İlmek ilmek örülen 1 Mayıslar
Fotoğraf: Birleşik Metal-İş arşivi
Cumhuriyetin ilanından sonra 1 Mayıslar yasaklandı. 1927’den itibaren uzun süre ara verildi. Yer yer iktidara rağmen işçiler 1 Mayıs’ı fiili olarak kutladı.
Türkiye’de 1 Mayıslar türlü dönemlerde bir eşik niteliği taşımıştır. Bazen yıl içinden bazen de uzunca bir dönem boyunca biriken baskı, zor koşullar, ekonomik darboğaz işçilerin tüm bunlara karşı 1 Mayıs alanlarında gücünü göstermesine neden olmuştur. En büyük güç gösterileri ise dönemin tanıklarının da anlattığı gibi ilmek ilmek örülerek gerçekleşmiştir.
Osmanlı'da ilk 1 Mayıs ikinci meşrutiyetin ilanından bir yıl sonra, 1909'da Üsküp ve Selanik'te kutlanır, Üsküp'te işçiler kızıl bayraklarla yürürken, Selanik'te Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler kol kolaydılar. Dört dilde yayımlanan ortak 1 Mayıs bildirisinde, herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi isteniyordu.
1 Mayıs, Kurtuluş Savaşı sırasında ise antiemperyalist bir içerik kazandı. İşgalcilerin ve iş birlikçi hükümetin baskılarına rağmen işçiler, "bağımsızlık" isteyen pankartlarla yürüdü. 1920 yılında işgal altındaki İstanbul'da 1 Mayıs'ı kutlama kararı alındı. Trabzon ve başka Karadeniz şehirlerinde de gösteri ve yürüyüşler düzenlenerek Lenin posterleri açıldı. Yunan işgali protesto edildi. 1923 yılının başında toplanan İzmir İktisat Kongresinde iktidarın kontrolündeki ‘işçi’ grubunun önerisi ile 1 Mayıs gününün Türkiye İşçileri Bayramı olarak kanunen kabulü ilkesi benimsendi ama bu hayata geçmedi. Cumhuriyetin ilanından sonraki 1924 1 Mayıs'ı hükümet tarafından yasaklandı.
KUTLANMAZ DENİLEN 1 MAYIS İLMİK İLMİK ÖRÜLDÜ-1976
Cumhuriyetin ilanından sonra 1 Mayıslar yasaklandı. 1927'den itibaren uzun süre ara verildi. Yer yer iktidara rağmen işçiler 1 Mayıs’ı fiili olarak kutladı. 1961 darbesinin ardından hızla yükselen işçi hareketi, DİSK'in kuruluşu, başta 15-16 Haziran direnişi olmak üzere fabrika direnişlerinde yaşanan artış 1 Mayıs'ı yeniden işçi sınıfının gündemine taşıdı. İşçi sınıfı, 50 yıl sonra, 1 Mayıs'ın birlik, mücadele ve dayanışma ruhunu canlandırdı. 1976'da DİSK tarafından Taksim Medyanı'nda büyük bir miting yapıldı. Mitinge Türk-İş'e bağlı bazı sendikalar, bağımsız sendikalar, meslek örgütleri ve kitle örgütleri de katıldı. Sayısı 100 bini aşan işçi kitlesi kutlamalara katılmak için Taksim'e akın etti. Bu bir başlangıç olmuştu. İşçilerin yıllar sonra gördüğü bu ilk 1 Mayıs kutlaması, aynı zamanda fabrikalarda 1 Mayıs'ın tarihinin, anlamının tartışıldığı ve kavrandığı bir süreç oldu. Zamanın tanıkları Evrensel’e verdikleri röportajlarda 1976 1 Mayıs’ına “Türkiye’de 1 Mayıs olur mu?” tartışmalarıyla gidildiğini, 1 Mayıs’ı örgütlemekte epey zorlandıklarını anlatıyor. İşçi verdiği röportajda “Vardiyalarda, işçi toplantılarında 1 Mayıs'ın önemini, tarihini anlattık. Birliğimizin, beraberliğimizin pekişmesi, sesimizin gür çıkması için bunun olması gerektiğini söyledik. İşçiler böylece 1 Mayıs'a katıldı. İşçiler asker gibi ayaklarını yerlere vura vura yürüdüler. Coşkuyla kutladık. İleri işçiler de birbirini tanıyordu ve evlerimize misafirliğe gidiyorduk. İnsanlar devamlı birbiri ile görüşüyordu" diyerek kutlanmaz denilen 1 Mayısların nasıl örgütlenmesi gerektiğini anlatıyordu.
1 MAYISLARIN EN GÖRKEMLİSİ-1977
Bu süreç meyvesini bir yıl sonra, 1977 1 Mayıs'ında verdi. Tıpkı 1976’da olduğu gibi iş yeri, iş yeri hazırlandıkları 1977 1 Mayıs’ı öncesi ilk kazanımları 30 Nisan’ın da 1 Mayıs'a hazırlık için ücretli izin günü olarak kabul edilmesi oldu.
'500 bin emekçi vardı Taksim Meydanı'na girdi' 1 Mayıs 1977'de, 500 bin kişi, toplu iş sözleşmelerindeki dayatmalara, DGM'lere, Milli Cephe (MC) hükümetlerinin ve faşistlerin baskılarına karşı Taksim Meydanı'ndaydı. İşçiler bir önceki kutlamadan dolayı artık daha deneyimliydi. Yurdun çeşitli yerlerinden işçiler de İstanbul'a geldiler. Halaylar, türküler ve sloganlarla kilometrelerce yol yürüyen 500 bin işçi ve emekçi Taksim Meydanı'nı mahşer yerine çevirdi. 20 bin dolayında DİSK görevlisi 1 Mayıs mitinginin güvenliğini sağlamaya çalışıyordu.
“MEYDAN OKUMAYA KARŞI MEYDAN OKUMA”
Coşkunun doruğa çıktığı anda bir el tabanca sesi işitildi. Arkasından da Sular İdaresi, şimdi Marmara Otel olan İntercontinantel Otelinden ve Pamuk Eczanesinin üzerinden yaylım ateşi başladı. Ateşle birlikte Sular İdaresinin yanından çıkan panzerler kalabalığın üzerine yürüdü. 37 kişi vurularak ya da ezilerek can verdi, yüzlerce işçi yaralandı. 1886 yılında yaşanan provokasyona tıpa tıp benzeyen bu saldırı, işçi hareketini bastırmayı ve sindirmeyi amaçlıyordu.
Bir yıl sonra 1978 1 Mayıs’ına ise “Yine saldırı olacak” propagandalarıyla gidildi, birbirinden olumsuz senaryolar üretilerek söylentiler yayıldı. Bu kadar karşı çabaya rağmen on binlerce emekçi yine Taksim Meydanı'na geldi. O günün DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk kürsüden şöyle sösleniyordu: "Yılmadık. Yine dimdik, yine inançlı ve yine daha kararlıyız." O dönemi işçiler 1978 1 Mayısı'nın '77 kadar görkemli olmasa da daha anlamlı olduğunu söylüyordu: "Çünkü meydan okumaya karşı, bir meydan okumaydı”
12 EYLÜL CUNTASI HAREKETİN ÜZERİNDEKİ ÖLÜ TOPRAĞI
İşçi hareketi söylentilerle ve provokasyonlarla engellenemeyince sıkıyönetim ilan edildi ve 1979 1 Mayıs'ı Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından İstanbul'da yasaklandı. Bunun üzerine 1 Mayıs, İzmir Konak Meydanı'nda yapıldı. İstanbul'da ise yasağı protesto için sokağa çıkan yüzlerce kişi gözaltına alındı. 1 Mayıs 1980 yılında İzmir'de de yasaklandı. DİSK'e bağlı sendikalar ve Türk-İş'e bağlı bazı sendikalar, yasağı protesto için 30 Nisan günü iş bırakarak direnişe geçti. 1 Mayıs mitingi yasağın olmadığı Mersin'de gerçekleştirildi. 12 Eylül, işçi sınıfına askeri darbeydi. 1 Mayıs tamamen yasaklandı ve resmi tatil olmaktan çıkarıldı. 1 Mayıs iş yerinde bayramlaşma, kısa süreli iş bırakma ve bir işaret takma şeklinde kutlandı.
Baskı ve yasaklar işçi hareketinin üzerini bir ölü toprağı gibi örttü. Ölü toprağının atılması epey zaman aldı.
ÖLÜ TOPRAĞINI ÜZERLERİNDEN ATTILAR-1989
12 Eylül cuntasının kara bulutları uzun süre işçilerin üzerinden kalkmadı. Darbeyle IMF kararları da rahatlıkla uygulanıyor, işçinin hem kemeri hem boğazı sıkılıyordu. Ücretler dondurulmuş, DGM’ler yeniden açılmış, grevler yasaklanmış, demokratik ve sosyal haklar yok edilmiş, ileri işçiler işten atılmıştı... Bu kara bulutları dağıtmaya kalkışan ilk işçiler 1986 greve çıkan Netaş işçileri oldu. Darbeden sonra çıkılan ilk büyük grevdi.
TÜMTİS Ambarlarda greve çıktı. İşçiler sözleşmelerle yasalarda olmayan haklar kazandılar. 1988'in ilk grevcileri SEKA işçileriydi. 1989'a gelindiğinde on binlerce işçi grevdeydi, yüz binlercesi ise sonuç alınamayan toplu sözleşme görüşmeleri nedeniyle sokaktaydı. Sakal bırakma, kan verme, çıplak ayakla yürüme şeklinde başlayan eylemler, yürüyüşler ve kitlesel gösterilerle büyüyordu. 1 Mayıs 1989 yaklaşırken hükümetin açıklamaları da sertleşiyordu.1 Mayıs'a katılanların tutuklanacağı ve cezalandırılacağı söyleniyordu. Kutlamaya birkaç gün kala ileri işçilerin ve sendikacıların evleri basıldı, gözaltılar yaşandı. Baskılar 1 Mayıs günü daha da arttı. İnsanlar, duraklardan, otobüslerden toplandı. Eyleme katılacağı bilinen iş yerlerinin önünde polis barikatları kuruldu. Petrol-İş, TÜMTİS, Deri-İş, Otomobil-İş, Laspetkim-İş, Kristal-İş, Hava-İş gibi sendikaların oluşturduğu Tertip Komitesi, 1 Mayıs'ı Şişli'de Abide-i Hürriyet Meydanı'nda kutlamaya kararlıydı. Petrol-İş Genel Başkanı Münir Ceylan, "Ne pahasına olursa olsun kutlanacak" diyordu. Ancak 1 Mayıs sabahı saat 9.30'da bu karardan vazgeçildi. Polis baskısı, sendika bürokrasisinin yarı yolda bırakması işçileri yıldırmadı. Başta deri işçileri olmak üzere işçiler ve sınıftan yana sendikacılar Mecidiyeköy'e akın etti. Binlerce insan "Yaşasın 1 Mayıs" sloganının ardından toplanarak yürüyüşe geçti. İşte, 12 Eylül sonrası işçiler tarafından kutlanan ilk 1 Mayıs, 1989 yılının mart, nisan ve mayıs aylarını kapsayan ve işçi sınıfı tarihine "Bahar Eylemleri" olarak geçti ve bu süreçte kutlandı.
5 NİSAN PRANGASINA KARŞI 1994 1 MAYIS’I
1994 yılı 1 Mayıs’ına işçiler yine grevlerin yasaklandığı, verilen hakların geri alındığı, kalan hak kırıntılarının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı 5 Nisan kararlarıyla gidiyordu. 5 Nisan kararları, sermayenin Türkiye tarihinde emekçi sınıflara yönelttiği en önemli saldırılardan biriydi. Nisan istikrar programının temel mantığı, ekonomiyi daraltma ve kitleleri yoksullaştırma yoluyla enflasyonu ve dış açığı dizginlemekti. 5 Nisan, hem ekonomiyi daraltmayı ve kitleleri yoksullaştırmayı, hem de enflasyonu yüzde 150'ye çıkarmayı başardı. Sadece bir yıl içinde işten atılan işçi sayısı 600 binle ifade ediliyordu. 1 Mayıs, 5 Nisan kararlarına karşı çıkışın bir platformuna dönüşmüştü. Konfederasyon başkanları ve kitle örgütü temsilcileri yaptıkları konuşmalarda özellikle 5 Nisan kararlarını eleştirerek mücadele edeceklerini ilan ettiler. Tüm bu baskılara karşı kutlanan 1994 1 Mayıs’ını anlatan işçiler, “O günden sonra sendikalar bir araya gelerek inisiyatif gösterir ve halkın tüm katmanlarını bu mücadeleye katarsa başarı elde edileceği görülmüş oldu” dediler.
/././
Şatafat ve pırıltının öteki yüzü (Laçin Barış)
‘Istakoz’dan sonra sıra günü birlik yurtdışı seyahate geldi. Şatafatta boğulan iktidar yandaşları bir yana Havin gibi milyonlarca çocuk işçi çalıştığı için okumaya hasret kalıyor.
Günlerdir sosyal medyada dönen Şebnem Bursalı’nın yediği “ıstakoz”un, taktığı bilekliğinin ve saatinin fiyatları gündem oldu. 20 küsür yıldır AKP’de görev üslenen, iktidarla el ele sürtenlerin külkedisinden prensese dönüşmesine tanık oluyoruz. Yine geçtiğimiz günlerde AKP Gençlik Kolları Yöneticisi Seçil Baştar'ın Hollanda’dan "Günü birlik ülke değiştirmeli post" paylaşımı tepki topladı. Elindeki Chloe marka çantanın 50 bin lira civarı olan fiyatına karşı, “Kardeşler çantam çakma” savunması ise pek inandırıcı gelmedi. Şatafatlar ve zenginler diyarının öteki yüzü işçi, emekçi gençlerin ve çocukların yaşam koşulları. Okurken çalışmak zorunda kalanlar, çalışmak için okumaya hasret kalanlar.
İktidarın yıllardır sürdürdüğü politikalar sonucu artan yoksullaşmadan dolayı her 5 çocuktan 1'i işçi. Bir yılda çocuk işçi sayısı tam 146 bin arttı. 2022'de 707 bin olan çocuk işçi sayısı geçen yıl 853 bine yükseldi. 1 milyon 880 bin kız çocuğunun 216 bini iş gücü içinde yer alırken 187 bin kız çocuğu ise istihdamda yer aldı. Bu genel tabloyu özelleştirelim. İstanbul’da işçi ve emekçilerin yoğun yaşadığı ilçelerden olan Esenyurt’a gidiyoruz.
"HAYAT GÜNÜBİRLİK AKMIYOR"
İstanbul’un Esenyurt ilçesinde 14 yaşında kuryelik yapan Havin, sabah 8 akşam 7 çalışıyor. Havin çalışmak zorunda olduğu için okula devam edememiş. Hayali avukat olmak. Havin’e Baştar üzerinden çıkan haberleri soruyoruz. Yorumu, “Birçok kişi ekmek bulamazken, biz bir parça ekmek için saatlerce çalışmak zorundaysak birilerinin bu kadar keyif içerisinde olması haksızlık, adaletsizlik” oluyor. Havin’e bayramda tatile gidip gitmediğini soruyoruz. “Yok ne tatili” diyor ve “Siz bırakın yurt dışını biz yaz tatilinde veya bayramlarda ülkenin içinde bile tatil yapamıyoruz. İlçeden bile çıkamıyoruz. Maddi imkan yok ama onun ötesinde tatilimiz yok. Çalışıyoruz. Hayat bizim için ‘günübirlik’ keyiflere göre akmıyor” diye devam ediyor.
Esenyurt Ekmek ve Gül çalışmalarında da yer alan Havin’e "Önümüz 1 Mayıs sen hangi taleplerle meydanda olacaksın?" diye soruyoruz. “Eşit koşullar için” diyor ve devam ediyor: “Çalışmak zorunda kaldığımız için okulu bırakmadığımız bir dünya için 1 Mayıs’ta olacağım. Herkesin temel haklara sahip olabilmesi için alanda olacağım.”
"GENÇ KADINLAR FUHUŞ VE UYUŞTURUCU KISKACINDA"
Şatafatlı hayatlarını göze sokanlara karşı İstanbul’un tek bir ilçesinde bile işçi gençlerin yaşam koşullarını görmek mümkün.
Esenyurt’ta Ekmek ve Gül çalışmasının yürütücülerinden Arjen ise meseleye ilişkin gözlemlerini şöyle aktarıyor:
“Esenyurt’ta iletişimde olduğumuz, birlikte mücadele sürdürdüğümüz genç kadınların hemen hemen hepsi çalışıyor. Ya okurken çalışıyor ya çalışmak için okulu bırakıyor. En önemli derdimiz genç kadınların, liseli arkadaşlarımızın her gün düne göre daha çok fuhşa sürüklenmesi, mecbur bırakılması. Aile baskısı, yoksulluk ve çaresizlik genç kadınları uyuşturucu ve fuhuş kıskacına sürüklüyor. Çalıştığı yerlerde istismara uğruyor, şiddete maruz kalıyor. Gündüz okuyor, gece çalışıyor. Bizlerin günden güne yoksullaştığı koşullarda, bizlerin cebinden çalınan paralarla keyif sürdürenlere karşı eşit, bilimsel ve parasız eğitim hakkımız için 1 Mayıs’ta olacağız.”
(Evrensel)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder