Boş tencerenin öfkesi neoliberalizmi yendi! (Aziz Çelik)
31 Mart 2024 seçimleri AKP iktidarının büyük yenilgisi ile sonuçlandı. Sadece çok sayıda belediye kaybetmediler iktidara geldikleri 2002 yılından bu yana, 21 yıl sonra ilk kez bir seçimde ikinci parti haline geldiler. Oyları mutlak ve oransal olarak düştü. Ülkenin büyük şehirlerinden adeta silindiler. Nüfus temsili ve gayrisafi yurt içi hasılaya katkı açısından ciddi kayba uğradılar. Kuşkusuz demokraside herkesin oyu eşittir ama bu seçim gençlerin ve kentlerin belirgin biçimde siyasal iktidardan uzaklaştığını ortaya koydu.
ASIL SEBEP EKONOMİ
Peki ne oldu da kaybettiler? Nasıl kaybettiler? Kuşkusuz seçimler gibi toplumsal-siyasal dönüm noktalarını tek bir nedenle açıklamak doğru olmaz. Seçim sonuçları üzerinde bir dizi toplumsal, siyasal ve ekonomik değişkenin belirleyici olduğu çok açık. Ancak bu nedenler arasında bir önem sıralaması yapmak mümkün. Bu seçimlerde AKP’nin ekonomi politikalarında somutlaşan neoliberalizm kaybetti, vatandaşı yoksullaştıran ekonomik ve sosyal politikalar kaybetti, hukuksuzluk kaybetti, hoyratlık ve kibir kaybetti. Yoksulluk, adaletsizlik, hoyratlık ve kibir karşısında geniş bir ekmek haysiyet ittifakı, bir incinenler ittifakı oluştu. Seçmenlerin bir bölümü sandığa gitmedi. Gidenler de oylarını CHP’de birleştirerek AKP’nin kaybetmesine yol açtı.
Seçimleri kaybetmelerinin çok sayıda nedeni var ama asıl neden ekonomidir. Boş tencere iktidarın kaybetmesine yol açmıştır. Tek değil ama en önemli etken ekonomidir. AKP’nin 31 Mart 2024’te yaşadığı yenilgiyi anlamak için biraz geçmişe gitmek lazım. 31 Mart 2024 seçimleri pek çok açından Mart 1989 yerel seçimleri ve onun devamı olan Ekim 1991 genel seçimleri ile 2002 genel seçimlerine benziyor. Bu seçimlerde de benzer sonuçlar ortaya çıkmış siyasi iktidarlar sandığa gömülmüş ve bir devir kapanmıştı.
Mart 1989’da yapılan yerel seçimlerde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) yaklaşık yüzde 29 oy almıştı. 1983’ten beri iktidarda olan Anavatan Partisi (ANAP) ise 1984 yerel seçimlerine göre yaklaşık 20 puan gerileyerek yüzde 22 oy almıştı. 1989 seçimlerinde SHP İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 39 belediye başkanlığı kazanmıştı. Bu seçimler ANAP ve Özal için sonun başlangıcı olmuş ve 1991 genel seçimlerinde ANAP merkezi iktidarı da kaybetmişti.
1989 VE 2002 GİBİ
1989 ve 1991 seçimlerinde ANAP’ın kaybetmesinin asıl nedeni yoksullaşma ve ücretlerin düşmesi idi. 24 Ocak 1980 ekonomik politikaları/kararları ile başlayan ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile sıkı biçimde uygulanan ve mimarının Özal olduğu neoliberal politikalar (kemer sıkma politikaları) işçilerde, dar gelirlilerde büyük tepki yarattı ve bu tepki başka nedenlerle de birleşince ANAP kaybetti ve bir süre sonra da siyaset sahnesinden silindi. 1989 yerel seçimlerine eşlik eden Bahar Eylemleri dönemin toplumsal tepkisini ortaya koyan bir dönüm noktasıydı. 1989 seçimleri yakın tarihimizde boş tencerenin gücünü ortaya koyan ilk seçimdir. ANAP 1980’lerde neoliberal politikalarla yarattığı yoksulluğu, sosyal yardımlarla, sosyal yardım bağımlılığını artırarak çözmek istemiş ancak başarılı olamamıştı.
1989 ve 1991 seçimleriyle ülke kısmen 12 Eylül rejiminden çıktı ancak 24 Ocak ve 12 Eylül’ün yarattığı tahribat siyaset ve ekonomide devam etti. 1990’lı yıllar koalisyon hükümetleri, siyasal istikrarsızlık, kemer sıkma politikalarının tekrarlanması girişimleri ile geçti. Bir yandan SHP’nin yerel yönetimlerdeki başarısızlıkları öte yandan SHP, DSP ve CHP yarılması nedeniyle 1994 seçimleriyle başka bir süreç başladı. 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi (RP) (şimdi Yeniden Refah Partisi’nin -YRP- yükselişinde olduğu gibi) bir yandan ANAP’ın yarattığı yoksullaşmaya öte yandan SHP belediyelerindeki hatalara duyulan tepkiden ama en önemlisi karşısındaki cephenin parçalanmış olmasından dolayı İstanbul’da yüzde 25, Ankara’da yüzde 27 oyla büyük şehir belediyelerini kazandı. Seçmenin dörtte birinin oyuyla Türkiye’nin ilk iki metropolünü kazandılar. Bu seçimler ile Refah Partisi’nin yükselişi başladı.
Ekonominin seçimler üzerinde belirleyici etkisini gösteren bir diğer seçim erken yapılan 2002 seçimleri oldu. 2001’de patlayan ekonomik kriz ve ardından uygulanan ve Kemal Derviş politikaları olarak bilinen IMF politikaları halkta büyük öfke yarattı. Ekonomik krizin sorumlusu olarak görülen DSP-MHP-ANAP koalisyonu partilerinin her üçü de yüzde 10 barajının altında kaldı. 2002 seçimlerinde iki parti barajı aşabildi. Yeni kurulan ve milli görüş geleneğinden gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yüzde 34 oy ile Meclis’te yüzde 66 çoğunluk elde etti. Seçmen iradesinin yüzde 45’i Meclis’e yansımadı. AKP işte böylesine anti demokratik bir seçim yasası ve seçmenin üçte birinin desteği ile bütün iktidarı kontrol eder hale geldi. 2002 seçimlerinde üç koalisyon ortağının sandığa gömülmesinin başta gelen nedeni ekonomik krizdi.
Kuşkusuz ekonomi ile siyaset arasında basit doğrusal bir ilişki yok ama “güneş çarığı çarık ayağı sıkar”. Vatandaşın günlük yaşamında belirgin biçimde zorluklar oluştuğunda, yoksullaşma, gelecek kaygısı arttığında bunun siyasal sonuçları olur. Bu da tepki olarak sandığa yansır veya ümidi kalmayanlar sandıktan ve daha önce oy verdikleri partiden de ümitlerini keser ve sandığa gitmez veya muhalefete yönelir.
NEOLİBERALİZM KAYBETTİ
2024 seçimleri yakın tarihimizde ekonominin doğrudan belirlediği üçüncü seçimdir. AKP’nin yaklaşık yüzde 30 seviyesinden devraldığı ve yüzde 10’lar seviyesine gerilettiği enflasyonun resmi verilere göre bile yüzde 70-80 bandına yükselmesi, döviz kurunda yaşanan patlama, emek gelirlerinin alım gücünün belirgin biçimde düşmesi, önceki yıllara göre göre toplumsal refahtaki belirgin gerilemenin bir faturası olması kaçınılmazdı. Bu nedenle 2024 seçimlerinde siyasal iktidarın yenilgisine yol açan en önemli faktör “boş tencere” olmuştur.
2002’den 2010’ların ortasına kadar bir yandan uluslararası koşulların uygunluğu, sıcak paranın bol olması, öte yandan ülke içinde faizlerin ve enflasyonun düşmesi ve özelleştirmeden sağlanan gelirler ile ekonomi politikaları sürdürülebildi. Toplumsal gelir dağılımında önemli bir düzelme yaşanmasa ve bozulma sürse de bireysel gelirlerde yaşanan artışlar, faizlerin düşüklüğü nedeniyle borçlanmanın kolaylaşmış olması gibi nedenlerle AKP’nin ekonomi politikalarına yönelik büyük bir tepki oluşmadı. Ancak 2010’ların ortalarından itibaren şartlar değişmeye başladı. Bir yandan sıcak paranın kıtlaşması, öte yandan özelleştirme gelirlerinde sona gelinmesi nedeniyle AKP’nin manevra alanı daraldı. Öte yandan emekçi sınıfların yoksullaşması belirginleşmeye başladı.
AKP’nin Haziran 2015 seçimlerini kaybetmesi bu faktörlerin sonucu oldu. Ancak bir yandan güvenlikçi politikaların devreye sokulması öte yandan asgari ücrete yakın tarihinin en büyük reel artışının yapılacağı vaadi ile AKP Kasım 2015’te seçimleri tekrar kazandı. 2016 Darbe Girişimi siyasi koşulları önemli ölçüde değiştirdi ve iktidarın desteğini artırdı. Ancak AKP’nin başkanlık rejimi ve sonrasında seçimleri kazanması için ciddi sosyal tavizler vermesi gerekti. 2018 seçimleri öncesinde taşeron işçilerin kadroya alınması gündeme geldi. AKP tarafında ısrarla desteklenen taşeron işçi politikası büyük bir toplumsal tepkiye yol açtı. Sayıları bir milyonu aileleriyle birlikte 3-4 milyonu bulan taşeron işçileri kadroya almak zorunda kaldılar. Bu AKP iktidarı tarihinde sosyal politika alanındaki en önemli U dönüşlerinden biri oldu.
Ardından emeklilerin yaşadığı büyük sorunlara karşı emekli bayram ikramiyesi ve emekli aylıklarının alt sınırını yükseltme uygulaması gündeme geldi. Emeklilerin yaşadığı sorunların bir bölümü bu yolla ertelendi. Emekli aylıklarını tamamlama işlemi AKP’nin emeklilere dönün en önemi hamlelerinden biri oldu. Pandemi döneminde işsizlik sigortası fonundaki kaynaklar devreye sokuldu ve pandeminin tahrip edici etkisi sınırlı düzeyde tutuldu. Pandemi sonrasında faizler düşük tutularak ve işverenlere ciddi istihdam teşvikleri verilerek istihdam tekrar pandemi öncesi düzeyine yükseltildi.
EKMEK VE HAYSİYET İTTİFAKI
Böylece Mayıs 2023 seçimlerine gelindi. Mayıs 2023 seçimleri öncesinde de AKP yaşanan ekonomik zorluklara karşı bazı manevralar yaptı. Seçimler öncesinde asgari ücretin yılda iki kez artırılması uygulamasına geçildi ve asgari ücreti Cumhurbaşkanı’nın artırdığı illüzyonu yaratıldı. Ocak 2023’te 5 bin 500 TL’ye tamamlanan en düşük emekli aylıkları Mart 2023’te iki ay sonra 7 bin 500 TL’ye tamamlandı. Birkaç yıl önce seçim kaybetseler de yapmam dedikleri EYT yasasını çıkarmak zorunda kaldılar ve en düşük memur maaşının 22 bin TL’ye çekilmesi vaadini verdiler. Son olarak kamu işçileri için bonkör bir toplu iş özleşmesi imzaladılar. Mayıs 2023 seçimlerine bu koşullar altında gidildi.
“10 ayda ne değişti” sorusunun yanıtı bunlardır. Mayıs 2023 seçimleri hükümetin son sosyal politika kozlarını kullanabildiği seçimler oldu. Mayıs 2023’te boş tencere iktidarın kaybetmesine yol açmadı. Çünkü tencerenin kaynamasına yol açan mekanizmalar devreye sokuldu. Ancak son bir yılda pahalılığın giderek dayanılmaz hale gelmesi, emekli aylıklarının düzelmemesi, asgari ücrete tekrar zam yapılmayacak olması, kamu işçilerin düşük zam alması, memur emekli aylıklarının düşüşü, emekliliğe erişimde yaşanan adalet sorunu (kademeli emeklilik) toplumsal öfkenin artmasına yol açtı. Faizlerde, enflasyonda ve dövizde yaşan tırmanış dar gelirlilerin, emeklilerin, emekçilerin “yeter” demesine yol açtı. İzlenen ekonomi politikanın kemer sıkmaya dayalı olduğunu anlayan emekliler ve emekçiler iktidar partisinden uzaklaştı. Seçimsiz geçecek dört yılda daha da yoksullaşacaklarını fark eden kent yoksulları AKP’ye esaslı bir ders verdi.
HALKÇILIK VE KAMUCULUK ŞART
31 Mart 2024’te sefalet aylıklarına mahkûm edilen emekliler, düzgün ve düzenli bir iş ve gelir hayali kuramayanlar artık çalışarak ev ve araba alma ümidi kalmayanlar, kamuda işe girerken mülakat ayrımcılığı yaşayan gençler, güvencesiz işçiler bir ekmek ve haysiyet ittifakı oluşturdu. 2024 seçimlerinin sonucunu bu ittifak ve bu duygu belirledi. AKP elitlerinin nobran, buyurgan ve kibirli dili, iktidar sarhoşluğunun yarattığı çürüme adalet ve haysiyet duygusunu besledi ve bu kendiliğinden bir ekmek ve haysiyet ittifakının oluşmasına yol açtı. Özetle neoliberalizmin sonuçlarına dönük öfke, boş tencere, hukuksuzluk ve kibir ve hoyratlık iktidara kaybettirdi.
Kuşkusuz seçimin en önemli kazananlarından biri CHP’dir. Sezar’ın hakkı Sezar’a! Öfkeli ve tepkili seçmen kolaylıkla CHP şemsiyesine yöneldi. Kuşkusuz bu yönelimde CHP’nin bir süredir denediği yönelimin de payı var. Bu yönelim zaman zaman yalpalasa da bu seçimde sonuç aldı. Bu yönelimin halkçı ve kamucu karakteri öne çıktıkça başarı şansı artıyor. Bu seçimin bir kazananı da neoliberalizme karşı halkçı ve kamucu yaklaşımdır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ortak paydası bu seçimde CHP’nin şemsiye olmasına yol açtı.
CHP açısından altı çizilmesi gereken en önemli husus bütün gelgitlere rağmen kalıcı ve birleştirici bir adres olmaya devam etmesi ve adeta küllerinden doğmasıdır. Avrupa’da eriyen ve yok olan pek çok merkez sol partinin aksine CHP kalıcı bir parti olmayı başardı. CHP’yi on yıllardır güdükleştiren siyasi olarak etatist-elitist (devletçi-seçkinci) ama aynı zamanda iktisadi olarak liberal çizgi (Baykalcılık) bu seçimle birlikte tarihe karışmıştır. Bu seçimlerin kesin kaydedenlerinden biri de Baykalcılıktır. CHP Baykalcı çizgiden uzaklaşıp halkçı ve kamucu bir eksene oturursa, muhalefeti neoliberalizmin başka versiyonlarına dayanarak değil halkçı ve kamucu bir eksende yaparsa bu başarısı kalıcılaşabilir.
Son olarak 31 Mart 2024 her ne kadar bir yerel seçim olsa da bir referandum niteliğindeydi. Cumhurbaşkanı bu seçimde başkanı olduğu AKP’nin kampanyası için sahaya indi ve kendini ortaya koydu. Bir nevi Mayıs 2023’ten sonra güvenoyu istedi ancak alamadı. Siyasal kayıplardan siyasal liderler sorumludur. O nedenle 31 Mart 2024 seçimleri erken seçimin ve demokratikleşmenin yolunu açmıştır. 31 Mart’ta AKP’nin neoliberal yoksullaştırıcı politikaları kaybetti. Boş tencere, emekliler, emekçiler, kent yoksulları ve gençler nobran bir iktidarı yendi. Hukuksuzluk, hoyratlık ve kibir kaybetti. Ekmek ve haysiyet ittifakı, kamuculuk ve halkçılık kazandı. Adalete olan özlem kazandı. Neoliberalizmin otoriter/totaliter bir rejimle restore edilmesine karşı halkçı ve kamucu bir seçenek umudu arttı.
/././
Asgari ücretten, emekli aylığına: Aziz Çelik seçim sonrası olacakları madde madde anlattı (Birgün)
Ekonomideki kötü gidişatın altında ezilen halk, 31 Mart yerel seçimlerinde iktidara sarı kartı gösterdi. Önünde seçim kalmayan iktidar ise emekliye ve asgari ücretliye kapıyı kapattı. Resmi olmayan sonuçlara göre seçimlerde birinciliği CHP'ye kaptırarak ikinci parti konumuna düşen iktidar emekliye seyyanen zammı kapıları kapatmış zam için haziran ayını işaret etmişti, asgari ücretliye ikinci zam konusunu da kapatmıştı.
BirGün yazarı ve çalışma yaşamı uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, faturanın kime kesileceğine ilişkin yaptığı paylaşımda seçim sonrası olacakları sıraladı. Enflasyonun faturasının emekliye, asgari ücretliye ve emekçiye kesileceğini belirten Çelik, "Seçim sonrası olacaklar netleşmeye başladı!" diyerek maddeler halinde sıraladı.
Çelik'in paylaşımı şu şekilde:
"Neoliberalizmin daniskası! Enflasyonun faturası ücretliye, emekçiye ve emekliye kesilecek!
1- Merkez Bankası, Hükümete yazdığı mektupta asgari ücrete Temmuz 2024'te ikinci bir zam yapılmamamasını istedi. Böylece ücret artışları bir kez daha enflasyonun sebebi ilan edildi.
2- Hükümet zaten asgari ücrete ikinci zam yapılmayacağını ilan etmişti. Böylece Temmuz 2024'te asgari ücret artışı olmayacağı netleşti.
"EMEKLİYE İYİLEŞTİRME SÖZ KONUSU DEĞİL"
3- Emekliye Temmuz 2024'ten önce her hangi bir iyileştirme yapılması söz konusu değil!
4- Temmuz 2024'te ise işçi ve esnaf emekli aylıkları yasa gereği 6 aylık resmi enflasyon (Ocak-Haziran) oranında artacak. Bu artışı "enflasyona karşı koruduk" diye sunacaklar.
5- Bir diğer tehlike 10 bin TL'ye tamamlanan en düşük aylık artmazsa emeklilerin önemli bir bölümü resmi enflasyon oranında bile zam alamayacak.
6- Memurlara Temmuz 2024'te toplu sözleşmedeki ucube hüküm nedeniyle enflasyonun yaklaşık 5 puan altında zam yapılacak. Aynı şey memur emeklileri için de söz konusu olacak. Hükümetin bu kaybı telafi etmesi pek olası görünmüyor.
"EMEKLİLİK YAŞI, KADEME VE BENZERİ İYİLEŞTİRMELER YAPILMAYACAK"
7- Emeklilik sisteminde adalet bekleyenler için gelecek seçime kadar ümit ışığı yok. Hükümet SGK'de gider artışına yol açacak bir düzenleme yapmayacak. Emeklilik yaşı, kademe ve benzeri iyileştirmeler yapılmayacak.
8- Kamu tarafından yönlendirilen mal ve hizmet fiyatlarına seçim nedeniyle yapılmayan zamlar yapılacak. Ciddi bir zam dalgası olacak. Vergi artışları da cabası.
9- Sözün özü sıkı para politikası, kemer sıkma politikası sıkı biçimde uygulanacak. Hükümet halkın alım gücünü düşürmeye ve harcamalarını kısmaya yönelik sıkı bir neoliberal politika izleyecek.
10- IMF'siz ve IMF'li sıkı bir sıkılaştırma, kemer sıkma politikası izleyecekler.
Enflasyonla mücadele için tek bildikleri neoliberal ezber bu: Talebi kısmak, ücretleri baskılamak, kamu harcamalarını kısmak!
24 Ocak 1980 ve 2002 benzeri bu program ile enflasyon düşer mi bilemem ama halkın alım gücünün düşeceği ve yoksullaşmanın artacağı kesin!
Bütün bunları 'nasılsa 4 yıl seçim yok' diye yapmaya kalkışacaklar. Seçimsiz dört yılın emeğe faturası ağır olur! O yüzden erken seçim şart!"
Seçmen karar verdi, sıra seçilenlerde (Selçuk Candansayar)
İşim gücüm nedeniyle toplumun hemen her kesiminden insanla iletişim içindeyim. Zengininden yoksuluna, yüksek eğitimlisinden okuryazarına, sağcısından solcusuna ve dindarından dincisine kadar insanlarla konuşma olanağım var. Yanılma payı içerme riski olsa da, hemen her gün bir Türkiye örneklemi dinliyor, gözlemliyorum.
Kişisel gözlemden oluşan kanaatlere bilgi değeri vermenin zamanımızın temel sorunlarından biri olduğu bir gerçek. Hele ki toplum söz konusu olduğunda, ona dair üretilen her bilginin de benzer yanılma riskleri taşıdığı ortada. Zira toplum, her zaman “bilinebilir” bir varlık değil. Yine de seçim sonucunu belirleyen etkenlerle ilgili gözleme dayalı bir dizi çıkarım yapılabilir.
ENDİŞE
1 Nisan sabahından bu yana karşılaştığım, konuştuğum, dinlediğim insanların büyük çoğunluğunda öne çıkan duygu “rahatlama.” Seçim sonuçlarıyla ilgili, çoğu zaman kendiliğinden dile gelenlerde, sanki bir tehlikeyi “ucuz atlatmışlık” hissi seziyorum. İfadelerinde açık seçik ortaya çıkmasa da, toplum oy tercihini RTE’nin ülkeyi bir uçuruma doğru sürüklediği hissiyle yapmış gibi görünüyor.
Oy kullanmayan, sandığa gitmeyen ya da geçersiz oy kullananların arttığı ortada. Oy kullanmayanların ağırlıklı olarak önceki seçimlerde AKP’ye oy verenler olduğuna dair yaygın yorumlar da var. CHP’nin rekor oy artışıyla bu görüş birleştiğinde, seçmenin olası bir topyekûn yıkım, felaket endişesi ile iktidar gücüne “Dur artık” dediği söylenebilir. Seçmen RTE’nin tek adam gücünü, yerel ile dengelemeye çalışıyor gibiye benziyor.
HİKÂYEDEN MASALA
Seçmenin gözünde, RTE’nin inandırıcılığını kaybettiği, artık gelecek hayali kurduramadığı söylenebilir. Hayallerle yaşamak güzeldir, gerçeklik duvarına toslayana kadar! RTE, aldığı dini eğitimin de katkısıyla hep “iyi bir hikâye aktarıcısı” olmuştu. Anlatıcısı değil, aktarıcısı… Onun için hazırlanan metinleri hipnotize edici bir teatrallikle aktarma becerisi çok yüksek(ti). Etkileyiciliği, onun becerisinden çok toplumun da etkilenmeye, hayal kurmaya ihtiyacındandı. Etkilediği kitle, tıpkı şimdilerde kolay yoldan çok para kazanma vaadiyle dolandırılanların ruh haline benzerdi. Gerçekleşmeyen hikâyeler giderek “Bana masal mı anlatıyorsun?” tepkisine neden olur ya, tam ona benzer bir hal.
SEÇENEKLERİN BENZEŞMESİ
İmamoğlu ile ilgili “samimi sohbetlerde” en çok duyulan sıfat, “Laik RTE!” Belediyeciliği, iş bitiriciliği, karizması, zaman zaman bastıramadığı öfkesi, liderlik becerisi ile bu sıfatı hak ettiğini düşünenlerin sayısı çok. RTE eskimiş yüzü, yineleyemediği vasatın altı “elemanları” ile yorgun, tükenmiş, dediğim dedik ihtiyarlara benzedikçe, İmamoğlu neşesi, enerjisi, çevresine topladığı yeni yüzlerle bir tür yükselen “asi veliaht” kimliğine dönüşüyor.
Bu dönüşüm sadece liderler düzeyinde değil. Hatta liderleri buna zorlayan tabandaki değişim. Trajik olsa da, bu değişimi Kemal Kılıçdaroğlu, “Artık sağ-sol kalmadı” diyerek tanımlamıştı. Rekor oy alan CHP’nin tabanı “ortanın sağına” dönüşmüş durumda. Kılıçdaroğlu’nun politik seçimi toplumu, sola, sosyal demokrasiye çağırmak değil, partinin görünen yüzünü sağa çevirmek oldu. Bunu da başarmış gibi görünüyor.
Örneğin, bu seçimde toplum milliyetçiliğe prim vermedi, Zafer Partisi, İYİ Parti ve MHP’nin aldığı oylar da bunun kanıtı gibi yorumlar var. Oysa, belki de sosyalistler dışında, DEM dahil bütün siyasal partiler milliyetçileştiği için ayrı bir milliyetçi partiye gerek kalmamış da olabilir. CHP’nin kazanan çoğu adayının ya milliyetçi kökenden geldiği ya da Afyonkarahisar’da ve Bolu’da olduğu milliyetçi söylemle kampanyasını yürüttüğü apaçık ortada.
Hani ABD için aslında Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki fark bir yanılsamadır denir ya, benzeri bir durum Türkiye’de de yerleşiyor olabilir mi?
NÖBET DEĞİŞİMİNE KARŞI SİYASET
CHP, Özgür Özel’e kadar tabanı ağırlıklı sosyal demokrat, tavanı ise ağırlıklı sağcı olan bir partiydi. Özel, bu geçmiş tavanın içinden ama “solundan” biri olarak CHP’nin aldığı rekor oyun anlamını en iyi bilmesi gereken kişi. Önünde de bir fırsat var. Oluşan yeni tabana mı uyacak, yoksa partisinin yeni seçmenini dönüştürecek kararlı bir siyaset mi uygulayacak? İmamoğlu’nu, Yavaş’ı ve diğer seçilen benzer başkanları sola çekebilmenin, otoriter liderlik yerine demokratik dayanışmacı yönetimin yollarını mı bulacak, yoksa onlarla rekabete mi girecek? Bu sorulara cevabı, Türkiye’nin geleceğini belirleyebilir.
(BİRGÜN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder