınması ve asitlenme oranının artması) artık telafi edilebilmesi ise imkânsız olacaktır.

Gezegen 2,7 °C - 4,0 °C ısınırsa…

Bir öngörüye göre, eğer gezegen 2,7 °C - 4,0 °C arasında ısınırsa şunların yaşanması kaçınılmaz olacaktır: Hava son 5 milyon yıldır görülmemiş ölçüde ısınacak. Devasa boyutta ve daha sık hortumlar görülecek. İtalya, İspanya, Yunanistan çöle dönüşecek. 2100 yılına kadar deniz seviyesi 1.24 metre yükselecek ve Amsterdam ve New York gibi kentler sular altında kalacak, Güney’de kuraklık yaşanacak. Yağmur ormanları yok olacak. Tahıl üretimi üçte bir oranında azalacak, ciddi bir gıda yetersizliği ve açlık sorunu yaşanacak. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, aldığımız besinler, günlük rutinimiz, her şey değişecek. Bu kitlesel göçlere ve uluslararası çatışmalara neden olacak. 2030 yılına kadar iklim değişikliği yüzünden yılda 530 bin insan hayatını kaybedecek. (15)

Peki deniz suyu yükselirken aynı zamanda toprak da çöküyorsa?

Aşağıdaki görsel Nature Sustainability Dergisinde (NS) yayınlanan çok yazarlı yeni bir makalenin verileri esas alınarak, Planet Anomaly tarafından hazırlandı ve 1 Mart’ta “visiualcapitalist.com” adlı bir sitede yayımlandı. (16)

Bu çalışmada dünyanın en yüksek çökme hızına göre sıralanmış ilk 10 mega kenti inceleniyor. Grafik, NS tarafından yayınlanan ve kıyı şeridinin 50 kilometre içinde yer alan 48 yüksek nüfuslu kıyı kentindeki toprak çökme değişikliklerini izlemek için uydu verilerini kullanan bir makaleye dayanıyor. Veri toplama çalışmaları 2014’ten 2020’ye kadar olmak üzere 6 yılı kapsıyor. (17)

Bu çalışmada, bilim insanları uydu tabanlı radar kullanarak dünyanın en büyük 48 kıyı kentinin göreceli toprak çökme derecesini ölçtüler. Bu kentlerin neredeyse tamamının 1 dereceye kadar toprak çökmesi yaşadığını ve 44’ünde bazı alanların denizin yükselmesinden çok daha hızlı bir şekilde battığını tespit ettiler. Bu süre zarfında, inceledikleri şehirlerden 44’ünün - çoğu düz, alçak nehir deltaları üzerine inşa edilmiş, yoğun nüfuslu, gelişmiş mega kentler - deniz seviyelerinin yükselmesinden daha hızlı batan alanlara sahip olduğunu buldular.

Yer altı sularının çekilmesi ve yüzeydeki ağır inşaatlar

Çalışmaya göre, özetle, küresel ısınma yüzünden dünya genelinde buzulların erimesi deniz seviyelerinde artışa neden olurken, birçok kıyı kenti de hızlı bir şekilde toprak çökmesi ile karşı karşıya kalıyor zira yeraltı suları çekiliyor ve bu yüzden de toprak çöküyor veya toprağın üzerindeki şehirlerin büyük ağırlığı nedeniyle toprak dibe doğru sıkışıyor.

İstanbul çökmekte olan ilk 10 kentten 7’ncisi

Özetle, toprak çökmesi, genellikle yeraltı suyunun aşırı çekilmesi veya üzerindeki binaların ağırlığından dolayı zeminin sıkışması nedeniyle bir arazi alanının kademeli olarak batması anlamına geliyor. İstanbul ise, kentin suyunun yüzde 97'sini 8 bölgesel rezervuardan çekiyor. Hızla artan nüfusunun artan talepleri nedeniyle sürekli çökme riski altında (İstanbul’da ölçülen çökmenin zirve hızı: 19 mm/yıl; ortanca hız: 6 mm/yıl). (18)

Kentlerin sular altında kalmasının bir nedenini oluşturan deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte, genellikle büyük ticaret merkezleri olan ve milyonlarca insana ev sahipliği yapan büyük kıyı kentlerinin yaşanabilirliği konusunda endişelenmek için haklı nedenlerimiz var elbette.

Ancak bizi yönetenler küresel ısınmayı umursamadıkları gibi, kıyı kentlerinin kendilerinin nasıl battığı ile de ilgilenmiyorlar. Oysa bu gerçeklik, yükselen deniz seviyelerinin (şu anda ortalama 3,7 mm/yıl) etkilerini çok daha kötüleştirebilecektir.

Aksi olsaydı, İstanbul’un tam bir inşaat alanına dönüştürülmesinin yanı sıra, yıllardır bir yıkım projesi olduğu bilim insanlarınca da ileri sürülen Kanal İstanbul Projesi ,İktidar Bloku tarafından bu kadar sahiplenilmezdi. Kâr ve rant hırsının bir kentin yok olması pahasına savunulabilmesi ise belki akıl tutulması, belki de gözü kâr ve rant büyümesi gibi bir durum ile izah edilebilir.

Sonuç olarak

Dünyanın batma tehlikesi içinde olan ilk 10 büyük kentinden 7’ncisi İstanbul ve bu kenti yönetmek için 31 Mart’ta yerel yönetim seçimleri yapılacak.

Adaylardan birisi, hiçbir ekolojik kaygıya sahip olmadığı gibi, doğayı büyük ekonomik ve siyasal rantlar elde etme aracı olarak gören, Kanal İstanbul Projesi’nin savunucularından olan eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum.

Kısaca, Murat Kurum’un İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi durumunda İstanbul’un çöküşü kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, İBB seçimleri sadece inşa edilmekte olan bir yeni faşizmi durdurmak için değil, aynı zamanda İstanbul kentini çöküşten kurtarmak ve onu içinde yaşanabilir bir kent haline getirmek için de son derece önemlidir.

Henüz çok geç olmadan buradan bir kez daha seslenmekte yarar var: 31 Mart yerel seçimlerinde başta İstanbul olmak üzere, olabildiğince en geniş coğrafyada en kapsayıcı bir demokratik seçim cephesini oluşturmak bir yurttaşlık sorumluluğu ve görevidir.

Anahtar sözcükler: 31 Mart seçimleri, Aşırı sıcaklar, Ekolojik yıkım, İBB Seçimi, İklim değişikliği, Kent uzlaşısı, Küresel ısınma, Rant, Toprak çökmesi.

Dip notlar:

1) https://www.unep.org/resources/emissions-gap-report-2021 (26 October 2021).

2) Jeff Tollefson, “Top climate scientists are sceptical that nations will rein in global warming”, https://www.nature.com (1 November 2021).

3) IPCC, Climate Change 2021, The Physical Science Basis, https://www.ipcc.ch/report, s. 18 (9 August 2021).

4) Earth just had its hottest year on record — climate change is to blame, https://www.nature.com (10 November 2023).

5) https://www.nature.com (6 December 2023).

6) https://www.nature.com (5 February 2024).

7) https://twitter.com/EliotJacobson/status/1759026794752303322 (18 Şubat 2024).

8) https://www.americanprogress.org/article/the-health-care-costs-of-extreme-heat (27 June 2023).

9) Agm

10) https://theconversation.com/european-heatwave-whats-causing-it-and-is-climate-change-to-blame (14 July 2023).

11) https://theconversation.com/climate-tipping-points-are-nearer-than-you-think-our-new-report-warns-of-catastrophic-risk (6 December 2023).

12) https://theconversation.com/it-can-be-done-it-must-be-done-ipcc-delivers-definitive-report-on-climate-change-and-where-to-now (20 March 2023).

13) https://www.commondreams.org/views/was-avoidable-climate-activists-say-about-apocalyptic-un-climate-report (11 August 2021).

14) https://thenextrecession.wordpress.com/climate-change-the-fault-of-humanity (11 August 2021).

15) Jason Hickel, The Divide, A Brief guide to global inequality and its solutions, Windmill Books, 2017 , s. 247-248.

16) Cheryl Tay, Eric O. Lindsey, Shi Tong Chin, Jamie W. McCaughey, David Bekaert, Michele Nguyen, Hook Hua, Gerald Manipon, Mohammed Karim, Benjamin P. Horton, Tanghua Li & Emma M. Hill , “Sea-level rise from land subsidence in major coastal cities”, https://www.nature.com, Nature Sustainability volume 5, s.1049–1057 (2022); https://www.visualcapitalist.com/cp/visualized-which-coastal-cities-are-sinking-the-fastest (1 March 2024).

17) İnterferometrik sentetik açıklıklı radar (InSAR), farklı zamanlarda çekilen iki görüntüyü kullanır ve bunlar daha sonra bir interferogram oluşturmak için karşılaştırılır. Bu interferogram, zaman içinde uydunun görüş hattındaki bir referans noktasına göre toprak hareketindeki değişiklikleri gösterir. Araştırmacılar, bu interferogramların bir serisini analiz ederek her şehir için yer yüzeyinin uzun vadeli hızını tahmin edebilirler.

 18) Bak: Görsel.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder