Çocuklar okula aç gitmemeli (Çiğdem Toker)
Bütün mesele bir iktidarın bütçede tercihlerinin ne olduğudur. Bu ülkenin okula aç giden milyonlarca çocuğa, örgün eğitimde bir öğün sağlıklı yemek sunacak kaynağı fazlasıyla vardır.
Tekrar edeyim: Çocukların okula aç gitmemesi hepimizin derdi olmalı. Bu, bizim ülkemizde biraz da çocukların beslenmesi, sağlıklı büyümesi konusunda birinci derecede sorumlu olan devlet üzerine düşeni yapmadığı için böyle. Devlet derken de daha çok merkezi yönetimi kastediyorum. Siyasi iktidarı yani. (Sorunun önemini bilen, bu konuyu çalışan bazı yerel yönetimlerin olanakları zorlayarak çaba gösterdiğine tanığız.)
Programa girdi çıktı
Aslında bazı sivil toplum kuruluşları, platform ve demokratik kitle örgütleri, okullarda bir öğün ücretsiz yemeğin çocukları sağlanması konusunda ısrarlı bir kampanya yürütmüş ve konunun kamuoyu gündemine girmesini sağlamıştı.
Bu konunun bir numaralı muhatabı olan iktidar da okul öncesi çocuklara bir öğün ücretsiz yemek sağlamayı 2023-2024 programına almış ancak sonra uygulamadı.
Dün şubat ayı enflasyon verileri açıklandı. TÜİK'e göre TÜFE geçen ay yüzde 4,53 oranında arttı. Yıllık enflasyon yüzde 67,07'ye yükseldi. Resmi gıda enflasyonu yüzde 7,1. Gıda fiyatlarındaki artışın, şubat ayındaki aylık artışta önemli rol oynadığı belirtiliyor.
Gıda fiyatları, 2021'e göre yaklaşık dört beş kat arasında artmış durumda. Toplumun en yoksul, güvenceden yoksun kesimlerini daha sert etkileyen gıda enflasyonu, milyonlarca vatandaşın gıdaya erişemememe, çocukların beslenememesiyle sonuçlanıyor. Üstelik bu sonuç, sürekli bir nitelik kazanmaya başladı. Çocuklarsa bu krizden payını en fazla alan kesim.
Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık, bu konu üzerinde uzun zamandır farkındalık oluşturmaya yönelik bir çaba içinde. Çabanın yaygınlaşıp yeniden sonuç doğuracak şekilde kamuoyu ve siyasi iktidarın gündemine girmesi amacıyla da "Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu" kurdular. Koalisyon'a ilgi duyabilecek meslek örgütü, platformlarla genişlemeyi planlıyorlar.
Aslında bu koalisyon dünya ölçeğinde 2020 yılında kuruldu. Bütün çocukların beslenmesi, sağlıklı gelişebilmesi için kurulan Uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu'nun hedefi, 2030'a kadar her çocuğa dünya çapında günde sağlıklı bir öğün yemek sağlayabilmek. Bu Koalisyon'u, Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı da destekliyor.
Peki Türkiye, 96 üye ülkenin yer aldığı bu koalisyonun bir üyesi mi?
Tabii ki hayır.
Türkiye okul yemeği koalisyonu
Dr. Şık, bianet'te kaleme aldığı (2 Mart 2024) yazıda, "Gıda krizi çocukların sağlıklı büyüme ve gelişme hakkının bir ihlali olarak görülmelidir" diyor. Haklı. "Çocuklar geleceğimiz" ifadesini bu kadar sık tekrarlayıp milyonlarca çocuğun okula aç gidebilmesine tepkisiz, seyirci kalan bir ülkede yaşıyoruz. Dr. Bülent Şık, çocuklara iyi bir hayat sağlamanın kamusal bir görev olduğunu hatırlatıyor. Ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin katılımıyla kurulan Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu'na tüm sivil toplum örgütlerini ve her kesimden duyarlı vatandaşları destek olmaya davet ediyor.
Gerçekten de 20 milyon öğrencinin örgün eğitim aldığı Türkiye'de (Milli Eğitim İstatistikleri-Örgün Eğitim 2022-2023 verileri) milyonlarca çocuğun okula aç gittiği tespitinin bir dayanağı var.
Eğitim Reformu Girişimi'nin 2020 yılı Eğitim İzleme Raporu, Türkiye'de 5. sınıf öğrencilerinin yüzde 40'ının, 8. sınıf öğrencilerinin ise yüzde 46'sının okula "her gün veya neredeyse her gün" aç gittiğini belirtmiş.
İktidarın gündemine girmeli
Bu sayılar dehşet verici. Çocukların açlığını dert etmeyen, dikkate almayan, bunun için bütçe ayırmayan bir iktidarın tercihlerini yeniden gözden geçirmesini sağlamak zorunlu.
Bakın tam da bu satırları yazarken, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yeni yaptığı bir konuşmadan başlıklar düştü ekrana. Şimşek, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Araştırma Merkezi ile DEİK işbirliğince düzenlenen "İstanbul KÖİ Haftası"nda ekonomik programı katılımcılara anlatmış. Fiyat istikrarını sağlamak, mali disiplini yeniden tesis etmek, cari açığı azaltmak, büyümede yeniden dengelenmek, verimlilik ve rekabet gücünü arttıracak yapısal reformmlar" diye uzayan bir liste. Bu kelimelerin hiçbirinde insan ve aç kalan çocuklar yok. Hadi o kadar haksızlık etmeyelim ve diyelim ki "bütün bunlar sağlandığında zaten gelir dağılım düzelecek"? Acaba? Büyük bir soru işaretiyle karşı karşıyayız. Yabancı yatırımcı ve karar alıcıların bulunduğu bir salonda konuşan Şimşek'in konuşma metninde okula aç giden çocukları görmek belki fazlaca iyimser bir beklenti.
Bütün mesele bütçedeki tercihler
Ama sonuçta Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesine, çocuklara günde bir öğün ücretsiz yemek sunulmasını mümkün kılacak bir ödeneğin konulmasında Şimşek'in ne diyeceği, kararının ne olacağı büsbütün de önemsiz değildir. Günün sonunda bütün işler dönüp dolaşıp Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne diyeceğinde kilitlenmiş olsa da böyledir.
Bütün mesele bir iktidarın bütçede tercihlerinin ne olduğudur. Bu ülkenin okula aç giden milyonlarca çocuğa, örgün eğitimde bir öğün sağlıklı yemek sunacak kaynağı fazlasıyla vardır.
Bu kaynaklardan birinin ne olabileceğine bir sonraki yazımda değineceğim.
Yazının başlığı olan Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu'nun çağrısını tekrarlayarak bitiriyorum:
Çocuklar okula aç gitmemeli.
/././
Enflasyonun yükselişi daha ne kadar devam eder? (Binhan Elif Yılmaz)
Yılın ilk iki aylık enflasyon oranı toplamı yüzde 11,54’e ulaştı. Ocak ayında ücretlere, maaşlara yapılan zamlarda erime de hızlanıyor.
Şubat ayı çekirdek enflasyonda (C-Endeksi) yıllık artış yüzde 72,89 ile manşet enflasyonun üzerinde gerçekleşmiş durumda. Bir ay önce yüzde 70,5’ti. Çekirdek enflasyon, enerji, gıda, alkollü içki, tütün ve altın hariç fiyat değişimlerini gösteriyor. Yakın geçmişteki en yüksek enflasyon oranı olan ekim 2022 enflasyon oranı yüzde 85,5 iken bile çekirdek enflasyon yüzde 70,5’tu. Bu arada diğer özel kapsamlı enflasyon göstergeleri de yıllık bazda önceki aya göre artış gösterdi.
TÜİK’in açıkladığı yıllık manşet enflasyon yüzde 67,07 olmakla beraber ana harcama grubuna göre TÜFE; gıdada yüzde 71,2, sağlıkta yüzde 81,25, eğitimde yüzde 91,84, lokanta ve otellerde yüzde 94,78 ile manşetin üzerine çıktı.
Aylık bazda da gıda TÜFE yüzde 8,35, eğitim TÜFE yüzde 12,76, lokanta ve oteller için fiyat artışı yüzde 5,43 olarak gerçekleşti.
Aylık olarak en yüksek artış gösteren eğitimin TÜFE madde sepeti içindeki ağırlığı sadece 1,67. Bu ağırlık yüksek olsaydı bu ayki manşet enflasyonu yükseltici etkisi daha fazla olurdu.
Yıllık hizmet enflasyonu da hız kesmedi ve bir ay önceki seviyenin beş puan üzerine çıkarak yüzde 94,4’e ulaştı. Diğer yandan hizmet enflasyonu eğitim, lokanta, otel gibi tüm alt gruplarda da artmaya devam etti.
Şubatta fiyatı en çok artan kalemler içinde ortaöğretim var (yüzde 21,8). Bunun dışında gıdada da elbette herkesin gördüğü gibi et var (yüzde 14,8) ama fiyat artış oranı daha da yüksek.
Manşet enflasyon üzerindeki artışlar gelir dağılımını daha da bozuyor. Çünkü düşük gelir grubundakilerin gelirlerinin hemen hepsi manşet enflasyon oranının üstünde enflasyona sahip ürünlere harcanıyor ve o nedenle açıklananın üzerinde enflasyona maruz kalınıyor. O nedenle manşet enflasyon üstünde artış olan ve hayatın vazgeçilmez harcama gruplarının toplam tüketim içindeki payı büyüdükçe hissedilen enflasyon TÜİK'in açıkladığı enflasyonun üzerinde oluyor.
Bu arada yılın ilk iki aylık enflasyon oranı toplamı yüzde 11,54’e ulaştı. Ocak ayında ücretlere, maaşlara yapılan zamlarda erime de hızlanıyor. Öte yandan artan nominal ücretler nedeniyle ücretliler gelir vergisi tarifesinde üst dilimlere çıkmaya başladılar bile. Ücretleri hem enflasyon hem de vergi eritiyor.
ÜFE de şubat ayında arttı. ÜFE aylık yüzde 3,74 yıllık 47,29 olarak gerçekleşti. Gıdada üretici fiyatları yüzde 62,79 oldu. Bu rakam önümüzdeki aylarda gıda fiyatlarında yükselişi temsil ediyor. Sağlık TÜFE zaten yüzde 81,25’ti, ÜFE tarafında da temel eczacılık ürünlerinde yüzde 72,4 oldu. Aylık bazda madencilik ve taş ocakçılığında ÜFE yüzde 4,29 ve yıllık bazda yüzde 85,84’e ulaştı. Dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarında ÜFE aylık bazda yüzde 5’i geçti ama enerji ve elektrik, gazda aylık ÜFE negatif geldi. Unutmayalım, ÜFE’den TÜFE’ye geçiş riski hep var.
Görüldüğü gibi enflasyon aylık ve yıllık olarak yükselmeye devam ediyor. Öngörülerimize göre haziran ayına kadar yüzde 70 civarına çıkıp ardından geçen yılın temmuz ve ağustos aylarındaki yüzde 9’u aşan enflasyonun baz etkisiyle düşecekti. Ancak haziran ayına kadar yüzde 75’in üzerini test edeceğe benziyor.
Geçen hafta Sao Paulo’da G-20 ülkeleri 2024 yılının manşet enflasyonuna ilişkin öngörüleri değerlendirdiler. 2024’te G-20’nin gelişmekte olan ekonomilerinin enflasyon oranı, Arjantin'in yüksek enflasyonu nedeniyle yüzde 10’lar civarında gerçekleşecek. Türkiye’nin 2024 enflasyonunun yüzde 54,5 olacağı ve 2025 yılında yüzde 39,2’ye gerileyeceği öngörülüyor. Diğer yandan Arjantin’in enflasyon tahmini de 2024’te yüzde 253,4 seviyesinden 2025’te yüzde 59,6’ya inmesi yönünde (2024’te yüzde 2,8 küçülerek). Tahminler tutarsa Arjantin 2024’te enflasyon oranını yüzde 77 azaltmayı başaracak ve enflasyonda dillere destan ülke olan Arjantin ile 2025’te enflasyon oranında birbirimize yaklaşmış olacağız!
/././
"Faiz sebep enflasyon sonuç" teorisinden "enflasyon düşünce maaşlar artar" teorine hızlı geçiş (Mustafa Durmuş)
2026 yılı sonuna (2027 diyelim) şunun şurasında ne kaldı ki? Sadece 3 yılcık. "Sabır", "şükür" … O da olmazsa 4 yıl seçim yok nasıl olsa…
Evvelsi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, "emekliye istenen seyyanen zammın ancak enflasyonu düşürerek verilebileceğini" söyledi.
Şunun şurasında enflasyonun düşmesine sadece 3 yıl var!
Bakan Şimşek'e göre ise iktidarın hedefi, "yüksek enflasyonu sıkı para ve sıkı maliye politikalarını sürdürerek 2026 yılı sonunda tek haneye düşürülebilmek".
Bu kuşkusuz sadece bir temenniden ibaret, yani gerçekleşmeyebilir (muhtemelen de gerçekleşmeyecek).
Sıkı para ve sıkı maliye politikası demekse; faiz oranlarının artırılması nedeniyle kredi kartı ve tüketici kredisi borçluları başta olmak üzere, tüm kredi borçlularının daha fazla faiz ve halkın da genel olarak daha fazla vergi ödemesi, bu arada ekonomi de yavaşlayacağından dolayı, işsizliğin daha da artması demek oluyor.
Kısaca, toplamda 3,3 trilyon TL'yi aşması beklenen bütçe açığı dikkate alındığında ve bu açık daraltılmadan yabancı kaynağın ülkeye girmesi zor olduğundan, 1 Nisan'dan itibaren artık sadece kemerler değil, ümükler de sıkılacak gibi görünüyor.
Ama olsun 2026 yılı sonuna (2027 diyelim) şunun şurasında ne kaldı ki? Sadece 3 yılcık.
"Sabır", "şükür" … O da olmazsa 4 yıl seçim yok nasıl olsa…
Sabredelim biraz! Zaten mesele "sabır, şükür, tevekkül, sınav"dan oluşmuyor mu AKP'li seçmen tabanında?
İktidar, ayrıca önümüzdeki 4 yıl daha seçim yapılmayacağının rahatlığıyla da, bu tutumunu rasyonalize ediyor ve faturayı başta emekliler ve emekçiler olmak üzere tüm halka kesiyor. Bunu yaparken de iktisat bilimine yeni katkılarda bulunmayı ihmal etmiyor.
Öyle ki (eğer bu açlık ve yoksulluk koşullarına dayanamayıp emekliler açlıktan ölmezlerse), müjdeli haber gerçek olacak ve tek haneye düşen enflasyondan, emekliler de dolaylı olarak faydalanacaklar ve maaşlarına zam yapılmış gibi rahatlayacaklar.
Tam alışacakken…
Tam Nasreddin Hoca'lık bir durum:
"Zorlu bir kış olmuş… Nasrettin Hoca'nın parası tükendikçe tükenmiş. Ne yapacağını şaşırmış. Sonunda çareyi masrafı kısmakta, aza katlanmakta bulmuş. Bu arada, eşeğinin yemini kıstıkça kısmış Nasrettin Hoca. Azaltmış… Azaltmış… Her gün biraz daha azaltmış… Hayvancığız, yavaş yavaş gücünü yitirmeye başlamış. Yemini azaltmasına karşın, eşeğin yaşadığını gördükçe seviniyormuş Nasrettin Hoca. Ve günbegün yemi azaltmayı sürdürmüş. Ama bir sabah ahıra gittiğinde ne görsün, hayvan ölmüş. Nasrettin Hoca ah çekmiş derinden: 'Tam açlığa alışırken öldü zavallıcık…' (Fıkra Hakan Dikmen'den alıntıdır)."
Kıssadan hisse: Siz siz olun eşek olmayın, yoksa semer vuran çok olur…
/././
Ayhan Bora Kaplan dosyasında yer alan teşhis tutanağındaki polis müdürü! (Tolga Şardan)
Ayhan Bora Kaplan dosyasındaki teşhis tutanaklarından birisi, çok önemli bir isme ait. Bu isim, Kaplan'ın yanı sıra Ankara'daki bazı polis operasyonları sürecinde adı gündeme gelen bir dönemin Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Alp Aslan.
Ankara'da, Ayhan Bora Kaplan'ın liderliğindeki suç örgütüne yönelik soruşturma tamamlanıp yargı aşamasına geçilecek yakın zamanda.
Kaplan soruşturması çerçevesinde klasörlerce evrak var doğal olarak.
İfadeler, teknik takip raporları, HTS adıyla bilinen telefon iletişim tespit tutanakları, bilirkişi raporları, savcılık soruşturma kayıtları, kriminal laboratuvar sonuçları ve diğer tutanaklar.
İşin özeti, binlerce sayfalık doküman.
Savcılık ve polis soruşturması çerçevesinde elde edilen bilgilerden oluşan dosyaları incelemeye başladım. Epeyce zaman alacak. İnceledikçe ortaya çıkan sonuçlar zaman içinde Büyüteç'in konusu olacak.
Dikkat çeken fotoğraf teşhis tutanağı
Dosyaları incelerken şimdiye kadar iddia olarak kalan bir sürecin en net delillerinden birisi gözüme ilişti.
Kaplan'ın siyaset ve bürokraside, özellikle adliye ve emniyetteki bağlantılarını artık bilmeyen kalmadı.
15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ'nün başarısız darbe girişimi sırasında TRT Genel Müdürlüğü'ne dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ve amcasının oğlu Sadık Soylu tarafından davet edildikten sonra yeraltı dünyasında hızla basamakları çıkan Kaplan'ın karıştığı suçların, adliye ve emniyetteki bağlantılar vasıtasıyla nasıl karanlığa gömüldüğü şimdilerde açığa çıkıyor, tek tek.
Adli soruşturma çerçevesinde hazırlanan dosyanın en önemli kayıtlarından birisi de "teşhis tutanağı" olarak bilinen evraklar.
Teşhis tutanağı adli soruşturma süreçlerinde aynı zamanda dosyada olması gereken "kıymetli" evrak sınıfından.
Herhangi bir olayla ilgili yürütülen adli soruşturmada şüpheli veya suçtan zarar görenlere, karşı taraf için yaptırılan işlem.
Bir nevi olayın içindeki kişi / kişiler hakkındaki "doğrulama" delili.
Ayhan Bora Kaplan dosyasındaki teşhis tutanaklarından birisi, çok önemli bir isme ait.
Bu isim, Kaplan'ın yanı sıra Ankara'daki bazı polis operasyonları sürecinde adı gündeme gelen bir dönemin Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Alp Aslan.
Aslan'ı, Büyüteç'in takipçileri yakından tanır.
FETÖ'nün Genelkurmay İmamı ve başarısız darbe girişimini FETÖ adına organize ettiği iddiasıyla aranan Adil Öksüz'ün Sincan'dan kayıplara karışmasında adı ilk kez gündeme geldi. Bu konuda adli ve idari olarak yargılandı, beraat etti. Ama ardında soru işaretleri bırakarak.
Peşinden, Soylu döneminin Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın sağ koluydu. Teşkilatın en önemli birimlerinden olan Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nden sorumlu emniyet müdür yardımcısıydı.
Kaplan'ın adının karıştığı mafya olaylarının yaşandığı dönemde görev başındaki isimdi.
Hakkında kimi iddialar bulunduğu dönemde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nce, en üst makam olan Polis Başmüfettişliği'ne Soylu'nun imzaladığı kararnameyle terfi ettirildi. Buna rağmen, polis başmüfettişi olmayıp geçen yılki seçimlere kadar görev yerini korudu.
Ali Yerlikaya'nın İçişleri Bakanı olmasından kısa süre önce Ankara Emniyeti'nden ayrılıp Emniyet Genel Müdürlüğü'ndeki polis başmüfettişliği görevine başladı.
Ayhan Bora Kaplan'a yönelik soruşturma çerçevesinde de İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından açığa alındı.
Polis Müdürü Aslan teşhis edildi
Dosyada yer alan evraktan birisi de, Kaplan soruşturmasında "kendisinden rüşvet istendiği ve istenilen rüşveti verdiği" yönünde ifade veren bir kişinin Alp Aslan'a yaptığı teşhise ait işte bu tutanak.
Siyaset ve bürokraside büyük yankıları olan soruşturmanın en heyecanlı ve hızlı günlerinde, 3 Ekim 2023 günü Engin Şahin adlı şikayetçi, kendisinden istenilen rüşveti bizzat verdiği polis müdürü olarak Alp Aslan'ı teşhis etti.
İki polis memurunun kendisine gösterdiği on kişi arasından 3 numaralı fotoğrafta Polis Müdürü Alp Aslan'ı tanıyan ifade sahibi Engin Şahin'in verdiği bilgiler sonrasında hazırlanan tek sayfalık "Fotoğraf Teşhis Tutanağı"nda şu değerlendirme yapılması dikkat çekici.
"(...) Yukarıda bulunan tabloda soldan 3. (üç) sırada olan şahıs ifademde, ben ifade verdikten 2 veya 3 gün kadar sonra, Abuzer Say beni arayarak Alp Aslan'ın benimle birlikte yemek istediğini söyledi ve Tepe Prime'nın zemin katında bulunan et restorantında yanımda çalışan Merve Atalay, Abuzer Say, Alp Aslan ve yanında ismini şu an için hatırlamadığım bir şahıs ile beraber akşam 20:00 sıralarında yemek yedik ve başımdan geçen konu hakkında konuştuk.
Alp Aslan, ‘Ayhan'ın (suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan... Y.N.) kendisinden it gibi korktuğunu ve gerekenin neyse kendisinin yapacağını' söyledi ve aynı gün saat: 22:00 sıralarından mekandan ayrıldık. Ertesi gün Abuzer Say, beni arayarak ‘abi, Alp Müdür'e gereğini yapmamız gerek' dedi. Ben de ‘gereken neyse yapalım' dedim. Abuzer Say bana ‘300 bin lira gerekli olduğunu' söyledi. Ben de bu parayı ödemeyi kabul ettim.
Şu an net tarihini hatırlamıyorum ancak 2021 yılı Temmuz ayının ilk haftasında Tepe Prime'da zemin katta bulunan şu an ismini hatırlamadığım bir et restorantında Abuzer Say isimli şahıs ile buluşmak için randevulaştık. Saat: 08:00 - 09:00 sıralarında Abuzer SAY ile buluşarak benden istedikleri 300 bin lira parayı Alp Aslan'a vermesi için Abuzer Say isimli şahsa elden nakit olarak verdim.' (…) şeklinde beyanda bulunduğu Alp Aslan isimli şahıstır. Kesin ve net olarak teşhis ederim.
Düzenlenen fotoğraf teşhis tutanağı tarafımızdan tanzimle altı birlikte imza altına alınmıştır. 03.10.2023 saat 19.00. (...)"
Memurlar ile ilgili ayrı soruşturma
Aslan'a rüşveti verdiğini iddia eden Şahin'in verdiği bilgi ve yaptığı teşhis tutanağındaki tespitler halen Ankara Adliyesi'ndeki soruşturma çerçevesinde araştırılıyor.
Bu arada Kaplan'la ilgili yapılan soruşturma kapsamında polisler başta olmak üzere çeşitli kamu görevlileriyle ilgili ayrı bir soruşturma dosyasına devam ediliyor. Fakat bu dosya ile ilgili kulislerde ilginç bir iddia da dolaşıyor.
İddiaya göre, memur suçlarına yönelik soruşturma dosyası beklendiği hızda yürütülemiyor nedense? Savcılık ve emniyet boyutunda "bir şeylerin beklendiği" yönünde değerlendirmeler var.
Hatırlanacağı üzere, Kaplan soruşturması devam ederken, dosyayı yürüten kaçakçılık suçlarıyla mücadele bürosundan sorumlu Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Yıkılmaz, HSK tarafından görevden alınmış ve tenzil-i rütbe ile Yargıtay'a savcı atanmıştı.
Dört kentin emniyet müdürü değişti
Mersin'de ortaya çıkarılan makaron kaçakçılığı olayıyla bağlantılı olarak görevden alınan Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan'ın yerine Kayseri Emniyet Müdürü Kamil Karabörk atandı.
Karabörk'ün yerine ise, Van Emniyet Müdürü Atanur Aydın atandı. Aydın'la ilgili kısa bir bilgi vereyim. Soylu döneminde, Servet Yılmaz'ın ekibi olarak önce Hakkari'ye atandı. Buradaki görevini tamamladıktan sonra batıya atanmayı beklerken ilginç bir atamayla bu kez Van Emniyet Müdürü oldu.
Soylu'nun ekibine yönelik kadro tasfiyesi yapan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın böylesi bir atamayı imzalaması ilginç. Merkeze alınmayı bekleyen Aydın'ın, Kayseri Emniyet Müdürü atanması, bir bakıma piyango oldu kendisine.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder